3 Ekim 2019 Perşembe

DİŞ ETLERİ SORUNUNUZDAN KURTULUN BOŞUNA DİŞLERİNİZDENDE OLMAYIN 1 tatlı kaşığı karbonat 1 tatlı kaşığı zerdeçal 2 yemek kaşığı hindistan cevizi yağı 1 yemek kaşığı sızma zeytinyağını kafıştırın cam kavanoza koyun fındık kadar diş fırçasına alın diçlerinize ve diş etlerine fırçalayın 1 hafyada düzeliyor krsinlikle geçmiş olsun şifa olsun M.ulaş


. MAŞALLAH 
Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi ve ayakta duran insanlar

HÜLAGU İLE KADIHAN'IN DİYALOĞU Hülagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın da kardeşidir. 1255 de ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu’da henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir.

HÜLAGU İLE KADIHAN'IN DİYALOĞU
Hülagu, Moğol İmparatorluğunun kurucusu Cengiz Han’ın torunu, İlhanlı Devletinin kurucusu Mengü Kağan’ın da kardeşidir. 1255 de ağabeyi Mengü Han tarafından Ortadoğu’da henüz ele geçirilmemiş toprakların ele geçirilmesi için görevlendirilir.
Hülagu 1258 tarihinde Bağdat’a girerek Abbasi Halifesi Mutasım’ı keçeye sarıp Moğol atlarının ayakları altında ezdirerek öldürtür. Şehirde katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Kadın, yaşlı, çocuk, hamile demeden bazı kaynaklara göre 200.000, bazılarına göre de 400.000 kişiyi katleder. Cami, hastane, saray ve benzeri ne varsa hepsini yok eder. Kütüphaneleri ve tarihi eserleri yakar, yıkar. Milyonlarca dini ve ilmi eserin büyük bir kısmını Dicle Nehrine attırır.
Hülagu’nun zalimliğini anlatmak için Dicle’nin günlerce kan ve mürekkep aktığı söylenir.
Hülagu bir gün, şehrin dışına kurduğu karargâhında, o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Bu haber, âlimler arasında korku ve endişeye sebep olur. Kimse Hülagu tarafından öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmek istemez. Bu haber zamanın genç âlimlerinden Kadıhan’a ulaşır. Kadıhan, ufak tefek tıfıl bir gençtir. Daha sakalı bile çıkmamıştır. Böylesi bir daveti kabul ettiğini söyleyerek Hülagu ile görüşmeye gidebileceğini, bunun için kendisine bir deve, bir keçi ve bir de horoz verilmesini ister.
Böyle bir fedainin ortaya çıkması ulema sınıfını rahatlatır. Çünkü bir kurban bulunmuştur. Hülagu’nun şerrinden korkan ulema sınıfı bu isteği hemen karşılar.
Kadıhan, hayvanlarla birlikte çadıra varır. Hayvanları çadırın dışında bırakarak içeriye girer ve kendisini tanıtır. Kendisiyle görüşmek üzere geldiğini söyler.
Hülagu, genci tepeden tırnağa süzer ve beklediği tipte birisi olmadığını görerek, “Bana göndermek için bula bula seni mi buldular. Gönderecek başka birini bulamadılar mı?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “görüşmek için iri yarı, boylu poslu birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim. Üçünü de çadırın önüne bıraktım. Onlarla görüşebilirsin!” der.
Hülagu karşısındakinin sıradan birisi olmadığını anlar ve “şöyle otur bakalım” diyerek ilk sorusunu yöneltir. “Söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” diye sorar.
Kadıhan gayet sakin bir şekilde; “Seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki mal mülk peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hak da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” der.
Hülagu bu sefer ikinci sorusunu sorar. “Peki, beni buradan kim gönderebilir?” Cevap çok manidardır. “O da bize bağlı. Benliğimize dönüp ne kadar kısa zamanda toparlanıp, bize verilen nimetin kıymetini bilir, zevk ve sefadan, israftan, zulümden, birbirimizle uğraşmaktan vazgeçersek işte o zaman sen buralarda duramazsın”
Bugün İslam Âlemi perişan bir durumdaysa, emin olun bunun müsebbibi bizleriz. Biz ne zaman kendimize çeki düzen verirsek, işte o zaman “en gür seda İslam’ın sedası olacaktır. Şer güçler bizimle uğraşma cesaretini kendilerinde bulamayacaklardır.
Tüm müslüman din kardeşlerimizin kurtulması ümidiyle...

Ölüler bizden iyi duyar! Kim demiş ölü acı çekmez diye ölünün,hareketi ve görmesi alınır, başında ağlayan ve konuşanları duyar, aleyhte konuşmaktan iztirap duyar, yıkama suyunun sıcak olmasından ızdırap duyar onun için cenaze yıkayanlar canlı insanın yıkandığı 40-42derece den fazla sıcak suyla yikamazlar. Peygamberimiz,bedirde öldürülen müşrikleri bir kuyuya doldurmuş,onlara konuşmuş, eshab siz ölülere mi konuşuyorsunuz deyince evet onlar beni sizden daha iyi duyuyorlar demiştir.

Hazret-i Ömer buyurdu ki:
Bana bir bela gelirse, üç türlü sevinirim:
1- Belayı Allahü teâlâ göndermiştir. Sevgili gönderdiği için tatlı olur.
2- Allahü teâlâya, bundan daha büyük bela göndermediği için şükrederim.
3- Allahü teâlâ, insanlara boş yere, faydasız bir şey göndermez. Bir belaya karşılık, ahirette çok nimetler ihsan eder. Dünya belaları az, ahiretin nimetleri ise, sonsuz olduğundan, gelen belalara sevinirim.



İsmail Yilmaz Mustafa Özbekoğlu Evet en çok kızdığım her ölene otopsi yapıp kesip biciyorlar beyinsizler.
Otopsi yaptırmamak için vasiyet edeceğim ölüm sebebi belli ise yaz raporu geç,
Subheli ölümlere yapılır.

Sayfada ve guruptaki uyarıları okuyun bilgileri araştırın doktorunuza sormadan kullanmayın m.ulaş


KİŞNİŞ GENELDE BU BİTKİ BİRÇOK HASTALIKLARA İYİ GELİYOR AMA BEN EN ÖNEMLİ OLANINI ANLATACAM GENELDE DİŞLERİN DOLGULARI KURŞUNDAN OLUR BU KURŞUNLAR ZAMANLA VÜCUTTA BİRİKİP KURŞUN BİRİKMESİ VE ZEHİRLENMELER OLUYOR BU BİTKİ BU KURŞUN BİRİKİNTİSİNİ MÜKEMMEL ATIYOR ZEHİRLENMEYİ ENGELLİYOR BU YÜZDEN YEMEKLERE BAHARAT GİBİ KİŞNİŞ KULLANMAK GEREKİR YEŞİLİDE MAYDANOZ GİBİ KULLANABİLİRSİNİZ AYNI ZAMANDA ÇAYINI YAPIP İÇEBİLİRSİNİZ ALLAH ŞİFA VERSİN

HORMON YÜKSEKLİĞİ YAŞAYANLARIN TROİD VE KARACİĞER TEMİZLİĞİ VE TEDAVİSİ m.ulaş Sağlığımızın müthiş şifreleri Zencefil zerdeçal kişniş süpürge tohumu çok az çay kaşığı ucu ile karabiber karahindibağ otu sinirli ot kuru nane kuru tere kuru dere otu Veya tohumları hepsinden 25 er gr olmak kaydıyla hepsi un gibi çektirilir sabah akşam 1 tatlı kaşığı kadar alınır yemek arasında içilir veya 1 su bardağında kaynar suyla çay gibi 30 dakika demlenir içilir tok olarak 2 ay kadar şifa olsun m.ulaş saygılar

seferde iken salgın hastalıklardan hasta olmamaları için ne yapmak gerektiğini sorardı. Hekimler ise , kuvvetli bir ilaçtan bahsettiler . Sultanın da hoşuna giden bu ilaç penisilin ilaç idi. Hemen saray aşçılarına ferman gönderilir ve askerlere her öğün, küflü peynir verilmesi söylenirdi. Evet , yanlış duymadınız... atalarımızın, dedelerimizin , toprak altın da muhafaza ederek küp içinde muhafaza ettikleri , küflü peynir koruyucu aşıdır. Içinde ki probiyotik bakteriler , bağırsak florasını kuvvetlendirir ve iç organların ömrünü uzatır. O zaman şartlarında bir sefer yaklaşık 2 sene sürerdi. Asker 6 ay yürüyerek gider ve 6 ay yürüyerek geri dönerdi..tozun toprağın havaya kalktığı, tuvalet ve banyo ihtiyacının zor karşılandığı bu sağlıksız şartlar altında , düşman askerleri telef olurdu. Salgın hastalıktan toplu asker ölümleri olurdu. Ancak Osmanlı askerleri bu salgından etkilenmez , basit bir grip gibi atlatırlardı .. Sebebi ise sefere çıkmadan önce yemeye başladıkları küflü gömme peynirdi ... Ne güzel bir ilaç, ne güzel bir gıda.. Içinde ne prospektüsü var , ne de son kullanma ve üretim tarihi var .. Herkes bu aşıyı evinde kolaylıkla üretebilir. Herkesin evinde bulunur .. Vücudumuzda ki hastalıkların sebebinin %70 bağırsak florasının bozulması ile olduğunu hepimiz biliriz... Bağırsak da ki faydalı bakterileri : Küflü peynir Kefir Ekşi Maya Ev yapımı yoğurt ile çoğaltabiliriz. Bizi savaş meydanın da yenemeyen düşmanlarımız, gıdalarımızı değiştirerek yenmeye çalışıyor.. 7 den 70'e hasta bir millet olduk .. Tekrar eski sağlığımıza kavuşabilmemiz için köylülerden doğal gıda üretmelerini talep etmeliyiz .. Avm 'de Bir fincan çaya 15 tl ödeyip , pazarda ki köylünün ürünü için pazarlık yapmamalıyız.. Domates yetiştirmeyen bir kişi domatesin zahmetini bilmez ... saksılarda tarihi eser gibi seveceğimize , köylüyü bireysel olarak teşvik ve onore etmeliyiz .. Doğal yiyecek bulduğunuz da asla pazarlık yapmayın.. Ahir zaman da yapacağımız en güzel yatırım salih amel ve gerçek gıdadır... Gerçek peynir bulunca altın bulmuş gibi sevinin ve hemen alıp yiyin ... Ortokdoks tıbbi penisilin iğneyi 1940 da bulunca, altın bulmuş gibi sevinmiş garibim ... Bizim şanlı ecdadımız 400 yıl önce bulmuş ve uygulamıştır. Eskiye dair , atalarımız her ne yemiş ise , bizde onları yiyelim.. ALINTIDIR...

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı