15 Ağustos 2019 Perşembe

Üç seyi yapmak Helal olmaz: İmamin yalniz nefsine dua etmesi,İzinsiz olarak bir evin içine bakmak,Destursuz eve girmek. Ramuz :259

Rüştü Şahin
Araplar Bizi Arkadan Vurdu Propagandası
İngiliz aklı, Türkler ile Arapları birbirinden ayırmak için Türkiye’de ve Türk tarih kitaplarında Araplar bizi arkadan vurdu bilgilerini yazıp bir nesli böyle bir beyin yıkamaya tabi tuttu. Bazı küçük örnekler genelleştirilerek tüm Arapların bizi arkadan vurduğu şeklinde yansıtıldı. Arapların tarih kitabına da Türkler sizi sömürdü, gelişmenizi engelledi şeklinde bilgi yazarak onlara da Türk düşmanlığını aşıladı.
Şimdi Araplar bizi arkadan vurdu bilgisinin gerçek olmadığını açıklayalım:
Bu propagandanın kaynağı Mekke Şerifi Hüseyin’in isyanıdır. Halbuki Şerif Hüseyin’in tüm asker sayısı 4000 civarındaydı ve savaş bittiğinde bu sayı ancak 30 bin civarına ulaşmıştı. Bu ordu da Milliyetetçilik düşüncesinden değil, ganimet ve yağma amacıyla İngilizlerin yönlendirmesi ve satın almasıyla hareket etmiştir.
Halbuki bu sırada Osmanlı Ordusunda 300 bin Arap askeri bulunuyordu. Hatta Çanakkale cephesinde Mustafa Kemal’in komuta ettiği 19. kolordunun çoğu Araplardan oluşuyordu.
Osmanlı Devleti’nin yanında bulunan Arap kabile ve devletlerden bahsedilmemektedir.
Halbuki o dönemde tüm Irak ve Liderleri Uceymi Sadun Paşa Osmanlı Devleti’nin yanında bulunuyordu. Hatta, Irak'taki Şii önderler ve Ayetullahlar bile İngilizlere karşı Osmanlıların desteklenmesine dair fetvalar yayınladılar, Kutul Amara'da Osmanlı'nın yanında bulundular.
Ayrıca, bu dönemde Hicaz’da Ali Reşid kabilesi egemendi, bugünkü Suudi Arabistan topraklarında ve bu devlet başından beri Osmanlı yanlısı bir siyaset izlemiş, Ali Suud ailesini kontrol altına almıştır. Ali Reşid kabilesi (devleti) birinci dünya savaşı boyunca Osmanlı’nın yanında savaşmıştır.
Bunun yanında bugünkü Katar emirliliğinin bulunduğu Ali Sani ailesi ve kabilesi de sıkı bir Osmanlı yanlısıdır. Kuveyt Şeyhi Mübarek Sabah Türk yanlısıydı.
Mesela Lübnan dağlarındaki Dürziler bile Nablus yenilgisiyle geri çekilen Osmanlı Ordusuna saldırmamıştır. Komutanımız Cemal Paşa, Dürzilerle kurduğu yakın ilişkiye bunları bağlar..
Ayrıca Yemendeki tüm kabileler Osmanlı’yı destekledikleri gibi, Osmanlı savaşı kaybetmesine rağmen teslim olmadılar ve İngilizlere kök söktürdüler.
Medine’de Fahreddin Paşa’nın yanında savaşan Arap kabileleri de unutturulmuştur. Bu kabilelerin isimleri tarih kitaplarında kayıtlıdır. Hatta bu kabile liderlerinden bazıları Osmanlıları destekledikleri için Şerif Hüseyin tarafından asılacaktır.
