29 Temmuz 2019 Pazartesi

Büyük mutasavvıf Bayezid-i Bistamî hazretleri, bir gün tımarhanenin önünden geçiyordu. Tımarhane hizmetçisinin tokmakla bir şeyler dövdüğünü görüp: "-Ne yapıyorsun?" diye sordu. Hizmetçi: "-Burası tımarhanedir. Delilere ilaç yapıyorum." dedi. Bayezid-i Bistamî hazretleri: "-Benim hastalığıma da bir ilaç tavsiye eder misin?" diye sordu. Hizmetçi "-Hastalığını söyle." deyince Beyazid: "-Benim hastalığım günah hastalığı... Çok günah işliyorum." dedi. Hizmetçi: "-Ben günah hastalığından anlamam... Ben delilere ilaç hazırlıyorum." diye cevap verdi. Tam bu sırada tımarhanenin parmaklığının arasından konuşulanları duyan bir deli (!), Bayezid-i Bistamî hazretlerine: "-Gel dede, gel, senin hastalığının çaresini ben söyleyeyim." diye seslendi. Bayezid-i Bistamî hazretleri, delinin yanına sokularak: "-Söyle bakalım, benim derdime çare nedir?" dedi. Deli şu ilacı tavsiye etti: "-Tevbe köküyle istiğfar yaprağını karıştır... Kalp havanında tevhid tokmağı ile döv, insaf eleğinden geçir, göz yaşıyla yoğur, aşk fırınında pişir... Akşam-sabah bol miktarda ye.. O zaman göreceksin, senin hastalığından eser kalmaz!.." dedi. Bu güzel ilacı öğrenen Bayezid hazretleri: "-Hey gidi dünya, hey! Demek seni de deli diye, buraya getirmişler!" deyip oradan ayrıldı. Bu, her devirde günah hastalığına yakalananlara tavsiye olunmaya değer bir ilaçtır.

HZ.ÖMER : İnsanların en câhili, âhiretini başkasının dünyası için satandır. Allah rızâsı yerine kul rızâsına temâyül edenlerdir.

Sahib-i zaman (k.s.) hazretleri : “Bizim vazifemiz, batağa düşmüş olan ümmeti bataktan kurtarmak... Gaye rıza-i ilahidir.”

Mümine Hatun : Babandan daha çok oku evladım! Evladı annesini ve babasını geçmeyen hiçbir millet yükselemez

Hz. Ali (r.a.), “Çocuklarınızı, kendi zamanınıza göre değil, onların yaşayacakları zamana göre yetiştirin.” anlayışı içinde ufukları tarayacak, ilmi ve hikmeti arayacak nesiller yetiştirmemizi tavsiye ediyor bizlere...“Oğul atayı geçmezse işler yürümez.” diyor Yusuf Has Hâcib. “Her insanın, kendisinden yüz sene sonrasının planını yapması lâzım...” diyor Hz. Mevlânâ. Binaenaleyh gelecek nesillerin, gelecek yüzyılların hesabını yapacak her Müslüman; çocuğuna o göz ve gönülle bakacak, işine-eşine, dostuna-ahbabına, her şeye… Ve aynada kendisine o göz ve gönülle bakacak Allah için... Dünyaya neden ve niçin gönderildiğini unutmayacak asla! Mevlânâ Celaleddîn-i Rumî hazretlerinin büyüklüğünün sırrına bakarken, babası Bahâüddin Veled hazretlerinin yanında annesi Mü’mine Hatun’a da çok dikkat etmek gerek. İşte Mevlânâ’yı büyük yapan ince bir sır, annesinin ağzından yavrusunun ruh dünyasına şöyle giriyor: - Babandan daha çok oku evladım! Evladı annesini ve babasını geçmeyen hiçbir millet yükselemez! Dünyadaki problemlerin yarınlara uzanan çözümündeki sonuç alıcı en önemli hareket noktalarından, olmazsa olmazlarından birisi bu.

"AYASOFYA EFSANELERİ."


