GERÇEK MÜRŞİD-İ KAMİL NASIL VARİS-İ RASÜL İSE. GERÇEK MÜMİNDE VARİS-İ SAHABİ DİR.

"dört HAK mezheb nerden çIktI” dİyenlere söylüyoruz: “Allah ve Rasülünün müsaadesİyle ortaya çIktI.”

Ehl-i Sünnet Hanefi .................. Mezheb, Peygamber Efendimiz ve Ashabının yaşayışlarını sistemleştiren bir müessesedir. Bu tatbikatın, zamanla unutulmasını önlemek gayesinin bir neticesidir. Dinde olmayanı dine sokmak asla değildir. Daha önce vuku bulmamış, bir takım hâdiselere, cevaplar aranır olduğunda, bu ihtiyacı karşılamak için, İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam-ı Şafii, İmam-ı Malik ve İmam Ahmed ibn-i Hambel gibi büyük müctehidlerin gayretleriyle, temelde bir teferruatta cüz’î farklılıklar ile bi’z-zarure ortaya çıkmıştır.mEğer Allah ve Rasülü tek mezhebi murat etmiş olsaydı, kıyamete kadar vuku bulacak hadiseler için, dinimizin hükümlerini, bütün teferruatıyla vaz ederler ve müçtehidlere içtihad etme kapısını aralamazlardı. Dolayısıyla tek mezheb olurdu. Ancak zorluk asıl bu halde meydana gelirdi. Peygamberimizin “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” sözünün manası işte budur. Bununla beraber illa tek mezhep isteyenlere şu çağrıda bulunuyoruz. Mademki tek çatı altında toplanmak istiyorsunuz, buyurun, itikadî mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat Mezhebi’nde toplanalım. Eğer sözünüzde sadık iseniz buyurun hak mezhep olan Ehl-i Sünnet’e… Neden 72 fırkaya bölündünüz? İşte “bu dört mezheb nerden çıktı” diyenlere söylüyoruz: “Allah ve Rasülünün müsaadesiyle ortaya çıktı.”

Her mürşİd-İ kâmİl ve mükemmİl, aynI zamanda bİr velîdİr. Ama her velî mürşİd-İ kâmİl u mükemmİl değİldİr.

Ehl-i Sünnet Hanefi ....... Her mürşid-i kâmil ve mükemmil, aynı zamanda bir velîdir. Ama her velî mürşid-i kâmil u mükemmil değildir. Mürşid-i kâmil u mükemmil, Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) zâhir ve bâtınına vâris olan ve Cenab-ı Hak tarafından ümmeti irşâda izinli, ehliyetli ve salâhiyetli kişidir.

SAHİB-Ü ZAMAN KS : “Söyleyİn Menderese AyasofyayI camİ olarak açsIn. Bu şerEf ona nasİp olsun” dİye seslenmİştİ.

Ehl-i Sünnet Hanefi

9 saat · 

....................Ebû Hureyre (r.a.) Hz.’nin rivayet ettiği bir hadis-i şeriflerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Cuma günü imam hutbe okurken arkadaşına sus desen hata yapmış olursun” buyurmuşlardır.

Cin Nazarı: Son Derece Mühim Bir Mesele Nazarı yalnız insan odaklı düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Cinler de insana nazar değdirebiliyor. Üstelik cinlerin nazarı insanların nazarından çok daha tesirli ve zarar vericidir. Fakat cin nazarının sebebi kişisel hatalarımızdır. Cin-şeytan nazarının en büyük sebebi mahremiyete dikkat etmemek, açıkta soyunmak ve giyinmektir. Özellikle kadınlarda, yalnız olduğu düşüncesiyle üstünde hiç bir şey kalmayacak şekilde soyunarak evin içinde dolaşmak, uyumak, yıkanmak, cinsel ilişkiye girmek ve üstünde örtü bulundurmadan, yatağın dışında/ açıkta ilişkiye girmek gibi yanlış davranışlar, mahremiyete uyulmadığı için cin-şeytanlarıyla aramızdaki perdeleri kaldırmaktadır. Aynı durum erkekler için de geçerlidir.

Hemcins olsalar bile iki insanın birbirlerinin cinsel bölgelerine bakmaları şeytanların o mekana girmeleri ve insanlara musallat olmaları için yeterli sebeptir. Sıcak havalarda evinde, yurtta, otel odasında çırılçıplak dolaşan durumdan habersiz insanlar da vardır.

Tamamen soyunmak, edep dışı bir davranıştır. Allah’ın, meleklerinin, çevremizde dolaşan, bizi görme ihtimali bulunan müslüman cinlerin ve şeytanların olduğunu unutmak, onların hukukuna riayet etmemektir.

Bizim kimseyi görmememiz, başkalarına da görünmediğimiz anlamına gelmez. Meleklerin ve cinlerin varlığına iman eden bir insanın mahremiyetine dikkat etmesi gerekir.

‘’ŞEYTAN VE KABİLESİ, SİZİN ONLARI GÖREMEYECEĞİNİZ YERDEN SİZİ GÖRÜRLER.’’ (Araf, 27)

İnsanların, hamam, sauna, duş noktası gibi yerlerde cinsel bölgelerini birbirlerine gösterecek şekilde yıkanmaları sebebiyle şeytanlar asırlarca hamamları mesken edinmişlerdir. Cin-şeytanları hiçbir mekana kendi güç ve istekleriyle giremezler. Orada mutlaka onları çeken bir kötü enerji (günah/ davranış) olmalıdır.

Sahiplendikleri/ yerleştikleri mekanlar ya pis ve kötü kokan (çöplük, tuvalet, tabakhane, kanalizasyon), ya insanların girmekten çekindiği ve korktuğu (mezarlık, morg, orman, mağara), ya günahların açıkça işlendiği (genelev, kumarhane, meyhane, çarşı-pazar, faizle çalışan bankalar) ya da edebe riayet edilmeyen, vücutların açıkça teşhir edildiği (hamam, sauna, havuz, deniz, otel-yatak odası) gibi yerler olduğunu hatırlamakta fayda vardır.

Cinlerin ısı ve nemden hoşlandıkları için hamamlarda yaşadıklarını söyleyenler büyük bir hataya düşmüşlerdir, cinler, özellikle kadınları izlemekten hoşlandıkları için bu tip yerlere yerleşirler.

Ortada göz zinası vardır. Hamam kültürünün bu sebeple bir müslüman için caiz olup olmadığı meselesi İslam alimleri tarafından uzun uzun tartışılmıştır.

Kimi insanlar hamamlarda nasılsa hemcinsleriyle yıkandıkları düşüncesiyle çırılçıplak soyunabilmektedirler. Halbuki bir kimsenin belli bir yaştan sonra cinsel bölgelerini en yakınlarına göstermesi bile caiz değildir.

Bu yanlış davranışlar, cin musallatına, cinlerin yazıp oynadığı cinsel içerikli sapıkça rüyalara, cinler tarafından tecavüze ve CİN NAZARIna yol açmaktadır. Cin nazarı sebebiyle kişi fiziksel rahatsızlıklara yakalanır, bedeninde bıçak batması hissi veren ağrılar, kasılma ve bayılmalar olur.

Yıkanmak isteyen erkek mutlaka göbekle diz arasını örtecek bir şort giyerek, kadın ise göğüs üstünden diz kapaklarına kadar olan kısmı bir havlu-peştamal ile kapatarak yıkanmalıdır.

Resulullah (Sav.) buyurdu ki:

‘’Allah’a ve ahirete iman eden kimse izarsız / peştemalsiz hamama girmesin.’’ (Tirmizi, Edeb 42)

Hz. Aişe: ‘’Resulullah erkeklerin ve kadınların hamama gitmelerini önceleri yasakladı, daha sonra peştemal kullanmak şartıyla erkeklere izin verdi.’’ (Müsned, 6/ 132, 139, 179; Ebu Davud, Hammam 1)

Bu yasaklar, örtünmeye ve edebe dikkat etmeksizin soyunup yıkandıkları hamamların komşu ülke ve bölgelerde yaygın olup, aynı adetin Müslümanlar arasında yayılmasını önlemeye yöneliktir.

Bize nazar sebebiyle başvuran bazı insanlarda cin nazarına rastladığımız ve cin nazarı genellikle kişinin mahremiyetine dikkat etmemesinden kaynaklandığı için pek çok kez şahit olduğum bu hadiseyi sizinle paylaşma lüzumu gördüm.

