21 Haziran 2019 Cuma

Kur'ân-ı Kerim'i kimler anlayamaz?..Kur’ân-ı Kerim'in; müşâhede, keşif ve melekûtun zuhûru ile olan fehmine (bâtınî-tasavvufî mânâsını anlamaya), kendinde şu hasletlerden biri bulunan kul, muvaffak olamaz. O hasletler şunlardır:


– Dünya muhabbeti içinde bulunması,
– Îmân-ı hakikiye sahip olmayıp, yakîninin zayıf olması, (sûrî îmandan öte geçememesi),
– Kur’an’dan okuduklarına değil, sadece harflerine vâkıf olup, kendi ihtiyârına ittiba‘ eden (kendi arzu ve düşüncelerine uyan) bir kul olması,
– Sadece zâhir ilmi olan bir müfessirin kavline nâzır olup, bâtın âlimlerinin yani mâneviyat erbâbının tefsirlerine bakmaması, onlara itibar etmemesi,
– Hep aklına rücu‘ eden, yani her şeyi aklıyla çözmeye çalışıp, onun ötesine geçemeyen bir kul olması,
– Hitâbın bâtınında, (Kur’ân’ın tasavvufî mânâsının anlaşılması hususunda, tasavvuf ehlinin tefsir ve te’villerine göre değil de) Arap lûgat ehlinin (zâhirî ilim erbâbının) görüşlerine göre hüküm vermesi...İşte bu vasıfları taşıyan insanlar, Kur’ân’ı anlamaktan yana perdelenmişlerdir, anlayamazlar. Kendi bildikleri miktarla sınırlıdırlar. Kafalarına yerleşen anlayışlarıyla mevkufturlar, (yani hapsolundukları o dar çerçevenin dışına çıkamazlar). En fazla ilimleri kadar ilerleyebilirler. Tabiat ve seciyelerine göre bir anlayışları vardır.İşte bunların hepsi; o akıl ve ilimleri sebebiyle, muvahhidlere (Cenâb-ı Hakk’ın hâlis kullarına) nazaran, kapkaranlık bir gecede siyah bir taş üzerinde yürüyen bir karınca gibi belirsiz olan gizli şirke müptelâ olmuşlardır!..
Fotoğraf açıklaması yok.

Kuran-ı Kerim Mealini okumakla hatim yapmış olunmaz.

Hasan Bozkurt -------- Meal ve açıklama insan sözüdür, Allah kelamı değildir. Kur'ân okumasını bilmeyenler, Kur'ân'ı dinleyerek hatim sevabını alabilirler. Fakat sırf mealini okumakla hatim yapmış olmazlar.
 İbn-i Mes‘ûd'tan (r.a.) rivâyet edilen bir hadîs-i şerifte beyan olunur ki: "Kur'ân-ı Kerim 7 kapıdan nâzil olmuştur." İnsanlara da 7 anahtar verilmiştir. Birinci anahtar, kalb. Kalbi nûr ile dolan kimseye bir kapı açılır. Kur'ân'ın bir türlü mânâsını vermeğe vâkıf olur. İkinci anahtar ruh. Rûhu nurlanan kimseye, diğer bir kapı açılır ve başka bir mânâ vermeğe muktedir olur. Diğer anahtarlar da; sır, hafî, ahfâ, nefs-i nâtıka, nefs-i küllî'dir. İşte bu latâif-i seb‘anın (yedi latîfenin) hepsini nûr ile dolduran kimseye yedi kapı açılmış olur ki, her biriyle bir başka esrâra vâkıf olur. ... Merhum Ziya Sunguroğlu. notlarım.
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve sakal

“Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billahil aliyyil azîm” okumak,99 derde devadır.Bunların en hafifi sıkıntıdan kurtulmaktır.(Ebu Nuaym)

Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdular:
“Allâhü Teâlâ, Mîraç Gecesi ümmetimin bazı kusurlarını bana bildirdi:
‘Ben onları yarının ameli ile mükellef kılmıyorum, hâlbuki onlar benden yarının rızkını peşinen talep ediyorlar.
Ben onların rızıklarını kendilerinden başkasına vermiyorum, hâlbuki onlar amellerini benden başkası için yapıyorlar.
Benim rızkımı yiyip benden başkasına şükrediyorlar, bana nankörlük edip diğer mahlûkâtım ile iyi geçiniyorlar.
Muhakkak izzet bana âittir, onları azîz kılacak olan da benim, hâlbuki onlar izzeti benden başkasından istiyorlar.
Ben cehennemi kâfirler için yarattığım hâlde onlar da nefislerini cehenneme düşürmek için çabalıyorlar.’
Sonra buyurdu ki: ‘Sen ümmetine haber ver:
Eğer siz bir kimseyi size ihsanı için sevecekseniz, muhakkak size verdiğim nîmetler sebebi ile buna ben daha lâyığım.
Eğer siz sema ve arz ehlinden bir kimseden korkacaksanız, kudretimin kemâlinden dolayı buna ben daha layığım.
Eğer siz bir kimseye yönelecekseniz, kullarıma olan muhabbetim sebebiyle buna ben daha lâyığım.
Eğer siz kendisine yaptığınız cefâ (kusurlar) sebebiyle bir kimseden utanacaksanız buna ben daha lâyığım, zîra cefâ sizden vefâ ise bendendir.
Eğer siz mallarınız ve canlarınız ile bir kimseye tâbi olacaksanız, sizin ma’bûdunuz olarak buna ben daha lâyığım.
Eğer siz bir kimsenin va’dinde sâdık olduğunu tasdîk edecekseniz, sâdıkların en sâdığı olduğum için buna ben daha lâyığım.” (Tefsîr-i Rûhu’l-Beyân)

Arkadaşının ayıbını örtenin ayıbını Allah da kıyamette örter. Onun ayıbını açığa vuranın ayıbını da Allah açığa vurur. Hatta evinde bile onu rezil eder. S.H.T.efendi Hazretleri

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, sakal ve yazı

HIZIR ALEYHİSSELAM İLE İLGİLİ UZUNCA BİR HADİS-İ ŞERİFİ

20 Haziran 2019 Perşembe

İLK CEMAATTEN ESİNTİLER...... Kâbe'nin eteğindeki bu sekiz parça mermerin, pek bilinmeyen bir hikâyesi vardır. Kâbe duvarlarının zeminle birleştiği noktadaki mermer kısma “şazirvan” adı verilir. 635 yılında Kureyş kabilesinin gerçekleştirdiği kapsamlı tamiratla birlikte binaya eklenen bu kısım, zaman içinde mermerle kaplanmaya başladı. Osmanlı padişahlarından Sultan Dördüncü Murad zamanındaki son kapsamlı tadilatta da şazirvana bugünkü şekli verildi. Kahverengi mermer parçalarını görebilmek için, kalabalıkları yarıp Kâbe'ye yaklaşmanız gerekiyor. Kâbe’ye yakından ve dikkatli bakanların, şazirvan üzerinde mutlaka fark edecekleri bir ayrıntı vardır: Kâbe kapısıyla Hicr adı verilen yarım daire kısım arasında, sekiz parça kahverengi mermer. Kalabalıktan dolayı çoğu defa fark edilmese de, bu sekiz mermer parçası, Kâbe tarihinin en önemli hatıralarından birini dile getiren bir şahittir aslında. Elimizdeki kaynakların bildirdiğine göre, İslâm’ın ilk yılında, Hz. Peygamber (s.a.v) ve vahiy meleği Cebrail (as) tam bu noktada namaz kılmışlardır. İlgili hadisteki ifadeden, Hz. Peygamber’e (Sav) imamlık yapan Cebrail’in (as), Kâbe’nin dibinde ve binaya en yakın şekilde durduğu anlaşılmaktadır. 1950'li yıllara kadar, mermer parçaların tam önünde yer alan çukurluk biçimindeki musallada namaz kılmak mümkündü. Abbasi halifelerinden Ebû Cafer Mansûr, bu namazın kılındığı noktanın belirtilmesi için, buraya yekpare kahverengi bir mermer koydurdu. Mermer kısmın önüne de, yaklaşık 50 santimetre derinliğinde bir musalla (namazgâh) inşa edildi. Tek parça mermer, zamanla kırılarak dağıldı, fakat yine de eldeki mevcut parçalar muhafaza edildi. Musalla da 1950’li yıllara kadar kullanılıyordu. Sonradan, hacı ve umrecilerin yoğunlaşmasıyla buraya düşenler ve kaza geçirenler olmaya başlayınca, merdivenli girinti kapatıldı ve üstü mermerle kaplandı. Kâbe imamlarının bugün namaz kıldırdığı nokta, Cebrail'in (as) Hz. Peygamber'e (s.a.v) namaz kıldırdığı yerdir. İşte Kâbe’nin eteğinde bugün de görülebilen bu sekiz mermer parça, İslâm tarihindeki ilk ve en güzel cemaatin aziz hatırasını hâlâ anlatmaktadır. Görüp duyabilenlere.

Fotoğraf açıklaması yok.Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi
Fotoğraf açıklaması yok.
Görüntünün olası içeriği: yiyecek

VİTİR NAMAZINI NEDEN KILIYORUZ VE ÜÇÜNCÜ REKATTA NEDEN TEKRAR TEKBİR ALIYORUZ, BİLİYORMUSUNUZ? Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem Miraç’ta, Sidre-i Mühteha’ya çıktı, bir rekât namaz kıldı. Buna bir rekât da kendisi ilâve etti. Namaz iki rekât oldu. Cenab-ı Hak kendisine bir rekât daha kılmasını emretti. Böylece namaz, akşam namazı gibi vitir (tek) oldu. İşte Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem üçüncü rekâtı kılacağı sırada İlâhî rahmet ve nur tecelli etti. Peygamberimiz o nur içinde kaldı. Ve kendinden geçmiş vaziyette elleri çözüldü. Sonunda ellerini kaldırarak tekbir aldı. İşte elleri kaldırmak böylece vacip oldu. Başka bir rivayette ise, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem üçüncü rekâtı kılacağı sırada Fatiha ve zamm-ı sûre okudu. Rükûa gideceği sırada Cehennemi gördü. Cehennem ehli kömür gibi simsiyah olmuştu. Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem bu halde de kendisinden geçti ve elleri çözülüverdi. Hemen Cebrail Aleyhisselam geldi, Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem’in üzerine Kevser suyundan döktü. Böylece Peygamberimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem kendine geldi. Tekbir alıp kunut dualarını okudu. Kunut duasında Cehennemden ve Cehennem ehlinden Allah’a sığındı. Vitir namazının vakti ve fazileti hakkında da Peygamber Efendimiz Sallallahü Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah size bir namazı ziyâde kıldı ki, o namaz sizin hakkınızda kırmızı tüylü develerden daha hayırlıdır. İşte o namaz vitir namazıdır. O namazı yatsı ile şafağın atışı arasında verdi.” Bilindiği üzere, Arapların yanında o zamanlar en kıymetli dünya malı kırmızı tüylü develerdi. Hadiste, vitir namazının en kıymetli dünya malından daha hayırlı olduğu bildirilmektedir. “Allah tekdir; tek olanı sever. Ey Kur’an ehli! Siz de vitir namazını kılınız!” (Ebû Dâvûd Vitir 1; Tirmizi)


Nuri Baloğlu Başını unutmuşunuz Hz Musa Hz ALLAH'in huzuruna çıkınca benim için bir rekat namaz kılarmisin der Hz peygamber efendimiz unutmuştur Hz Allah hatırlatır bir rekat de kendin için bir rekat da benim için kil buyurur