(Miraç'ta), Allah Teala buyurur: “Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü’s-Suğra’da (Küçük Cami - ayasofya) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide, Ayasofya’da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber sevabını veririm. Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!. Hz. Muhammed SAV. Cebrail AS. ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık olurlar ve “İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur” derler.
Ayasofya açılmadan, Türkiye’nin felâha ermesi mümkün değildir. Eğer açılırsa kurtulur; çünkü orada Peygamberimiz (S.A.V.)’in iziyle beraber 70.000 ruhani vardır!”. .. “Allâhümme yâ müfettiha’l-ebvâb, iftah lenâ hayra’l-bâb." ..“Ey (kapalı bütün) kapıları açan Allah'ım! Bizim için de maddî-mânevî hayır kapılarını (ve bâ-husus Ayasofya’nın kapısını) açıver.” Amin... "AYASOFYA EFSANELERİ." Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan .‘’ Hasan Bozkurt

Rasûl-i Ekrem (sav): ‘Dehmâ fitnesi, Vehmâ fitnesi ve Summün, Bükmün, Umyün fitneleri zuhur ederek, ehl-i- İslâm’a saldıracaklar”

Hasan Bozkurt ----------- “Fahr-i Âlem (s.a.v.) Ashâb-ı güzîne sohbet sırasında suallere cevap verirken, Ebû Zerr (r.a.) irtihal-i Nebî’den sonra zuhuru beklenen fitneleri sormuştu. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.) de, ‘Dehmâ fitnesi, Vehmâ fitnesi ve Summün, Bükmün, Umyün fitneleri zuhur ederek, ehl-i- İslâm’a saldıracaklar” buyurmuştu. Bir Allah cc. Dostu bu üç fitneyi şöyle açıklamışlardır: “Dehmâ fitnesi, Hz. Ali ve Hz. Muaviye (r.a.) arasında vaki ihtilaf veya İslâm âlemini yok etmek için yapılan Haçlı Seferleridir. Bunlar kılıçla def edilmiştir. Vehmâ fitnesi, İstanbul’un fethiyle bertaraf edilen Bizans’tır. Sultan Fatih’in Ehl-i Kur’an ordusu bu fitneyi def etmiştir. Summün, Bükmün, Umyün fitneleri ise, bir kısmı geçmiş, bir kısmı gelmekte, bir kısmı da gelir. Bu fitneler Zikir ve R*bıta nûrlarıyla def edilecektir.”... [Bkz. Ali Erol, Hatıratım, s. 51-52]

Cenab-ı Hak : "Benim halilimin kalbinde benden başkasının sevgisi yoktur buyurdu. İsterseniz gidiniz imtihan ediniz."

Hasan Bozkurt ---- Hz. İbrahim as.ın Aradan seneler geçmesine rağmen, evlâdı olmamıştı. Evlat arzusu içinde olduğu bir sırada, Melek'ler Hz. Allah'a "Yarabbi Halil'in İbrahimin kendisi var malı var hanımı var bu kadar meşkuliyyetin içinde sana nasıl halil oldu?" diye sorar. Cenab-ı Hak'da " Ben kulumun suretine ve malına bakmam kalbine ve ameline bakarım. Benim halilimin kalbinde benden başkasının sevgisi yoktur buyurdu. İsterseniz gidiniz imtihan ediniz." Cebrail (a.s.) insan suretinde geldi, o zaman İbrahim (a.s.) min on iki bin çoban ve av köpeği vardı hepsinin boynundaki tasmalar altın ve gümüşdendi. Artık ne kadar sürüsünün oldugunu siz düsününüz. İbrahim (a.s.) Şöyle yüksek bir yere çıkmış koyunlarını gözetliyordu. Cebrail (a.s.) selam verdi İbrahim (a.s.) selamı aldıkdan sonra Cebrail (a.s.) "Bunlar kimin?" diye sordu. İbrahim (a.s). "Hazreti Allah'ındır amma benim elimde emanettir" dedi. Cebrail (a.s) "Bunlardan bir tane bana verirmisin?" dedi. İbrahim (a.s.) "Hz Allah' ı bir defa zikir et, üçde birini al buyurdu." Melek (Subbuhun guddusun Rabbuna ve Rabbul melâiketi verruhu) diye zikre başladı. Üçde birini aldı, İbrahim (a.s) "Bir daha zikir et üçde birinide al" dedi Melek tekrar zikir etti geri kalan üçde birinide aldı . İbrahim (a.s.) "Bir daha zikir et hepsini al" buyurdu. Melek bir daha zikir etti hepsini aldı. İbrahım (a.s.) "Bir daha zikir et bende senin kölen olayım" buyurdu. Cenab-ı hak "Ey Cebrail Halil'imi nasıl bulduna dedi. Cebrail (a.s): "Yarabbi ne güzel kul ne güzel halil imiş" dedi. İbrahim (a.s.) çobanlari çagırdı "sürüyü bu müsafirin arkasından sürünüz artık bu mal benim değil sizler dahil hepiniz bunun misafirisiniz, malısınız" buyurunca Cebrail (a.s.) kendisinin melek oldugunu açiğa çikardı "Ben meleğim bana lazım değil imtihan için geldim" dedi. İbrahim (a.s.) ‘Ben Hz. Allah'in halil'iyim verdiğim malı geri almam' deyince Cenab-ı hak vahi ederek "Ya İbrahim onlari al, Allah yolunda infak yap ve vakif eyle" dedi ve İbrahim (a.s) da hepsini vakif etti..........ihya forum.

İbrahim Aleyhisselâm koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi. Koç kaçtı. Hazreti İsmail takip etti, “birinci cemre” denilen yere kadar çıktı. İsmail (a.s.) yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç “ikinci cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrahim koçu tuttu ve kesti. Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar edilmesi idi. Bu da Mina mevki idi. Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vacip olarak kaldı.

