12 Ağustos 2020 Çarşamba

İDRİS ALEYHİSSELÂM’DAN HİKMETLİ SÖZLER Allâhü Teâlâ’nın size emrettiği farzları huşû ve huzû içerisinde, tam ve kemâliyle, kibirlenmeden ve kendinizi beğenmeksizin yerine getirin. Öğünmekten ve mal biriktirme yarışından sakının. Amellerinizden hayırlı meyveler toplayabilmeniz için size alçak gönüllü ve mütevâzı olmayı tavsiye ederim. Allâhü Teâlâ’nın sizi dâvet ettiği ve uymanızı emrettiği âdâb ile edeplenin. İlmiyle amel eden, hikmet ehli ve âlim zâtlara tâbi olun. Onlardan güzel amelleri öğrenin. Bütün arzu ve isteğinizi medhe lâyık olan ve güzel görülen işlere sarf edin, şer ve çirkin görülen işlere sarf etmeyin.

 İDRİS ALEYHİSSELÂM’DAN HİKMETLİ SÖZLER

Allâhü Teâlâ’nın size emrettiği farzları huşû ve huzû içerisinde, tam ve kemâliyle, kibirlenmeden ve kendinizi beğenmeksizin yerine getirin. Öğünmekten ve mal biriktirme yarışından sakının. Amellerinizden hayırlı meyveler toplayabilmeniz için size alçak gönüllü ve mütevâzı olmayı tavsiye ederim.
Allâhü Teâlâ’nın sizi dâvet ettiği ve uymanızı emrettiği âdâb ile edeplenin. İlmiyle amel eden, hikmet ehli ve âlim zâtlara tâbi olun. Onlardan güzel amelleri öğrenin. Bütün arzu ve isteğinizi medhe lâyık olan ve güzel görülen işlere sarf edin, şer ve çirkin görülen işlere sarf etmeyin.
Haram olan yiyecekleri yemekten sakının ve haram kazançlara yaklaşmayın. Çünkü her ne kadar haram kazanç, keselerinizi para ile doldursa da kalplerinizdeki îmânı boşaltır. İyi kimselere iyiliklerinden, kötü kimselere de şerlerinden korunmak için iyilik yapmayı kendinize âdet edinin.
Doğru yola gitmeyen, doğruyu hakkıyla konuşmayan, doğruyu bilip de onunla kendisini korumayan ve hakîkatleri işittiği halde onunla amel etmeyen kimselerle bir arada bulunmayın. İnsanlara zarar vermek için tuzak kurmayın, onlara kötülük yapmayı düşünmeyin, bu yolda gayret göstermeyin. Çünkü bu gizli kalmaz. İlk yapıldığında gizli kalsa da sonra ortaya çıkar. Bu işleri yapmaktan kendinizi muhâfaza edin.
Din ve ilim sevgisini birleştirin ve ikisini de öğrenmeye gayret edin. Nâil olduğunuz şeref ve fazîlet, sizin için altın, gümüş vesâir kıymetlerden daha değerlidir. Zîrâ dünyâ malı fânîdir, geçicidir. Allâhü Teâlâ’nın rızâsı ise bâkîdir, ebedîdir.
Birbirinizle konuşurken içinizle dışınız bir olsun. Diliniz kalbinize muhâlefet etmesin.
Allâhü Teâlâ’ya ve başınızdaki emîrlerinize itâat edin. Büyüklerinize hürmet gösterin. Sizi terbiye edenlere iyilikte bulunun. Allâhü Teâlâ’ya olan sevginiz her şeyden üstün olsun. Nasîhat eden kimselerin tavsiyelerine karşı gelmeyin.
Bütün hallerinizde lisânınız, Allâhü Teâlâ’ya hamd ve şükürle meşgul olsun

Çiftçi kardeşim öşürünü Tüccar kardeşim zekâtını sayarak tam vermeli yoksa ev hanesi zürriyeti komple haram ile beslenir

 

MİDENİZDE ÜLSER REFLÜ GASTRİTİNİZ VARSA KURTULUN BAYANLARDA AKINTI PROBLEMLERİ İÇİN

 

MİDENİZDE ÜLSER REFLÜ GASTRİTİNİZ VARSA KURTULUN

yemeklerden 1 saat önce kantaron yağı için 1 yemek kaşığı üzerine sıcak su için 1 saat sonra yemekten hemen öncede saf tahin için 10 gün yapın düzeliyorsunuz yemekten sonra hiç bişey yiyip içmeyin yatmayın 2 saat kadar mide sorunuda yaşamazsınız bir daha geçmiş olsun

Şifa Allah tan. Saygılar M.ulaş

BAYANLARDA AKINTI PROBLEMLERİ İÇİN BASİTÇE ÇÖZÜM M.ulaş

Bayanlar için Akıntınızmı var vede kokuyorsa Aslan pençesi . aynı sefa . ceviz yaprağı . hayıt tohumu . sarı ballı baba. civan perçemi. biberiye. kişniş. tarhun otu . üzerlik. her birinden 20 er gr alın hepsini birleştirin

Toplamını çektirin un gibi sabah akşam 1 tatlı kaşığı çay demleyin kaynatmayın 1 saat demlensin aç için 2 saat aç durun 20 gün devam edin akıntınız kalmaz saygılar hepinize şifa Allah tan kul vesile

Cennetlik kimselerin vas­fı.

 

Fotoğraf açıklaması yok.
Ilim Irfan Sofrası

Cennetlik kimselerin vas­fı.

Yüce Allah buyurdu ki:
“Sakınanları o gün Rahmân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz. Rahmân’ın huzurun­da bir ahd almamış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır.” (Meryem, 19/85-87)
Sûr hadisinde de şöyle denilmişti: “Sıratı geçtikten sonra müminler için havuzlar kurulur. Cennetin kapısına vardıklarında önce Âdem’den, sonra Nuh’tan, sonra İbrahim’den, sonra Musa’dan, sonra İsa’dan, en sonunda da Muhammed’den (s.a.v.) Allah’ın salât-ü selâmı hepsinin üzerine olsun- şefaat di­lenirler. Ama onlara şefaat eden zât, Rasûlullah (s.a.v.) olacaktır.
Sahih-i Müslim’de… Enes b. Mâlik’ten rivayet olunduğuna göre Rasû­lullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cennetin kapısına gelir, açmalarını söylerim. Cennetin bekçisi: “Sen kimsin?” diye sorar. Ben, “Muhammed” derim. O, der ki: “Senden önce bu kapıyı başkasına açmamakla emrolundum.”
Müslim… Enes b. Mâlik’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur:
“Kıyamet gününde peygamberler arasında tabileri en çok olan peygamber ben olacağım. Ve Cennetin kapısını ilk çalan da ben olacağım.“
Sahih-i Müslim’deki bir hadiste şöyle denmektedir:
“Cenab-ı Allah kıyamet gününde insanları toplayacak; cennet kendileri­ne yakın geldiğinde mü’minler kalkıp Âdem (a.s.)’a gelecek ve ona: “Ey ba­bamız! Bize şefaatçi ol” diyecekler, o da onlara şöyle cevap verecektir: “Siz­leri cennetten çıkaran sebep, babanız Âdem’in günahından başka bir şey mi­dir ki? Ben bu istediğinizi yapacak durumda değilim…“
Bu hadis, sûr hadisinde anlatılanları teyid etmektedir. Orada anlatıldığı­na göre müminler ikinci kez peygamber ere uğrayarak onlardan, Allah katın­da kendilerine şefaatçi olmalarını ve cennete girmelerine ilişkin ilâhi bir izin sağlamalarını isteyecekler; nihayet ilk ve büyük şefaatte olduğu gibi bu defa da Rasûlullah (s.a.v.) şefaatçi olarak ortaya çıkacaktır. Nitekim bu husus ön­ceki bölümlerde de anlatılmıştı. Doğrusunu Allah bilir.
İmam Ahmed b. Hanbel’in oğlu Abdullah, Süveyd b, Saîd’in şöyle de­diğini rivayet etmiştir:
Ali (r.a.)’nin yanında oturmaktaydık. Biz şu ayet-i kerimeyi okudu: “Sa­kınanları o gün Rahmân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak toplarız. Suçluları suya götürür gibi cehenneme süreriz.” (meryem, 19/85-86) Âyeti oku­duktan sonra Ali (r.a.) dedi ki: “Vallahi onlar ayakları üzerine yaya olarak mahşere gelmezler. Çünkü konuklar yaya olarak getirilmezler. Aksine, hal­kın benzerini görmediği develer üzerinde gelirler ki; o develerin üzerinde, binmeleri için altın semerler vardır. İşte gelip cennetin kapısını çalıncaya ka­dar deve üzerinde olacaklardır.“
Abdurahman b. İshak tarafından nakledilen başka varyantda ise şu ifa­deler yer almaktadır: “O develerin üzerinde, zebercedi geride bırakacak al­tından mamul semerler vardır.”
İbn Ebi Hatim… Mesleme b. Cafer el-Becelî’deı rivayet etti ki; Ebû Mu-az el-Mısrî şöyle demiştir:
“Bir gün Ali (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)‘in yanında idi. Şu âyeti okudu: “Sakınanları o gün Rahrnân’ın huzurunda O’na gelmiş konuklar olarak top­larız.” (Meryem, 19/85) Bu âyeti okuduktan sonra Ali (r.a.) şöyle dedi: “Ey Al­lah’ın Rasûlü! Ben Öyle sanıyorum ki, konuklar mutlaka binek üzerinde olur­lar. Öyle değil mi?” Rasülullah (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: “Canım kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; onlar mezarlarından çıktıklarında kar­şılanırlar veya altın semerli, kanatlı, beyaz develere bindirilerek getirilirler. Kendilerinin ayakkabılarının bağlanysa nurdandır, ışık saçar. Develerin adımlan, göz alabildiğince uzaklara kadar ulaşır. Nihayet dibinden iki pınar kaynamakta olan bir ağacın yanına varırlar. Pınarlardan birinin suyunu içer­ler; içlerindeki pislikten aranırlar. Diğer pınarın suyuyla da yıkanırlar. Artık gözlerini hiç toz bürümez. Parlak nimetler üzerlerine akar. Nihayet cennetin kapısına varırlar. Kapının altın levhaları üzerinde kızıl yakuttan bir halka gö­rürler. Halkayı levhaya vururlar. Yüksek dozda bir tangırtı tungurtu duyulur. Huri kadınlar eşlerinin gelmekte olduğunu duyarlar. Kayyumlarını gönderip kapıyı açtırırlar. İçeri giren mümin, onu görür görmez secdeye kapanır. Kay-yum ona: “Başını kaldır. Ben senin kayyumunum. Emrine verildim” der. Adam onun peşine düşer, onu takib eder. Huri, hafif davranıp acele eder. İn­ci ve yakuttan yapılmış olan çadırından çıkar. Adamını kucaklar. Sonra ona şöyle der: “Sen benim sevgilimsin. Ben de senin sevgilimin. Ben, ölümsüz ve ebediyim. Ben yumuşağım, zarar vermem. Ben hoşnudum, kızmam. Ben burada kalıcıyım, göçmem.” Böyle dedikten sonra temelden tavana yüksek­liği yüz zira olan bir eve girerler. O ev, mercan kayaları üzerine inşâ edilmiş­tir. Yollan kızıl, yeşil ve sarı renkli (taşlarla döşenmiş)dir. Hiç bir yolu diğe­rine benzemez. Evin içinde yetmiş divan, her divânın üzerinde yetmiş min­der, her minderin üzerinde yetmiş zevce, her zevcenin üzerinde yetmiş elbi­se vardır. Bacaklarının ilikleri elbiselerinin üzerinden görülür. Onunla yapı­lan cinsel ilişki, sizin şu gecelerinizden bir gece kadar süren bir zamanda ta­mamlanır. Köşklerinin altlarından ırmaklar akar, o ırmakların suları saf ve te­mizdir. Bulanıklık yoktur onlarda. Orada tadı bozulmamış sütten ırmaklar vardır. O sütler davar memelerinden çıkmış değildir. Orada, içenlere lezzet verici şarap ırmakları vardır. O şarapları adamlar ayaklarıyla (üzüm) ezerek elde etmiş değildirler. Orada saf bal ırmakları vardır. O ballar, arılardan elde edilmiş değildir. Cennete girenler, hoş ve tatlı buldukları meyveleri dilerler­se ayakta yer, dilerlerse bir yere yaslanarak yerler.” Böyle dedikten sonra Ra-sûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okudu: “Meyve ağaçlarının gölgeleri üzer­lerine sarkmış ve onların koparılması kolaylaştırılmıştır.” Yukarı­daki hadisin devamında şöyle deniyor:
“Cennete giren müminin canı yemek ister. Ona beyaz (bazı rivayetler-deyse yeşil) bir kuş gelir, kanadını kaldırır, adam onun dilediği renkteki kısmını” yer, sonra kuş uçup gider. Melek gelip selâm verir ve şöyle der: “işle­diklerinize karşılık, size miras verilen işte bu cennettir.” (Zuhruf, 43/72) Eğer hurilerin saçlarından bir tel yeryüzüne düşse, güneş onun aydınlığı karşısın­da kararıp kalır.“
Ebü’l-Kasım el-Beğavî… Asım’dan rivayet etti ki; Hz. Ali cehennemden bahsederek onun ne denli korkunç olduğunu, ezberimde tutamadığı bazı ke­limelerle anlattı; sonra da şu âyet-i kerimeyi okudu: “Rablerine karşı gelmek­ten sakınanlar, bölük bölük cennete götürülürler.” (Zümer, 39/83) Nihayet cen­netin kapılarından birinin yanına varırlar. Orada bir ağaçla karşılaşırlar. Ağa­cın gövdesinin altından iki pınarın kaynayıp akmakta olduğunu görürler. Birine yönelirler. Emrolunmuşlar gibi oradan su içerler. O suyla, içlerindeki pislikler veya eza yahut hastalık verici şeyler giderilir, içleri temizlenir. Son­ra diğer pınara yönelirler. Onun suyuyla (yıkanıp) temizlenirler. Üzerlerine nimetin parlaklığı akar. Artık saçları hiç değişmez; yağ sürünmüş gibi artık başlan hiç tozlanıp kirlenmez. Sonra cennete vardıklarında cennetin bekçi­leri onlara şöyle derler: “Selâm size, hoş geldiniz! Temeli olarak buraya gi­rin.” (Zümer, 39/73) Sonra çocuklar onları karşılarlar. Dünyadakilerin çocukla­rı gibi, ellerinde buhurdandıklan tüttürerek etraflarında dolanırlar. Yanlarına gelir ve: “Allah’ın sizin için hazırladığı konuklukları size müjdeiyoruz!” der­ler. Sonra bu çocuklardan biri kaçıp bu adamın iri gözlü huri eşlerinden biri­nin yanına gider ve -dünyadayken çağırıldığı adını vererek- “Falan adam geldi!” der. Huri: “Sen onu gördün mü?” diye sorunca çocuk: “Ben onu gör­düm ama o beni görmedi” der. Bu cevab alan huri, sevinçten (uçacak gibi) hafifler ve kendini kapının eşiğinde bulur. (Kocasını karşılayıp evine götü­rür. Kocası) evine vardığında binasının temellerine bakar. Binanın mercan kayası üzerine sarı, kırmızı, yeşil mücevher taşlarıyla inşâ edilmiş olduğunu görür. Sonra başım kaldırıp evin tavanına bakar. Şimşek gibi (parlamakta) olduğunu görür. Eğer Cenab-ı Allah (sağlam kalmasını) takdir etmiş olma­saydı, gözü kör olurdu o zaman. Sonra başını indirir. Eşlerini, yerleştirilmiş kâseleri, sıra sıra yastıkları ve serilmiş yumuşak tüylü halıları görür; sonra bir yastığa yaslanıp şöyle der: “Biri buraya eriştiren Allah’a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi, biz doğru yolu bulamazdık. Andolsun ki Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmiştir.” derler. Onlara, “İşledi­ğinize karşılak işte mirasçısı olduğunuz cennet” diye seslenilir.” (A’râf, 7/43)
Sonra bir çağıncı şöyle seslenir: “Yaşayacaksınız; artık ebediyyen öl­meyeceksiniz. Burada ikamet edeceksiniz; artık ebediyyen göçmeyeceksiniz. Sağlıklı olacaksınız; artık ebediyyen Hastalanmayacaksınız.“
Bu, insanların dünyadayken içinde bulunmuş oldukları durumun değişmesini, örneğin kişinin altmış zira’lık bir boya ve altı zîrahk bir ene sahib kı­lınmasını gerektirmemektedir. Nitekim bir hadiste cennetlik kimselerin evsa­fı böyle anlatılmaktadır. Bu durum o iki pınarın yanında tahakkuk edecektir. Bu pınarlardan birinin suyunu içince, içlerindeki pislikler yok olur ve içleri temizlenir. Diğer pınarın suyu ile yıkanırlar. Yıkanınca da üzerlerine nimette pırıltısı akar.”
Burada anlatılanların hepsi, önceki hadiste anlatılanlara uygun düşmek­tedir. Yine orada anlatıldığına göre bu durum, mahşer meydanında gerçekle­şecektir. Ama bu durumun, insanların mezarlarından çıkışları esnasında gerçekleştiğini söyleyenlerin sözleri, haki­katten çok uzaktır. Çünkü bunun zıddını ispatlayan deliller vardır. Doğrusu­nu yüce Allah daha iyi bilir.
Abdullah b. Mübarek.., Hamid b. Hilal’ın şöyle dediğini rivayet etmiş­tir: Bize anlatıldı ki; bir adam cennete girip, cennetliklerin suretine büründü-rüldüğünde, onların elbiseleri kendisine giydirildiğinde, onların kılığına so­kulduğunda, eşleri ve hizmetçileri kendisine gösterildiğinde öyle bir coşku­ya kapılır ki; o anda ölmesi gerekse bile, şiddetli sevinç ve coşkusundan do­layı ölmez. Kendisine, “Ne kadar sevinip coştuğunu gördün mü? İşte bu se­vinç ve coşkun, sende ebedi kalsın.” denir.
İbn Mübarek… Ebû Abdirrahman el-Hîlî’nin şöyle dediğini rivayet et­miştir: “Kul, cennete ilk girdiğinde kendisini mercanları andıran yetmiş bin hizmetçi karşılar.“
İbn Mübarek… Ebû Abdirrahman el-Meafirî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Cennetiklerden bir adamı için iki sıra hizmetçi dizilir. Bu sıraların uçları, onun hizmetçi delikanlıların çokluğundan dolayı görülmez. Kendisi geçip gittiğinde onlar da peşinden giderler.“
Ebû Nuaym… Dahhâk b. Müzahim’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: “Mümin kişi cennete girdiğinde onun Önü sıra bir melekte içeri girer; onu cennettin sokaklarında doıaştırır ve ona şöyle der:
— Ne görüyorsun?
— Karşılaştığın köşklerin çoğunun altın ve gümüşten yapılmış olduğu­nu görüyorum.
— Bunlar senindir!..
Köşklerin içindekiler dışarı çıkınca o adamı, “Biz seniniz” diyerek her kapıda ve her mekânda karşılarlar. Sonra melek, o adama şöyle der:
— Yürümene devam et. Söyle bakalım, ne görüyorsun?
— Çadırlar görüyorum. Gördüğüm çadırların çoğunda askerler görüyo­rum ve bu askerlerin çoğuda tanıdık yüzlerdir.
— Bütün bunlar senindir!..
Çadırlardakiler dışarı çıkınca o adamı, “Biz seniniz” diyerek karşılarlar.” “Oranın neresine baksan, nimet ve büyük bir saltanat görürsün.” Ayet-i kerimesinin tefsiriyle ilgili olarak Ahmed b. Ebi’l-Havarî, Ebû Süleyman ed-Darânî’nin şöyle dediğini rivayet etmiştir;
“Melek, Aziz ve Celil olan Allah’ın dostuna armağan getirir, ama izin almaksızın ona ulaşması mümkün değildir. Allah dostunun kapıcısına “Allah dostunun yanına girmem için gerekli izni sağla” der. O kapıcı bu dileği bir üstüne, o üstü de kendi üstüne iletir. Onun evinden dârüsselâma (cennete) açılan bir kapı vardır. Kendisi dilediği takdirde izinsiz olarak Rabbinin huzu­runa varır. Ama yüce Rabbin elçisinin yanına izinsiz girilemez.“
İbn Ebi’d-Dünyâ… Bişr b. Saaf’in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ab­dullah h- Selâm’in yanında oturuyorduk. Bize dedi ki: Noksanlıklardan mü-zzeh olan yüce Allah katında yaratıkların en kıymetlisi Ebü’l-Kasım (Mu-hanımed) sallallahü aleyhi ve sellemdir. Cennet gökte, cehennem ise yerde­dir Kıyamet günü olduğunda Cenab-ı Allah, yaratıkları ümmet ümmet peş-pese ve peygamberleri de sırasıyla bir bir diriltir. Sonra cehennem üzerine köprü kurulur. Bunun ardısıra bir çağına, “Ahmed ve ümmeti nerede?” di­ye sorar. Ahmed (s.a.v.) kalkar, iyisiye kötüsüyle ümmeti O’nun ardına dü­şer; köprüyü tutarlar. Cenab-ı Allah, düşmanlarının gözlerini kör eder. Ora­da şaşkına döner, sağa sola çarpılırlar. Peygamber (s.a.v.) ve beraberindeki salih insanlar kurtulurlar. Melekler onları karşılarlar. Cennetteki evleri ve ko­naklan sağ ve sol taraflarınıza düşer. Nihayet peygamber (s.a.v.), Rabbinin huzuruna varır. Diğer taraftan onun için bir kürsü kurulur. Sonra diğer pey­gamberlerle ümmetler onun ardısıra gelirler. En sonda Nuh (a.s.) gelir.”
Bu, Abdullah b. SeMm’dan mevkuf olarak rivayet edilmiştir. (Yani bu, onun sözüdür.) Allah ondan razı olsun,
İbn Ebi’d-Dünyâ… Ebû Osman en-Nehdî’den rivayet etti ki; Selmân-ı Farisî şöyle demiştir:
“Kıyamet günü olduğunda sırat köprüsü kurulur. Ustura gibi bir keskinli­ği vardır. Melekler, “Rabbimiz! Bunun üzerinden kim geçecek?” diye soracak­lar. Yüce Rab: “Yaratıklarımdan dilediklerim geçecektir“‘ deyince Melekler: “Rabbimiz! Biz sana hakkıyla ibadet edemedik.” karşılığını vereceklerdir.”
Kaynak : Ölüm ve ötesi – İbni Kesir

Aklı olan kur'an-ı Kerim'in okunmasına okutulmasına öğretilmesine yardım eder Allah'a borç verir CENNET CÖMERTLERİN EVİDİR Resûlullah Efendimiz Muhammed Mustafa (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdular: “Cömerdin yemeği şifâdır, cimrinin yemeği ise hastalıktır.” (Hadîs-i Şerîf, Feyzu’l-Kadîr) Cömertlik, ülfet ve muhabbete sebeb olan iyilik ve yardımın direğidir. İslam dini bütün insanları cömertliğe çağırır. Zira cömertlik ile Allâh’ın rızâsı ve insanların memnûniyyeti kazanılır. Hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: “Cömert, Allâhü Teâlâ’ya ve bütün insanlara yakın, cehennem azabından uzaktır. Cimri ise Allâhü Teâlâ’dan ve insanlardan uzak, cehennem azabına yakındır.” Diğer hadîs-i şerîfte buyurulmuştur ki: “Cömerdin suçunu ve hatasını affedin, görmezlikten gelin. Zîra Kerîm olan Allâhü Teâlâ Hazretleri, kerîm (cömert) olan kimsenin günahlarını ve hatasını affeder.” Hazret-i Âişe (radıyallâhü anhâ) buyururlar ki: “Cennet, cömertlerin evidir, cehennem de cimrilerin evidir.” Cömert olmayan insan askeri olmayan hükümdar gibidir. Yani hükümdarların emrinin ve yasaklarının geçerli olması, saltanatının şanı ve azameti askerine, kuvvetlerine bağlı olduğu gibi zenginlerin de insanlar arasında hürmet ve izzeti, cömertlik ve eli açıklık ile olur. İnsanın cömertliği, düşmanlarını kendisine dost kıldığı gibi cimri olması da kendi evladını bile kendisine düşman eder.

