Cennetlik kimselerin vasfı.
Yüce Allah buyurdu ki:
“Sakınanları o gün Rahmân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz. Rahmân’ın huzurunda bir ahd almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır.” (Meryem, 19/85-87)
Sûr hadisinde de şöyle denilmişti: “Sıratı geçtikten sonra müminler için havuzlar kurulur. Cennetin kapısına vardıklarında önce Âdem’den, sonra Nuh’tan, sonra İbrahim’den, sonra Musa’dan, sonra İsa’dan, en sonunda da Muhammed’den (s.a.v.) Allah’ın salât-ü selâmı hepsinin üzerine olsun- şefaat dilenirler. Ama onlara şefaat eden zât, Rasûlullah (s.a.v.) olacaktır.
Sahih-i Müslim’de… Enes b. Mâlik’ten rivayet olunduğuna göre Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cennetin kapısına gelir, açmalarını söylerim. Cennetin bekçisi: “Sen kimsin?” diye sorar. Ben, “Muhammed” derim. O, der ki: “Senden önce bu kapıyı başkasına açmamakla emrolundum.”
Müslim… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kıyamet gününde peygamberler arasında tabileri en çok olan peygamber ben olacağım. Ve Cennetin kapısını ilk çalan da ben olacağım.“
Sahih-i Müslim’deki bir hadiste şöyle denmektedir:
“Cenab-ı Allah kıyamet gününde insanları toplayacak; cennet kendilerine yakın geldiğinde mü’minler kalkıp Âdem (a.s.)’a gelecek ve ona: “Ey babamız! Bize şefaatçi ol” diyecekler, o da onlara şöyle cevap verecektir: “Sizleri cennetten çıkaran sebep, babanız Âdem’in günahından başka bir şey midir ki? Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim…“
Bu hadis, sûr hadisinde anlatılanları teyid etmektedir. Orada anlatıldığına göre müminler ikinci kez peygamber ere uğrayarak onlardan, Allah katında kendilerine şefaatçi olmalarını ve cennete girmelerine ilişkin ilâhi bir izin sağlamalarını isteyecekler; nihayet ilk ve büyük şefaatte olduğu gibi bu defa da Rasûlullah (s.a.v.) şefaatçi olarak ortaya çıkacaktır. Nitekim bu husus önceki bölümlerde de anlatılmıştı. Doğrusunu Allah bilir.
İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah, Süveyd b, Saîd’in şöyle dediğini rivayet etmiştir:
Ali (r.a.)’nin yanında oturmaktaydık. Biz şu ayet-i kerimeyi okudu: “Sakınanları o gün Rahmân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz.” (meryem, 19/85-86) Âyeti okuduktan sonra Ali (r.a.) dedi ki: “Vallahi onlar ayakları üzerine yaya olarak mahşere gelmezler. Çünkü konuklar yaya olarak getirilmezler. Aksine, halkın benzerini görmediği develer üzerinde gelirler ki; o develerin üzerinde, binmeleri için altın semerler vardır. İşte gelip cennetin kapısını çalıncaya kadar deve üzerinde olacaklardır.“
Abdurahman b. İshak tarafından nakledilen başka varyantda ise şu ifadeler yer almaktadır: “O develerin üzerinde, zebercedi geride bırakacak altından mamul semerler vardır.”
İbn Ebi Hatim… Mesleme b. Cafer el-Becelî’deı rivayet etti ki; Ebû Mu-az el-Mısrî şöyle demiştir:
“Bir gün Ali (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)‘in yanında idi. Şu âyeti okudu: “Sakınanları o gün Rahrnân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız.” (Meryem, 19/85) Bu âyeti okuduktan sonra Ali (r.a.) şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü! Ben Öyle sanıyorum ki, konuklar mutlaka binek üzerinde olurlar. Öyle değil mi?” Rasülullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: “Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; onlar mezarlarından çıktıklarında karşılanırlar veya altın semerli, kanatlı, beyaz develere bindirilerek getirilirler. Kendilerinin ayakkabılarının bağlanysa nurdandır, ışık saçar. Develerin adımlan, göz alabildiğince uzaklara kadar ulaşır. Nihayet dibinden iki pınar kaynamakta olan bir ağacın yanına varırlar. Pınarlardan birinin suyunu içerler; içlerindeki pislikten aranırlar. Diğer pınarın suyuyla da yıkanırlar. Artık gözlerini hiç toz bürümez. Parlak nimetler üzerlerine akar. Nihayet cennetin kapısına varırlar. Kapının altın levhaları üzerinde kızıl yakuttan bir halka görürler. Halkayı levhaya vururlar. Yüksek dozda bir tangırtı tungurtu duyulur. Huri kadınlar eşlerinin gelmekte olduğunu duyarlar. Kayyumlarını gönderip kapıyı açtırırlar. İçeri giren mümin, onu görür görmez secdeye kapanır. Kay-yum ona: “Başını kaldır. Ben senin kayyumunum. Emrine verildim” der. Adam onun peşine düşer, onu takib eder. Huri, hafif davranıp acele eder. İnci ve yakuttan yapılmış olan çadırından çıkar. Adamını kucaklar. Sonra ona şöyle der: “Sen benim sevgilimsin. Ben de senin sevgilimin. Ben, ölümsüz ve ebediyim. Ben yumuşağım, zarar vermem. Ben hoşnudum, kızmam. Ben burada kalıcıyım, göçmem.” Böyle dedikten sonra temelden tavana yüksekliği yüz zira olan bir eve girerler. O ev, mercan kayaları üzerine inşâ edilmiştir. Yollan kızıl, yeşil ve sarı renkli (taşlarla döşenmiş)dir. Hiç bir yolu diğerine benzemez. Evin içinde yetmiş divan, her divânın üzerinde yetmiş minder, her minderin üzerinde yetmiş zevce, her zevcenin üzerinde yetmiş elbise vardır. Bacaklarının ilikleri elbiselerinin üzerinden görülür. Onunla yapılan cinsel ilişki, sizin şu gecelerinizden bir gece kadar süren bir zamanda tamamlanır. Köşklerinin altlarından ırmaklar akar, o ırmakların suları saf ve temizdir. Bulanıklık yoktur onlarda. Orada tadı bozulmamış sütten ırmaklar vardır. O sütler davar memelerinden çıkmış değildir. Orada, içenlere lezzet verici şarap ırmakları vardır. O şarapları adamlar ayaklarıyla (üzüm) ezerek elde etmiş değildirler. Orada saf bal ırmakları vardır. O ballar, arılardan elde edilmiş değildir. Cennete girenler, hoş ve tatlı buldukları meyveleri dilerlerse ayakta yer, dilerlerse bir yere yaslanarak yerler.” Böyle dedikten sonra Ra-sûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okudu: “Meyve ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır.” Yukarıdaki hadisin devamında şöyle deniyor:
“Cennete giren müminin canı yemek ister. Ona beyaz (bazı rivayetler-deyse yeşil) bir kuş gelir, kanadını kaldırır, adam onun dilediği renkteki kısmını” yer, sonra kuş uçup gider. Melek gelip selâm verir ve şöyle der: “işlediklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir.” (Zuhruf, 43/72) Eğer hurilerin saçlarından bir tel yeryüzüne düşse, güneş onun aydınlığı karşısında kararıp kalır.“
Ebü’l-Kasım el-Beğavî… Asım’dan rivayet etti ki; Hz. Ali cehennemden bahsederek onun ne denli korkunç olduğunu, ezberimde tutamadığı bazı kelimelerle anlattı; sonra da şu âyet-i kerimeyi okudu: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler.” (Zümer, 39/83) Nihayet cennetin kapılarından birinin yanına varırlar. Orada bir ağaçla karşılaşırlar. Ağacın gövdesinin altından iki pınarın kaynayıp akmakta olduğunu görürler. Birine yönelirler. Emrolunmuşlar gibi oradan su içerler. O suyla, içlerindeki pislikler veya eza yahut hastalık verici şeyler giderilir, içleri temizlenir. Sonra diğer pınara yönelirler. Onun suyuyla (yıkanıp) temizlenirler. Üzerlerine nimetin parlaklığı akar. Artık saçları hiç değişmez; yağ sürünmüş gibi artık başlan hiç tozlanıp kirlenmez. Sonra cennete vardıklarında cennetin bekçileri onlara şöyle derler: “Selâm size, hoş geldiniz! Temeli olarak buraya girin.” (Zümer, 39/73) Sonra çocuklar onları karşılarlar. Dünyadakilerin çocukları gibi, ellerinde buhurdandıklan tüttürerek etraflarında dolanırlar. Yanlarına gelir ve: “Allah’ın sizin için hazırladığı konuklukları size müjdeiyoruz!” derler. Sonra bu çocuklardan biri kaçıp bu adamın iri gözlü huri eşlerinden birinin yanına gider ve -dünyadayken çağırıldığı adını vererek- “Falan adam geldi!” der. Huri: “Sen onu gördün mü?” diye sorunca çocuk: “Ben onu gördüm ama o beni görmedi” der. Bu cevab alan huri, sevinçten (uçacak gibi) hafifler ve kendini kapının eşiğinde bulur. (Kocasını karşılayıp evine götürür. Kocası) evine vardığında binasının temellerine bakar. Binanın mercan kayası üzerine sarı, kırmızı, yeşil mücevher taşlarıyla inşâ edilmiş olduğunu görür. Sonra başım kaldırıp evin tavanına bakar. Şimşek gibi (parlamakta) olduğunu görür. Eğer Cenab-ı Allah (sağlam kalmasını) takdir etmiş olmasaydı, gözü kör olurdu o zaman. Sonra başını indirir. Eşlerini, yerleştirilmiş kâseleri, sıra sıra yastıkları ve serilmiş yumuşak tüylü halıları görür; sonra bir yastığa yaslanıp şöyle der: “Biri buraya eriştiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir.” derler. Onlara, “İşlediğinize karşılak işte mirasçısı olduğunuz cennet” diye seslenilir.” (A’râf, 7/43)
Sonra bir çağıncı şöyle seslenir: “Yaşayacaksınız; artık ebediyyen ölmeyeceksiniz. Burada ikamet edeceksiniz; artık ebediyyen göçmeyeceksiniz. Sağlıklı olacaksınız; artık ebediyyen Hastalanmayacaksınız.“
Bu, insanların dünyadayken içinde bulunmuş oldukları durumun değişmesini, örneğin kişinin altmış zira’lık bir boya ve altı zîrahk bir ene sahib kılınmasını gerektirmemektedir. Nitekim bir hadiste cennetlik kimselerin evsafı böyle anlatılmaktadır. Bu durum o iki pınarın yanında tahakkuk edecektir. Bu pınarlardan birinin suyunu içince, içlerindeki pislikler yok olur ve içleri temizlenir. Diğer pınarın suyu ile yıkanırlar. Yıkanınca da üzerlerine nimette pırıltısı akar.”
Burada anlatılanların hepsi, önceki hadiste anlatılanlara uygun düşmektedir. Yine orada anlatıldığına göre bu durum, mahşer meydanında gerçekleşecektir. Ama bu durumun, insanların mezarlarından çıkışları esnasında gerçekleştiğini söyleyenlerin sözleri, hakikatten çok uzaktır. Çünkü bunun zıddını ispatlayan deliller vardır. Doğrusunu yüce Allah daha iyi bilir.
Abdullah b. Mübarek.., Hamid b. Hilal’ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: Bize anlatıldı ki; bir adam cennete girip, cennetliklerin suretine büründü-rüldüğünde, onların elbiseleri kendisine giydirildiğinde, onların kılığına sokulduğunda, eşleri ve hizmetçileri kendisine gösterildiğinde öyle bir coşkuya kapılır ki; o anda ölmesi gerekse bile, şiddetli sevinç ve coşkusundan dolayı ölmez. Kendisine, “Ne kadar sevinip coştuğunu gördün mü? İşte bu sevinç ve coşkun, sende ebedi kalsın.” denir.
İbn Mübarek… Ebû Abdirrahman el-Hîlî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Kul, cennete ilk girdiğinde kendisini mercanları andıran yetmiş bin hizmetçi karşılar.“
İbn Mübarek… Ebû Abdirrahman el-Meafirî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cennetiklerden bir adamı için iki sıra hizmetçi dizilir. Bu sıraların uçları, onun hizmetçi delikanlıların çokluğundan dolayı görülmez. Kendisi geçip gittiğinde onlar da peşinden giderler.“
Ebû Nuaym… Dahhâk b. Müzahim’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Mümin kişi cennete girdiğinde onun Önü sıra bir melekte içeri girer; onu cennettin sokaklarında doıaştırır ve ona şöyle der:
— Ne görüyorsun?
— Karşılaştığın köşklerin çoğunun altın ve gümüşten yapılmış olduğunu görüyorum.
— Bunlar senindir!..
Köşklerin içindekiler dışarı çıkınca o adamı, “Biz seniniz” diyerek her kapıda ve her mekânda karşılarlar. Sonra melek, o adama şöyle der:
— Yürümene devam et. Söyle bakalım, ne görüyorsun?
— Çadırlar görüyorum. Gördüğüm çadırların çoğunda askerler görüyorum ve bu askerlerin çoğuda tanıdık yüzlerdir.
— Bütün bunlar senindir!..
Çadırlardakiler dışarı çıkınca o adamı, “Biz seniniz” diyerek karşılarlar.” “Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün.” Ayet-i kerimesinin tefsiriyle ilgili olarak Ahmed b. Ebi’l-Havarî, Ebû Süleyman ed-Darânî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir;
“Melek, Aziz ve Celil olan Allah’ın dostuna armağan getirir, ama izin almaksızın ona ulaşması mümkün değildir. Allah dostunun kapıcısına “Allah dostunun yanına girmem için gerekli izni sağla” der. O kapıcı bu dileği bir üstüne, o üstü de kendi üstüne iletir. Onun evinden dârüsselâma (cennete) açılan bir kapı vardır. Kendisi dilediği takdirde izinsiz olarak Rabbinin huzuruna varır. Ama yüce Rabbin elçisinin yanına izinsiz girilemez.“
İbn Ebi’d-Dünyâ… Bişr b. Saaf’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Abdullah h- Selâm’in yanında oturuyorduk. Bize dedi ki: Noksanlıklardan mü-zzeh olan yüce Allah katında yaratıkların en kıymetlisi Ebü’l-Kasım (Mu-hanımed) sallallahü aleyhi ve sellemdir. Cennet gökte, cehennem ise yerdedir Kıyamet günü olduğunda Cenab-ı Allah, yaratıkları ümmet ümmet peş-pese ve peygamberleri de sırasıyla bir bir diriltir. Sonra cehennem üzerine köprü kurulur. Bunun ardısıra bir çağına, “Ahmed ve ümmeti nerede?” diye sorar. Ahmed (s.a.v.) kalkar, iyisiye kötüsüyle ümmeti O’nun ardına düşer; köprüyü tutarlar. Cenab-ı Allah, düşmanlarının gözlerini kör eder. Orada şaşkına döner, sağa sola çarpılırlar. Peygamber (s.a.v.) ve beraberindeki salih insanlar kurtulurlar. Melekler onları karşılarlar. Cennetteki evleri ve konaklan sağ ve sol taraflarınıza düşer. Nihayet peygamber (s.a.v.), Rabbinin huzuruna varır. Diğer taraftan onun için bir kürsü kurulur. Sonra diğer peygamberlerle ümmetler onun ardısıra gelirler. En sonda Nuh (a.s.) gelir.”
Bu, Abdullah b. SeMm’dan mevkuf olarak rivayet edilmiştir. (Yani bu, onun sözüdür.) Allah ondan razı olsun,
İbn Ebi’d-Dünyâ… Ebû Osman en-Nehdî’den rivayet etti ki; Selmân-ı Farisî şöyle demiştir:
“Kıyamet günü olduğunda sırat köprüsü kurulur. Ustura gibi bir keskinliği vardır. Melekler, “Rabbimiz! Bunun üzerinden kim geçecek?” diye soracaklar. Yüce Rab: “Yaratıklarımdan dilediklerim geçecektir“‘ deyince Melekler: “Rabbimiz! Biz sana hakkıyla ibadet edemedik.” karşılığını vereceklerdir.”
Kaynak : Ölüm ve ötesi – İbni Kesir