--------- Hz. İbrâhim’in yanına gelerek sorarlar “Yâ İbrâhîm! Hz. Allah sana bu kadar nimetler ihsan etmişken, sen bu nimetleri Hz.Allahın yolunda hiç düşünmeden harcıyorsun. Kalbine hiç bir şey gelmiyormu?" diye sormalari üzerine verdigi Cevap düşündürücüdür: “Değil malımı fedâ etmek, bana sâlih bir evlat verse, onu bile yolunda fedâ edebilirim.” İşte bu söz kayda geçmiş idi. İşte bu söz kayda geçince aşağıdaki Ayet-i Celile'nin tefsiri vakı oldu. Vakta ki İbrahim (a.s.) Allah’ü Teâlâ’dan kendisine salih bir evlat vermesini istedi. Cebrail (a.s.) geldi ve bir oğlan çocuğu olacağını müjdeledi. İbrahim (a.s.) da aşırı sevincinden, onu, Allah rızası için kurban edeceğini nezretti. Sonra İsmail (a.s.) dünyaya geldi. Yedi veya on üç yaşına geldiğinde Halil-İbrahim (a.s.) Celil olan Rabbinin emriyle Hazreti İsmail’in de yardımı ile Kabe-i Muazzama'yı bina etti. Kabe’nin inşaası bitince Beyt-i Şerif-i haccetti. Hac vazifelerini bitirdikten sonra Zilhiccenin sekizinci gecesi rüyasında: “Rabbin sana şu çocuğu kurban etmeni emrediyor” denildiğini gördü. Sabahleyin tefekkür etti. “Allah’tan mı, yoksa şeytandan mı? diye iyiden iyiye düşündü. Bu güne “Tevriye günü” denildi. Sabahleyin koyunlarının en iyilerinden yüz tane seçti ve onları kurban etti. Bir ateş geldi, onları yok etti. İbrahim (a.s.) da bunların kafi olduğunu zannetti. İkinci gece (dokuzuncu gece) aynı rüyayı tekrar gördü. Bunun Allah’tan olduğunu anladı. Onun için dokuzuncu güne “Arefe” adı verildi. Bu sefer develerinden yüz tanesini seçti ve onları da kurban etti. Üçüncü gece (kurban bayramı gecesi) tekrar aynı rüyayı gördü ve;“İlâhi, benim kurbanım nedir?” dedi. Cenab-ı Hak “Sevgide bana ortak ettiğin oğlundur,” buyurdu. İbrahim (a.s.) istiğfar ederek uyandı. Oğlunu kesmeye karar verdi. Zilhiccenin onuncu günü olan bu gün “Nahr” kurban kesme günü diye isimlendirildi.
Hazreti İbrahim oğluna şefkat eder vaziyette İsmail (a.s.) ’ın annesi Hacer validemizin yanına geldi, Hacer vâlidemizi çağırdı. Oğlu Hz. İsmâil’i hazırlamasını söyledi. Başını yıka, koku ve yağ sür, en güzel elbiselerini giydir. Onunla koyun gütmeye gitmek istiyorum.” Hacer vâlidemiz, Hz. İsmâil’i giydirip, süsledi. Baba oğul, beraberce Minâ istikâmetine doğru yola koyuldular. Fakat nereye gidildiğini, ne evlat ne de annesi biliyordu. İbrahim (a.s.) yola çıkarken yanına ip ve bıçak aldı. Kesilecek yere yöneldiklerinde Şeytan İbrahim (a.s.) ’ın yanına geldi. Gönlüne fitne ve fesat sokmak istiyordu. Dedi ki Yâ İbrâhîm! Böyle bir evlâdı nasıl kesersin? Hiç baba evlâdını kesebilir mi? Bu işte acele etme. Belki Allah bu kesim işinden sizi muaf tutar. Çocuğun boyunu, endamını, sîret ve suretinin güzelliğini görmüyormusun dedi. Hz. İbrâhim, şeytanın sözüne kulak bile vermedi, hiç tereddüt etmeyerek, yerden aldığı taşla şeytânı defetti.” İbrahim Aleyhisselâm:“Bu bana Rabbimin emridir. Bu hayırlı bir iştir. Hayırlı iş geciktirilmez,” dedi. Hazreti İbrahim’den ümidini kesen Şeytan,
Melun, bundan sonra Hacer validemizin yanına geldi. Çeşitli şekillerde gönlüne vesvese vermek istedi kandırmaya çalıştı. Onu aldatmaya da muvaffak olamadı. Hayret içinde kaldı ve perişan oldu.Fakat Hâcer vâlidemiz verdiği cevabla, teslimiyetin zirvesine varıyordu: “Eğer Allah'tan böyle bir emir gelmişse, ben de bir anne olarak, bu emre teslim olup, boynumu büküyorum.” Cünkü o bir peygamberdir peygamber yanlış yapmaz dedi. Yerden aldığı taşla şeytânı defetti.
