15 Ağustos 2019 Perşembe

Hazret-i Ali (r.a.) : “Övünmek Âdemoğlunun neyine ki?! Evveli nutfe, sonu ise cîfedir! Kendi rızkını dahî yaratamadığı gibi, kendini helâkten de kurtaramaz.”

Paranın nereden geldiğini öğrenmek isteyen,nereye gittiğine baksın. Helal para hayra, Haram para şerre gider.İmam-ı Azam (rah.aleyh)
Görüntünün olası içeriği: yazı

❗DİKKAT DİKKAT❗



DİKKAT DİKKAT
Eşim yanlışlıkla enerji tasarruflu 8 ampulün bulunduğu kutuyu yere düşürünce tüm cam parçaları tuzla buz olup çevreye saçıldı.
Ben ise bütün düşüncesizliğimle alelacele büyük parçaları çıplak elle toplayarak çöpe attım ve hemen ardından elektrik süpürgesiyle küçük parçaları temizledim.
Sorun çözülmüştü. Ya da ben öyle sandım... (Bilim insanı falan fark etmiyor, bazen boş bulunup olmadık yanlışlar yapabiliyor insan.)
Aradan birkaç saat geçtikten sonra nefes alma zorluğu başladı. Anaflaktik şok belirtileri yaşıyordum. Geç de olsa anlamıştım ki ampulde bulunan gaz halindeki cıva, solunum sistemimi felç etmek üzereydi.
Süratle en yakın hastanenin acil servisine attık kendimizi. Giriş işlemlerinin ardından acil doktoru belirdi.
Eller cepte beni tepeden tırnağa süzdükten sonra, neler olduğunu anlatmama müsaade etmeden “Eşinizle kavga mı ettiniz?” diye sordu.
Yükselen tansiyon, solunum bozukluğu, eşimdeki korkudan kaynaklanan gerginlik sayın doktorumuzda çok anlamlı bir teşhise ve tedavi kararına sebep olmuştu:
Anksiyete atağı geçiriyor, sakinleştirici verin! Ben iyice yavaşlayan solunumumla kendimi kaybetmeden eşimin bağırdığını duydum: “Zehirlendi, nefes alamıyor, dudakları ve tırnakları morardı; ölüyor, ne anksiyetesi? Ne biçim hekimsiniz?” Gerisini hatırlamıyorum.
Gözümü açtığımda etrafımda 5 hekim, 4 hemşire, yüzümde de oksijen maskesi vardı. Nihayet doğrular anlaşılmış, teşhis konulmuştu: Kırılan ampullerdeki zehirli gazı soluyarak zehirlenmiştim.
En yaşlı olan hekim, elimi tutarak konuşmaya başladı: “Bakın çok ciddi bir sağlık problemiyle karşı karşıyasınız.
Enerji tasarruflu ampuller aslında çok ciddi sağlık sorunu oluşturan baş belalarıdırlar...
1. Kırıldığında elinizle dokunmayın.
2. Derhal pencereleri açarak havalandırın.
3. Havalandırmanın ardından elektrik süpürgesi asla kullanmayın. Cam kırıklarını fırça ve faraşla temizleyin!!!
Hayat kurtaran bu önemli bilgiyi tüm sevdiklerinize paylaşın.
Fotoğraf açıklaması yok.

NAMAZI GECİKTİREN GENÇ (İBRETLİK MUTLAKA OKUYALIM)

Görüntünün olası içeriği: yazı

NAMAZI GECİKTİREN GENÇ (İBRETLİK MUTLAKA OKUYALIM)
Manifaturacılık yapan bir genç vardı. İşlerinin çokluğunu bahane ederek, namazlarını hep son vaktine bırakırdı. Dükkânın yakınındaki camide, vaktin çıkmasına az zaman kala namazlarını yetiştirirdi.
Bir gece, kan ter içinde kalmıştı. Rüyasında ölmüş, hesap için mizan başına getirmişlerdi. (İbadetlerimi yaptım, haram işlemedim, hesabım kolay geçer) diye ümit ediyordu. Melekler önce iman ve doğru itikat aradılar, hemen önlerinegeldi. Sonra namaza sıra geldi; fakat aradılar, bir türlü bulamadılar.
- Ben hiçbir namazımı kazaya bırakmadım, mutlaka bulmanız lazım,diye feryat ediyordu.
Nihayet melekler,
- Kusura bakma, sana ait bir tek namaz bulamadık. Şimdi seni cehenneme atacağız, diyerek yüksek bir dağa çıkardılar. Genç çırpınarak,
- Hayır, bunda bir yanlışlık var, ben hiç namazlarımı bırakmadım, dediyse de dinlemediler, dağın tepesinden, aşağıda olan cehenneme fırlattılar. O şiddetli korkuyla, dizlerinin bağı çözüldü, birden karşılarına nur yüzlü bir zat çıktı, düşerken havada yakalayıp,
-Ben senin kıldığın namazlarım, dedi.
Genç heyecanla,
- Ben çok perişandım, az sonra cehenneme düşecektim, niye bu kadar geç kaldın? diye sordu.
O da,
- Sen de beni hep son vakte bırakırdın, dedi.
Genç o günden sonra vakti girer girmez namazlarını kılmaya başladı.
ALLAH CÜMLEMİZİ DOSTDOĞRU VAKTİNDE KILAN KULARINDAN EYLESİN.
(İslami Hikayeler.)
İsmail Yilmaz
Görüntünün olası içeriği: gökyüzü, yazı ve açık hava

