8 Ocak 2020 Çarşamba

Kış etkisini gösteriyor yavaş yavaş... Peki ölümün etkisini ne kadar hissediyoruz?

Görüntünün olası içeriği: kar, gökyüzü, açık hava ve doğa

"Hadis Ayıklama Fırkası." Gelecekte ilm-i kelam alimleri yazacak, birkaç yıldan beri Türkiye'de "Hadis Ayıklama Fırkası" adını verebileceğimiz bozuk bir bid'at fırkası zuhur etmiştir.

"Hadis Ayıklama Fırkası."
Gelecekte ilm-i kelam alimleri yazacak, birkaç yıldan beri Türkiye'de "Hadis Ayıklama Fırkası" adını verebileceğimiz bozuk bir bid'at fırkası zuhur etmiştir.
Bu fırkanın ABD ve AB tarafından desteklendiğini sanıyorum.
Gayeleri şudur:
Resulullah'ın (salat ve selam olsun ona) on binlerce hadisini, yeni ölçülere ve kıstaslara (kriterlere) göre incelemek ve bunlardan istenilmeyenleri ayıklamak.
Bilindiği gibi Haçlı ve Siyonist dünya İslam'ın bazı inanç, hüküm ve değerlerinden son derece rahatsızdır ve bunların yürürlükten/tedavülden kaldırılmasını istemektedir.
Onlar neler istiyor:
1. Zinanın suç sayılmamasını istiyor.
2. Ailede mutlak şekilde kadın erkek eşitliği istiyor.
3. Din ile dünyanın, ruhani ile dünyevinin ayrılmasını, dinin sadece bir vicdan işi olmasını istiyor.
4. Cihad fi sebilillah (Allah yolunda cihad) istemiyor.
5. Geleneksel gerçek ve otantik İslam'ın "Allah katında tek geçerli ve hak din İslam'dır" inancının kaldırılmasını, onun yerine "Üç ibrahimi din vardır. Yahudilik ve Hıristiyanlık da haktır ve onların bağlıları da ehl-i necat ve ehl-i Cennet'tir" bozuk inancının koyulmasını istiyor.
6. İslam dünyasında dinde reform, dinde yenilik, dinde değişim yapılmasını istiyor.
7. Kur'an, Sünnet ve Şeriat'taki binlerce hükmün tarihsel olduğunun ve bugün geçerli olmadıklarının kabulünü istiyor.
8. Kur'an'ın yeniden AB kriterlerine göre yorumlanmasını istiyor.
9. Hadislerin gözden geçirilip ayıklanmasını istiyor.
10. Ilımlı bir İslam istiyor.
11. Sulandırılmış evcil bir İslam istiyor.
12. Müslümanların din konusunda onlarca büyük, yüzlerce küçük fırkaya ayrılıp birbirleriyle amansızca tartışmalarını, çekişip tepişmelerini istiyor.
13. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ile İslam ülkelerinin parçalanmalarını ve Müslüman dünyasındaki balkanlaşmanın daha da ileriye götürülmesini istiyor.
İşte hadis ayıklamaları faaliyeti bu cümledendir.
Bu işi bedavaya, "Allah rızası" için mi yapılmaktadır?.. Duyduğuma göre bu konuda büyük paralar harcanmakta, birtakım ayıklayıcılara yüklü telif ücretleri ödenmekteymiş.
Peki, Allaha, Resulüne, Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı ihlaslı, şuurlu, uyanık Müslümanlar bu ayıklama fırkası karşısında ne yapacaklardır?
Birinci olarak buna karşı çıkacaklardır.
Dinde reform, dinde değişim, dinde yenilik akımlarına muhalif olacaklardır.
ABD'nin, AB'nin, İsrail'in, Siyonizmin, Papalığın, Evangelistlerin ve diğer İslam karşıtı güçlerin, Müslümanların din işlerine burunlarını sokmamasını isteyecektir.
Bir soru: Hadis çalışmaları ve araştırmaları yapılmasın mı?
Böyle bir şey diyen yok... Yapılsın ama bu iş, İslam'ı bozmak, dinimizi tahrif etmek isteyenlerin şeytani destek ve teşvikleri ile yapılmasın.
Bendeniz bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat müslümanı olarak üniversite seviyesinde "Darü'l-Hadisler" bile açılmasını isterim. Lakin bunların başında ve kadrolarında gerçek icazetli ulema, fukaha ve muhaddisler olmasını da temel şart olarak ileri sürerim.
Nasıl ulema ve fukaha?
Merhum Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi...
Merhum Düzceli Muhammed Zahid el-Kevseri...
Merhum Yusuf İsmail en-Nebhani...
Merhum Mekke Şafii Reisüluleması Ahmed Zeyni Dahlan...
Ve bunlar gibi saf İslam'ı bilen ve savunan icazetli gerçek ulema.
Hadislerin incelenmesi ve araştırılması mezhepsiz, reformcu, telfik-i mezahib isteyen ilahiyatçılara verilemez. Onlar hadis incelemesi ve araştırması yapmazlar, "ayıklaması" yaparlar.
Müslüman kardeşlerimi uyarıyorum... İslamdaki bütün yenilik, değişim ve reform hareketlerine karşı çıkınız. Amerikalılar, Avrupalılar, oryantalistler din işlerimize burunlarını sokmasınlar. Sinsi planlar yapmasınlar.
Müslümanları şu konuda da uyarıyorum: Reformcuların, ayıklamacıların, mezhepsizlerin, Fazlurrahmancıların bazısı açık çalışıyor. Bir kısmı ise taqiyye yapıyor. Bu ikincilerden çok korkunuz ve sakınınız.
Dinimiz içten yıkılmak isteniyor.
Emperyalistlere, sömürgecilere, Siyonistlere, Haçlılara zarar vermeyecek evcil bir İslam türetilmek isteniyor.
1924'te Hilafet-i Muazzama-i İslamiyeyi yıktılar ve o günden beri İslam dünyası başsız, otoritesiz, hiyerarşisiz kaldı.

Memleketimizin geleceği için, Çocuklarımıza hem Mahremiyetin hemde Mahrumiyetin ne demek olduğunu öğretmemiz gerekmektedir.

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Usta 'ya sormuşlar; 'Herşeyi kaybettik ne yapacağız?' Üstat cevap vermiş; koy, yeniden başlayacağız!"'

BU DÜNYA NE FİRAVUNLAR, NE NEMRUTLAR GÖRDÜ de HEPSİ KAHROLUP GİTTİLER Sizin #lanet_siyasi sâiklerinizle,

BU DÜNYA NE FİRAVUNLAR, NE NEMRUTLAR GÖRDÜ de HEPSİ KAHROLUP GİTTİLER
Sizin #lanet_siyasi sâiklerinizle,
Kendinizce haklılık bahanesi bulduğunuz,
Baskınlar yaptığınız,
Müslümanların sadaka ve zekatlarını gasp ettiğiniz,
Milletin evladının dinini öğrenmesinin ve yaşamasının önüne geçtiğinizin,
Kur'an yurtlarına düşman olmanızın....
.. karşılığını Allah cc katında alacaksınız ☝🏻
بسم الله الرحمن الرحيم
وَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ ﴿١١٤﴾
Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir?
Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir.
Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır.
﴾Bakara Sûresi, Âyet 114﴿
Hiç şüpheniz olmasın☝🏻

Ata eder evlad çeker Ata duası alan yaşadı İmam-ı Birgivi hz. buyururlar ki; insanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir.

Ata eder evlad çeker
Ata duası alan yaşadı
İmam-ı Birgivi hz. buyururlar ki;
insanoğlunun akrabası geriye doğru 7 nesildir.
(7 ceddimiz deriz) bu 7 nesilde hem anne hem baba tarafından tam 254 anne ve baba vardır.
Bunların hepsinin ahlâkı, özü, nüvesi, karakteri, zerreler seviyesinde de olsa, nesilden nesile, az veya çok süzülerek bizlere kadar gelir. Bizim nefsimizin ahlâkının temelini oluşturur,
sonra ergenlikle, kişi bu temeli alıp ya daha iyiye götürür ya daha kötüye...
-Ama bazı durumlar var ki kişiye yapışıyor, ne kadar nafile namaz kılsa,
oruç tutsa kişiden ayrılmıyor...Kişinin başına gelen belalar, sıkıntılar, huzursuzluklar, vazgeçemediği kötü huylar veya bir türlü yönelemediği iyi huylar...
-Deniliyor ki; Bunların hepsinde kişinin geçmişinin, 7 ceddinin payı var, onların içinde birileri ahh almış, zulmetmiş,
beddua almış veya üzerinde ödenmemiş keffaret ile gitmiş bu alemden...
-Peki bunun tedavisi nasıl olacak? Yani bizim çektiğimiz sıkıntılarda, hastalıklarda, üzüntülerde geçmişimizin payı var, ama onlar vefat etti, nasıl bu borçlarını öderler de biz de çektiğimiz sıkıntılardan kurtuluruz?
-Paran varsa sadaka verirsin, bazen oruç ta tutarsın bu niyetle, onlara hediye edersin, sana kalan sevaplardan hiç birşey eksilmez, onlar da
istifade ederler, kötülük baştan çözülür.
-Ama bunun daha kolay bir yolu da şudur; Mesela sabah niyet edersin "bu gün okuyacağım tüm Salavat-ı Şerifeleri geçmişimdeki 254 anne ve babamın, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının,
bedduaların kaldırılması için hediye eyledim" diye ve her boş zamanında okursun...
-Fıkhen Keffaretin izalesi, ödenmesi, sadaka vermek veya oruç tutmak ile olur, o zaman geçmiş o 254 anne ve babamız için, varsa üzerlerindeki keffaretlerin, kul haklarının ödenmesi için, bu niyetle sadaka vereceğiz, oruç tutacağız...
-Böylelikle onlar üzerindeki ahhlar gider, kul hakları kalkar, keffaretleri ödenir, o zaman, bizlerin üzerindeki bütün sıkıntılar da kalkar, şifa, huzur bulur saadete ereriz inşallah.

7 Ocak 2020 Salı

İstanbul’un Avrupa yakasını ikiye bölecek olan Kanal projesi, doğal bir suyolu olan İstanbul Boğazı’nı petrol tanke