Şeytan vazgeçmiyordu. Bu defa Hz. İsmâil’in yanına gelip Sen sevinip duruyorsun. Ama babanın yanında bıçak var.“Baban seni nereye götürüyor, biliyor musun? Rabbinin emrettiği zannıyla seni kesmek istiyor.” diyerek onu korkutmağa çalıştı. İsmail (a.s.) şeytana şöyle cevap verdi O benim babamdır. O bir Peygamberdir. Eğer bu emri Allah’tan almışsa, emri muhakkak yerine getirmesi lâzımdır. “Peygamberlerin vahyinde yalan olmaz. Eğer böyle yapmak isterse dinler ve itaat ederim.” Şeytan başka sözler de söylemek istediğinde İsmail (a.s.) eline taş aldı ve ona attı. Sol gözünü kör etti. Şeytan Aleyhillane eli boş ve üzüntülü olarak oradan kaçtı.
Onun içindir ki Hazreti Allah, şeytanı kovmak için taşları atmayı (hacılara şeytan taşlamayı) vacib kıldı. Sonunda baba oğul işâret olunan Mina’daki kesim yerine ulaştılar. Ulaşmasına ulaştılar ama bundan sonrası çok mühim. Hz. İbrâhîm, oğluna nasıl söyleyecekti. Nasıl anlatacaktı. Acaba sözüne nasıl bir cevab verirdi. Bütün mesele buradaydı. Sonunda İbrahim (a.s.) oğlunu imtihan için şöyle dedi: “Oğulcağızım! Rüyada seni kesiyor ( Kurban diyor ) görüyorum. Sen buna ne dersin, nasıl bir reyde bulunursun?” İsmail Aleyhisselâm kıyâmete, kadar gelecek ve insanlığa ibret olacak şu sözleri söyledi “Ey babacığım. Sana Alllah (cc) den ne emr olunmuşsa, onu derhal yerine getir. İnşâAllah beni sabredenlerden bulacaksın.” dedi. Artık baba, oğul Allah’ın hükmünü yerine getirmeye hazırlanmıştı. Bu esnâda Hz. İsmâil (a.s.) “Babacığım, birkaç ricâm var. Yerine getirmeni istiyorum. Babacıgım ellerimi bagla hareket eder, belki sana eziyet ederim. Yüzümü yere çevir, belki yüzüme bakarsında merhamet edersin. Gömleğimi anneme götür ona hatıra olsun. Beni hatırlasın. Anneme selâm söyle. Allahin emrine sabir etsin. ve “Allah’ın emrine sabret” de.” Beni nasıl kesdiğini ve ellerimi bagladığını söyleme. Ellerinden öptüğümü ilet. Küçük çocukların arasına girmesin. Olur ki, onlara bakıp, beni hatırlar da, Allah’a isyan edebilir. Sonra kesilmek üzere yatırılan koyun gibi, oğlunu sağ yanı üzerine yatırdı. Ellerini bağladı. Hazreti İsmail kendi kendine düşündü. Dedi ki “Ey babacığım, El ve ayaklarımı çöz babacığım. Beni görüyor, melekleri görüyor. Ne isyankâr çocukmuş, babası, bağlamak zorunda kaldı, demesinler. Ta ki Allâh’ü Teâlâ’nın emrini zorla yaptığımı zannedilmesin. Bıçağı da boğazımın üzerine süratle çekmek için koy ki, melekler Allah’ın emrine itaatkar olduğumu bilsin.”
Hazreti İsmail elleri ve ayaklarını bağlanmamış vaziyette uzatıverdi. Yüzünü de yere doğru çevirdi. İbrahim (a.s.) bıçağı onun boğazına koydu ve bütün kuvvetiyle çekti. O anda Hazreti Allah meleklerin gözlerinden perdeyi kaldırdı. Bir de ne görsünler, İbrahim Aleyhisselâm oğlu İsmail (a.s.)'ı kurban ediyor. Bu manzarayı görünce hemen secdeye vardılar. Allâh’ü Teâlâ meleklere buyurdu ki “Dostum İbrahim’e bakın, benim rızamı kazanmak ve emrimi yerine getirmek için oğlunun boynuna bıçağı nasıl sürüyor? Halbuki siz “Yeryüzünde fesat çıkaracak, kan dökecek bir kavim mi yaratacaksın? Halbuki biz sana hamd etmek suretiyle tesbih ve takdis ediyoruz,” demiştiniz. Rivayete göre; Hazreti İbrahim bıçağı her çekişinde bıçak tersine, sırtı üstüne döndü ve Allah’ın izniyle kesmedi. İsmail Aleyhisselâm şöyle haykırdı.
“Babacığım! Bana olan sevginin şiddetinden dolayı, korktuğum başına geldi. Elinin kuvveti gitti, kesmeye gücün yetmiyor. Babacığım, bıçağını tekrar bile.” Hazreti İbrahim kayaya dayandı. Bıçağını tekrar biledi. Bıçak sanki bir ateş parçası gibi oldu. Sonra tekrar sürdü. Allah’ın izniyle yine kesmedi. Oğlu “Sana ne oluyor da tembel davranıyorsun?” dedi. Bunun üzerine İbrahim (a.s.) öfkelendi, gadablandı ve bıçağı yandaki taşa vurduda taş ikiye ayrıldı, iki parçaya ayrildi İbrahim (a.s.) dediki “Ey bıçak çok acaib bir iş yaptın. Taşı kesiyorsunda eti neden kesmiyorsun” dedi. Bıçak onun öfkesinden koktu. Allâh’ü Teâlâ’nın kudretiyle konuşmaya başladı ve şöyle dedi “Ya İbrahim! Sen “kes” diyorsun, alemlerin İlâhı ise “kesme” diyor. Hanginize itaat edecegim. Yoksa kesibde rabbima itaatsizlikmi yapayım’ dedi.” Kendisine şöyle nida edildi. “Ey İbrahim! Gerçekten sen rüyana sadakat gösterdin.” O anda Allâh’ü Teâlâ Cebrail (a.s.) ’a şöyle emretti. “Cennete gir, boynuzlu, alaca bir koç al, İbrahim’e götür ve benim tarafımdan ona de ki “Oğlunu sana hibe ettim. Oğlunun yerine şu dağdan inip gelen koçu kurban et.” Cebrail (a.s.) Cennete girip de koçun boynundan tutuğu vakit bunu görenler İsmail (a.s.) ’ın Rabbi yanındaki kerametine, kadrü kıymetine hayret ettiler. Bunun üzerine Hazreti Allah şöyle buyurdu
“İzzetim ve celalim hakkı için, bütün melekler boyunlarını İsmail’e fidye olarak koysalardı yine de onun “babacığım, sana ne emredildiyse yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın” sözüne mükafat olamazdı.” İşte bu Kurbandaki en büyük keramet olsa gerek. Cebrail (a.s.) dünya semasına geldiğinde Hazreti İbrahim’i, oğlunu kesmek için aceleyle bıçağı boynuna çekerken gördü. "Allahü Ekber Allahü Ekber"” diye tekbir aldı. İbrahim Aleyhisselâm da başını dağa doğru kaldırdığı zaman Mina’ya yakın olan dağdan boynuzlu, alaca bir koçun aşağı doğru yavaş yavaş indiğini gördü. Bunun Allah’tan bir müjde olduğunu anladı ve “Lâ İlâhe illallâhü vallâhü ekber” dedi. Hamd ve şükür makamında bulunan Nurlu çocuk İsmail (a.s.) da ağlaarak “Allâh’ü Ekber ve lillâhil hamd” diye hamd etti. Cebrail (a.s.) Hazreti İbrahim’e “Şu kurbanlık, oğlun için bir fidyedir, onu değil, bunu kes,” dedi. İbrahim Aleyhisselâm koçu alıp getirmesi için oğlunu gönderdi. Koç kaçtı. Hazreti İsmail takip etti, “birinci cemre” denilen yere kadar çıktı. İsmail (a.s.) yedi adet taş attı ve oradan çevirdi. Koç “ikinci cemre” ye geldi. Orada da yedi taş attı ve çıkardı. Hazreti İbrahim koçu tuttu ve kesti. Koçun kaçmasının faydası, kurban kesim yerinin izhar edilmesi idi. Bu da Mina mevki idi. Taşların atılması sünnet, teşrik tekbiri vacip olarak kaldı................ihyaforum.

KS : Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır.

Hasan Bozkurt ---------- Silsile-i Sadat'tan Ebu'l Faruk Hazretleri mübarek sözlerinde : “Kurban kesmek gadab-ı ilâhîyi söndürür, Rızâ-i ilâhîyi celbeder. Kurban çok kesilen bir memlekette harb olmaz. Eğer bir insan hali vakti yerinde olup da kurban kesmezse, Hz Allah(cc) kurbandan akacak kanı onun ya kendinden veya çoluk-çocuğundan akıtır diye devam eden sözü manidardır. Kurban bayramında umumi af tecelli eder. Kurbanda çoluk çocuk ve fukara için umumi bir menfaat vardır.