21 Temmuz 2019 Pazar

Kadın-erkek arasındaki dengeyi bir türlü kuramadık. Haber bültenleri “taciz-tecavüz” ve “kadına şiddet” hikâyelerinden geçilmiyor. Derin analize ve örneklemeye muhtaç bu konuyu, bir köşe yazısı hacmine indirgemeye çalışırken, “ilk cümle ne olmalı?” diye düşündüm ve aşağıdaki cümlede karar kıldım… Biz Müslümanca inanıyor, ama Hıristiyanca yaşıyoruz! Asıl meselemiz, büyük derdimiz budur! Eskiden “Müslümanca” inanır, “Müslümanca” yaşardık. Referansımız da, hayat tarzımız da İslâmdı! Sıkıştığımız yerde “âyet”e, “hadis”e, “icma”ya bakar, olmazsa “kıyas” yapar,tarzımızı, tavrımızı, duruşumuzu, davranış biçimimizi buna göre ayarlardık. Meşhur Fransız gezgin ve yazar A. Brayer, “Neuf anne’es a Constantinople” isimli eserinde, “Dinin manen zincirlemiş olduğu hakiki Müslümanlar, ancak onun çizmiş olduğu daire dâhilinde hareket ederler” diye yazıyor (18. yüzyıl). Artık böyle olmuyor, zira “Batılılaşma süreci”nde (Tanzimat dönemi) devreye Batılı kriterler girdi. Cumhuriyet döneminde ise “Fabrika ayarları”mızla oynandı!.. “İslâm’a göre yaşamak”tan gitgide uzaklaştık, “Batı’ya göre yaşama”yı da tam beceremedik (çünkü biri İslâm, diğeri Hıristiyanlık kaynaklıydı). Sonunda dengemiz bozuldu. Zihnimiz, hafızamız, hatta şuurumuz altüst oldu! Ayaklarımızın birbirine dolaşması, bu yüzdendir. Gerçi hâlâ “Durdum Kıbleye” diyor, tekbir alıyoruz, ancak Kıbleyi bir türlü tutturamıyoruz: Maalesef “Her yol Roma’ya” çıkıyor! Eskiden böyle değildik. Özgürlüğümüzün sınırlarını “İslâm” belirlerdi. Kadın-erkek, çocuk ve ailedeki yaşlılar arasındaki dengeyi en iyi şekilde kurmuştuk. Aile “mübarek” müesseselerden biriydi ve yabancıların bile övgüsünü alırdı. İsviçreli Prof. Gaston Jezz, eski aile hayatımız konusunda şöyle diyor: “Osmanlı aile hayatındaki güzellik, nezahet ve samimiyet zannetmiyorum ki başka bir yerde olsun. Osmanlı’daki İslamî hayat, huzurlu bir hayatın zirve noktasıdır. Birbirine sevgi-saygı ile bağlıdırlar… Osmanlı aile hayatı güzelliklerle doludur… Hayat şiir gibi yaşanmaktadır. Bütün bunları ailede öğreniyorlar.” Dr. Brayer’i dinlemeye devam edelim: “Birtakım menfaat kaygıları, eğlence düşkünlükleri, çok defa kadınların da iştirak ettiği ticarî muamele gaileleri, hâsılı başka memleketlerin her şeyleri, kadınların çocuklarına karşı şefkatlerini azalttığı halde; Osmanlı’nın harem (aile anlamında) hayatı, bilakis bütün bu hislerin bir merkezde toplanıp artmasını temin etmektedir.” Kadın “erkeksi”leşmeden, erkek “kadınsı”laşmadan, fıtratın yüklediği sorumlulukları yerine getirdikleri için, aralarında Batı’nın dayattığı türden bir “rekabet” olmazdı… Ne kadın; “kariyer mi çocuk mu?” diye sorar, ne erkek aile hayatının dışında macera arayışına çıkardı. Dolayısıyla çocuklar anneli-babalı büyür, kadın da, erkek de, çocuk da, yaşlılar da huzur bulurdu. Günümüzün “Modern Müslüman”ları geçmişe göre çok daha zengin, ama huzursuzuz! Huzursuzuz, çünkü vicdanımız hayat tarzımızdan rahatsız! Yavuz Bahadıroğlu.