H.Ş : “Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı giderde haberi olmaz. Halbuki ondan gömleğin çıktığı gibi iman çıkmış olur.”

Hasan Bozkurt --------- "el-Emâlî"de şöyle denildiğini-yazıldığını görürüz. “Ve lafzu’l-küfri min gayri i’tikâdin ..Bi-tav’in rudde dînin bi-iğtifâlin” [Ali bin Osman el-Ûşî (v.575/1179), 46 no’lu beyit] ..Yani; itikad etmeden / inanmadan da olsa, küfür sözleri (küfrü gerektirecek laflar) söylemek… Kendi arzu ve ihtiyarı ile dini reddetmek, gafleti sebebiyle dinsiz olmaktır. Binaenaleyh tiyatro gibi temsillerde, sinema ve tv dizilerindeki rollerde bu ölçüyü dikkatten uzak tutmamak gerekir. O tip sahnelerin farklı şekilde, küfrü gerektirmeyecek, imana zarar vermeyecek tarzda senarize edilmesi icap eder. Yoksa tehlike ortada!

Kendi arzu ve ihtiyarı ile ( rol icabı) dini reddetmek, gafleti sebebiyle dinsiz olmaktır.

Hasan Bozkurt --------- "el-Emâlî"de şöyle denildiğini-yazıldığını görürüz. “Ve lafzu’l-küfri min gayri i’tikâdin ..Bi-tav’in rudde dînin bi-iğtifâlin” [Ali bin Osman el-Ûşî (v.575/1179), 46 no’lu beyit] ..Yani; itikad etmeden / inanmadan da olsa, küfür sözleri (küfrü gerektirecek laflar) söylemek… Kendi arzu ve ihtiyarı ile dini reddetmek, gafleti sebebiyle dinsiz olmaktır. Binaenaleyh tiyatro gibi temsillerde, sinema ve tv dizilerindeki rollerde bu ölçüyü dikkatten uzak tutmamak gerekir. O tip sahnelerin farklı şekilde, küfrü gerektirmeyecek, imana zarar vermeyecek tarzda senarize edilmesi icap eder. Yoksa tehlike ortada!

Vehbi Düvel 13 Ağustos, 08:39 ...."Din gidince toplum kirleniyor. Fuhşun (azgınlığın) her türlüsü yaygın halde. İslamın tesiri (etkisi) azalınca Altın Buzağı dini hâkim oluyor. Herif dıştan Müslüman görünüyor ama asıl dini imanı para, menfaat, zenginlik, haram rant. Din elden gidince haram yeme yaygınlaşır, ülke Haramistan’a döner. Siz haram yiyen sahte dindarlara aldanmayınız, onlar doğru dürüst Müslüman değildir. Din kültürü, din ahlakı zayıflayınca. farz-ı ‘ayn olan namaz terk edilir... Bugünün Türkiye’sinde din, hem dışarıdan, hem içeriden darbeleniyor. İslam’ın içini boşaltmak isteyenler, kof ve boş Müslümanlar yetiştirmeye çalışıyor. Okullardaki din kültürü dersleri bir aldatmacadır. Besmelesiz Paşa resimli, Paşa beyannameli o biçim din dersi kitapları. Müslüman yığınlar dünyevileştirilerek dinden uzaklaştırılıyor. On milyonlarca Müslüman cep telefonlarının, televizyonların radyasyonlarına mâruz. Lüks, israf, konfor, geçim seviyesi, teknik yükseldikçe gönüller ölüyor. Dinî hassasiyetler körleniyor. Sözde sofu ve sözde dindar Müslümanlar bir keyiften ötekine koşuyor. Asırlar boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapmış bir ülkede iman tehlikedeyse, orada büyük bir yangın felaketi var demektir. Bu yangını söndürmek için var gücüyle, bütün imkanlarıyla çalışmayan ehl-i keyf, ehl-i lüks, ehl-i israf Müslümanlar da yanacaktır. Ülkede bugüne kadar benzeri görülmemiş korkunç, dehşetli, bir azgınlık hüküm sürüyor… Bina, riba, nemrudî binalar… En âdi ve çirkin müstehcen yayınlar… Hedonizmin en bayağısı… Ar, namus, hayâ şişeleri taşa çalınmış… Uyuşturucu kullanımı on yaşına kadar düşmüş… Cinsel azgınlıklar ve sapkınlıklar konusunda Sodom Gomore, Ad ve Semud gölgede kalır… Bu tablo ve sahne içinde sözde dindar, sözde sofu Müslümanlar keyif sürüyor… Yangın var!.. Cılız sesimle bu kadar bağırabiliyorum." MEHMET ŞEVKET EYGİ.

BİR HURMA AĞACI KARŞILIĞINDA, BÜYÜK BİR HURMA BAHÇESİNİ VERİYOR. Dostlar; Medine’de fakir bir adam vardı. Bu fakirin çok cimri bir komşusu vardı. Öyle ki evinin bahçesindeki hurmaya kimseyi yaklaştırmaz, yere düşenleri bile yedirmezdi.
Adam Rasulallah’a (sav) geldi ve:
-Ya Rasulallah, falanın bahçesinde kesilmiş hurma ağacı var. Kendisine emretseniz de onu bana verse, duvarıma destek yapacağım, dedi. Efendimiz adamı çağırtı ve “O ağacı, cennetteki bir hurma ağacı mukabilinde bu adama ver” buyurdu. Adam kabul etmedi.
Efendimiz’in morali bozulup döner. Olayı duyan Ebu Dahdah ağaç sahibine gelir. “Bu hurma ağacını bana ver sana şu bahçeden iki ağaç vereyim” der . Kabul etmez. O zaman hurmalığı su kuyusunu bahçenin çevrili duvarlarıyla sana vereyim der bu şekilde anlaşırlar. O bir ağacı, ucunda cennet olanı tek ağacı alır ve hemen Rasulullah’a koşar.
-Ey Allah’ın Rasulü ben o ağacı satın aldım. Ağacın daha önceki sahibine yaptığınız teklif bana da geçerli mi diye sorup da müsbet cevap alınca şöyle der:
-Öyleyse ben de bu ağacı infak ediyorum.
Bu tavır karşısında Efendimiz’in yüzünde güller açar. Son derece mutlu olur. Ebu Dahdah hemen verdiği bahçesine gider. Hanımı orada çalışmaktadır. Hanımına bahçeyi terk etmesini, bahçeyi cennetten bir hurma ağacı karşılığında sattığını söyleyince hanımı şöyle der:
-Karlı bir ticaret yapmışsın.
Çocuğu o sırada ağzına bir hurma götürmüştü hanımı parmağıyla çocuğun ağzındaki hurmayı çıkardı attı.
Şimdi bu tablo karşısında bugünkü materyalist, tek dünyacı kafayla düşünürsek Ebu Dahdah manyak ya da enayi oluyor. Neden? Bir hurma ağacı karşılığında hurmalığını veriyor.
Ama Ahiret merkezli bir hayat tasavvur eden, buna göre yaşayan karlı olan Ebu Dahdah değil mi . Neden?. Çünkü asıl hayat ahiret hayatıdır. Daha hayırlı ve daha kalıcıdır da ondan.
Bu yüzden tüm yatırımlar oraya olmalıdır. Bu dünyaya yapılacak yatırım kabirden ileri geçemeyecektir. Kar anlayışımız ahiret merkezli olmak durumundadır. Yoksa kar anlayışımız dünya merkezli olursa dünyada karlı olabilirsin ama ahirette iflasla karşı karşıya kalabilirsin.
Ebu dahdahın eşi gündüzleri eşiyle birlikte bahçede çalışır ve geceleri ibadet eder ebu dahdah kendisini uykusuz bıraktın cancağzım deyince
Hiç uyumayanın kulu olarak bize uyumak yakışır mı.
Dostlar; bugün böylesi beyinin icraatlarına ve Resulullah’a teslim olan kaç kişi var.
Allahım cümle dostlarımı eşleriyle birlikte Resulullah’a ümmet ve az mal ile çok kazananlardan eyle.


Peygamber Efendimiz Hz Muhammed SAV'in sünnetleri