Dörtyüz sene ibadetmi,kırksene ibadetmi degerli!
Rivayet: Kıyamet günü İsrail oğullarından dört yüz sene Allah’a ibadet eden bir şahıs getirilir. Bir de Ümmet i Muhammed’den kırk sene ibadet eden bir şahıs getirilir. Ümmeti Muhammed’den olanın sevabının daha çok olduğunu gören İsraili “Ya Rab! Sen âdilsin, onun sevabının benimkinden çok olduğunu görüyorum. Hâlbuki benimki daha çok olmalıydı. Zira; ben daha çok ibadet ettim der.” Allah-ü Tealâ : “Siz dünyada hemen sizi yakalayıverecek acil cezalardan korkup ta ibadet ediyordunuz. (Hınzır ve maymun suretine çevirilmek gibi) Ümmet-i Muhammed ise böyle bir cezadan emin oldukları hâlde ibadet ediyorlardı. Onun için onların sevabı daha çoktur” buyurur. Ayet Meali: Hâlbuki sen, içlerinde iken Allah onlara azab verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onları azablandırıcı değildir.(EL- Enfal- 33) Eğer denilirse ki: “Sevgili Peygamberimiz bir Hadis-i Şeriflerinde “Ecrin, yorgunluğun kadardır.” buyuruyor. Bin ay ibadet etmek, bir gece ibadet etmekten daha meşakkatli olduğu bilinen bir şeydir. Öyle ise nasıl müsavi olabilirler?” Cevaben denilir ki: Bazen aynı iş güzel ve çirkinlikte farklı durumlar arz edebilir. Mesela: Namaz cemaatle kılındığı zaman, münferit kılınmasından yirmi yedi derece daha farklıdır, üstündür. Allah-ü Tealâ’nın kasdı, mahlûkatı ibadete sevk etmektir. Onun için bazen ibadetin sevabını, ecrini iki kat, bazen on kat ve bazen da yedi yüz kat olarak verir. Hepsinden maksat; kulları dünyaya dalıp gitmekten alıkoymaktır. (Tefsir-i Kebir’den özet)
Ah yalan dünya,bizi bizden çalan dünya!
Kandırma bizi!
Kandırma bizi!
Dünya; hiç bitmeyecek, ölünmeyecek, sonsuza dek yaşanacak bir mekan değildir. Mahdut bir zaman dilimi için, dünyada hayatımızı ikame ettiriyoruz.
Dünya; çekici, cazibesi yüksek gibi görünse de kelime anlamı itibari en alçak anlamına gelir. Bütün imkanlara sahip olsak, hiç derdimiz sıkıntımız olmasa, dünya yalandır, bir gün bakmışız ki bitivermiş.
Dünyaya bel bağlamış, ona odaklanmış, kendisini ona vakfetmiş; kimler ayakta kalabilmiş, dünya onlara yar olabilmiş midir?
Dünya inananlar için sadece ve sadece ahiret yurdunun tarlasıdır. Uzun emeller, bitmek bilmeyen hevesler, adeta dünyaya çivi çakmak hiç akılcı olmayıp, bizleri aldatan dünyanın sahte yüzüne kanmak, ahiretimizi heba etmekten başka bir şey değildir.
Dünya güzel olsaydı. Efendimiz hiç aramızdan ayrılır mıydı? Sultan Süleyman’a mülk olan “rüzgar dahi O’nun emrine verilen, ordusunu havadan nakleden” dünya O’na bile kalmadığına göre bize mi yar olacak? Adı üstünde yalan dünya… Bu kadar bel bağlamak, dünyaya kul köle olmak niye?
Kendilerini ilahlaştıran Firavunlar, Nemrutlar… nerede? Her gün kesesini biraz daha dolduranlar, kesesini götürebileceğini mi zannediyor acaba? Dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkaran zalimler, dünyayı kan gölüne döndürenler, size mi kalacak, koca yalan dünya?
Vazgeçilmezim diyenler; dünya o kadar yardan, anadan, babadan, serden vazgeçti ki; şimdi isimleri bile okunmuyor, mezar taşlarının yerinde yeller esiyor. Unutulmuş, bedenleri toprak olmuş; sadece azığında götürebildikleri, uzun yolculuk için önceden hazırladıkları müstesna…
Dünya sadece imtihan alanıdır, başarabilmek için yoğun çaba sarf etmek, dünyanın sahte cazibesine aldanmamak gerekir. Dünyada kalacağımız kadar dünyaya, ahirette kalacağımız kadar ahirete çalışmak, bizim için en akılcı, en kârlı yoldur.
Dünya dışı tatlandırılmış, içi ise zehir dolu şeker gibidir. Dışının cazibesi bizi aldatmamalı, zaruret miktarı değer verilmeli, adı üstünde yalan dünya…
Hasıl-ı kelam; “ Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş, akşam gelip konan sabah göç etmiş.” “ Dünya yalan, var mı yalan dünyada baki kalan? Mal da yalan, mülk de yalan var biraz da sen oyalan.” “Ah yalan dünya, beni benden çalan dünya
Ahmet koksel
Ahmet koksel