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

Ümmeti icabat'den olabilmek önemli!
Mü'mini de, kafiri de onun ümmetidir. O'nu kabul edenlere "ümmet-i icabe" , etmeyenlere "ümmet-i davet" denilir. O'na "Abdullah'ın oğlu yetim Muhammed" gözüyle sûretine bakanlar yıkıldılar, "Muhammed'ün Rasulullah"olarak sîretini görenler dunyada ve ukbâ'da bahtiyar oldular.
Görüntünün olası içeriği: yazı
Dersimiz fıkıh'dan!
Namaz içindeki Tekbirlerin başını veya sonunu uzatmanin mahzuru var mıdır?
Tekbirleri "Allaahü ekbeer" diye okumak doğru mudur ?
Kı­ra­at sı­ra­sın­da oku­nan ayet­le­re yan­lış­lık­la bir ke­li­me ilâve et­mek, ya­hut oku­nan ayet­ler­den bir ke­li­me ve­ya bir harf ek­silt­mek, ya­hut bir ke­li­me ve­ya har­fi öne al­mak ya­hut son­ra­ya bı­rak­mak ya­hut baş­ka bir ke­li­me va­ya har­fe çe­vi­re­rek oku­mak­la ma­na bozul­mu­yor­sa, na­maz da bo­zul­maz. Fa­kat ila­ve edi­len ke­li­me, Kur’an’da bu­lun­mak­la bir­lik­te, ma­na­yı küf­rü ge­rek­ti­re­cek şe­kil­de de­ğiş­ti­rir­se, na­ma­zı bo­zar. .Ekber yerine “ekbâr” veya Allah yerine “Âllah” şeklinde uzatarak okumak mânâyı bozacağı için bununla namaza başlanmış olmaz. Allahu Ekber lafzında dikkat edilecek husus "A" harfiinin uzatılarak "AAA" şeklinde okunursa namaz bozulur. Bunun sebebi de; "Allahu ekber" sözü , "Allah en büyüktür" anlamına geldiği halde bu söz "AaAllahu ekber" şeklinde okunduğu takdirde anlam "Allah gerçekten büyük müdür?" şekline dönüşmektedir. B harfinin uzatılması da anlamı bozduğu için namazı bozar. Çünkü ekbãr diye uzatıldığında büyük lafzı yerine "davul" manasına gelecek bir anlam ortaya çıkar. Bir elifin ziyadesiyle B harfini uzatmak, “Allahu Ekbeeer / Ekbaaar” demek ifitah tekbirinin yerine gelmesine engeldir. Namaz içerisinde böyle bir okuyuş -sahih olan görüşe göre- namazın bozulmasına sebeptir. Bu görüş esastır. Muhammed İbni Mukatil’e göre, eğer kişi med ile medsizliği (bir harfi çekme ile çekmeme) arasındaki farkı anlamıyorsa bir şey olmaz.(bk. Ö Nasuhî Bilmen, Büyük İslam İlmihali, İftitah tekbiri konusu, s.125). ..İbn Abidîn, el-Cezerî gibi alimlerin de bildirdiğine göre, Hanefî mezhebinde, iftitah tekbirinin sıhhat şartlarından biri de “Ekber” lafzındaki “B” harfini uzatmamaktır. Eğer birisi “Ekbaar” veya “İkbaar” dese tekbiri yerine gelmiş olmaz, namaz içinde söylese namazı bozulur.(bk. Reddu’l-Muhtar, 1/453; el-Cezarî, el-Fıkhu ala’l-meazhibi’l-arbaa, 1/223). ..Malikî mezhebi dışındaki üç mezhebe göre, “B” harfini uzatarak “Ekbaar” diyenin namazı sahih olmaz.(bk. el-Cezarî, a.g.e, 1/225). ..Buna göre, bu işin tek çaresi namaz kıldığımız zaman imam olacağı belli olan kimselere gizlice bu telaffuzun doğru olmadığını hatırlatmak ve verdiğimiz kaynaklarda bununla namazın bozulacağını seslendirmektir. Şayet böyle bir tekaffuz olduysa, arkasında namaza durmamak gerekir. Çünkü namazı sahih olmayan birinin arkasında namaza durmak da doğru değildir. ..“Ekbaar” kelimesi “KBR” kelimesinin çoğulu olup “Davul”, "hayız / aybaşı" veya "şeytan" manasına gelir.(bk. İbn Abıdîn, a.g.y). ..Bazılarına göre, “Ekbaar” davul, “İkbaar” ise hayız manasına gelir.(el-Cezerî, a.g.y). ..Bunun iftitah tekbirinde olmasıyla diğer tekbirlerde olması arasında bir fark yoktur. Bu itibarla bütün tekbirleri usulüne uygun bir şekilde almak gerekir. Allahu Teâlâ noksanlarıyla beraber bütün ibadetlerimizi kabul etsin...

Mazlum ve masumu kim savunur?
Hocası derviş çocuğu (öğrenci) eline bir toprak testi( bardak)verip su doldurup getirmesi için çeşmeye gönderir.
Derviş testisini doldururken bir atlı gelir çekil ordan derviş ben atımı sulayacağım deyip bir kırbaç indirir derviş,kirbacin acısıyla testiyi bırakır, dervişin testisi'de kırılmıştır.
Kırbaç acısı ve testinin kırılması üzüntüsüyle çeşmeyi atliya terk edip ağlayarak gidip durumu hocasına anlatır.
Hocası:
Atlıya savunma mahiyetinde tek kelime soylemedin mi?
Hayır,soylemedim.
Hocası:
Eyvah,hemen atlıya yetişelim,belki yaralı yetişiriz de faydamız dokunur,ne tarafa gitti?
Şu tarafa.o yol takip edilir,bir km.ilerde atın ayağı sürcmuştur,atli takla atan atın altında kalarak dervişe yaptığı haksızlık ve zulmün cezasini dervişin sahibi(Allah) da hemen vermiştir.
Bazen hemen vermez,aheste aheste verir zulmün cezasini.
İbret alabilene her şeyde bir ibret nasihat ve ikaz var,onu anlamak ders çıkarabilmek için ya rab bizi şuursuzluk belasindan kurtar diye dua edelim.
Savunmasız insanlarin yuzune,kendine veya bir cemâate sözlü,yazili veya başka yollarla hakaret etmek,yipratmak,rencide ve rezil etmek maksadıyla uğraşanlar bilsinlerki onların savunucusu Allah dır,o kişileri kaza bela musibetle ikaz eder anlamazsa ileri giderse kendi eliyle, diliyle ve haliyle kendine hem dünyada hem âhirette kötü bir akıbet hazırlamış olurlar.
Müslüman elinden dilinden müslümanların salim olduğu kişidir.
Bol bol güvenilir dini ve tasavvufî eser okuyarak musmanligimizi ve hatalı davranışlarımızı kontrol etmemiz gerekiyor.
Okuduysan paylaş,ibret alan ders çıkaran olabilir.
Atalarının dindarlığıyla kurtulacağını sananlar, babalarının yemeğiyle doyduğunu sananlar gibidir. (İmam Gazali)

GEÇMEYEN MÜZMİN ÖKSÜRÜĞÜNÜZDEN BASİTCE KURTULUN 1 su bardağı süte çay kaşığı ucuyla karabiber koyun içine 1 orta boy soğanı rendeleyin sıkın suyunu süte karıştırın 25 gün için geçmeyen müzmin öksürüğünüz bitsin saygılar şifa Allah tan M.ulaş

Allahu Teala Cebrail (as)a ,onu ne kadar severim ki eğer kafirleri yakma dese yakmam ,hatta cehennemi söndür dese söndürürüm ,buyurdu.Cebrail as bu müjdeyi resülullaha verdiğinde Ya rabbi sende bilirsin ki ben seni tanımayanı istemem,düşündüğüm ümmetimdir.


#NEDEN #SEZERYAN oluyorlar
Evvelce sezeryan icat edilmemişken(..!) Nenelerimiz tarlalarda hicbir tıbbi alet kullanılmadan sağlıklı doğumlar yapıp, birde bu yetmezmiş gibi bazısı bebeği kundağa sarıp çapaya devam ediyordu..
Şuan bu durum çok garip gelse de bize, aslında normal olan buydu. Allah'ü Teâlâ bunu kadının fıtratına dahil etti ise, bedenine her türlü savunma - korunma sistemini koydu elbette.
Bugün kediler, köpekler her türlü mahlukat mudahalesiz doğuruyor ama Eşrefi Mahlukat olan insan, sanki hamile kaldı mı ölecek hale geliyor.
Bu mu teknolijinin geldiği son nokta?
Bu işte bir terslik yok mu?
Sezeryan icat olduktan sonra ne hikmetse her bebek ters döndü, kordonu dolandı, kalbi yavaşladı, aman 20 dakika daha alınmazsa bebeği kaybedebiliriz oldu..
olduda oldu..
Hep bir terslik oldu..
Sonra anne kesilip biçildi, hatta 2 sezeryan doğumdan sonra bir daha anne olma hakkını kaybetti,
Fıtratta olmadığı için sütü gelmedi, bebek doğar doğmaz kimyasal mama almak zorunda kaldı bağışıklık sistemi alt üst oldu neticesinde her ay
bronşit,
kulak - boğaz enfeksiyonu sebebi ile hastanelik ve antibiyotiklik oldu..
Sezeryan narkozundan etkilenen bebek büyüdükce beyninde toplanan gaz sebebi ile başını yerlere, duvarlara vurmaya başladı..
Neyse neyse bundan bahsetmeyecektim..
Sezeryandan daha beter bir moda(..!) ile karşı karşıyayız şuan..
Oda "bebeğin galiba sakat, hadi onu alalım" modası(..!)
Ne kadar cok duyar olduk değil mi?
Neredeyse her bebek sakat,
bir gelişim bozukluğu,
otizm,
down..
Annenin butun psikolijisini bozuyorlar ve neticesinde ya bebek düşüyor yada alıyorlar..
Kurtulan olursa ne hikmet ve mucize ise
"Nur topu gibi sağlıklı doğuyor!"
Hadi söyleyin bana etrafınızda kaç bebeğe gebelikte sakat dendide sonra cocuk sapasağlam doğdu..???
1990'larda her sağlık ocağında ücretsiz doğum kontrol iğnesi vurdular yetmedi..!
2000'lerde neredeyse her kadını sezeryana aldılar buda yetmedi..!
2010'larda neredeyse her bebeğe problem çocuk muammelesi yapıp kürtaj öneriyorlar..
Sanki sağlıklı doğan bebeğin ilerde bir kaza ile sakat kalmayacağına garantileri varmış gibi..
Yada çocukları sakat kalsa onuda öldüreceklermiş vahşiliği ile kürtaj oluyor
Anneler...
Anneler...
Daha aklımız başımıza ne zaman gelecek ben bilmiyorum.
Ve her ne olursa olsun..
Otizmde olsa,
down da olsa şunu unutmayın kardeşlerim..
"ALLAH ASLA HATA YAPMAZ!"
alıntı

Allâhü Teâlâ şöyle buyurdu (meâlen): “Ve Kitab’da (Kur’ân-ı Kerîm’de) İsmâil’i de an. Şüphe yok ki o, va’dinde sâdık idi ve bir Resûl ve Peygamber idi.” (Meryem Sûresi, âyet 54) İSMAİL ALEYHİSSELAM Hazret-i İsmâil, İbrâhim Aleyhisselâm’ın oğludur. Hâcer adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Hazret-i Hâcer’i, Mısır hükümdarı, Hz. İbrâhim’in (a.s.) hanımı Hz. Sâre’ye bağışlamıştı. Hz. Sâre de onu mübarek kocası İbrâhim Aleyhisselâm’a vermişti. İbrâhim (a.s.), Hak Teâlâ’nın emriyle Hz. Hâcer’i ve oğlu İsmâil’i alıp Hicaz’da Kâbe-i Muazzama’nın bulunduğu mahalle götürdü, orada bıraktı. Onların ayaklarının bereketiyle “Zemzem” suyu meydana çıktı. Sonra Yemen’den gelmiş bulunan “Cürhüm” kabîleleri de onlara komşu oldu. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan Mekke-i Mükerreme vadisini îmâr ettiler. Artık oralar şenlenmişti. Hz. İbrâhim (a.s.), bir rüya gördü. Bu, Allâhü Teâlâ’nın bir vahyi idi. Daha önce verdiği ahde binâen oğlu İsmâil’i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz on iki yaşında bulunan Hz. İsmâil’i Mekke-i Mükerreme’de Sebîr Dağının eteğinde (Mina’da) tenha bir yere götürdü, onu Rabbine kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da: “Babacığım! Emrolunduğun şeyi yap, inşallah beni sabredenlerden bulursun.” diyordu. Bu, Allah yolunda olan fedakârlığın en yüksek nişanesi idi. Fakat Allâhü Teâlâ, lütfetti, baba ile oğlun şu fedakârlığına mükâfat olarak Hz. İsmâil’e bedel bir koç ihsan buyurdu da bu latîf, masum oğul kurban olmaktan kurtuldu. İsmâil (a.s.), büyüyüp Cürhümîlerden bir kız ile evlendi. Ondan on iki çocuğu doğdu. İbrâhim (a.s.) arasıra gelir, oğlunu görürdü. Sonra Hz. İsmâil’in oğulları ve torunları çoğalıp etrafa hâkim oldu. Hz. İsmâil, İbrâhim Aleyhisselâm’ın diniyle amel etmek üzere Yemen kabîlelerine ve Amalika denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti. İsmâil Aleyhisselâm, Hazret-i İbrâhim’in irtihalinden kırk sene sonra, yüz otuz yedi yaşında irtihal etmiştir. Kabr-i şerîfleri, vâlidesi Hazret-i Hâcer’in Kâbe-i Muazzama’da bulunan Hicr’deki kabri civarındadır. FAZİLET TAKVİMİ Pazar-21-Temmuz-2019

Adam bayram namazına geldi Sen oruç tutmadın Yılda bir Bayram namazına niye geldin Deme bundan sonra cumayada gelin. Cumaya başladımı, sonra 5 vaktede bekleriz de. Sevdir 5 vakti kılmıyon cumanda olmaz deme. Onun için belki hidayetin kapısı o bayram namazındadır o cuma namazįndadır. Bu millete teravih yok kandil yok mevlüt yok ölüye kuran okumak yok diye diye imam müezzin kaldı camide onlarda geldiģine pişman eve nasıl kaçsam onun derdinde... Bunlar islamin tamamı değil evet ama islamın dışįndada değil yani. Kendi görüşünü desteklemek için camiyi cemaatı caminin ruhanuyetini baltaladık bunları bırakmamız lazım. Toplum içinde ve cami içindeki samimiyeti hazzıda bu hareketlerden dolayı kaybettik...bunları yaşatmak lazım. Kuran ölü kitabı deģil tabiki ama okuyanda diri ya kardeşim en azįndan kendine faydası olur. Ölenede mezarada olur kimse olmaz diyemez...Cesed öldü ruh yaşıyor...
Alıntı, Hikmet ipek.


Ömer Akdağ
lmeden" tüketmiş olabilir.
"Bilerek" tüketenlere sözümüz olamaz
Ama 2006'da kasaplık et haline getirenlerin vebali yok mu?
Neredeeeeeeeeeeeen nereye !


CEVABINIZ YOKMU ? TBMM VE 600 MİLLETİN VEKİLİ ÇARESİZLİK NEDİR BİLİRMİSİNİZKİ ACABA DESEM.

Suffe'de toplanan öğrencilere Kur'ân-ı Kerîm, yazı, hadis-i şerifler ve çeşitli dinî bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenciler kendilerine ayrılan bölümü, dinlenme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı. Hocaları başta Hz. Peygamber olmak üzere Abdullah b. Mesud (ra), Ubey b. Ka‘b (ra), Muaz b. Cebel (ra) ve Ebu'd-Derdâ (ra) gibi ilim sahibi sahabelerden oluşuyordu.


Suffe'de toplanan öğrencilere Kur'ân-ı Kerîm, yazı, hadis-i şerifler ve çeşitli dinî bilgiler öğretilirdi. Bu öğrenciler kendilerine ayrılan bölümü, dinlenme ve ders çalışma yeri olarak kullanırken sınıf olarak da mescidden yararlanıyorlardı. Hocaları başta Hz. Peygamber olmak üzere Abdullah b. Mesud (ra), Ubey b. Ka‘b (ra), Muaz b. Cebel (ra) ve Ebu'd-Derdâ (ra) gibi ilim sahibi sahabelerden oluşuyordu.
Fatih Çakır
ecekleri kalmamış ve bitmişti ,resulüllah iaşelerini temin için çarşı pazara çıktı bunu gören hz Ebubekir efendimiz elinden torbayı aldı ve ben toplarım ya Resulullah deyip, pazardan onlar için yiyecek topladı.

Nikah Şekeri yerine Nikah Fidanı. Çok iyi bir fikir.

Görüntünün olası içeriği: yiyecek

Kabe en eski resim

BİR KUL İLİM (Öğrenmeyi)İSTEMEYE GÖRSÜN,İLLA GEÇMİŞ(Cürüm)LERİNE KEFFARET OLUR. (H.Ş.Nesei.)

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı
Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

Akincibay Arslan
Allahu Teala Cebrail (as)a ,onu ne kadar severim ki eğer kafirleri yakma dese yakmam ,hatta cehennemi söndür dese söndürürüm ,buyurdu.Cebrail as bu müjdeyi resülullaha verdiğinde Ya rabbi sende bilirsin ki ben seni tanımayanı istemem,düşündüğüm ümmetimdir.