Milyonlarca insanı bir deprem bölgesinde adaya mahkûm etmenin savunulacak bir yönü yoktur.
İstanbul’un Avrupa yakasını ikiye bölecek olan Kanal projesi, doğal bir suyolu olan İstanbul Boğazı’nı petrol tankerlerinin zararlarından koruyacağı ve kanaldan geçişin paralı olması nedeniyle yüksek kazanç elde edileceği yanılsamasıyla çılgın proje olarak adlandırılmaktadır. Oysa bu iddialar bilimsel gerçeklere, hukuka, akla ve sağduyuya aykırıdır. Öncelikle vurgulanmalıdır ki kanallar, birbiriyle bağlantısı olmayan denizleri insan eliyle birleştirdiği ve bu sayede ulaşımı kolaylaştırdığı için ücrete tâbidir. Ancak deniz parçalarını birleştiren doğal suyollarında gemilerin serbest geçişi söz konusudur. Bu itibarla İstanbul Boğazı’nı bazı gemilere kapatarak onların kanaldan geçmeye mecbur olacağı ve böylelikle İstanbul Boğazı’nın korunacağı, kanal geçişinden yüksek ücret alınacağı iddiası gerçeklerle örtüşmemektedir. Zira Kanal İstanbul, hiçbir şekilde Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan Süveyş Kanalı veya Atlas Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusu’na geçmeyi sağlayan Panama Kanalı ile benzer bir statüye sahip olamaz.
Marmara Denizi ile Karadeniz arasında açılacak kanal, İstanbul’un Avrupa yakasında bir ada oluşturmaktadır. Adaların anakaraya bağlandığı bir dönemde, anakaranın ada haline dönüştürülmesi pek çok sorunu beraberinde getirmektedir:
1. İstanbul’da ada meydana getirecek olan kanal, Trakya ile İstanbul’un bağlantısını koparmaktadır. Kanal üzerine yapılacak köprülerle Trakya’ya ulaşım sağlanacaktır. Ancak 15 Temmuz darbesi açıkça göstermiştir ki köprüler tutulabilir ya da kolaylıkla bombalanabilir. Dolayısıyla kanal, Trakya’nın güvenliğini tehdit etmektedir. Diğer yandan yıllarca sürecek olan kanal inşası sürecinde de kanalın batısında oturan İstanbulluların İstanbul’un diğer bölümleriyle karadan ulaşımı kesilecektir.
2. Nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bu bölgede kanal ile meydana gelecek olan ada, her türlü felakette insanların adada mahsur kalmasına yol açacak ve yardımları da engelleyecektir. Kanal inşasının beklenen büyük Marmara depremi üzerindeki etkilerini bir kenara koysak bile, gerçekleşme zamanı her geçen gün yaklaşan büyük deprem sonucu adada mahsur kalanların kurtarılması, tahliyesi ve yardım dağıtımı çok büyük güçlükleri beraberinde getirecektir. Köprülerin yıkılmadığı varsayımında bile kanal, Trakya’dan karayoluyla gelecek yardımı zorlaştıracaktır. Milyonlarca insanı bir deprem bölgesinde adaya mahkûm etmenin savunulacak bir yönü yoktur.
3. Yıllarca sürecek kanal inşası İstanbul’u bir şantiye alanı haline getirecektir. Kazı esnasında oluşacak hava kirliliğinin milyonlarca insanın sağlığı üzerindeki etkisi göz ardı edilemez. Diğer yandan kazı sonucu çıkarılacak toprakla Marmara Denizi’nde adacıklar oluşturulacağı söylenmektedir. Bu adacıkların beklenen Marmara depreminde sualtında kalacağını öngörmek için uzman olmaya gerek yoktur. Su sıkıntısı çeken, çok yoğun nüfusun bir arada yaşadığı İstanbul’da kanal inşası büyük bir ekolojik felaket oluşturacak ve zaten doğal olarak birbirine bağlı olan Karadeniz ve Marmara Denizi’nin bir de kanalla tekrar bağlanması bu denizlerin de doğal düzenini bozacaktır.
BOĞAZIN TİCARİ GEMİLERE KAPATILMASI MÜMKÜN MÜ
4. Kanal İstanbul’un, petrol tankerlerini Boğaz’dan geçirmeyerek onu tehlikelerden koruyacağı iddiası da gerçeklerle örtüşmemektedir. Zira İstanbul Boğazı hukuken tek başına mütalaa edilmemektedir. Yürürlükte olan Montrö Sözleşmesi de ondan önceki düzenlemeler de İstanbul Boğazı-Marmara Denizi-Çanakkale Boğazı’nı birlikte Boğazlar olarak nitelendirmektedir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi m. 1,Boğazlar’dan geçiş ve ulaşım özgürlüğünü kabul ederken, Boğazlar’ın neyi ifade ettiğini Başlangıçta tanımlamıştır. Boğazlar, Çanakkale Boğazı-Marmara Denizi ve Karadeniz Boğazı’dır. Dolayısıyla Karadeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul Boğazı bir bütün olarak Türk boğazlarıdır ve doğal suyolu olarak Montrö Sözleşmesi’ne tâbidir. Bu nedenle Türkiye, Boğazların bir bölümü olan İstanbul Boğazı’nı bazı gemilere kapatarak onları kanaldan geçmeye zorlayamaz. Montrö Sözleşmesi Türkiye’nin Boğazlar üzerinde hâkimiyetini pekiştirmiş ve Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin yararına hükümler getirmiştir. Bu Sözleşmenin sona erdirilmesi halinde yeni bir sözleşme yapılana kadar Boğazlardan geçiş ve seyrüsefer serbestliği ilkesi yürürlükte kalacaktır. Kanal ve özellikle kanalın işletimi Montrö Sözleşmesi’nin sona erdirilmesi için bahane olarak kullanılabilir. ABD, Sözleşmeye taraf değildir ama taraf bir devleti vekil olarak kullanarak sonlandırma talebinde bulunduğunda, bizim hiçbir biçimde kabul etmediğimiz transit geçiş sistemi ileri sürülebilir. Bu nedenle Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin de çıkarına olan bu Sözleşmenin sonlandırılmasına bahane üretecek girişimlerden kaçınılmalıdır. Tekrar vurgulanmalıdır ki Montrö Sözleşmesi olmasa da İstanbul Boğazı tek başına hukuki statüye sahip değildir; Boğazların tümü uluslararası seyrüsefer için kullanılan doğal suyoludur ve bu yolun bir bölümünün bazı ticaret gemilerine kapatılması hukuken mümkün değildir.
5. Petrol tankerlerinin kanaldan geçmesinin çevreye zarar vermeyeceği iddiası da gerçekçi değildir. Zira Boğaz’dan daha dar olacak kanalda bir gemi yangını ya da kazasının olmayacağı garanti edilemez. Böyle bir durumda dar kanal çevresindeki insanların uğrayacağı zarar daha büyük olacaktır.
6. İstanbul Boğazı’ndan geçişte hiç para alınmadığı iddiası doğru değildir. Montrö Sözleşmesi doğal suyolu olan Türk Boğazlarından geçişte EK.1’de belirtilen vergi ve harçların alınmasına imkân tanımıştır. Burada mesele para değil, güvenlik meselesidir. 1979 Independente kazasından sonra Türkiye bu noktada önemli düzenlemeler yapmış ve Montrö Sözleşmesi çerçevesinde bunları kabul ettirmiştir. Çevre bilincinin çok geliştiği 21. Yüzyılda Türkiye, İstanbul Boğazı’nı koruma adına güvenlik tedbirleri alabilir ve bu tedbirlerin uluslararası hukuka uygun olduğunu ortaya koyabilir. Boğazı korumak için gerekli tedbirlerin alınması yerine, çok pahalı kanal açıp seferlerin artık buradan yapılacağını, böylece Boğaz’ın korunacağını ileri sürmek sadece hukuka değil, akla ve sağduyuya da aykırıdır. Kanalın çevresinde yeni yerleşim yerleri açılmasa (ki yeni uydu kentler yapılacağı baştan beri ileri sürülüyor) bile bizatihi kanalın kendisi çevre felâketine yol açacaktır. Doğal suyolu ile birbirine bağlı iki denizi bir de kanalla birbirine bağlamanın bilimsel ve rasyonel bir açıklaması yoktur. Bu nedenle bu proje çılgın değil, tehlikeli ve zararlıdır. İstanbul için zararlı olan Türkiye için zararlıdır.
Alıntı
Görüntünün olası içeriği: yazı

ALLAH'IN cc İZNİYLE HERKES YAPABİLİR GÜZEL MÜSLÜMANLAR Bayan olsun erkek olsun Çalışırken,yürürken olsun hergün 1 saat Salavatı şerife 1 saat Kelimeyi Tevhid 1 saat Estağfirullah çekebilirsiniz Diğer Zikirlerlede meşkul olabilirsiniz Mesela"La havle vela kuvvete illa billahil âliyyil âzim ) yada SÜBHANALLAH Kendinize vird edinin dersiniz olsun bu Çok faydalarını göreceksiniz inşallah.