Hadîs-i şerîfte: “Kul, işlediği günah sebebiyle rızkının bereketinden mahrum olur.” buyurulmuştur.
Geçiminde darlık, rızkında zorluk ve hâlinde dağınıklık gördüğün zaman, bu hâlin, Allâh’ın emrini terk edip, nefsinin hevâsına uyduğundan dolayı olduğunu bilmelisin.
Başkalarının, sana eli ve dili ile saldırdığını, zâlimlerin âilene ve malına kasdeylediğini gördüğünde; Allâh’ın haram ve yasaklarını işlediğini, üzerine düşen hukuku yerine getirmediğini, dînin hudûdunu aştığını bilmelisin.
Kalbinde hüzün, gam, şiddetli sıkıntı ve endişeler toplandığı zaman, Allâh’ın sana takdir eylediği şeye itiraz üzere bulunduğunu, senin ve diğer yaratılanlar hakkında Cenâb-ı Hakk’ın tedbîrine razı olmadığını, Hakk’a itimadında noksanlık olduğunu muhakkak bilmelisin.
Sen, bu hâllerden birini kendinde gördüğünde hemen o hâlini düzeltmeye çalış ve tevbe et.
Rabbim helalinden bol rızık verip azdırmadan kendi rızasına ve efendimizin sünneti seniyyesine uygun kendi ve sevdiklerinin yolunda harcamayı nasip etsin inşallah bizlere birlik beraberlik mehabbet ve kardeşlik nasip etsin
Mübarek cuma gününün rahmeti bereketi üzerimize olsun . !!!!!!!!
VEYSEL GÜRLER BALIKESIR
Ezan okunduğu için ağlanır mı? Ağlanıyor işte…
Ali Eren
Peygamberimiz’in (sa.v.) müezzini Bilal-i Habeşî Hazretleri’ni hepimiz biliriz. Hazreti Resûlüllah’dan 10 yaş kadar küçük olan bu mübârek zat, Arabistan’da doğan, vücudu kömür gibi simsiyah, Habeş asıllı siyâhî bir köleydi. Hazreti Ebûbekir Efendimiz vasıtasıyla Müslüman oldu ve onun vasıtasıyla kölelikten ve işkencelerden kurtuldu…
Müslüman olduğu için ona çok eziyet ve işkence ettiler. Efendisi, kızgın Arabistan sıcağında yere yatırır, göğsü üzerine büyük bir kaya parçası koyarak İslâmiyetten vazgeçmeye zorlar, o ise “Rabbim Allah’dır, O birdir” diyerek bu dayanılmaz işkencelere göğüs gererdi.
Peygamberimiz’in müezzinliğini yapan ve çok güzel bir sese sahip olan Bilal-i Habeşî Hazretleri, ilk ezan okuyan kişidir. Sabah ezanında “Essalâtü hayrun mine’n-nevm/namaz uykudan hayırlıdır” ifadesini de ilave etti, bu Peygamberimiz’in çok hoşuna gittiği için, Hazreti Bilal’e buna devam etmesini buyurdu.
Hazreti Bilal (radıyallâhü anh) Mekke’nin fethi günü Peygamberimiz’le beraber Kâbe’nin içine girdi ve Resûlüllah’ın emriyle Kâbe’nin üzerine çıkıp fetih ezanı okudu.
Sonuna kadar Peygamberimiz’in yanından ayrılmadı. Resûlüllah’ın emirlerini gür sesiyle halka duyurur, abdest suyunu ve diğer şahsî ihtiyaçlarını temin eder, gelen elçileri karşılar, kadın esirleri o muhafaza ederdi.
Başta Bedir savaşı olmak üzere Peygamberimiz’in bütün savaşlarına katıldı. Geceleri Peygamberimiz’in korunma, gündüzleri gölgelenme vazifesini yerine getirirdi. Veda haccında da bulundu.
Bir defasında Peygamberimiz, “Yâ Bilal! Bu gece cennette önümde senin pabuçlarının tıkırtılarını duydum” buyurarak onun cennettik olduğunu müjdelemiş ve buna sebep olan ne amel işlediğin sormuş, o da “Her abdestten sonra2 ret’at namaz kılmayı âdet edindiğini” söylemişti.
Peygamberimiz’in vefatından sonra ezan okumayı bıraktı. “Resûlüllah’sız Medine’de yaşayamam” diyerek, Şam’a gitmek için, halife olan Hazret-i Ebûbekir Efendimiz’den izin istedi. Ancak onun israrı üzerine Medine’de kaldı. Hazreti Ömer halifeliği zamanında Şam’ın idârî işleri için bazı kimseler gönderilecekti. Hazret-i Bilal de onlarla beraber gönderildi. Böylece bu isteği yerine gelmiş oldu.
Hazreti Bilal’in ezan okuması meşhurdu. Suriye’de bazı Müslümanlar, onun ezan okuması için Hazreti Ömer’e müracaat ettiler. Halifenin isteği üzere Hazreti Bilal bir ezan okudu, dinleyenler göz yaşına boğuldular…
TAMAMLANAMAYAN EZAN
O’nun okuduğu daha doğrusu okuyamadığı yani tamamlayamadığı hüzünlü bir ezan daha var:
Şam’dayken, bir gece rüyasında Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) “Yâ Bilal! Beni hâlâ ziyaret etmeyecek misin!” buyuruyor. Hazreti Bilal, bunun üzerine Medine yollarına düşüyor. Günlerce sonra Medine’ye ulaşıyor. Peygamberimiz’in şerefli kabirlerine varıyor. Göz yaşları akıta akıta ziyaret ediyor…
Hazreti Bilal’in insanın içini yakan ezanı biliniyor ya… Peygamberimiz’in torunları Hazreti Hasan ve Hazreti Hüseyin efendilerimiz kendisinden bir ezan okumasını rica ediyorlar. Hazreti Bilal onların isteklerini kıramıyor. “Ey Resûlüllah’ın reyhanları! Mübârek dedenizin vefatından sonra, hiç ezan okumadım. Fakat sizin isteğinizi geri çeviremeyeceğim” diyerek ezan okumaya başlıyor. O dâima Peygamberimiz’le beraber olduğu için “Allâhü Ekber, Allahü Ekber” der demez, Medineliler “Hazreti Resûlüllah dirilmiş” diyerek ağlaşarak evlerinden dışarı fırlıyorlar…
Hazreti Bilal ezana devam ediyor… Hayır! Edemiyor… “Eşhedü enne Muhammeden Resûlüllah”a gelince, devam edememek bir tarafa, ayakta duramıyor ve ezanı tamamlayamadan ağlayarak yere düşüyor…
Sonra tekrar Suriye’ye dönüyor ve orada vefat ediyor. Uzun boylu, zayıf ve kuru yüzlü, gür ve kır saçlı idi. 60 küsür yaşında vefat etti. Kendisinden 44 hadis rivayet edildi. Nesli devam etmedi. Etmedi ama, kömür gibi simsiyah olan bu şanlı sahâbînin siyahlığından, cennette her müslümanın vücudunda bir ben bulunacak…
***
Değerli okuyucular! Bilal-i Habeşî’nin (r.a.) Medine’de ezan okuduğunda akıtılan o göz yaşları, ezan için akıtılan son göz yaşları olmadı. 58 sene önce memleketimizde de ona benzer, ezana hasret göz yaşları sel oldu:
Bu ülkede, 76 sene önce 29 Ocak 1932’den itibaren, ezanın aslî ifadeleriyle yani “Allâhü Ekber, Allâhü Ekber…” diye okunması yasaklandı. Yasağın tatbiki için câmilerde ve minare kapılarında polisler bekletildi. Yasağa uymayanlar para ve hapis cezalarına çarptırıldılar, dövüldüler, akıl hastanelerine kapatıldılar… Bu sıkıntı 18 sene sürdü.
O günleri yaşayanlardan çok dinledik. Anlatanlardan birisi de rahmetli annemdir. Millet 18 sene boyunca “Allâhü Ekber” sesine hasret kalmıştı. 1950’de bu yasak kalkıp ezan asli lâfızlarıyla, “Allâhü Ekber” diye okunmaya başladığında, bu sesi duyan Müslümanlar dışarı fırlamışlar, kadın, çoluk-çocuk pencerelere koşmuş, ezanı göz yaşlarıyla dinlemişlerdi. Sabah ezanını dinlemek için gelenler yeri öpüyorlardı… Bu millet nasıl 18 sene ezan hasreti çektiyse, ezan ve namazla alâkasız bazıları ise hâlâ o yasağın hasretini çekmekte, “Ezan Türkçe okunmalı” demektedirler.
Rahmetli annem, “O günler bir daha geri gelmesin” derdi. Biz de aynı duâyı tekrarlıyoruz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder