“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
https://vimeo.com/tomorhoca
- Ana Sayfa
- İlahi – Kur`an -İslam – Din -Tasavvuf – Belgesel – Dua – Hadis – Tarih – Şiir – Vs… – بِسْمِ اللهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
- Dini bilgiler
- Hatim duası Türkçe Hatim Duası
- Ahmet tomor hoca sohbetleri
- suleymaniye
- Ruhlar kabirde hep kalır mı?
- Şehitlik ve Fazileti
- İslami Eğitim
- ALLAH (C.C.) 'ÜN SIFATLARI
- Ahmet Tomor Hocaefendi Sohbetleri
- Veysel Gürler
- Umman'dan Şifâlar
- İSLAMİ BİLGİLER KİTAP SOHBET SEYRET MULTİMEDYA
- Safakat İslami Forumları
- sadakat.net
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- HAVAS İLMİ-MÜCERREBAT-I İLAHİ ŞİFACILAR
- Sağlığımızın müthiş şifreleri Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanım tercihi size aittir önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar
- Sayfa ve guruptaki bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın araştırmadan doktorunuza danışmadan kullanmayın sakın saygılar hepinize m.ulaş
- MUHTASAR İLMİHAL | Fazilet
- İLİM BÖLÜMÜ
- İmam Suyuti Camius Sağir
- Dini Sorular Molla Cami dini sorular ve cevapları
- incemeseleler
- "Nazar, deveyi kazana, insanı mezara sokar."
- YAVRULARIMIZA ELİF CÜZÜ ÖĞRETELİM. BİZLERDE TEKRAR EDELİM...
- Hadis-i Şerif
- FAZİLET TAKVİMİ
- mektebun
- faydalı
- medine
- Zi tuva kuyusu...
- Ali Eren Hoca
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- *FATİHA SURESİNİN SIRRI..*
2 Aralık 2019 Pazartesi
FATİHA SURESİ MAKSADA ULAŞMA
Fatiha suresi ile maksada ulasmak Fatiha suresi ile ruhanilere tesir etmek, birçok hayırları elde etmek, insanların kalbini kazanmak, bütün kötülükleri men etmek için Fatiha suresi ile tasarrufta bulunmak istersen: Sabah namazından sonra veya geceleri asagıdaki tertip üzere Fatiha yı serifi okur ve her birine baslarken Besmele-i serif ile baslarsın. Pazar günü 582 defa: Elhamdülillâhi rabbil âlemîn. Pazartesi günü 618 defa: Errahmânirrahîm. Salı günü 242 defa: Mâliki yevmiddîn. Çarsamba günü 844 defa: i yyâ kena'büdü ve iyyâ kenesteîn. Persembe günü 1074 defa: ihdinas sirâtal müstakîm. Cuma günü 1807 defa: Sirâtallezîne enamte aleyhim. Cumartesi günü 4203 defa: Gayril magdûbi aleyhim ve lâddâllîn. Bu esrarı en iyi ve en hayırlı amellerde kullanin!
Melekler
Melekler: Madde ötesi ruhsal varlıklar olan meleklerin hayatı doğrudan Allah’ın (c.c.) el-Hayy esmâsına bağlı olduğundan yemez, içmez, havayı solumaz, uyumaz, yorulmaz, evlenmez, üremez, hastalanmaz, yaşlanmaz ve kıyâmete kadar yaşarlar. Öfke, şehvet ve benlik gibi nefsânî duyguları olmadığından aralarında tartışmaz, Allah’a (c.c.) âsi olmaz, emrolundukları şeyi hemen yapar ve bizim havayı soluduğumuz gibi sürekli Allah’ı (c.c.) hamd ile tesbih (zikir) edip mânevî feyizler ve ruhsal zevkler alırlar.Allâhü Teâlâ buyurdu (meâlen): “Ve şüphe yok ki sizin üzerinizde (her yaptığınızı görüp zapteden) hafaza melekleri vardır. Kirâmen Kâtibîn (her biri Allah katında, mükerrem, vazifelerinde kusursuz kâtipler, dürüst hak yazıcılar) vardır. Ne yapıyorsanız bilirler.” (İnfitâr sûresi, âyet 10,11,12).Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
“Her mü'mine onu gücünün yetmeyeceği tehlikelerden korumak üzere yüz altmış melek vazifelendirilmiştir. Bunlardan yedi melek, sıcak günde bal kâsesini sineklerden korur gibi gözü zararlardan korur. Eğer siz şeytanları görebilseydiniz, her yerde onları ellerini ve ağızlarını açmış oldukları halde insanlara zarar vermek için beklediklerini görürdünüz. Eğer kul kendi başına bırakılsaydı, şeytanlar onu kapıverirlerdi.Câbir bin Abdullah (r.a.) rivâyet etti: Âdem Aleyhisselâm yeryüzüne indirildiğinde Cenâb-ı Hakk'a:
“Yâ Rabbi, Şeytanla aramda düşmanlık kıldın. Eğer bana yardım etmezsen ona güç yetiremem” diye ilticâ etti. Cenâb-ı Hak: “Senin her doğan evladına -korumak üzere-bir melek vazifelendiririm” buyurdu.
Hazret-i Âdem: “Yâ Rabbi, artır” dedi.
“İşledikleri bir suçu bir günah olarak yazarım, işledikleri bir iyi amelin sevabını ise on sevaptan dilediğim kadar katlayarak yazarım” buyurdu. Hazret-i Âdem yine:
“Yâ Rabbi, artır” deyince,
“Ruh cesedde olduğu müddetçe tevbe kapısını açık tutarım” buyurdu. (İhyâu Ulûmiddîn).
“Her mü'mine onu gücünün yetmeyeceği tehlikelerden korumak üzere yüz altmış melek vazifelendirilmiştir. Bunlardan yedi melek, sıcak günde bal kâsesini sineklerden korur gibi gözü zararlardan korur. Eğer siz şeytanları görebilseydiniz, her yerde onları ellerini ve ağızlarını açmış oldukları halde insanlara zarar vermek için beklediklerini görürdünüz. Eğer kul kendi başına bırakılsaydı, şeytanlar onu kapıverirlerdi.Câbir bin Abdullah (r.a.) rivâyet etti: Âdem Aleyhisselâm yeryüzüne indirildiğinde Cenâb-ı Hakk'a:
“Yâ Rabbi, Şeytanla aramda düşmanlık kıldın. Eğer bana yardım etmezsen ona güç yetiremem” diye ilticâ etti. Cenâb-ı Hak: “Senin her doğan evladına -korumak üzere-bir melek vazifelendiririm” buyurdu.
Hazret-i Âdem: “Yâ Rabbi, artır” dedi.
“İşledikleri bir suçu bir günah olarak yazarım, işledikleri bir iyi amelin sevabını ise on sevaptan dilediğim kadar katlayarak yazarım” buyurdu. Hazret-i Âdem yine:
“Yâ Rabbi, artır” deyince,
“Ruh cesedde olduğu müddetçe tevbe kapısını açık tutarım” buyurdu. (İhyâu Ulûmiddîn).
Muskayı Açtığınızda İki farklı şekilde bulablirsiniz !
Birincisi; ekseriyetle içerisinde ya ‘Allah’ ism-i celâli veya ‘Rahmân, Rahîm vs. Esmâ-i Hüsnâ yahut Âyetü’l-Kürsi, İhlâs, Nâs, Felak sûreleri, nazar duası… gibi âyetler, hadislerde nakledilen dualar, evliyâullahın evrâd-ı şerifelerinden ibareler, kısacası dinen meşrû ve makbul ifadeler vardır.
İkincisinde ise; bid’at ehlinin, hokkabazların-şarlatanların yaptığı ve Müslümanlarla âdeta alay ettiği şeyler mevcuttur. Bir takım İbrânîve Süryânî isimler, karışık şekiller, karalamalar vardır. Efsanevî kişilerin adları-ünvanları, anlaşılmaz güya tılsımlı sözler, semboller, yıldızlar, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Binaenaleyh sûre, ayet, hadis ve duaların yazıldığı muskalar sahih; diğerleri ise, bâtıl inanç ve hurâfelere aittir.Ve bu işlerle meşgul olan şarlatanlar, bunların karşılığında da hatırı sayılır paralar almaktadırlar!
Kısacası birçok muskayı açtığımızda içerisindeki şeylerin bid’at ve dalâlet erbabı, heva-yu heves ehli tarafından uydurulan şeyler olduğunu görürüz. Bazılarındaysa el veya göz resimleri çizilidir. Velhâsıl tam bir istismar vesilesi olan bir alan… Bunlara kanmamak, tuzaklarına kapılmamak, böyle bir şeye ihtiyacımız varsa şayet, bunu da İslâmî usule-sünnete uygun tarzda yapmak lazım! Bilinen-bildirilen umumi tavsiye ve reçetelerden şaşmamak gerek.Dalkavuk ve sahtekâr olan, kendisinde olmayan bir takım halleri kendisinde varmış gibi gösteren büyücüler piyasada yaygındır. Kalpleri nasıl büyülüyor? Saf, zayıf akıllı insanları kendilerine nasıl musahhar ediyorlar? Kendisinin ilim ve hikmet sahibi salih bir insan olduğunu, hatta ismi azam-ı bildiğini, dualarının kabul olduğunu, levh,i mahfuzu okuduğunu ve insanların hallerini keşif ettiğini, kendisine itiraz edeni isterse bir bakışla taş gibi edeceğini söyleyerek ve hatta cinlerin kendi emrinde olduğunu, cinlere bazı yapılması zor olan işleri yaptırdığını, bazen işaret ve bazen açıktan kendisinin veli olduğunu veya ilerde veli olacağını söyleyerek saf ve kabiliyeti az olan kişileri kendisine musaharederek dolandırıcılık yapar ki, dolandırıcılık ve sihrin ekserisi bununla alakalıdır.
İkincisinde ise; bid’at ehlinin, hokkabazların-şarlatanların yaptığı ve Müslümanlarla âdeta alay ettiği şeyler mevcuttur. Bir takım İbrânîve Süryânî isimler, karışık şekiller, karalamalar vardır. Efsanevî kişilerin adları-ünvanları, anlaşılmaz güya tılsımlı sözler, semboller, yıldızlar, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Binaenaleyh sûre, ayet, hadis ve duaların yazıldığı muskalar sahih; diğerleri ise, bâtıl inanç ve hurâfelere aittir.Ve bu işlerle meşgul olan şarlatanlar, bunların karşılığında da hatırı sayılır paralar almaktadırlar!
Kısacası birçok muskayı açtığımızda içerisindeki şeylerin bid’at ve dalâlet erbabı, heva-yu heves ehli tarafından uydurulan şeyler olduğunu görürüz. Bazılarındaysa el veya göz resimleri çizilidir. Velhâsıl tam bir istismar vesilesi olan bir alan… Bunlara kanmamak, tuzaklarına kapılmamak, böyle bir şeye ihtiyacımız varsa şayet, bunu da İslâmî usule-sünnete uygun tarzda yapmak lazım! Bilinen-bildirilen umumi tavsiye ve reçetelerden şaşmamak gerek.Dalkavuk ve sahtekâr olan, kendisinde olmayan bir takım halleri kendisinde varmış gibi gösteren büyücüler piyasada yaygındır. Kalpleri nasıl büyülüyor? Saf, zayıf akıllı insanları kendilerine nasıl musahhar ediyorlar? Kendisinin ilim ve hikmet sahibi salih bir insan olduğunu, hatta ismi azam-ı bildiğini, dualarının kabul olduğunu, levh,i mahfuzu okuduğunu ve insanların hallerini keşif ettiğini, kendisine itiraz edeni isterse bir bakışla taş gibi edeceğini söyleyerek ve hatta cinlerin kendi emrinde olduğunu, cinlere bazı yapılması zor olan işleri yaptırdığını, bazen işaret ve bazen açıktan kendisinin veli olduğunu veya ilerde veli olacağını söyleyerek saf ve kabiliyeti az olan kişileri kendisine musaharederek dolandırıcılık yapar ki, dolandırıcılık ve sihrin ekserisi bununla alakalıdır.
Berhetiyye
Gizli sırların öğrenilmesi.manevi sıkıntıların gitmesi.ruhi varlıkların zararlarının önlenmesi,maddi bolluk ve bereketin gelmesi için..ve daha birçok konularda havas alimleri tarafından terkip olarak havas iksiri kabul edilen berhetiyye ''ayın menzillerine'' uygun zaman seçilir hacet ve isteklere göre (5-7-21 terkibinde) okuma yapılır.beş vakit namazın arkasından sonra okunursa tesiri daha çabuk olur.Alimler, Berhetiye duası hakkında, gizli sırlarla dolu hazine, kırmızı yakut, diye yad etmişlerdir Nice alimler ve arifler de bu hazineden faydalanmışlardır Bereket ve tesiri çok yüce olan bu mübarek isimlere şeytanlar,cinler, ifritler baş kaldıramazlar Ruhani ilimlerin temeli bu mübarek isimlerdir Berhetiyye, Süleyman Aleyhisselam’ın tahtının dört bir yanında yazılı idi En son kelimesi olan “Şemhahir” ism-i celili ise mührüne işlenmişti Berhetiyye’nin manevi gücü ile Süleyman Aleyhisselam, kurtları, kuşları, cinleri hükmü altına almıştı Esmâü'l-Berhetiyh Adedleri ve Adâbına göre okunulduğu zaman ruhaniyetleri celbeder Lâkin gereksiz ve boş yere özellikle gösteriş amaçlı, şişe devirme, eşyaları hareket ettirme, bir yerden bir yere tayy-i mekân yapma gibi amaçlarla kullanılırsa manevi cezâsı vardır Bu tür Esmâlar ancak ihtiyaç halinde bir hastayı veya bir zorda olan kişiye sadece Allah rızası yardım amaçlı adedine, menzil ve saatlerine göre okunulmalıdır Esmâ-i Berhetiyh; 28 Esmâ'dan oluştuğu çoğu kimseler tarafından bilinmekte olup, 28 harf ve menzille sabitlik kazanır Toplam adedi "18587" olup genelde Üçlü Vefk'i yapılarak kullanılmaktadır
CENNET NEDİR VE NEREDEDİR ?
Sekiz Cennet vardır ve Cennetin biri yedi kat göklerden ve arzdan daha geniştir. Günümüze kadar tesbit edilebilen ve henüz ışıkları dünyaya yansımayan yıldızların tümü göklerdedir.
Yedi kat göklerden sonra Hazret-i Cebrâîl'in ve ona bağlı olan meleklerin yeri ve makamı olan "Sidre-i Müntehâ" vardır. Sidre-i Müntehâ, yedi kat göklerden çok daha geniştir.
Sidre-i Müntehâ'dan sonra Cennetler âlemi başlar. Sidre-i Müntehâ'ya en yakın olanı Cennet-ül Me'vâ ve en uzaktaki Firdevs Cenneti'dir.
Cennetlerin genişliği akıl ve hayâl duygularının çok ötesinde ve matematiksel oranlara ve rakamlara sığmayan büyüklüktedir. Bu nedenle Cennete en son girenlerin de, dünyanın on katı genişliğinde yerleri ve makamları olacaktır.
Cennet istikrar yeridir. Gece, gündüz, hafta, ay ve yıl gibi zaman ölçüleri olmayacak ve her şey sürekli aynı halde kalacaktır.
Ölüm, yaşlılık, hastalık, sıkıntı ve ruhsal bunalım gibi haller olmayacak ve insanlar Cennete girerken yaşadıkları ruhsal ve duygusal zevkleri sürekli ve aynen yaşayacaklardır.
