14 Temmuz 2020 Salı

Bilmediğimiz yerlerde yemek yemek zorunda isek ne yapmalıyız?

Bilmediğimiz yerlerde yemek yemek zorunda isek ne yapmalıyız?

Dışardan yemeğe mecbur olduğumuzda, haram, mekruh ve şüphelilerden uzak durup, helâlliği kesin olan gıdalarla yetinmeye gayret etmemiz lazım. “Genel tavrımız itibariyle de ifrat ve tefritten sakınmamız, her hususta itidâl yolunu tutmamız gerektiğini unutmamalı… Vera' ve takvâ güzergâhından ayrılmamamaya çaba sarf etmeliyiz.
“Her işin hayırlısı ortasıdır malum. Aksi halde vesveseden kurtulamaz, hayatı da kendimize zindan ederiz. Bununla beraber tabii ki yediğimiz-içtiğimiz gıdalarda dikkatli ve hassas davranmamız icap eder. Mesajınızda da işaret ettiğiniz gibi, yediklerimizle ibadetlerimizin, kısacası bedenimizle ruhumuzun alakası muhakkaktır. Müsbet yönde de menfi yönde de biri öbürüne tesir eder.
“Huccetü’l-İslâm İmam Gazâlî (k.s.), Vera'yı (verâ ahlâkını) dört kısma ayırır:
“Birincisi, kişiyi adâlet vasfından düşürmeyen mertebesidir ki, açıkça haram olduğu bilinen şeylerden uzak durmaktır.
“”İkincisi, şüpheli (haram ya da mekruh olma ihtimâli) olan şeylerden uzaklaşmaktır, bu sâlih kimselerin takvâsıdır.
“”Üçüncüsü, harama düşme korkusuyla bazı helâl şeylerden uzak durmaktır ki, bu da müttakî kimselerin takvasıdır.
“”Dördüncüsü: Allah’tan başka her şeyi kalbinden çıkarıp atmaktır ki, bu da sıddîqların takvâsıdır. [İhyâu Ulûmiddîn, 2, 96]
“”Görüldüğü üzere İmam Gazali hazretleri ölçüyü vermiş, bundan ötesi de artık kendi ellerimizde… Uyduğumuzda kazançlı çıkar, uymadığımızda zararını görürüz. Bu dünyada günahlardan, haram-mekruh ve şüphelilerden tam olarak kaçınamayacağımıza göre, kavlî-fiilî-amelî tevbe ve istiğfarı hiç eksik etmemeli, manevi bünyemizi de daima temiz tutmaya çaba sarf etmeliyiz. Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“”Mü’min bir günah işlediği zaman, kalbinde (manevî kirden-pastan) siyah bir nokta oluşur. Kişi tevbe eder, günahtan uzaklaşır, istiğfar ederse, kalbi -tekrar- cilalanmış olur. Eğer böyle yapmayıp, günah işlemeye devam ederse, kalbindeki siyah lekeler de artmaya devam edecektir.'Hayır, yaptıkları günahlar sebebiyle onların kalpleri oldukça paslanmıştır/artık cilalanma özelliğini kaybetmiştir.' [Mutaffifîn suresi, 14] ayetinin işaret ettiği paslanma budur." [İbn Mâce, Sünen, Zühd, 29)

VERÂ : Helâl ve haram olduğu bilinmeyen şüpheli şeylerden sakınarak

VERÂ : Helâl ve haram olduğu bilinmeyen şüpheli şeylerden sakınarak helâle, harama dikkat etmeye verâ denir. Künûz-ul-Hakâyık'ta geçen hadîs-i şerîflerde; "Hiçbir şey verâ gibi olamaz." ve "Dîninizin direği verâdır." buyrulmuştur. Ebû Hüreyre hazretleri, kıyâmet günü, Allah'ın huzûrunda kıymetli olanların verâ ve zühd sâhipleri olduklarını beyân etmiştir.

İmâm-ı Rabbânî, bir kimse, şu on şeyi kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz deyip bunları şöyle saymıştır: Gıybet etmemeli, mümine sû-i zân etmemeli, kimseyi kötü bilmemeli, kimse ile alay etmemeli, yabancı kadınlara, kızlara bakmamalı, doğru söylemeli, kendini beğenmemek için, Allah'ın, kendisine yaptığı ihsânları, nîmetlerini düşünmeli, malını helâl yere harc edip, haramlara vermemeli, nefsi, keyfi için mevki-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli, beş vakit namazı, vaktinde kılmayı birinci vazîfe bilmeli, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı.

Hasan-i Basrî hazretleri, zerre kadar verâ sâhibi olmak, bin nâfile oruç ve namazdan daha hayırlıdır demiştir.

TAKVÂ : Velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakınmak,

TAKVÂ : Velîlerin hepsi takvâ sâhibiydiler. Takvâ sakınmak, Allah�dan korkarak, haramlardan, yasaklardan, günâhlardan sakınmaktır. Harama düşmemek için, haram veya helâl olduğu belli olmayan şüpheli şeylerden sakınmaya verâ denir. Bu bakımdan, haramlardan daha çok sakınma derecesi olan verâ takvânın mânâsı altına girer.

Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: "Allah, o takvâ sâhiblerini sever." (Âl-i İmrân sûresi: 76) Rasûlullah efendimiz; "Yâ Rabbî! Bana ilim, hilm, takvâ ve âfiyet ihsân eyle." duâsını çok söylerdi. Ebû Saîd Muhammed Hâdimî Berîka'sında bu hadîs-i şerîfi açıklarken, duâda geçen ilimden maksat faydalı ilim, yâni îmân, ibâdet, amel ve ahlâk bilgileridir. Hilm ise, yumuşaklık demektir. Âfiyetten murâd, dînin ve îtikâdın, bozuk inançlardan, işlerden, nefsin isteklerinden, kalbin vesvese ve şüphelerinden, bedenin hastalıklarından kurtulmasıdır demektedir.

Ayasofya'nın mozaikleri ve

Ayasofya'nın mozaikleri ve freskleri için bulunan çözüm ışıklandırma sistemi imiş.

Yani Namaz Vakti resimlerin olduğu bölümlerden namaz kılınan bölüme doğru spot ışıklar tutulacak ve bu şekilde namaz esnasında cemaatin bu resimleri görmesi engellenecekmiş. Namaz sonrası spotlar kapanacak ve turistler yine resimleri hayranlıkla temaşa edebilecekmiş.

Sizce bu şekilde caiz olur mu?
Düşünsenize Şeytan kıblede karşınıza dikilmiş elindeki Feneri gözünüze doğru tutuyor ve siz onu görmediğiniz için ona karşı namaz kılıyorsunuz. Ama siz onu göremesenizde o halen orada...

İnsanların Eşcinselliğini savundukları gibi, Mâbedleri de Eşdinsel yapmaya uğraşıyorlar. Bir Mâbed hem Cami hem Kilise olmaz. Hz. Allah'a secde edilen mekanlarda kafirlerin hâzır bulunması bile müslümana zulümdür.

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'HASAN-I BASRİ HAZRETLERİ BUYURDU Kİ: (ÂLİM BİR EVLADIN ANA- BABASI KAFİR OLSA, KUYUDAN SU ÇEKMELERİ İÇİN ONA MUHTAÇ OLSALAR, o DA BİRKAÇ KOVA ÇEKTİKTEN SONRA ÖF DESE, BU SEBEPLE BÜTÜN AMELLERİNİN SEVABI YOK OLUR.)'

Bunu da beceremediler.

Bunu da beceremediler. Ellerinde ki son seçim kozu olan ayasofyayı da kaybettiler. Hem cami, hem kilise ne demek? Bunların arasında aklı başında olan Bi Allahın kulu yok mu arkadaş? Şu işi doğru düzgün yapsalardı da, benim gibi milyonlarca muhaliflerini sustursalardı ya?

Ne bu şimdi? Deve desen değil, kuş desen hiç değil. İnsanlığın ortak mirasıymış. Eee siz katedral yapılıp, üstelik aslını da yok ettikleri kurtuba camisi için ne düşünüyorsunuz? Sizce orası da insanlığın ortak mirası değilmiydi? Niye orayı örnek gösterip, ayasofyayı olması gerektiği gibi, atamız fatihin yaptığı gibi, tam tekmil bir cami olarak açmıyorsunuz?

Eğer bu yaptıkları açıklamalar gerçek ise, Ayasofya bir cami olarak değil de, adeta eşcinsel bir kimlik gibi, iki dinin ortak alanı olarak açılacak sa, dinler arası diyalog projesinin zirvesi olacak demektir. Sakın oraya gidip namaz falan kılmaya kalkışmayın, imanınız gider, Allah muhafaza...

Bu kadar beceriksizlikle siz ilk seçimde nalları dikersiniz. Üç beş troll ile, partisini din, çakma reisini put edinmiş aptaldan başkası bu gaza gelmez, demedi demeyin..!

13 Temmuz 2020 Pazartesi

Fitne, içkiden daha fazla aklı baştan giderir...

Allah Teala buyurur: “Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü’s-Suğra’da (Küçük Cami - ayasofya) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide, Ayasofya’da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber sevabını veririm. Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!. Hz. Muhammed SAV. Cebrail AS. ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık olurlar ve “İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur” derler. Ayasofya açılmadan, Türkiye’nin felâha ermesi mümkün değildir. Eğer açılırsa kurtulur; çünkü orada Peygamberimiz (S.A.V.)’in iziyle beraber 70.000 ruhani vardır!”. .. “Allâhümme yâ müfettiha’l-ebvâb, iftah lenâ hayra’l-bâb." ..“Ey (kapalı bütün) kapıları açan Allah'ım! Bizim için de maddî-mânevî hayır kapılarını (ve bâ-husus Ayasofya’nın kapısını) açıver.” Amin... "AYASOFYA EFSANELERİ." Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan .‘’ Hasan Bozkurt Eyüp Sultan Hazretleri (radıyallahu anh) diyor ki: “Bizim buraya gelmekten muradımız Ayasofya’ya girip iki rekât namaz kılmaktı. AYASOFYA MÜSLÜMANLARIN MABETİDİR ❗ BAŞKA DİNLERİN DEYİL BU BÖYLE BİLİNE