Bu hatasından dolayı musallata uğrayan bir kimsenin öncelikli olarak yapması gereken şey yanlış davranışından ötürü tövbe etmesidir.
Kerim Hoca

ESHAB-I KEHF .........Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki: “Evlatlarınıza Eshab-ı Kehf’in isimlerini öğretiniz.” Çünkü onların isimleri bir binada bulunursa, o bina yanmaz; bir eşya üzerine yazılırsa, o eşya çalınmaz; bir hayvan üzerinde bulundurulursa o hayvan kaçıp gitmez.Yangında bir bez parçası üzerine Eshab-ı Kehf’in isimleri yazılıp ateşin ortasına atılsa, yangın söner. Çok ağlayan çocuğun beşiğinde başının altına konulsa, çocuk ağlamaz. Çekirge için, bir kâğıt üzerine yazılıp bir ağaca takılıp tarla ortasına dikilirse çekirgeler gider. Hamile kadının sol oyluğuna bağlanırsa, doğum kolay olur. Ayrıca; Uyuyamayan bir kimseye, Haşir Suresinin sonunda Lev enzelnâ’dan başlayarak 4 ayet, arkasından da Eshab-ı Kehf’in isimleri okunursa, o kimse uyur.

ESHAB-I KEHF’İN İSİMLERİ .....Yemlîhâ, Mislînâ, Mekselînâ, Mernûş, Debernûş, Şâzenûş, Kefeştatayyûş, Gıtmîr( Köpeklerinin ismidir). ........... OSMANLI SİGORTA ŞİRKETİ
İngiliz Büyükelçisi, eski Müslüman-Türk evlerinin dış duvarlarına asılan, “Eshabı Kehf ve Yâ Hâfız Ey Muhâfaza eden, koruyan Rabbimiz” levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizâde Fuad Paşa’ya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa, İngiliz’in tam anlayacağı dille cevap vermiş:
- "O gördükleriniz, Osmanlı sigorta şirketinin levhalarıdır."
Kaynaklar:
1) Hazînet-ül Esrar, sahife 84–85
2) Ruh-ul Beyan 5.cilt, sahife 233

Yed-i Tũlâ sahibi üstatlarımızdan birinin Aspirin hapı için; “

Salih Can

14 saat · 

Yed-i Tũlâ sahibi üstatlarımızdan birinin Aspirin hapı için; “(Faydasını tam olarak) bilselerdi bu kadar ucuza satmazlardı ” dediğini ve içerken de; Asprin önce ikiye bölünmeli ve bir parçası alınarak o da ikiye bölünmeli ve çeyreğini sağ azı dişlerin arasına diğer çeyreğini de sol azı dişlerin arasına bırakarak kendi haline erimesinin beklenilmesini, eridikten sonra da kalan yarısını da aynı şekilde uygulanmasını tavsiye ettiğini ve bunun çok tesirli olduğunu biliyor muydunuz?

Cebrâil (aleyhisselâm), Muhammed (aleyhisselâm)’a yirmi dört bin kere inmiştir.

Hasan Bozkurt

5 Şubat, 22:25 · 

..... CEBRAİL (ALEYHİSSELÂM) .Allah Teâlâ; Cebrâil (aleyhisselâm)’ı, İsrafil (aleyhisselâm)’dan beş yüz yıl sonra en güzel surette yarattığı vakit, Cebrâil (aleyhisselâm) kendisine bakarak: - Ya Rab, benden daha güzel kimse yarattın mı? diye sordu. Allah Teâlâ: - Hayır, yaratmadım, buyurdu. Bunun üzerine Cebrâil (aleyhisselâm) yüzyirmi bin senede iki rek’at namaz kıldı, namazı bitirince Allah Teâlâ: - Ey Cebrâil, güzel bir ibâdet yaptın. Şimdiye kadar senin gibi bir ibâdet kimse yapmadı. Ancak âhirzamanda gelecek sevgili Habîbim Muhammed ümmetinin kusur ve eksiklerle dolu kılacakları iki rek’at namazları Benim katımda senin bu namazından daha sevimlidir, çünkü onlar, Benim emrime uyarak kılarlar, sen ise kendiliğinden kıldın. Aynı zamanda onlar âciz ve merhamete muhtaç kimselerdir, buyurdu...... https://archive.org/…/Envarul%20A%C5%9Fik%C4%B1n%20clean_dj…