Libya’daki Senusi Emirliği de Osmanlıyı desteklemiş ve hatta Osmanlı’ya yardım amacıyla Mısır’daki İngilizlere saldırmıştır.
Senusi Emiri Şeyh Ahmed Senusi’de Kurtuluş Savaşına katılmıştır.
Ayrıca Suriyeli olan Yusuf el-Azme’de Çanakkale savaşına katılmış, komutanlık yapmış ve Osmanlı’nın yanında sonuna kadar bulunmuştur. Fransızlarla yapılan savaşta Suriye’de şehid olmuştur.
Hatta bu dönemde Riyad’da ikamet eden ve bugünkü Suudi Arabistan devletinin kurucusu olan Melik Abdulaziz, İngiliz komutan’ın isyan teklifine “Riyad halkı Türkleri destekliyor ve onları İslam’ın koruyucusu olarak görüyor. Kim bizden bu şekilde ihanet etmemizi isterse onu hapse atarım” demiştir.
Sudan’ın Darfur bölgesinde kurulmuş olan İslam Devleti de sonuna kadar Osmanlıyı desteklemiştir. Bu amaçla güneyden Mısır’daki İngilizlere saldırmıştır. Bu saldırı sırasında liderlerinden Ali b. Dinar şehit düşmüştür.
Görüldüğü gibi Araplar bizi arkadan vurdu iddiası münferid Arap çıkışıdır (Şerif Hüseyin, Oğlu Faysal) ve tüm Arapları kapsamaz.
Not: Sarıkamışta şehit olan Osmanlı Askerlerin çoğu Filistin kökenliydi ve sıcak bölge insanlarıydı...
Ek
Günümüz insanları, Hicaz adını verdiğimiz Arap bölgesinin Osmanlılara tam anlamı ile bağlı olduğunu sanır. Halbuki Osmanlı Devleti hiçbir zaman gerçek anlamda Hicaz'a egemen olmadı. Bölge, şeklen Osmanlılara bağlı emirlikler tarafından yönetiliyordu. Bu emirlikler arasında savaşlar oluyor, emirin ölmesi sonucu yerine geçen oğulları veya kardeşleri arasında taht kavgaları oluyor, Osmanlı Devleti de taraflardan birisini destekleyip iktidara taşıyordu, ama bölgede topraklar sık sık emirler arasında yer değiştiriyordu. İngilizler, Basra Körfezine girmeye başlayınca birbirleriyle savaşan bu emirler içerisinde Osmanlı'nın desteklemediği emirleri destekleyerek yandaş oluşturdular. Örneğin o dönemde hicaz İbni Reşid ailesinin elindeydi ve bu aile Osmanlı yanlısıydı. Bu aileye karşı Ali Suud (bugünkü Suudi ailesi) mücadele halindeydi ve Osmanlı Devleti İbn Reşid ailesini desteklediğinden Ali Suud'a İngilizler yanaştılar. Fakat bilinenin aksine Ali Suud ailesi Osmanlı'ya ihanet etmedi. Birinci Dünya savaşı boyunca şeklen de olsa destekledi fakat ihanet etmedi. Savaşın bitmesi ve Osmanlı'nın çekilmesi üzerine İngilizlerin Şerif Hüseyin'i dizginlemek için kullanması sonucu öne çıktı.. Tarih, anlatılandan farklıdır...
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2206126722783493&id=100001585612381