Kadın ve erkek otuz üç yaş görünümünde olup iç ve dış organlarda hiç bir değişiklik olmayacağı gibi, saç traşı ve tırnak kesme külfeti de olmayacaktır.
Yalnız, bülûğ çağından önce vefat eden çocuklar, öldükleri yaşlarındaki görünümde kalacaklar ve Cennette annelerinin, babalarının yanlarında oynayacaklardır. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Cennet gökte ve cehennem yer (in merkezin) dedir. (Deylemî) İster dünyada, ister uzayda, ister ayda ve ister Samanyolu’nun merkezinde olalım, bulunduğumuz yerin üst tarafına gök denir. İşte cennet yedi kat göklerin üzerinde ve madde âleminin ötesindedir.
Yüce Allah buyuruyor:
Andolsun ki onu (Hz. Muhammed Cebrâil’i) Sidret-ül-Müntehâ’nın yanında bir defa daha görmüştü. Cennet-ül-Me’vâ’da onun yanındadır. (Necm -13 -14 -15)
Milyarlarca galaksinin içinde bulunduğu yedi kat göklerden sonra Sidretü’l-Münteha ve ondan sonra cennetler âlemi başlar. Sidret-ülMünteha’ya en yakın olanı Cennet-ül-Me’vâ’dır.
Yüce Allah buyuruyor:
Canların her istediği ve gözlerin zevk duyduğu her şey orada (cennette) vardır ve siz orada sürekli kalacaksınız. (Zuhruf - 71) Toprak maddelerinden, besin maddelerine, sonra kana ve üreme hücresine dönüşen insan, ana karnından küçücük bir bebek şeklinde bu fâni dünyaya gelir.
Kısa, kısıtlı ve geçici bazı mutluluklar dışında bu fâni dünyada huzur bulup tatmin olamayan, yaşlılığında hastalıklarla boğuşan, ölüm yatağında ecel terleri döken, kabirde sıkılan, mahşerde bunalan ve sıratta yanan insan, Ancak cennete girdiği an bütün hayâlleri gerçekleşecek ve her açıdan mutlu olup ruhsal huzura ve ölümsüz hayâta kavuşacak. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Orada (cennette) gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin kalbine (hayâline) gelmeyen güzellikler vardır. (Buhârî)
Yedi kat göklerden sonra Hazret-i Cebrâîl'in ve ona bağlı olan meleklerin yeri ve makamı olan "Sidre-i Müntehâ" vardır. Sidre-i Müntehâ, yedi kat göklerden çok daha geniştir.
Sidre-i Müntehâ'dan sonra Cennetler âlemi başlar. Sidre-i Müntehâ'ya en yakın olanı Cennet-ül Me'vâ ve en uzaktaki Firdevs Cenneti'dir.
Cennetlerin genişliği akıl ve hayâl duygularının çok ötesinde ve matematiksel oranlara ve rakamlara sığmayan büyüklüktedir. Bu nedenle Cennete en son girenlerin de, dünyanın on katı genişliğinde yerleri ve makamları olacaktır.
Cennet istikrar yeridir. Gece, gündüz, hafta, ay ve yıl gibi zaman ölçüleri olmayacak ve her şey sürekli aynı halde kalacaktır.
Ölüm, yaşlılık, hastalık, sıkıntı ve ruhsal bunalım gibi haller olmayacak ve insanlar Cennete girerken yaşadıkları ruhsal ve duygusal zevkleri sürekli ve aynen yaşayacaklardır.
Kadın ve erkek otuz üç yaş görünümünde olup iç ve dış organlarda hiç bir değişiklik olmayacağı gibi, saç traşı ve tırnak kesme külfeti de olmayacaktır.
Yalnız, bülûğ çağından önce vefat eden çocuklar, öldükleri yaşlarındaki görünümde kalacaklar ve Cennette annelerinin, babalarının yanlarında oynayacaklardır. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Cennet gökte ve cehennem yer (in merkezin) dedir. (Deylemî) İster dünyada, ister uzayda, ister ayda ve ister Samanyolu’nun merkezinde olalım, bulunduğumuz yerin üst tarafına gök denir. İşte cennet yedi kat göklerin üzerinde ve madde âleminin ötesindedir.
Yüce Allah buyuruyor:
Andolsun ki onu (Hz. Muhammed Cebrâil’i) Sidret-ül-Müntehâ’nın yanında bir defa daha görmüştü. Cennet-ül-Me’vâ’da onun yanındadır. (Necm -13 -14 -15)
Milyarlarca galaksinin içinde bulunduğu yedi kat göklerden sonra Sidretü’l-Münteha ve ondan sonra cennetler âlemi başlar. Sidret-ülMünteha’ya en yakın olanı Cennet-ül-Me’vâ’dır.
Yüce Allah buyuruyor:
Canların her istediği ve gözlerin zevk duyduğu her şey orada (cennette) vardır ve siz orada sürekli kalacaksınız. (Zuhruf - 71) Toprak maddelerinden, besin maddelerine, sonra kana ve üreme hücresine dönüşen insan, ana karnından küçücük bir bebek şeklinde bu fâni dünyaya gelir.
Kısa, kısıtlı ve geçici bazı mutluluklar dışında bu fâni dünyada huzur bulup tatmin olamayan, yaşlılığında hastalıklarla boğuşan, ölüm yatağında ecel terleri döken, kabirde sıkılan, mahşerde bunalan ve sıratta yanan insan, Ancak cennete girdiği an bütün hayâlleri gerçekleşecek ve her açıdan mutlu olup ruhsal huzura ve ölümsüz hayâta kavuşacak. Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor:
Orada (cennette) gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiç kimsenin kalbine (hayâline) gelmeyen güzellikler vardır. (Buhârî)
CİNLER ALEMİ
Yüce Allah buyuruyor: Cinleri nâr’ın mâricinden yarattık. (Rahman - 15)
Mâric zıt anlamlı bir kelime olup, hem saf hem karmaşık anlamına gelir. Bu iki âyette, cinlerin aşırı derecede ısıdan yani saf ya da karmaşık gaz halindeki atomlardan yaratıldığı bildiriliyor.
Cinler neden gaz halindeki kızgın atomlardan yaratıldı?
Madde âleminin temel yapı taşları atomlardır. Bu nedenle bitki, hayvan, insan, dünya, ay, güneş ve yıldızlar dâhil, madde âlemindeki bütün varlıklar atomlardan yaratıldığı gibi, tabii olarak cinler de atomlardan yaratıldı. Ancak cinlerin yaratıldığı dönemde dünya aşırı derecede kızgın gaz halinde olduğu için Yüce Allah onları kızgın gaz halindeki atomlardan yarattı ve yeryüzüne halife kıldı.
Cinler hâla kızgın gaz halinde mi? Hayır! Toprak maddelerinden yaratılan insanlar toprak halinde olmadıkları gibi, kızgın gazlardan yaratılan cinler de, kızgın gaz halinde değildir. Cinler de insanlar gibi akıllı ve bilinçli varlıklar oldukları için Yüce Allah onları yeryüzüne halife yapmış ve halifelikleri Hz. Âdem dönemine kadar devam etmiştir.Kızgın gazlardan yaratıldıkları için havadan hafif olan cinler, diledikleri zaman yerçekiminden kurtulup uzaya çıkabilirler. Hatta Peygamberimizden önceki dönemlerde birinci kat göğe kadar çıkıp meleklerin konuşmalarını gizlice dinler ve bunları ilişki kurdukları kâhinlere haber verirlerdi. Peygamberimizin doğumu ile cinlerin gökyüzüne çıkmaları yasaklandı ve kâhinlik dönemi kapandı. Gazlardan yaratıldıkları ve renkleri olmadığı için insanlar gözleri ile cinleri göremezler. Ancak içe kapalı, evhamlı ve aşırı duyarlı olanlar, beyinlerindeki hayâl gücü ile cinleri görebilirler. Bu nedenle cinleri görüp korkanlar hemen gözlerini sımsıkı kapasalar ve yüzlerini kalın örtülerle örtseler de, cinleri yine görürler. Çünkü onlar cinleri gözleri ile değil, beyinlerindeki hayâl gücü ile görürler.Cinler şeffaf maddelerden yaratıldıkları için farklı şekillere girebilirler. Genelde keçi, kedi, yılan, kara köpek ve bazen de insan şekline girerler ve o zaman insanlara görünebilirler.lsıdan yaratıldıkları için çok hafif ve şeffaf olan cinler, yerçekiminden de etkilenmedikleri için çok süratli hareket eder, çabuk kızar, öfkelenir ve birbirleriyle çok kavga ederler.Toplumsal kabile hayâtı yaşayan cinler yerler, içerler ve evlenirler. Eşlerine, yavrularına, yuvalarına, akrabalarına ve kabile reislerine çok bağlıdırlar.İnsanlar ölünce çürüyüp aslına yani toprak maddelerine dönüştüğü gibi, uzun ömürlü olan cinler de ölünce aslına yani gazlara dönüşür ve havaya karışırlar. Ölen cinler çok kısa bir zamanda gazlara dönüştüğü için yeryüzünde cin mezarlığı yoktur. İnsanlar cinlerle evlenebilir mi?
Hanefî mezhebine göre evlenemez, Şâfî mezhebine göre evlenebilirler. Ancak cinlerle evlenen kimsenin korkusuz ve çok güçlü bir irâde gücüne sahip olması gerekir. Eğer korkak, evhamlı, aşırı duyarlı ve irâde gücü zayıf olursa, cinlerin emri altına girer, dengesi bozulur ve insanlardan kopar. Cinlerin inanç ve ibâdetleri
Yüce Allah buyuruyor:
Ben, cinleri ve insanları ancak bana ibâdet etsinler diye yarattım. (Zâriyat - 56)
Cinler de insanlar gibi akıllı ve bilinçli varlıklar oldukları için İlâhi emirlere uymakla yükümlü ve uygulamadan sorumludurlar. Bu nedenle onlar da mahşere gelecek ve sorgulanacaklar. Cinler hangi dine bağlıdır?
Yüce Allah mahşer günü buyuracak:
Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi açıklayan ve bugüne (mahşere) kavuşacağınız konusunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi? (En’am - 130)
Hz. Âdem’den önceki dönemler de, cinlere kendilerinden (cinnî) peygamberler gelir ve Allah’ın emirlerini tebliğ edip onları uyarırlardı. Hz. Âdem yeryüzüne halife olunca, cinlerde Hz. Âdem’e ta bi olmakla yükümlü kılındılar ve cinnî peygamberlik dönemi kapandı.İnsanlar cinlerden yararlanabilir mi?
Yüce Allah’ın verdiği özel bir mucize ile Hz. Süleyman cinlerden yararlandı ve onları sadece ağır işlerde çalıştırdı. Devlet başkanı olduğu halde istihbarat işlerinde onlardan yararlanmadı. Hatta Sebe’de Belkıs’ın devlet başkanı olduğunu cinlerden değil, hüdhüd kuşundan öğrendi.
Hz. Süleyman’ın dışında hiçbir peygamber cinlerden yararlanmadı.
Eğer gizli bilgi toplama konusunda cinlerden yararlanma imkânı olsaydı, Peygamberimiz (s.a.v.) müşriklerle ilgili gizli istihbarat işlerinde onlardan yararlanırdı. Çünkü îman eden cinler de onun sahabeleri idiler.
Dînî bilgiler konusunda da cinlerden yararlanılamaz ve onların sözleri geçerli kanıt olamaz. Eğer cinlerin sözleri geçerli kanıt olsaydı, İmâm-ı A’zam, İmâm-ı Şâfî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed İbni Hanbel gibi müctehidler onlardan yararlanır ve İmâm-ı Buhârî gibi ünlü hadis imamları da onların rivâyet ettiği hadis-i şerîfleri bizlere aktarırlardı. Cinler kaybolan ya da çalınan şeyleri bilir mi?
