4 Temmuz 2019 Perşembe

BALIK BAŞTAN KOKAR .... .Balık satıcısı, tezgahındaki balıklara hem su serpmekte hem de “taze balık bunlar, denizden yeni yakalandı” diye bağırmaktadır. Balıkçı tezgahına yaşlı bir adam yaklaşır. Balıklara şöyle bir baktıktan sonra, iri bir balık alır eline ve balığın kuyruğunu koklar. Bunu gören balıkçı “Ne yapıyorsun amca, balık koksa başından kokar sen neden kuyruğundan kokluyorsun?” diye bağırarak sorar. Balığı kuyruğundan koklayan adamın cevabı hazırdır: “Bu balığın baştan koktuğu belli. Ben kokuşma kuyruğa kadar gelmiş mi diye ona bakıyorum.” ...

Dörtyüz sene ibadetmi,kırksene ibadetmi degerli!
Rivayet: Kıyamet günü İsrail oğullarından dört yüz sene Allah’a ibadet eden bir şahıs getirilir. Bir de Ümmet i Muhammed’den kırk sene ibadet eden bir şahıs getirilir. Ümmeti Muhammed’den olanın sevabının daha çok olduğunu gören İsraili “Ya Rab! Sen âdilsin, onun sevabının benimkinden çok olduğunu görüyorum. Hâlbuki benimki daha çok olmalıydı. Zira; ben daha çok ibadet ettim der.” Allah-ü Tealâ : “Siz dünyada hemen sizi yakalayıverecek acil cezalardan korkup ta ibadet ediyordunuz. (Hınzır ve maymun suretine çevirilmek gibi) Ümmet-i Muhammed ise böyle bir cezadan emin oldukları hâlde ibadet ediyorlardı. Onun için onların sevabı daha çoktur” buyurur. Ayet Meali: Hâlbuki sen, içlerinde iken Allah onlara azab verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onları azablandırıcı değildir.(EL- Enfal- 33) Eğer denilirse ki: “Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Ecrin, yorgunluğun kadardır.” buyuruyor. Bin ay ibadet etmek, bir gece ibadet etmekten daha meşakkatli olduğu bilinen bir şeydir. Öyle ise nasıl müsavi olabilirler?” Cevaben denilir ki: Bazen aynı iş güzel ve çirkinlikte farklı durumlar arz edebilir. Mesela: Namaz cemaatle kılındığı zaman, münferit kılınmasından yirmi yedi derece daha farklıdır, üstündür. Allah-ü Tealâ’nın kasdı, mahlûkatı ibadete sevk etmektir. Onun için bazen ibadetin sevabını, ecrini iki kat, bazen on kat ve bazen da yedi yüz kat olarak verir. Hepsinden maksat; kulları dünyaya dalıp gitmekten alıkoymaktır. (Tefsir-i Kebir’den özet)

