13 Temmuz 2020 Pazartesi

Son devrin büyük âlim ve ve müfessirlerinden Elmalılı M. Hamdi Yazır merhûm, tefsirine, Cenâb-ı Hakk’ın kullarının duâsına verdiği ehemmiyeti beyan eden,“(Resûlüm) de ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?” (el-Furkan, 77. ) âyet-i kerimesinin mûcibince çok hoş bir münâcât ve tazarru‘ cümleleriyle başlıyor.


Biz de bu güzel duâ ve niyâzı siz değerli okuyucularımızla paylaşmak ve önümüzdeki yaz sezonuna gaflet içinde değil, bu şuur ve idrakle yaklaşlamayı-girmeyi arzu ettik.

Şöyle yalvarıyor Cennet mekan Elmalılı merhûm:

“İlâhî!
Hamdini sözüme sertâc ettim,
Zikrini kalbime mi‘râc ettim,
Kitâb’ını kendime minhâc ettim.
Ben yoktum vâr ettin,
Varlığından haberdâr ettin,
Aşkınla gönlümü bî-karâr ettin.
İnâyetine sığındım, kapına geldim.
Hidâyetine sığındım lutfuna geldim.
Kulluk edemedim, affına geldim.
Şaşırtma beni, doğruyu söylet.
Neş’eni duyur, hakikati öğret.
Sen duyurmazsan, ben duyamam.
Sen söyletmezsen, ben söyleyemem.
Sen sevdirmezsen, ben sevemem.
Sevdir bize hep sevdiklerini.
Yerdir bize hep yerdiklerini.
Yâr et bize erdirdiklerini.
Sevdin Habîbini, kâinata sevdirdin.
Sevdin de hıl‘at-i risâleti giydirdin.
Makâm-ı İbrâhim’den Makâm-ı Mahmûd’a erdirdin.
Server-i asfiyâ kıldın.
Hâtem-i enbiyâ kıldın.
Muhammed Mustafâ kıldın.
Salât ü selâm, tahıyyet ü ikrâm, her türlü ihtirâm O’na, O’nun âline, ashâbına ve etbâına yâ Râb!”

Çocuğun ahlakını ebeveyn bozar mı?


Bir adam Abdullah'übnü Mübârek Hazretlerine gelir.Çocuğunun kendisine âsî olduğunu,söz dinletemediğini söyleyerek şikâyette bulunur.İbni Mübârek :

— Sen hiç çocuğuna beddua ettin mi? diye sorar. Adam :

— Evet,zaman zaman ederdim, cevabını verince; İbni Mübârek :

— Öyle ise ne diye kabahati çocukta arıyorsun!? Sen tâ başında onu ifsâd etmiş, âsî olmasını sağlamışsın, (ahlâkını sen bozdun)

İki dinî tasdik eden kafirdir uyan artık uyan ey muslumanim diyen arkadaşlar dostlar rabbim herkese hidayet nasip eylesin inşallah

Tam Teslimiyet Rivayetlerde bildirildiği üzere Cenâb-ı Hak Musa -aleyhisselâm-'ı Firavun'a gönderdiği zaman ona şöyle buyurdu:


"Firavun'a git; çünkü o iyice azdı..." (Tâhâ, 24)

Musa aleyhisselâm, aile efradını ve davarlarını zahirde emânet edeceği bir kimse olmadığından:
"- Yâ Rabbî! Ev halkım ve davarlarım ne olacak?" dedi.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, «muhafaza edenlerin en hayırlısı» olduğunu hatırlatarak şöyle buyurdu:

"- Ey Musa! Beni bulduktan sonra başka ne istersin? Sen benim emrimi edaya koş! Bana bağlan ve teslîmiyet göster! İstersem, kurdu koyunlarına çoban eder ve meleklerimi de ailene muhafız kılarım.

Ey Musa! Nedir bu düşündüğün? Anan seni denize attığı zaman seni kim kurtardı? Bundan sonra seni anana tekrar kim kavuşturdu? Sen hani, birini kaza ile öldürmüştün de Firavun seni aramaya koyulmuş ve öldürmeye azmetmişti; o vakit seni ondan kim muhafaza etti?.."

Musa aleyhisselâm bu söylenenleri hem dinliyor, hem de her cümlenin sonunda:
"SEN, SEN, SEN YÂ RABBÎ!.." diyordu.

Dünya geçer, İnsan göçer ancak kurtuluş Müttakîlerindir.

İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretlerine Tabi Olanların Bağışlanması..Rivayet Olundu: Muhakkak ki İmam-ı Azam Hazretleri, halkı mezhebine davete başlamadan önce, inzivaya çekilmeyi kasdetti. Efendimiz Hazretlerinin rüyadaki işaretiyle ınzivadan geçip haklı mezhebine davet etmeye başladı. Bu,İmamı Azam Hazretlerinin hakikata erdiğinin en büyük delildir. İmam-ı Azam Hazretleri bütün geceyi kıyam (ibadet)ile geçirirdi. Bir gece Kâbe’de ibadet ile meşgul iken gizliden bir ses işitti: -"Ey Ebû Hanife, muhakkak ki sen. İhlâs ile bana hizmet ettin. Beni gerçekten iyi tanıdın, marifetin iyidir. Seni ve ta kıyamet saatine kadar sana tabi olanları bağışladım" diyordu. Şeyh Muhammed el-Belhî Hazretleri'nin "Aynül-ilim" kitabında da böyledir. (Ruhü’-l Beyan Tercümesi C:1 S:784)

ŞEFAAT HAKTIR:
İnkâr eden şefâatten mahrum kalır!

Şefaat; birisinin işi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurturmaktır.

Ahirette şefaat haktır. Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O‘dur. Cennet ve Cehennem O‘nun emrindedir. Ancak O [c.c] bazı kullarının şeref, itibar ve derecesini artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine bazı yetkiler verir; görevler yükler, şeref bahşeder, işte şefaat da böyledir.

Şefaat Allahu Teala‘nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah‘a şirk koşmak değildir. Şefaat, Allahu Teala‘nın sevdiklerine bahşettiği bir şeref ve yetkidir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, dostları adına göz yaşı dökmeleridir. Şefaat sevginin meyvesi, rahmetin esintisidir. Şefaat, Allahu Teala‘nın kullarına bir hediyesidir.

Meşhur hadiste belirtildiği gibi, mahşerde bütün insanlık sıkıntı içinde kıvranırken dertlerini ilahi huzurda dile getirecek, kendileri için Allah‘ın rahmetini isteyecek bir kimse ararlar. Önce, bütün insanlığın babası Hz. Adem Efendimize giderler. O bu büyük işi üstlenmez, başka bir peygambere gönderir. Hiçbir peygamber insanların adına söz söylemeye kendilerini layık görmezler, sonunda halkı Allah‘ın Habibi, yaratılmışların en faziletlisi Hz.Muhammed (s.a.v) Efendimize gönderirler. Halk gelir, kendisinden rica ederler, ağlayıp dertlerini dile getirirler ve : “Şu sıkıntıdan bizi kurtarması için Yüce Allah‘a sen yalvar!“ derler. O zaman Allah‘ın Habibi (s.a.v) Efendimiz alemlerin Rabbinin huzuruna çıkıp secdeye kapanır. Sonsuz azamet ve rahmet sahibi Yüce Mevla‘mız kendisine:

“Ey Muhammmed! Kaldır başını; ne diyorsan söyle, sözün dinlenecek; şefaat et, şefaatin kabul edilecek; iste istediğin verilecek“ diye hitap buyurur.(Buhari, No:4476; 6565; Müslim, No:193, Ahmed, Müsned, III, 116, 244.)

İşte bu “Makam-ı Muhmud“tur; en büyük şefaat yetkisidir. Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, diğer peygamberlere verilmeyen beş şeyden birisinin de kendisine verilen umumi şefaat yetkisi olduğunu beyan etmiştir.( Buhari, Saiat, 56. Bkz: Müslim, No: 521; Ahmed, Müsned, II, 411; ibnu Mace, No: 567; ibnu Hıbban, Sahih, No: 2313.) Ayrıca her peygamber, kabul edilecek duasını dünyada kullanmış iken; Hz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz, bu hakkı ahirette müminlere şefaat için saklamış ve Allah‘a şirk koşmadan ölen herkesin bu şefaata ulaşacağını müjdelemiştir.( Tirmizi, No:2441; Ahmed, Müsned, VI, 23, 27; Hakim, Müsterdek, l, 67.)

Bu yetki ile umumi bir şefaat eder. Büyük günah sahipleri dahil, zerre kadar imanı olan herkes bu nimetten istifade eder. Çünkü Efendimiz (s.a.v):

“Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahipleri için olacaktır.“( Ebu Davud, No: 4739; Tirmizi, No: 2435; Ahmed, III, 213; Hakim, Müstedrek, l, 69, 160; ibnu Hıbban, No:2596.) buyurmuştur. Ondan sonra sırasıyla Allah‘ın şefaat izni verdiği peygamberler, melekler, alimler, salihler, şehidler ve izin verilen diğer kimseler mü‘minlere şefaat ederler; Cehennemi haketmiş mü‘minlerin affı için Allah‘a yalvarır, kurtuluşu için aracı olurlar. Allahu Teala da onların şefaatim kabul buyurur, şefaat edilen günahkarları affeder.( Bu konuda geniş bilgi için bkz: Acurri, eş-Şeriatu, 340-362.)

Şefaat sadece kafirler ve küfrü yayan zalimler için yoktur. Onlara dünyadaki amellerinin bir faydası olmadığı gibi, yakın dostlarının da bir faydası olmayacaktır.( A‘raf, 53; Ğafir, 18.)
KURANIKERİM İLE ŞEFAATA BAKIŞ…..

A-

Allah elçileri veliler,şehitler ve Allahın hoşnut olduğu kulların şefaat edeceği belirlenen sürelerdeki ayetler

19-MERYEM:
87 - (O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.
20-TAHA:
109 - O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.
34-SEBE':
23 - Allah'ın huzurunda şefaat da fayda vermez. Ancak izin verdiği kimseninki müstesna. Nihayet kalblerinden dehşet giderildiği zaman "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. (Şefaat sahipleri de): "Hakkı söyledi" derler. O, her şeyden yüksek ve büyüktür.
43-ZUHRUF:
86 - Onların Allah'ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir

53-NECM:
26 - Göklerde nice melek var ki Allah'ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

7-ARAF
53 - İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.

26-ŞUARA
100 - "Bak bizim için ne şefaatçiler var,"

B-Meleklerin şefaati

21-ENBİYA:

28 - Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler.

C-
Allah sadece kendisi şefaat edeceğini söylediği sürelerdeki ayetler.

6-EN'AM:
51 - Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar
39-ZÜMER:

43 - Yoksa Allah'tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?"
44 - De ki: "Bütün şefaat Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Sonra hep döndürülüp O'na götürüleceksiniz."
36-YASİN:
23 - "Hiç ben O'ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar."

32-SECDE:
255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
32-secde
4 - Allah O'dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O'ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?
.

70 - Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.

10-YUNUS:
3 - Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?
18 - Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve "Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki, "Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir.
74-MÜDDESSİR:
48 - Artık onlara şefaatçilerin şefaatı fayda vermez.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: "Çörek otuna devam ediniz. Zira onda ölümden başka her hastalığa şifa vardır." | #HadisiŞerif - Müsned-i Ahmed Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: "Allahü teala (yeryüzüne) indirdiği her derdin ilacını da muhakkak indirmiştir." | #HadisiŞerif - Sünen-i İbn-i Mace

Namaza, Subhaneke duası ile başlarız. Niye bilir misiniz? YÜCE ALLAH, Arşı yaratınca meleklere taşımasını söyledi. Meleklere Arş ağır geldi, Onlar da şöyle duâ ettiler: "Subhane-kellâhümme Ve Bihamdik." (Allah'ım! Seni Tesbih ve Tenzih Eder, Sana Hamd Ederiz.) Ve Tebara Kesmük. (İsmin Mübarektir) Ve Tealâ Ceddük. (Azamet ve Celalin Yüksektir) Ve Lâ Îlâhe Ğayruk. (Ve Sen'den Başka Tapınacak Yoktur.) Dediler ve arşı taşımaya kuvvet buldular. Evet.. namaz duâlarının ilki olan subhâneke duası, tekbirden sonra okuduğumuz ilk duâ. Peki her hayrın başı olan Besmeleden bile önce okunması ne demek bilir miyiz? Namaz ağırdır... Onu taşıyabilmek için, Bizler de namazımıza başlamadan önce okumuş olduğumuz Sübhaneke duasıyla; Nefis ve Şeytanın, üzerimize serpmiş olduğu ölü toprağını, Bütün güç ve iradenin yalnızca kendisinde toplanmış olduğu o yüce makamdan, bu duanın hürmetine kaldırmasını talep ediyoruz. Dilimiz ile söylemesek de, halimizle o makama şöyle sesleniyoruz: “Ya Rab! Arşı taşıyan meleklerinin, bu dua hürmetine üzerindeki yüklerini nasıl hafiflettiysen, bizim de üzerimizdeki yükleri öyle hafiflet. İbadetimizden feyiz almamızı kolaylaştır.”


Görüntünün olası içeriği: yazı