Kesinlikle hayır!
Yüce Allah buyuruyor:
O’nun (Süleyman’ın) ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun öldüğünü ancak (dayandığı) değneği yiyen bir ağaç kurdu gösterdi. (Değnek kırılıp da) yere yıkılınca (öldüğü) açıkça ortaya çıktı. Eğer cinler gizli şeyleri bilselerdi, o aşağılayıcı ağır işte çalışmazlardı. (Sebe - 14)
Hz. Süleyman camlı köşkünde bir değneğe dayanıp cinlerin çalışmasını izlerken, Azrâil (a.s.) canını aldı ve Hz. Süleyman değneğe dayalı olarak ayakta kaldı.
Cinler Hz. Süleyman’ın kendilerini izlediğini sanarak günlerce işlerine devam ettiler. Sonra bir ağaç kurdu tarafından kemirilen değneğin kırılması ve Hz. Süleyman’ın yere düşmesi ile onun öldüğünü gören cinler, işlerini bırakıp kaçıştılar.
Gözlerinin önündeki Hz.Süleyman’ın öldüğünü bilmeyen cinler, kesinlikle gizli şeyleri bilmezler. Eğer bilselerdi, kendileri tutsak gibi günlerce ağır işler de çalışmazlardı.
HADİM İLMİ VE HADİMİN GÖREVLERİ
Hüddam'ı genel olarak manevi âlemdeki yardımcılar olarak niteleyebiliriz. Hadimler görevleri itibariyle farklılık gösterirler.
Öğretici Hadimler: İlmi olan her soruya cevap verme yetkileri vardır. Kişinin hiç bilmediği ilimleri bile verebilirler.
İstek Hadimleri: Kişinin her türlü isteğini yerine getirirler. Bunlar her türlü maddenin getirilmesinde de kullanılabilir.
Kulak Hadimleri: Kulak çakraklarının açılmasını sağlar ve öğrenilmek istenilen şey hakkında bilgi verirler ( Filan kişi benim hakkımda ne düşünüyor gibi).
Göz Hadimleri: Bunlar göz çakralarının açılması sağlarlar. Yakında olsun uzakta olsun vuku bulan olayları kişinin gözü önüne getirirler. Bu şekilde bir insanın ne yaptığı rahatlıkla seyredilebilir.
Kişinin seviyesine göre bunlara ulaşmak kolaydır. Hadimlerin yapamayacağı şey neredeyse yok gibidir. İnsanın her türlü ihtiyacına karşılık verirler. Define bulma, birini kendine aşık etme, bir kişinin helak olması, hastalıkların tedavisi, tayibi mekan (bir yerden bir yere vasıtasız gitme), paranın çoğaltılması gibi bir çok konuda yardımcı olurlar.
Hadimler ilk geldikleri vakit gerçek suretleriyle veya insan suretinde gelirler. Gerçek suretleri bir insan boyunda veya yer ile gök arası kadar da olabilir. Gelecekleri vakit kişiyi sınamak amacıyla gök gürültüsü, farklı hayvanların gözükmesi ve bunun gibi şeyler zuhur edebilir. Bunlardan korkmamak gerekir. Bunlar sadece kişinin yardımı gerçekten isteyip istemediği test içindir.
Hadimleri elde etmek için belirli bir adet'de ve belirli bir esmanın çekilmesi gerekmektedir. Adet çok önemlidir. İşin sırrı budur. Kapıyı açacak olan, verilen adedin ne eksik nede fazla tam çekilmesidir.
Hadim çağırma esnasında mutlaka işin ehlinden yardım alınmalıdır. Çünkü hayır olan kapıların açılmasıyla birlikte şer olan kapılarda açılır. Şeytanlar, ifritler, semumlar ve cinler açılan bu kapılar vasıtasıyla insana musallat olmaya çalışırlar. Kişi kendi bildiği üzere bu işe başlarsa muhtemeldir ki bu şerli varlıklarla baş başa kalır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)