Ölmüşlerini unutma ki, Yarın sen öldüğün zaman seni de unutmasınlar. Hz.Ali

Fotoğraf açıklaması yok.

"Bedenin hastalığı ağrı ve sızılarla belli olur. Kalbin hastalığı ise günahlarla ortaya çıkar. Beden hastayken yemeğin tadını nasıl alamazsa, kalp de günah batağındayken ibadetin lezzetini hissedemez." Zünnûn-i Mısrî Hazretleri (k.s)

Şu rahmete bakın ki, insanlar bütün azalarıyla günah işlerken, sadece diliyle yaptığı tövbeyle affolunuyor.
//Aziz Mahmud Hudai Hz

Asıl olan kıyamet kişi dünyada zevki sefa ve laylay lom hayat yaşayıp aaniden öldüğündeki ilk kıyametidir.

Derdi dünya olanın,
dünya kadar derdi olur, meşguliyetiniz dünyevi ve uhrevi olanın Hz Allah yardımcısı olur.

Eğer fakirlik , hastalık ve ölüm olmasaydi , insanoğlunun kibirden başı eğilmez olurdu. //Hasan-ı Basri Hz.


İsmail Yilmaz
Rabıta; bölücülük değil bağlantı kurmak tır.!
Rabıta:
Yaratana bağlılık demektir,bir sabî anasına bağlılığı gibi kulda aklını kullanabilirse(inkâr tezgahında dokunmadı ise) ömür boyu yaratanına bağlı ve sadık kalmalıdır.
Rabıta: İnsanın Allah'ın nuruna bir vesile vasıtasıyla en kısa yoldan ulaşma yoludur. Bazı insanlar Allah'ın nuruna ulaşmak vesileye ihtiyac yoktur diyerek vesileyi inkar ederler.
Biz aracısız,vesilesiz Allah'a bağlıyız derler. Bende şöyle düşünüyorum; Bu insanlar Allah'a giden yolda vasıtyı inkar etmelerinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar,anlamıyorlar veya bilerek inkar ediyorlar. Bir örnek verecek olursak; Evimizi aydınlatan ışıklar, mahallemizin tarfosuna bağlıdır. (rabıtalıdır) Mahallemizin trafosu da, O bölgedeki Ana santrale bağlıdır (rabıtalıdır). Ana santrale gelen elektirk akımıda barajlardan elde edilir.... hepsi birbirine bağlıdır(rabıtalıdır)
(Hidroelektrik santrallerde barajda biriken su yüksekten hızla akarak türbinin kanatları üzerine düşer. Böylece türbine bağlı jeneratörden elektrik enerjisi elde edilir. (Transformatör: Elektrik enerjisi güç santrallerinde üretildikten sonra şehirlerimize 250000–500000 V arasındaki yüksek gerilimle taşınır. Elektrik enerjisini taşıyan tellere yüksek gerilim hattı denilmesinin sebebi de budur. Şehirlere gelen elektrik enerjisinin gerilimi düşürülür. Böylece gerilim evlerde kullanılan cihazların çalışmasına uygun hale getirilir)
Şimdi, Barajda biriken 250.000 lik elektrik enerjisini ben vasıtasız direk evime kablo çekerek alacağım derseniz ne olur...? Eviniz yanar! olmaz. Arada elektriği regüle edecek vasıtalara ihtiyaç var. Aynı şekilde Allah'ın nuruna ulaşmak içinde vasıtaya, bağlanmaya (rabıta) yapmaya ihtiyacımız var.
(İlk rabıta hicrette, müşrikler Peygamberimiz ve Ebu Bekir i takip ederek Sevr mağarası nin ağzına geldiklerinde Hz,Ebu Bekir in endişe korku ve heyecanını bastırmak için tarif edildi.)

Kendi nefsini düzeltmeye muhtaç iken, Başkasını ıslahla uğraşma. Abdulkadir Geylani (H.z)

Kırk yaşını aşmış bir kimsenin hayrı şerrinden üstün değilse, o insan cehennem ateşine hazırlansın 

İmam Gazali hz.

Hz. Ömer (r.a) şöyle buyururdu: "Siz insanı namaz ve orucna bakarak değerlendirmeyin! Onun doğru sözlülüğüne, Kendisine bir şey emanet edilince onu nasıl muhafaza ettiğine, Eline mal ve makam geçince nasıl davrandığına bakın!"

Ne Tarafa Böyle?
Nasreddin Hoca [rahmetullahi aleyh], bir gün eşeğe binmiş, yolda giderken eşek birden koşmaya başlamış. Kontrolünden
çıkan eşeği durdurmaya çalışsa da Hoca başarılı olamamış. Eşeğin sırtında iken Hocanın rüzgar gibi geçtiğini görenler,
Hayırdır hocam, bu telaş da neyin nesi, ne tarafa böyle? diye sormuşlar.
Hoca geride bıraktığı topluluğa eşeğin sırtından başını geri çevirerek şöyle cevap vermiş:
Merak edilecek bir şey yok. Eşeğin acele
bir işi çıktı da birlikte oraya gidiyoruz! 🙂