ŞEFAAT NEDİR,KAÇ TÜRLÜDÜR NERELERDE VE KİMLER TARAFINDAN YAPILACAKTIR..???
Şefaat kelime olarak; birinden, başkası adına bir ricada bulunma, kusurlarının bağışlanmasını dileme, bir suçlu veya ihtiyaç sahibinin af ve iyiliğe kavuşması için diğeri tarafından vâsıtalık etme, kayırma, iltimas ve yardım isteme mânâlarına gelmektedir.
İslâmî ilimler ıstılâhında ise şefâat, buna ehil olan bir zâtın, Allah Teâlâ’dan, günahkâr bir mü’minin affını niyaz etmesi demektir.
Ehl-i Sünnet inancına göre, büyük günah sahipleri hakkında peygamberlerin (aleyhimüsselâm) ve hayırlı mü’minlerin şefaatta bulunma selahiyetleri/yetkileri vardır. Bu husus meşhur hadislerle sabittir. (1)
Kur’an-ı Kerim’de de, “(Ey Rasûlüm!) Hem kendinin hem de mü’min erkeklerin ve mü’min kadınların günahının bağışlanmasını dile.” (2) buyrulmuştur. Şefaati inkâr edenlere sormak lazım: Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) mü’minler için af dilemesinin faydası olmayacaksa bu ayetin manası nedir? Keza buyrulmuştur ki, “Artık şefaatçıların şefaati onlara (kâfirlere) fayda vermez.” (3) Bu ayetin üslubundan ve ifade tarzından da anlaşılmaktadır ki şefaat vardır. Yani; ey kâfirler, siz öyle kötü ve zor durumdasınız ki, herkese faydası olan şefaatin bile size yararı olmaz, denilmek istenmiştir. (4)
İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rh.) hazretlerinin ifadeleriyle, başta Resûlüllah Efendimiz olmak üzere bütün peygamberlerin (aleyhi ve aleyhimü’s-salavâtü ve’t-teslîmât ve alâ Nebiyyinâ hâssa) ve Allâh’ın izniyle sâlih kulların, evliyâullâhın (k.esrârahüm), şehitlerin bazı günahkâr mü’minlere, cezayı hak eden büyük günah sahibi kişilere şefâat edecekleri haktır, âyet ve hadislerle sâbittir. Bu görüş, hiç şüphesiz Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat mensuplarının görüşünü temsil etmektedir.
Mü’minler, günahlarının affı, makamlarının-rütbelerinin, derece ve mevkilerinin yükselmesi ve daha bazı iyilik ve güzellikler için peygamberlerinden, Allah dostlarından, hayırlı ve sâlih zâtlardan şefaat talep edebilirler. Ancak müşrikler-kâfirler ve şefaati inkâr edenler için şefaat bahis mevzuu değildir. Kur’ân-ı Kerim’de buyrulmuştur ki, ’Onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez. Böyle iken bunlara ne oluyor ki, âdeta arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi hâlâ nasihatten-öğütten yüz çeviriyorlar?’(5)
***
Velhâsıl ahiret günü bir kısım günahkâr müminlerin affedilmeleri itaatli müminlerin de daha yüksek makamlara ermeleri için Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve bazı büyük zatların Allahu Teâla’dan niyaz ve istirhamda, istekte bulunmalarıdır. Onlar Allah’ın (c.c.) izin vermesiyle şefaat ederler. [el-Hediyyetü’l-Alâiyye (terc.), s. 905]
Bütün Ehl-i Sünnet âlimlerine göre; peygamberlerin, seçilmiş kimselerin ve Kur’an-ı Kerim, Oruç, Ka’be-i Muazzama gibi Şeâir-i İslâm’ın (dinin mukaddesleri), büyük günah sahipleri için yapacakları şefaatleri haktır. [el-Müntekad, s.135]
Allahu Teâla’nın lütuf ve keremiyle, ehl-i isyanın, şefaatsiz dahî mağfireti caiz olunca, şefaat sahibi bir zatın şefaatine nailiyyet halinde, O'nun rahmetine mazhar olunması evleviyyetle mümkündür. [Şerh-i Akaid ve Tercemeleri, s.335]
Her ne kadar bazı bid’at ve dalâlet fırkaları şefaati inkâr etseler de, Ehl-i Sünnet indinde, -bir kısım teferruat müstesna- şefaat hakkında ihtilaf yoktur, bilakis şefaatin olacağına dair edille-i şer’iyyeden icma‘ gibi kuvvetli bir delil mevcuttur.
Şu da dikkat edilmesi icap eden bir husustur ki, o salâhiyete / nimete sahip olan kimseler, bu tasarruflarını çok dikkatli bir şekilde kullanırlar. Allah’ın (c.c.) izni olmadan hangi kimse şefaate cür’et edebilir ki! Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine!” [Bakara suresi, 255] buyrulmuştur. Bu ayet-i kerime bu manaya delalet eder. Allahu Teâla dilerse, şefaat kapısı açılır ve şefaate mezun (izinli) olanlar, kendi dilediklerine değil, yine Allah’ın (c.c.) dilediklerine şefaat ederler. [Elmalı’lı, Hak Dini Kur’an Dili, 1, 851; Bu son kısım, bazı arkadaşlarımızın "İHL Mevzuları" adlı çalışmalarının Şefaat bahsinden iktibastır.]
***
Bu mevzûda İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri ise şu açıklamalarda bulunur:
"Sâlih ve hayırlı zâtların; Allah Teâlâ’nın izni ile kıyâmet günü, âsîler ve günahkârlar hakkında şefaat etmeleri haktır, gerçektir. Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bu mânâda şöyle buyurdu:
‘Şefâatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.’(6)
Hz. Cabir’in (r.a.) naklettiği bu hadis-i şerifi rivayet eden Tirmizî şu ziyadeyi kaydeder: “Büyük günah sahibi olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!”
Kısacası bu mübarek sözleriyle Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), büyük günah işlemeleri sebebiyle azap görmeleri gereken kimselerin, şefaat sayesinde cehenneme girmekten kurtulacaklarını… Zerre miktarı da olsa iman sahibi bulunanlardan, günahları dolayısıyla cehenneme girmiş olanların da yine şefaat vesilesiyle oradan çıkacaklarını ifade etmektedir. Bu meşhur bir hadistir, hatta bu mevzudaki hadisler mana yönünden mütevatirdir. (7) Tîbî rahımehullah ise bu hadisi, ‘Helâk olanları kurtaracak şefaatim, büyük günah işleyenlere mahsustur’ diye anlamıştır.
***
KAÇ TÜRLÜ ŞEFAAT VARDIR?
Şefaat mevzuunu kısaca beş kısımda toparlayabiliriz.
1. Sevgili Peygamberimizin (s.a.v.) zâtına mahsus olan şefâattir… Şefâatin en büyüğü ve en önemlisi de budur; şefât-i uzmâ...
2. Rasûlüllah Efendimizin (s.a.v.) hayatta iken mü’minler için Allah katında şefaatçi olması…
3. Diğer peygamberlerin, velîlerin, sâlihlerin, şehitlerin vs. şefâat etmeye izinli olanların şefâatleri.
4. Mü’minin kendi güzel amellerinin icabı-iktizası olan şefâat... Yani işlediği iyi amelleri kendisi için şefaatçi kılması…
5. Bir mü’minin, diğer bir mü’minin iyiliği için dua etmesi ki, bu da bir nevi şefaattir.
Mü’minlerin, bilhassa iki cihan serveri Efendimizin (s.a.v.) şefâat-i uzmâsı’ndan mahrum kalmamaya gayret göstermeleri lâzımdır. Bunun için de sünnetlerine dört elle sırılmak gerek.
***
ŞEFAATİN MERTEBELERİ
Merâtib-i şefaat yedidir:
1. Afv-ı İlahi için.
2. Nâr-ı Cahîm'den (Cehennem ateşinden) kurtulmak için.
3. Nâr-ı Cahîm'den mertebe-i dıyk'da (sıkıntıda) olanı kurtarmak için.
4. Nâr-ı Cahîm'de azabı ağır olanın halini tahfif için.
5. Nihayet tabaka-i ulyâ-yı nârdan (Cehennemin en üst tabakasından) usât-ı ehl-i tevhidi (günahkâr mü'minleri) çıkarmak için.
6. Cennet'te terfî-i derece (makam-mevki ve rütbelerin yükselmesi) için.
7. Cennet'te Cemâl-i İlahi'ye nâil olmak (Allah Teâla'yı görebilme şerefine kavuşabilmek) için.
[Süleyman Hilmi TUNAHAN (k.s.) hazretleri..[Alıntı:Halis Ece]..