Ah yalan dünya,bizi bizden çalan dünya!
Kandırma bizi!
Dünya; hiç bitmeyecek, ölünmeyecek, sonsuza dek yaşanacak bir mekan değildir. Mahdut bir zaman dilimi için, dünyada hayatımızı ikame ettiriyoruz.
Dünya; çekici, cazibesi yüksek gibi görünse de kelime anlamı itibari en alçak anlamına gelir. Bütün imkanlara sahip olsak, hiç derdimiz sıkıntımız olmasa, dünya yalandır, bir gün bakmışız ki bitivermiş.
Dünyaya bel bağlamış, ona odaklanmış, kendisini ona vakfetmiş; kimler ayakta kalabilmiş, dünya onlara yar olabilmiş midir?
Dünya inananlar için sadece ve sadece ahiret yurdunun tarlasıdır. Uzun emeller, bitmek bilmeyen hevesler, adeta dünyaya çivi çakmak hiç akılcı olmayıp, bizleri aldatan dünyanın sahte yüzüne kanmak, ahiretimizi heba etmekten başka bir şey değildir.
Dünya güzel olsaydı. Efendimiz hiç aramızdan ayrılır mıydı? Sultan Süleyman’a mülk olan “rüzgar dahi O’nun emrine verilen, ordusunu havadan nakleden” dünya O’na bile kalmadığına göre bize mi yar olacak? Adı üstünde yalan dünya… Bu kadar bel bağlamak, dünyaya kul köle olmak niye?
Kendilerini ilahlaştıran Firavunlar, Nemrutlar… nerede? Her gün kesesini biraz daha dolduranlar, kesesini götürebileceğini mi zannediyor acaba? Dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkaran zalimler, dünyayı kan gölüne döndürenler, size mi kalacak, koca yalan dünya?
Vazgeçilmezim diyenler; dünya o kadar yardan, anadan, babadan, serden vazgeçti ki; şimdi isimleri bile okunmuyor, mezar taşlarının yerinde yeller esiyor. Unutulmuş, bedenleri toprak olmuş; sadece azığında götürebildikleri, uzun yolculuk için önceden hazırladıkları müstesna…
Dünya sadece imtihan alanıdır, başarabilmek için yoğun çaba sarf etmek, dünyanın sahte cazibesine aldanmamak gerekir. Dünyada kalacağımız kadar dünyaya, ahirette kalacağımız kadar ahirete çalışmak, bizim için en akılcı, en kârlı yoldur.
Dünya dışı tatlandırılmış, içi ise zehir dolu şeker gibidir. Dışının cazibesi bizi aldatmamalı, zaruret miktarı değer verilmeli, adı üstünde yalan dünya…
Hasıl-ı kelam; “ Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş, akşam gelip konan sabah göç etmiş.” “ Dünya yalan, var mı yalan dünyada baki kalan? Mal da yalan, mülk de yalan var biraz da sen oyalan.” “Ah yalan dünya, beni benden çalan dünya
Ahmet koksel

İkindi ve yatsı nin ilk sünnetlerini terk etmek,iki rekât kılmak, dört kılmak,iki de selâm verip iki daha kılmak sünnettir! Neden ikindinin ve yatsının ilk sünnetinin ilk oturuşunda salli-barik dualarını okuyoruz? Unutma durumunda sehiv gerekir mi? -İkindi ve yatsı namazlarının ilk teşehhüdünde salli ve barik dualarını okumak sünnettir. Okumamaktan dolayı her hangi bir şey gerekmez. Sünnet terkedildiği için sevabından mahrum kalınmış olur. Sehiv secdesi gerekmez. İkindi ve yatsı namazının ilk sünnetleri iki rekat olarak da kılınabilmektedir. Peygamberimiz (asv) bazan iki rekatta bir selam vererek de kılmıştır. Bu sebepten ikindi namazının ve yatsı namazının ilk sünnetlerinin ilk oturuşlarında salli-barik duaları da okunmaktadır. Ebû Dâvud’ta rivayet edilen bir hadis-i şerife göre, Resul-i Ekrem Efendimiz (asv) ikindinin sünnetini dört rekât kılar, her iki rekâtın arasını da selâmla ayırırdı. Yine Hazret-i Âişe’nin rivayetine göre, “Resul-i Ekrem (a.s.m.) yatsının farzından önce dört rekât, farzından sonra da dört rekât kılar, sonra yatarlardı.” Peygamberimizin (a.s.m.) ikindi namazının sünnetini sadece iki rekât kıldığına dair rivayetler de mevcuttur. Neseî’nin Hz. Ali (ra)’den rivayetine göre, “Resulullah (a.s.m.) ikindi namazının farzından önce iki rekât kılardı.” Bu hadislere göre, ikindi ve yatsı namazından önce dörder rekât kılmak menduptur. Sevabı ve fazileti yüksek bir ibadettir. İmam Muhammed, ikindiden ve yatsıdan sonra kılınan sünnetlerde iki rekâtla dört rekât arasında serbest kalmıştır. Yani ikindi namazının sünneti iki rekât olarak da kılınabilir. Fakat Hanefi mezhebinin diğer imamları dört kılmayı efdal görmüşlerdir.

Şeyh Edebali (k.s.) dan
EY OĞUL!
Besmelesiz yemek yeme.
... Sırrın var ise sakın kimseye söyleme.
Cünüp iken yemek yeme.
Elbisenin söküğünü üstünde dikme.
İyi adını kötüye çıkaracak davranışlarda bulunma.
Kötüyle arkadaş olma, pişman olursun.
Daima ileri hedefin olsun, geriye takılıp kalma.
Harama tevessül etme.
Kimsenin payına/hakkına göz dikme.
Bir şey koymadığın yere el uzatma.
İki kişi konuşurken dinleme.
Ekmek ve tuz hakkını gözet.
Namahreme bakıp ihanet etme.
Davetsiz bir yere gitme.
Gidersen emin olduğun yere, namuslu kimseye git.
Sır sakla.
Her mecliste duyduğun şeyleri/sözleri aklında tut.
Evden eve söz taşıma.
Kötülemekten, fenalıktan uzak ol.
Ahlaklı ol.
Herkesle iyi geçin.
İnat ve kötü sözlü olma.
Senden büyüklerin önünden gitme.
İhtiyarlara hürmet et.
Daima temiz ol.
Haram ve yasak edilen şeylere yaklaşma.
Beş vakit namaza devam edip iyi hâl ile tanınarak, ilim ve faziletle meşgul ol.
Her zaman geniş kalpli ve hoş meşrep ol.
Beraber olduğun, tanıştığın kişilerden asla bir şey isteme.
Buna riayet etmezsen seni küçük görürler, itibarını kaybedersin.
Rıza lokmasıyla yetin.
Elindeki imkânları israf etme.
Kanaatkâr ol. Çünkü kanaat tükenmez bir hazinedir.
- SEYH EDEBALI —

Fotoğraf açıklaması yok.

Egzama için

Görüntünün olası içeriği: yazı

🌿Geçmişimiz için; 🌿 #ESTAFİRULLAH. 🌿Bugünümüz için; 🌿 #ELHAMDULİLLAH. 🌿Yarınımız için; 🌿 #İNŞAALLAH... 🌿AIIahım 🌿hastaIara şifa, 🌿DertIiIere deva, 🌿borçIuIara eda ver 🌿. Rezzak ismin iIe rızkımızı arttır, 🌿 Kimseye 🌿muhtaç etme.🌿 #Amin🌿

Battal Gazi Harun Reşid zamanında yaşamış Kılıçla cihat etmiştir.


Mustafa Ulaş - Sağlığımızın müthiş şifreleri
BEL VE BOYUN FITIĞINIZA ELVEDA DEYİN
Devid3 iğne eczaneden alın 10 tane haftada bir tanesini kırın için zeytinyağı ile 1 yemek kaşığı belinize ve boynunuza kantaron yağı sürün günde 2 defa ovun 2 ay devam edin bel ve boyın fıtığınıza elveda deyin şifa olsun saygılar
M.ulaş geri dönüşünüzüde yazarsanız insanlar faydalansınlar

Ashabı kiram 124 bin erkek 100 bin kadın Toplam 224 bindir.

Hz Ali efendimiz zırhını hz Osman efendimize 400 dirheme satıp düğününü yaptı.Hz Osman efendimiz ise zırhı tekrar geri verdi.

Ubeydullah Ahrar hz ri Hz Fatihin de hocasıdır.

Hz Nuh (as)ın oğulllarından
SAM ,Yemen ve hicaza
YASEF, Türkistan ve İran tarafına 
HAM ise Afrika ve Mısır'a yerleşmişlerdir.