15 Ağustos 2020 Cumartesi

Hanefî mezhebine göre “istiridye” yenmez. Bu mevzuda son devrin değerli Hanefî fıkıh âlimi Mehmed Zihnî Efendi merhum Nimet-i İslâm isimli muhallet eserinde şöyle demiştir: “Balık cinsinden olmayan deniz mahlûkları temiz olmadıkları için yenmezler. Midye, istiridye, istakoz, kalamar, karides... gibi.” Büyük İslam İlmihali'nde de Ömer Nasûhi Bilmen merhum şu açıklamalarda bulunmuştur: “Devamlı olarak suda yaşayan balıklar yenir. Fakat diğer su hayvanları habis (pis) sayılır, yenmezler. Mesela, yengeçler, midyeler, istiridyeler, ıstakozlar (karides de bu sınıfa dahildir) helâl değildirler..." Hâsılı; Hanefî mezhebine göre, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanlarını yemek caiz değildir. Midye, istiridye, karides, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemekte, haram sayılmaktadır. [Bkz. Cezîrî, el-Mezâhibü'l-Erbaa, 2, 5] Bu esaslara göre, midye, istiridye, karides, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Bir başka ifadeyle; Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için, Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır. S o n u ç Her Müslüman, istisnaî ve mecburi haller dışında mutlaka mensubu bulunduğu kendi mezhebinin hükümlerine uymalı, hatta onun da müftâ bih olan kavilleriyle amel etmeye gayret göstermelidir.

 

Hutbe esnasında konuşana "Sus" dahi denmez

Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"Cuma günü imam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına, "Ensıt: Sus!" desen, lağvde bulunmuş (boş, beyhûde ve faydasız lâf etmiş) olursun." [Buhârî, Sahih, Cuma 36; Müslim, Sahih, Cuma 11]

Yine Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki; “Kim güzelce abdest alır, Cumaya gider, dinler ve susarsa o cumadan bir önceki cumaya kadar olan günahları bağışlanır ve buna üç gün de ilave edilir…" [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1050.]

Hz. Ali kerramallâhu vechehu’n-nûrânî, Kûfe'de minberden şöyle hitap ettiği rivayet edilir:

"Cuma günü olduğunda şeytanlar bayraklarıyla birlikte çarşı-pazarı dolaşır insanları Cumaya gitmekten alıkoyacak bir kısım bahaneler ortaya çıkarır. Melekler de erken çıkar, mescidin kapısında oturur, imam minbere çıkıncaya kadar birinci saatte ve ikinci saatte gelenleri kaydederler. Kişi imamı görüp işiteceği bir yere oturur, sesini çıkarmaz ve lağivde bulunmazsa iki sevap kazanır. İmamı görüp işiteceği bir yere yerleşir de lağiv yapar, susmazsa bir günah kazanır. Cuma günü arkadaşına, ‘sus!’ diyen lağivde bulunmuş olur. Lağivde bulunanın bu Cumadan alacağı kalmaz.’ Hz. Ali sözünü şöyle bitirdi: ‘Rasûlullah’ın (s.a.v.) böyle söylediğini işitmiştim." [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1051]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder