Dinimizin koyduğu bir ölçü olup ; Altının nisabı 80.14 gram,Gümüşün nisabı ise 561 gramdır.Hasan Bozkurt .....Bir müslüman zekât verebilecek kadar zengin olup olmadığını şöyle hesaplar; Önce zekâta tabi olan (zekât verilmesi gereken) mallarını alt alta yazar. Bunlar; 1-Elindeki altın ve gümüş 2-Nakit para 3-Sağlam alacaklar 4-Ticari eşya. Sonra bunların kıymetlerini karşılarına yazıp toplar. Vadeli bile olsa ödenmesi lazım gelen borçlarını yekünden çıkarır. Eğer birine kefil olmuşsa o da onun ödeyeceği borç sayılır. Kalan miktar eğer altının nisabı olan 80.14 gr altın değerine ulaşırsa kırkta birini zekât olarak vermesi farz olur.
Gelir-Servet hesabı Gider-Borç hesabı
1- Altın-Gümüş: 400. TL Yekün Borç:900. TL
2- Nakit para : 1.000. TL
3- Sağlam alacaklar: 950. TL
4- Ticari eşya : 1.550. TL
Yekün: 3.900. TL
Servet hesabı yekünü: 3.900. TL
Borç yekünü : 900. TL
Kalan yekün : 3.000. TL
Kırkta biri :75. TL
Sağlam alacaklar:Borçlunun inkâr etmediği veya çek senet karşılığı olup inkârı mümkün olmayan alacaklardır. Ticari eşya: Satmak için alınan her şey olup bu günkü alış fiyatı üzerinden hesaplanır. Kira getiren fazla ev dükkan ve kazanç için çalıştırılan kamyon,taksi, iş tezgâhları zekât hesabına girmez. Alınacak maaş da zekât hesabına girmez. Ancak zekât verirken maaştan elinde olan parayı da dahil eder. Kendisinin ve bakmakla sorumlu olduğu aile efradının bir senelik beslenme, giyecek, yakacak, doktor, ilâç vs. masrafları demek olan bir senelik nafakanın borçlarıyla beraber zekâta tabi malından düşülebileceğini Hanefi mezhebinden hiç kimse söylememiş ve hiç bir kitapta bu mevcut değildir. Ancak elinde nafaka ve diğer asli ihtiyaçlarına harcamak üzere beklettiği parası varsa Bahrurraik ve Tahtavi isimli kitaplarda “Bu para için senesi dolunca zekât lâzım gelmediği İmam-ı Âzam’dan rivayet edildi.” denilip, yine Bahrurraik’te “Lâkin bu Bedayi ve Miracüddiraye’de beyan olunana muhaliftir.” demiştir. Bedayi’de de “Altın ve gümüş hilkaten ticaret için teayyun ettiğinden niyet ile tayine muhtaç değildir. Altın, gümüş ve nakit paralarla ticarete niyet edilmesin veya nafakaya niyet edilmiş olsun her halü kârda zekâtını vermek farz olur.” denilmiştir. Reddülmuhtar isimli fıkıh kitabında da az önce Bahrurraik’te beyan ettiğimizin aynısı söylenmiştir. Fetva kitaplarından Behçe ve Abdurrahim’de de “Oturacağı evi olmayan kimse ev satın almak için para biriktirse, üzerinden sene geçince zekâtını vermek lazım olur.” demektedir. Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslâm İlmihal’i 1985 tarihli baskısı 330. Sayfada da “Elde bulunan altın veya gümüş nakitler, külçeler, zinet takımları, kendileriyle ticarete niyet edilmese de veya bunlar nafakaya, ev satın almaya sarfetmek üzere saklanmış olsa da nisaba baliğ olunca zekâta tabi olurlar.” denilmektedir. Buna göre zekât hesaplanırken eldeki paradan nafaka düşülmeyeceği gibi, nafakaya ayrılan paranın da ekseri Fukaha’ya göre zekâtını vermek lazım gelir
Türkiye arazisi, "Öşür arazisi mi değil mi?" diye şüpheye aslâ mahal yok. Zira baba ve dedelerimiz öşür vermişlerdir. Aynı zamanda Diyânet İşleri Başkanlığı Müşâvere Kurulu tarafından, Başkanlığın emriyle:
a) 26.8.1954 tarih ve 1519 sayılı
b) 19.4.1960 tarih ve 182 sayılı
c) 1.12.1976 tarih ve 185 sayılı ve
d) 21.9.1979 tarihli fetvalarda "Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde, tapulu ve tapusuz araziden elde edilen mahsulden öşür vermek lazım" denilmektedir.
Umuma ait dağlardan toplanan her çeşit meyveden de öşür vermek lâzım gelir.
(Dürer C.1 S. 186)