Yazımızın bu son kısmında meselenin itikadî vechesine de temas edip, ulemanın konuyla ilgili görüşlerinden ve bu görüşlerin dayandığı ayetlerden örnekler verelim.
İmam Rabbanî, küfrü ve şirki çağrıştıran sembol ve alametlerden uzak durulmasının zaruretini şöyle anlatır:
“İman, inanılması zorunlu olan bilgileri kalbin tasdik etmesi, yani inanması demektir. Bu tasdikin alameti, küfürden uzaklaşmak ve kâfirlikten sakınmaktır. Kâfirlikten sakınmak da, küfre mahsus şeylerden, mesela zünnar bağlamak gibi küfür alametlerini kullanmaktan sakınmak … demektir. Tasdik edip de, zaruret olmadığı halde, küfürden sakınmayan Müslüman mürted olur.” (Mektubat, 1. Cilt, 266. Mektup, 3. Cilt, 16. Mektup)
İmam Rabbani burada küfür alameti olarak zünnarı örnek vermiştir. Haç da, teslisi ifade eden diğer sembol ve şekiller de, tanrılaştırılan İsa ve Meryem figürleri de benzer şekilde Hıristiyanların şiardır. Dolayısıyla aynı fetva bunlar için de geçerlidir.
Büyük Osmanlı âlimi, müfessir ve fakih Ebussuud Efendi de fetvalarında “457. Mesele” olarak “Bir kilise, fethedilip Müslümanların mülkü olduktan sonra, Hıristiyanların onu satın alıp tekrar kilise yapmaları mümkün müdür?” sorusuna “Hayır, mümkün değildir” cevabını vermektedir.
Hıristiyanların paralarıyla satın aldıkları durumda bile camiye çevrilmiş bir kilisenin tekrar kiliseye döndürülmesi mümkün (caiz) değilken, Müslümanların mülkünde olan (Fatih’in tapulu vakfiyesi olan) bir camide Hıristiyanlara teslis ifade eden ayin veya dua imkânı verilmesi hiç mümkün olmaz.
Bu, İslam’ın sair dinlere verdiği din ve inanç hürriyeti çerçevesinde düşünülebilecek bir konu değildir.
Gerek Hıristiyanlar, gerekse diğer gayrimüslimler kendi ibadethanelerinde serbestçe ayin yapma hürriyetine sahiptirler. Bu konuda İslam’ın “Dinde zorlama yoktur” prensibi geçerlidir. Müslümanların mülkünde (camisinde) teslis şirkini ifade eden sembol ve resimlerin barındırılması ve Hıristiyanlara şirk anlamına gelen tapınma müsaadesi verilmesi ise asla Kuran’la ve İslam’la bağdaşmaz.
Bundandır ki Fatih Sultan Mehmed İstanbul’u fethettiğinde Ayasofya’daki teslis ifade eden bu sembol ve resimleri kapattırmış, orayı ancak bu şekilde cami olarak kullanmıştır.
Şimdi bugün Ayasofya gerçekten aslına rücu ediyorsa, bunun Fatih’in vakfiyesinde yazdığı gibi, “fetih ruhuna mutabık olarak” yapılması gerekir. Aksi halde fetih ruhuna ters düşülmüş, tevhidin asliyetine ve safiyetine zarar verilmiş olur.
Ulemanın yukarıda verdiğimiz fetvaları mahiyet olarak Kuran’daki bazı ayetlere dayanmaktadır.
Hz. İsa’nın Hıristiyanlarca (hâşâ) Allah’ın oğlu olarak telakki edilmesi ve bunu da içine alan teslis akidesi, Kuran’a ve İslam’ın tevhid akidesine göre şirktir. Şu ayetler bu gerçeği anlatmaktadır:
“Yahudiler ‘Üzeyir Allah’ın oğludur’ dediler, Hıristiyanlar da ‘Mesih (İsa) Allah’ın oğludur’ dediler. Bunlar, daha önceki inkârcıların söylediklerine benzer biçimde ağızlarından çıkan sözlerdir. Allah onları kahretsin! (Gerçeklerden) nasıl da yüz çeviriyorlar!” (Tevbe: 30.)
“ Allah ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara sen mi ‘Allah’ın dışında beni ve annemi birer tanrı kabul edin’ dedin?’ buyurduğu zaman o şu cevabı verir: ‘Hâşâ! Seni tenzih ederim. Hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim şüphesiz sen onu bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, ama ben senin zâtında olanı bilmem. Gizlileri tam olarak bilen yalnız sensin.’” (Maide: 116.)
Konumuzla ilgili olarak en vurucu ayet-i kerime ise, bir mescid içinde Allah’tan başkasına dua edilemeyeceğini haber veren şu mealdeki ayet-i kerimedir:
“Şüphesiz ki mescidler Allah’ındır; o halde (oralarda) Allah ile beraber hiç kimseye ibadet / dua etmeyin!” (Cin:18.)
Bu ayetin tefsirinde İmam Kurtubi şöyle demiştir:
“Mücahid şöyle der: Yahudi ve Hıristiyanlar kilise ve havralarına girdiklerinde oralarda Allah’a ortak koşarlardı. Yüce Allah, Peygamberine (s.a.v.) ve müminlere bütün mescidlere girdiklerinde sadece Allah’a ibadet etmelerini emretti.” (Kurtubi, 19 / 21; M. Ali es- Sabunî Saffetü’t Tefasir c: 7, s: 77.)
Görüldüğü üzere bir cami, bir mescid içinde Allah’tan başkasına ibadet veya dua etmek açık bir şirktir.
O halde cami olarak açılan bir mekânda Hıristiyanlığın üçlü teslis akidesinin, şirk telakkisinin sembollerinin bulunması, orayı ziyaret edenlerin o minval üzere ayin yapmaları ve kendilerince dua etmeleri, tam da ayette buyrulan “Allah’tan başkasına ibadet veya yalvarma” anlamına gelmektedir.
Sonucu şirk olan bu büyük akaid tehlikesine dikkat edilmesi büyük önem arz etmektedir.
Ayasofya İstanbul’umuzun fethinin sembolüdür, fetih camiidir, kıyamete kadar da böyle kalacaktır.
Ayasofya’nın ibadete açılması yolunda kat edilen bu mesafede, bu yönde çalışan, kamuoyu oluşturan kardeşlerimizin emekleri çok büyüktür ve takdire şayandır; bu emekler asla heder edilmemelidir.
Şayet Ayasofya Hıristiyanlık sembol ve resimleriyle açılacak olursa, bu fetih ruhunu bulandırmak, tevhidle şirki karıştırmak anlamına gelecektir.
İnşallah Ayasofya fethin ruhuyla mutabık olarak gereği gibi açılır da sevincimiz ve heyecanımız kursağımızda kalmaz. Bu konuda yetkili ve sorumlulara büyük görevler düşmektedir.
Ali Değermenci
15 Temmuz 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder