Kurban kesildikten sonra iki rekat şükür namazı kılınır zammı süre olarak birinci rakatte İnna A'tayna, ikinci rekatte "Kul hüvellahu ehad" sureleri okunur.namazdan sonra bütün ümmeti muhamedin kurbanlarının kabul olunması ve günahlarının afvolunması dua yapılır.
“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
29 Temmuz 2019 Pazartesi
YASİN suresinin Fazileti ! .YASİN’i okuyunuz. Onda on bereket vardır: 1- Aç, okursa doyar, 2- Çıplak, okursa giyinir, 3- Bekar, okursa evlenir, 4- Korkusu olan, okursa emin olur, : 5- Mahzun, okursa ferahlar, 6- Misafir okursa seferde yardım görür, 7- Kayıp (için okunursa) bulunur, 8- Hasta okursa (veya hastaya okunursa) şifa bulur, 9- Ölü üzerine okunursa azabı hafifler, 10- Susayan okursa suya kavuşur. (Ramuz 79/4) Her kim anne ve babasının veya bunlardan biri nin kabrini her Cuma ziyaret eder ve yanlarında YASİN okursa, her harfinin sayısınca ona mağrifet olunur. (Hak dini Kur’an dili) . YASİN-i ŞERİF’i gece okuyan, Yedi hatim sevabına nail olur.
YASİN-i ŞERİF’i gece okuyana, 20 hac sevabı verilir. (Künüzü’d Dekaik) YASİN’i Her gece okuyan, şehid olarak ölür(Elmanevi) Hz. İsa’yı (aleyhisselâm) inkâr eder, yani ahir zamanda yeryüzüne ineceğine inanmayan kâfir olur.
Hasan Bozkurt ------- Hz. İsa’yı (aleyhisselâm) inkâr eder, yani ahir zamanda yeryüzüne ineceğine inanmayan kâfir olur. Aşağıda açıklamaya çalışacağız ki, bu husus ayetle sabittir.Cenab-ı Mevla-yi zû’l-Celâl ve'l-Kemâl hazretleri şöyle buyuruyor: “Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de (İsa'yı) inkâr etmeleri ve Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır. Bir de ‘Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük’ demeleridir. Oysa onu ne öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle öldürmediler. Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah, azîz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.”[Nisa suresi, 156-158] ..Bu ayetleri takip eden 159’uncu ayette ise şöyle buyrulmaktadır: “Andolsun, Kitap ehlinden hiçbir kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde o, onlara şahitlik edecektir.”[Nisa suresi, 159] ..Demek ki; İsa aleyhisselam yeryüzüne indikten sonra, efrâd-ı ümmetten bir ferd olarak İslâm’a hizmet edecek… Ve ölmeden önce ona inanmayan kimse kalmayacak Ehl-i kitaptan... O da onlara ahirette şahitlik edecek.
Önemli----- Silsile-i Sadat'tan Ebu'l Faruk Hazretleri mübarek sözlerinde : “Kurban kesmek gadab-ı ilâhîyi söndürür, Rızâ-i ilâhîyi celbeder. Kurban çok kesilen bir memlekette harb olmaz. Eğer bir insan hali vakti yerinde olup da kurban kesmezse, Hz Allah(cc) kurbandan akacak kanı onun ya kendinden veya çoluk-çocuğundan akıtır diye devam eden sözü manidardır. Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır. Alıntı,H bozkurt.
----Her işittigini aklında tutmak isteyen kimse, her gün 24 kere aşağıdaki duayı okur ve buna 40 gün devam ederse, hâfızası son derece kuvvetlenir. Bu duayı bilhassa derslerinde cok başarılı olmak isteyen öğrenciler okurlarsa, Biiznillah Teala çok faydasını görürler.
يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ فَلاَ يَفُوتُ شَيْءٌ مِنْ عِلْمِهِ وَلاَ يَؤُدُهُ
Ya Hayyü Ya Kayyûm Felâ Yefûtü Şey´ün Min İlmihî Velâ Yeûdüh.
يَا حَىُّ يَا قَيُّومُ فَلاَ يَفُوتُ شَيْءٌ مِنْ عِلْمِهِ وَلاَ يَؤُدُهُ
Ya Hayyü Ya Kayyûm Felâ Yefûtü Şey´ün Min İlmihî Velâ Yeûdüh.
YASİN-İ ŞERİF’i gece okuyan, Yedi hatim sevabına nail olur
HZ HATİCE VALİDEMİZ SOY, MAL VE GÜZELLİK BAKIMINDAN KUREYŞ'İN EN İLERİ GELEN KADINIYDI.
Peygamberimizin hz. Hatice ile Evlenmesi
Hz. Hatice, Kâinatın Efendisini çocukluğundan beri tanıyordu. Ticaretmallarının başında Şam’a göndermesi ise, onu daha da yakından tanımasına vesile olmuştu.
Hz. Hatice, Kâinatın Efendisini çocukluğundan beri tanıyordu. Ticaretmallarının başında Şam’a göndermesi ise, onu daha da yakından tanımasına vesile olmuştu.
Dul olan Hz. Hatice o sırada, Kureyş kadınları arasında soy sop, şeref ve zenginlik bakımından en üstün mevkiye sahip bulunuyordu. Aynı zamanda, Cenab-ı Hak, Cemîl ismiyle, pek az kadına nasip olacak bir güzelliği de kendisine ihsan etmişti.
O âna kadar, kabilesinden birçok kimse evlenmek için kapısını çalmış ise de, o bunların hiçbirini kabul etmemişti.[1]Adeta, evlenmeyi düşünmüyor gibiydi.
Ne var ki kader şimdi karşısına bambaşka bir şahsiyet çıkarmıştı: Ruhundaki güzellikler yüzüne aksetmiş, gönlündeki sevgi simasında tebessüme kalbolmuş, zihnindeki derin düşünce dışarıya ciddiyet ve samimiyet şeklinde tezahür etmiş müstesna bir insan...
Daha önce bütün Kureyş büyüklerinin evlenme teklifini reddeden ve adeta evlenmek fikrini zihninden atmış bulunan Hz. Hatice, bu eşsiz insanla daha yakından tanışınca, bu fikrinden vazgeçti.
İlâhî kader, bu iki insanın kalbini birbirine ısındırmayı takdir etmişti. Her şeye rağmen Kureyş’in ileri gelenleri ve zenginleri, kaderin çizmiş olduğu bu programı bozamamışlardı.
Hz. Hatice’den Gelen Teklif
Evlenme teklifi, bizzat Hz. Hatice’den geldi. İffeti ve namusunu koruması sebebiyle Câhiliyye devrinde bile tertemiz kadın manasına gelen “Tâhire” lakabıyla anılan Hz. Hatice’den...
Evlenme teklifi, bizzat Hz. Hatice’den geldi. İffeti ve namusunu koruması sebebiyle Câhiliyye devrinde bile tertemiz kadın manasına gelen “Tâhire” lakabıyla anılan Hz. Hatice’den...
Teklifi getiren, Hz. Hatice’nin yakın arkadaşı Münye kızı Nefîse ile Peygamberimiz arasında şu konuşma geçti:
“Ey Muhammed! Seni hangi şey evlenmekten alıkoyuyor?”
“Elimde evlenecek kadar para yok!”
“Eğer bu temin edilse ve sen, mala, güzelliğe, şeref ve denkliğe çağrılsan icabet eder misin?”
“Kimdir bu?”
“Hüveylid’in kızı Hatice...”
“Ama, bu nasıl olabilir?”
“Orasını ben bilirim!”
“O halde, dilediğini yaparım.”[2]
Nefise, sevinç içinde, Kâinatın Efendisiyle konuştuklarını, gelip Hz. Hatice’ye iletti.
Hz. Hatice’nin sonsuz memnuniyeti, yüzündeki tebessümlerden okunuyordu. Nefise’yle birlikte sevinç ve memnuniyetlerini yaşadıktan sonra, Peygamberimize, “Ey amcam oğlu! Sen, benim akrabam olduğun,[3]kavmin içinde şerefli, güvenilir kimse, güzel huylu, doğru sözlü bulunduğun için seninle evlenmeyi arzu ediyorum” diye haber gönderdi.[4]
Teklifi alan Efendimiz, durumu amcası Ebû Tâlib’e bildirdi.
Ebû Tâlib, teklifi tahkik etti. Hz. Hatice’nin böyle bir evliliği arzu ettiğini, bizzat kendisinden öğrendi.
Düğün Merasimi
Düğün merasiminin tarihi, bizzat Hz. Hatice tarafından tespit edildi. Merasim de onun evinde yapılacaktı.
Düğün merasiminin tarihi, bizzat Hz. Hatice tarafından tespit edildi. Merasim de onun evinde yapılacaktı.
Tespit edilen tarihte, Resûl-i Ekrem Efendimiz, amcaları, halaları ve Hâşimoğullarının ileri gelenlerinden bazılarıyla birlikte Hz. Hatice’nin evine geldi.
Güzel bir düğün merasimi için gereken her şey, bizzat Hz. Hatice tarafından temin edilmişti. Koyunlar kesilmiş, yemekler hazırlanmıştı.
Yemekler yendikten sonra, âdet olduğu üzere sıra, iki taraf büyüklerinin konuşmasına geldi. Hz. Hatice’nin babası, Ficar Harbi’nde ölmüştü. Bu sebeple onu temsilen merasime, amcası Amr b. Esed katılmıştı.
Geleneğe göre, ilk konuşmayı yapmak üzere Ebû Tâlib ayağa kalktı ve şöyle dedi:
“Allah’a hamdolsun ki bizi, İbrahim’in zürriyetinden, İsmail’in sulbünden, Maad’ın mâdeninden, Mudar’ın aslından vücuda getirdi. Bundan sonra, asıl maksada gelir ve derim ki:
“Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah; ki akrabanız olduğu malûmunuzdur. Onunla Kureyş’ten hiçbir genç tartılamaz, ölçülemez! Bu, şeref ve asâletçe, akıl ve faziletçe onların hepsinden üstün gelir!
“Gerçi, malı azdır. Fakat mal dediğin nedir ki? Geçici bir gölge, bir perde, alınır verilir iğreti bir şey!
“Allah’a yemin ederim ki bundan sonra onun mertebesi daha da büyüyecek, daha da yükselecektir!
“Şimdi o sizden, kızınız Hatice’yi zevceliğe istemekte, muaccel ve müeccel mehir olarak da yirmi erkek deve vermeyi taahhüd etmektedir.”
Ebû Tâlib konuşmasını bitirince de, Hz. Hatice’nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel ayağa kalktı ve şöyle konuştu:
“Allah’a hamdolsun ki bizi de, anlattığın gibi yarattı; saydıklarından daha fazlasıyla bize üstünlük verdi. Biz de sizinle hısımlık kurmak ve şereflenmek istiyoruz!
“Ey Kureyş topluluğu! Şahit olunuz ki ben, Huveylid’in kızı Hatice’yi, şu kadar mehirle Muhammed b. Abdullah’la evlendirdim!”
Varaka b. Nevfel konuşmasını bitirdikten sonra, Ebû Tâlib, Hz. Hatice’nin amcası Amr b. Esed’in de muvafakatını istedi. Amr da ayağa kalkarak, “Ey Kureyş topluluğu! Şahit olunuz ki ben de Muhammed b. Abdullah’a Hüveylid’in kızı Hatice’yi nikâladım!” diye konuştu.
Böylece, Kâinatın Serveri Efendimiz ile Kureyş kadınlarının, neseb, şeref ve zenginlik bakımından en üstünü bulunan Hüveylid’in kızı Hz. Hatice-i Kübra zevc-zevce ilan edilmiş oldular. O sırada Resûl-i Ekrem Efendimiz yirmi beş, Hz. Hatice ise kırk yaşlarında bulunuyordu. Evlilikleri Milâdî tarihle 595 yılına rastlıyordu. Yani, Efendimizin nübüvvetinden on beş yıl önce...
Bundan sonra Resûl-i Ekrem Efendimiz, muhterem zevcesini alarak Ebû Tâlib’in evine geldi. Burada velime, yani düğün cemiyeti yaptı; iki deve kestirerek halka yemek ziyafeti verdi.
Ebû Tâlib de, bu mesut hadisenin hatırı için develer kestirdi ve halka yemekler yedirdi. Sonra da, Peygamberimizle âilesini evine davet etti.
Onları karşılamaya çıktığında, sevinç gözyaşları arasında Allah’a hamdediyordu: “Hamdolsun Allah’a ki bizden bütün üzüntüleri yok etti!”
Efendimiz ile ona ilk hanım olma şerefini kazanmış bulunan Hz. Hatice, Ebû Tâlib’in evinde ancak birkaç gün kaldılar. Sonra tekrar Hz. Hatice’nin evine döndüler. Artık mesut hayatlarını burada geçireceklerdi.
Kâinatın Efendisi Peygamberimiz, kendisine “Hatice-i Kübra” dediği bu asil ve tâhire kadın hayatta olduğu müddetçe başka bir kadınla evlenmedi.[5]Her türlü teselliyi ve en parlak saadeti bu huzurlu evinde buldu.
Peygamber Efendimize, babasından miras olarak pek bir şey kalmamıştı. Uzun zamandır himâyesinde bulunduğu Ebû Tâlib ise, fakir ve zaruret içinde idi. Bu bakımdan, Hz. Hatice’yle evleninceye kadar bin bir meşakkat ve zahmet içinde hayat sürmüştü.
Hz. Hatice’yle evlendikten sonra, onun servetini ticarette kullandı ve bir derece genişliğe kavuştu. Fakat zevcesi bol servet sahibi iken o yine israfa, gösteriş ve lükse kaçmadı. Eski mütevazı ve sâde hayatına yakın bir yaşayışı devam ettirdi. Üstelik, dünya malına da kalbinde yer vermiyordu. Onun o yüce ruhunu bambaşka ulvî ve kutsî duygular istilâ etmişti. Dünya ve içindekilerin muhabbeti, o ulvî duyguları söküp atmaya hiçbir zaman muktedir olamıyordu.
Daha sonra, Hz. Hatice-i Kübra’dan, Resûl-i Ekrem Efendimizin sırasıyla Kàsım, Zeyneb, Rukiyye, Fâtıma, Ümmü Gülsüm, Abdullah adında altı çocuğu oldu. Oğlu Abdullah, Tayyib ve Tâhir isimleriyle de anılırdı.[6]
Bu mesut aile yuvasında Kâinatın Efendisi ile Hz. Hatice, en ulvî duygularla birbiriyle kaynaşmışlardı. Âlî yuvasında hâkim olan, karşılıklı emniyet, samimi hürmet ve muhabbet idi. Hz. Hatice, Kâinatın Efendisi kocasından on beş yaş büyük olmasına rağmen, yüce şahsiyetinden dolayı kendilerine karşı son derece nâzik, duygulu ve itinalı davranıyordu. Peygamber Efendimizin şerefli hanımına karşı muhabbeti de fazlaydı. Öyle ki vefatından sonra bile hiçbir vakit muhabbetini kalbinden atmadı, gönlünün en mûtena köşesinde ebedî beraberliğe kadar sakladı.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, Hz. Hatice’nin keremkârlığını, hayırseverliğini ve kendisine yaptığı büyük yardımı her zaman yad ederdi. Bu yad ediş, Hz. Âişe validemize, “Hatice-i Kübra’dan başka, Nebiyy-i Ekrem’in zevcelerinden hiçbirini kıskanmadım!”[7]dedirtecek ve onun kıskançlık damarını tahrik edecek kadar fazla idi.
Nasıl yâdetmezdi ki? Yedi çocuğundan biri hâriç diğerlerinin annesi o idi. Herkes ona düşman iken, ona dost elini uzatan, o idi. Her türlü ızdırap ve sıkıntı karşısında kendisini teselli eden, o idi. Herkesin ona arka çevirdiği bir zamanda yanıbaşından ayrılmayan, o idi.
Elbette, böylesine yüksek duygu ve meziyetler sahibi zevcesini, Peygamber Efendimiz hiçbir zaman unutmayacak ve onu her zaman hayırla yad edecekti.
___________________________________
[1] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 201; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 131.
[2] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 131.
[3] Baba tarafından Hz. Hatice’nin soyu Peygamberimizin baba tarafından dedesi olan Kusay’da birleştiği gibi, annesi tarafından da soyu yine Resûl-i Ekrem Efendimizin baba tarafından dedesi olan Lüey’de birleşir.
[4] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200-201; Taberî, Tarih, c. 2, s. 197
[5] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 201.
[6] Ebu’l-Kàsım Abdurrahman es-Süheylî, Ravdu’l-Ünf, c. 1, s. 214.
[7] Müslim, Sahih, c. 7, s. 133.
[1] İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 201; İbn Sa’d, Tabakat, c. 1, s. 131.
[2] İbn Sa’d, a.g.e., c. 1, s. 131.
[3] Baba tarafından Hz. Hatice’nin soyu Peygamberimizin baba tarafından dedesi olan Kusay’da birleştiği gibi, annesi tarafından da soyu yine Resûl-i Ekrem Efendimizin baba tarafından dedesi olan Lüey’de birleşir.
[4] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 200-201; Taberî, Tarih, c. 2, s. 197
[5] İbn Hişam, a.g.e., c. 1, s. 201.
[6] Ebu’l-Kàsım Abdurrahman es-Süheylî, Ravdu’l-Ünf, c. 1, s. 214.
[7] Müslim, Sahih, c. 7, s. 133.
Yazar:
Salih Suruç
Salih Suruç
DÖKÜLEN SAÇLARINIZ YENİDEN GELSİN SAÇLARINIZDAN TEK TEL DÖKÜLMESİN Sağlığımızın müthiş şifreleri sayfamda var bilgileri okuyun 1 adet aspirini ezin havanda 5 diş sarımsağı soyun ezin havanda 2 yemek kaşığı sızma zeytinyağına karıştırın 1 yumurta sarısınıda karıştırın ilk 1 ay haftada bir yapın sonrasında 15 günde 1 yapın 1 saat dursun saçınızda ilk kullanımdan sonra dökülmeler duruyor kesnlikle dökülmüyor 6 ay sonra dökülen saçlar çıkmaya başlıyor bu aradada karaciğeriniz tıkanmış dökülmelerin sebebi olan filitrelerinizide açın devedikeni enginarla bilginiz olsun saygılar geçmiş olsun M.ulaş
28 Temmuz 2019 Pazar
27 Temmuz 2019 Cumartesi
Müslüman kardeşinin hacetini giderene 10 itikaf sevabı var. Ben bir itikaf yapıyorum, halbuki 10 itikaf sevabı alacağım.
Hasan Bozkurt -------- İbn-i Abbas- mescidde itikafta iken başka bir zat ki o zat yeni azat olmuş mahzun, sıkıntılı bir şekilde mescide o Sahabe-i Kiram’ın yanına geliyor. İtikaftaki Sahabe-i Kiram: “Hayrola, ne oldu? Seni sıkıntılı görüyorum. Neden kederlisin, üzüntülüsün?” diyor. O da: “Köle idim, yeni azat oldum fakat beni azat eden zata ödeyecek herhangi bir imkanım yok” deyince, Sahabe-i Kiram da o zatın sıkıntısını gidermek için hemen toparlanıp mescidden çıkmak üzere adım atıyor ve “Yürü gidelim” diyor. O zat da: “Ama sen itikaftasın, herhalde unuttun” deyince o Sahabe-i Kiram: “Hayır, unutmadım! Rasülüllah (s.a.v)’den duydum ki bir Müslüman kardeşinin hacetini giderene 10 itikaf sevabı var buyurdu. Ben burada bir itikaf yapıyorum, halbuki 10 itikaf sevabı alacağım” buyuruyor.
HZ. ÖMER RA. HALİFE (devlet başkanı) OLDUĞU HALDE SAHABEDEN BORÇ PARA İSTER.
Hasan Bozkurt -------- HZ. ÖMER RA. HALİFE OLDUĞU HALDE SAHABEDEN BORÇ PARA İSTER ........ Günlerden birgün HZ.Ömer sahabenin zenginlerinden biri olan AbdurRahman Bin Avf'tan öndüç para ister. Abdurahman Bin Avf ise bu duruma şaşırır ve Hz ömere sorar: Ya Emirel Müminin, sen benden borç para istiyorsun? Halbuki Beyt-ul Mal (devlet hazinesi) senin emrinde. istediğin kadar alabilirsin" dedi Halife'nin cevabı oldukça düşündürücü olmuştur: Evet Abdurrahman, Beyt-ul Mal ( devlet hazinesi) emrimin altında olduğu halde senden borç para istiyorum ve parayı devlet hazinesinden almıyorum Zira devlet hazinesine devletin bütün tebası ortaktır bu hazineden Herkesin hakki var, korkarım ki ben muhtaç olduğum parayı borç olarak hazineden alsam ben hazineden borç olarak aldığım parayı geri ödemeden ölürsem ahirette bütün milletle helaleşmek zorunda kalırım, bu durum beni çok korkuttuğu için hazineden borç para almayı göze alamıyorum Fakat . Ihtiyacım olan borç parayı senden alırsam ve ve borcumu sana ödüyemeden ölürsem ahirette sadece seninle helalleşmek mecburiyetin de olurum. işte bu yüzden devlet hazinesinden borç para almıyorum dedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)