 

Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı: Buharı… Ata b. Yezid el-Le^sî’den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)’e şöyle bir soru soruldu: — Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz? — Siz bulutsuz bir günde güneşi görürken itişip kakışır mısınız? — Hayır ey Allah’ın Rasulü!

 Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:

Buharı… Ata b. Yezid el-Le^sî’den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)’e şöyle bir soru soruldu:
— Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?
— Siz bulutsuz bir günde güneşi görürken itişip kakışır mısınız?
— Hayır ey Allah’ın Rasulü!
— Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görürken itişip kakışır mısınız?
— Hayır ey Allah’ın Rasûlü!
— İşte kıyamet gününde Rabbinizi böyle göreceksiniz. O günde insan­ları toplar ve onlara şöyle der:
“Kim benden başka bir şeye tapıyorduysa bu gün ona tabi olsun. Kim güneşe tapıyorduysa bu gün güneşe tabi olsun. Kim aya tapıyorduysa bu gün aya tab olsun. Kim tağutlara tapıyorduysa bugün onlara tabi olsun!..”
Orada münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Cenab-ı Allah, tanımadık­ları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlarda: “Sen­den Allah’a sığınırız. Biz burada, yerimizde, Rabbimizin yanımıza gelişini bekleyeceğiz. Gelince de O’nu tanıyacağız.” derler. Cenab-ı Allah, tanıdık­ları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim!” der. Onlar da: “Sen bizim Rabbimizsin” deyip ona tabi olurlar. Ve cehennem köprüsü kurulur. Köprünün üzerinden ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler “Allahım, selâmet ver; selâmet ver.” diye duâ ederler. Köprüde deve dikenleri gibi kan­calar vardır. Deve dikenlerini görmüşsünüz değil mi?
— Görmüşüz ya Rasûlallah.
— İşte o kancalar, deve dikenleri gibidirler. Yalnız, büyüklüklerini an­cak Allah bilir. İnsanlar, amelleri nedeniyle kapılıp götürülürler. Kimi, ame­li nedeniyle helak olur. Kimi yardımsız bırakılır, sonra kurtulur. Nihayet Ce­nab-ı Allah kullan arasındaki ödeştirme işini tamamlayıp Allah’tan başka ilâh bulunmadığına şehadet edenlerden cehennemden çıkarılmasını dilediği kimseleri çıkarmak ister. Bu hususta meleklere gerekli emri verir. (O günah­kârlar) cehennemde mahpusturlar. Üzerlerine hayat suyu denen bir su dökü­lür. Tohumun sel yatağında bitip yeşermesi gibi bitip yeşerirler. Bir adam, yüzü cehenneme yönelik olarak durur, ve “Ya Rab! Yüzümü ateş tarafından çevir. Kokusu beni rahatsız etti. Sıcaklığı da beni yaktı.” Allah’a sürekli yal­varıp yakarır. Allah da ona şöyle der: “Umarım ki bu istediğini verirsem, benden başka bir şey istemezsin. Öyle değil mi?” O da: “Onur ve üstünlüğün yemin ederim ki; senden başka bir şey istemeyeceğim” der. Cenab-ı Allah Onun yüzünü ateşten çevirir. Sonra o der ki: “Ya Rab! Beni cennetin kapısı­na yaklaştır.” Cenab-ı Allah ona: “Benden başka bir istekte bulunmayacağı­nı söylememiş miydin?“ diye sorar. O da: “Onur ve üstünlüğüne yemin ede­rim ki; artık bundan başka bir istekte bulunmayacağım” der ve artık başka bir istekte bulunmayacağına dâir söz ve güvenceler verir. Cenab-ı Allah da onu cennetin kapısına yaklaştırır. Adam cennetin içindeki şeyleri görünce Al­lah’ın dilediği bir süre susar, sonra: “Ey Rabbim! Beni cennete koy” der. Yü­ce Rab ona: “Artık başka bir stekte bulunmayacağını bana söylememiş miydn? Yazıklarlar olsun sana ey âdemoğlu! Sen ne kadar da dönekmiş-sin?!“ diye sorar. O da: “Ya Rab! Beni yaratıklarının en bahtsızı kılma” der ve yakarışını sürdürür, nihayet Cenab-ı Allah güler. Gülünce de onun cenne­te girmesine izin verir. Cennete girdiğinde kendisine “Dile ne dilersen” de­nilir- O da bazı dileklerde bulunur. Sonra yine kendisine: “Dile ne dilersen” denilir. O da bazı dileklerde bulunur. Artık dileyeceği bir şey kalmaz. Ken­disine: “Düedikerin, bir misli fazlasıyla sana verildi” denir.”
Ebû Hüreyre dedi ki: “Bu hadiste anlatılan adam, cennete en son gire­cek kişidir.”
Bu hadisi rivayet ettiğinde Ebû Saîd el-Hudrî de Ebû Hüreyre’nin yanın­da oturmaktaydı. Onun söylediklerini değiştirmiyordu. Ne zaman ki Ebû Hü­reyre “Dilediklerin bir misli fazlasıyla sana verildi” denir. Sözünü nakl etti; işte o zaman Ebû Saîd (r.a.) dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in bunu şöyle ifa­de ettiğini işittim: “Dilediklerin, on misli fazlasıyla sana verildi” denir. Ebû Hüreyre, “Onunla birlikte bir o kadarı da verilir” dedi. İbn Mes’ud ve diğer bazı sahabiler de bu hususta Ebû Saîd’in söylediklerine katılmışlardır. İnşa-allah bu husus ileride d$ açıklanacaktır. [499]
Buharı.., Atâ b. Yesar’dan rivayet etti ki; Ebû Saîd el-Hudrî şöyle de­miştir: Biz, Hz. Peygambere şöyle bir soru sorduk:
— Ey Allah’ın Rasûlü! Rabbimizi görecek miyiz?
— Bulutsuz bir günde güneşi görme hususunda birbirinizle itişip kakış­manız olur mu?
-— Hayır.
— Aynı şekilde (kıyamet gününde) Rabbinizi görürken de birbirinizle itişip kakışmanız olmayacaktır.
— Sonra bir çağına şöyle seslenir: “Her kavim, tapageldiğinin yanına gitsin!” Ehl-i salip, salipleri (haçları) ile; putperestler, putlarıyla; başka tan­rılara tapanlar, tanrılarıyla giderler. Geride iyisiyle kötüsüyle kitab ehli, Al­lah’a tapan kimseler kalır. Sonra cehennem getirilip tıpkı bir serap gibidir. Yahudilere sorulur:
— Neye tapardınız?
— Allah’ın oğlu Üzeyir’e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah’ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne is­tiyorsunuz?
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Sonra hristiyanlara sorulur:
— Neye tapardınız?
— Meryemoğlu Mesih’e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah’ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne is­tiyorsunuz?
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Geride iyisiyle kötüsüyle, sadece Al­lah’a kulluk etmiş olanlar kalır. Onlara: “Herkes gitti. Siz niye burada kaldırıız?” diye sorulur. Onlar da şu cevabı verirler: “Dünyada onlardan ayrıldık. O zaman kendilerine bu günkünden daha fazla muhtaç olduğunuz halde ken­dilerinden ayrılmıştık. Biz, bir çağrıcının ‘Herkes tapageldiğinin yanına git­sin’ dediğini işittik. Biz Aziz ve Celil olan Rabbimizin yanımıza gelmesini bekliyoruz. Her istediğini yaptıracak güce sahib olan yüce Allah, onların ta­nımadıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Senden Allah’a sığınırız. Rabbimiz yanımıza gelinceye dek buradan ayrıl­mayacağız. Rabbimiz gelince de O’nu tanırız” derler. Nihayet yüce Allah, öncekinden değişik ve kendilerinin tanıdıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Senden Allah’a sığınırız. Rabbimiz yanımıza gelinceye dek buradan ayrılmayacağız. Rabbimiz gelince de O’nu tanırız” derler. Nihayet yüce Allah, öncekinden değişik ve kendilerinin tanı­dıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Evet, sen Rabbimizsin” derler. Allah ile ancak melekler konuşurlar. Mümin kullara: “Sizinle Rabbiniz arasında bildiğiniz bir alâmet var mıdır?” diye so­rulur. Onlar derler ki: “O alâmet baldırdır. O günde Allah, baldırını açar (on­lara tecelli eder).” Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmuştur: “O gün işin dehşetinden baldır açılır” (Kalem, 43) Her mümin kişi o zaman Allah’a secde eder. Dünyadayken gösteriş ve ün yapmak amacıyla secde etmiş olanlar -secde etmesinler diye- o günde sırtları kas katı kesilir; secde edemezler. Sonra sırat köprüsü getirilip cehennemin üzerine kurulur.” Bazıları köprüden bir anda geçer. Bazıları rahvan atlar gibi geçer. Kimi yara bere almadan ge­çer, kimi yaralanıp berelenrk geçer. Kimi de cehennemin ateşine düşer. Ni­hayet bir başkası sürünerek köprüden geçer. Siz hakkı taleb etmede benden daha güçlü olamazsınız. O gün kimin mümin olduğu size apaçık görünür. Müminler kurtulduklarını görünce kardeşlerine şefaat etmek için Rablerine şöyle derler: “Rabbimiz! Bunlar kardeşlerimizdir. Dünyada bizimle beraber savaşır, bizimle beraber oruç tutar, bizimle berabr salih ameller işlerlerdi.” Yüce Allah da: “Gidin, kalbinde zerre ağırlığınca imân bulunan kimseleri ce­hennemden çıkarın” der. Allah, öylelerinin yüzlerini ateşe haram kılar. On­ların bir kısmı ayaklarına kadar, bir kısmı bacaklarının yarısına kadar ateşe batmıştır. O şefaatçi müminler, gidip cehennemdeki günahkâr müminlerden tanıdıklarım çıkarır sonra dönrler. Cenab-ı Allah onlara: “Gidin. Kalbinde yarım zerre ağırlığınca iman bulunan kimseleri de cehennemden çıkarın”der. Gder, tanıdıklarını cehennemden çıkarırlar.”
Hadisi rivayet eden Ebû Saîd dedi ki; Eğer bana inanmıyorsanız şu âye­ti okuyun: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat arttırır.” (Nisa, 4/40)
Peygamberler, melekler ve müminler, günahkârlara şefaat ederler. Her istediğini yaptıracak güce sahib olan Aziz ve Celil Allah: “Benim şefaatim kaldı” der. Orada alıkonmuş olanlardan bir kısmını avuçlayıp alır, cennet gi­rişindeki hayat nehrine bırakır. Bunlar sel yatağının iki kıyısındaki ekin tane­leri gibi biterler. Ağaç ve kayaların yanındaki ekin tanelerini andırırcasına Yeşerirler. Bu bitkilerin güneşe bakan tarafları yeşil, gölgeye bakan tarafları İse beyaz olur. Oradan, yani hayat nehrinden inci taneleri gibi çıkarlar. Ce-nab-ı Allah onların boyunlarına mühürler takar ve o halde cennete girerler. Cennetlikler onları görünce, “Bunlar Rahmân’ın azatlılarıdır. Hiç bir iyilik yapmadıkları ve önceleri hiç bir hayırda bulunmadıkları halde Allah bunları cennete koydu” derler. Sonra onlara: “Gördükleriniz, bir misli fazlasıyla bir­likte SİZİn olsun” denir. [500]
Müslim… Ebû Zübeyr’den rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle de­miştir:
“Kıyamet gününde biz şöyle ve şöyle bir yere (tepeye) geliriz. Ben de oradan insanlara üst bir noktadan bakarım. Ümmetler putlarıyla ve taptıkları şeylerle sırasıyla çağırılırlar. Ondan sonra Rabbimiz yanımıza gelir ve biz müminlere şöyle sorar:
— Kimi bekliyorsunuz?
— Rabbimizi bekliyoruz.
— Ben Rabbinizim!
— Hele seni bir görelim.
Yüce Rab müminlere tecelli edip güler. Onları alıp götürür. Onlar da kendisine tabi olup giderler. Mümin olsun münafık olsun herkese, peşine düşüp izleyeceği bir nûr verilir. Cehennem köprüsünün üzerinde kanca ve şiş­ler vardır. Allah’ın dilediği kimseler o kanca ve şişlere takılırlar. Sonra mü­nafıkların nuru söner ve müminler kurtulur. Kurtulan ilk zümrenin yüzleri, dolunaylı gecedeki ay gibi parlaktır. Bunlar yetmiş bin kişi olup hesaba çevilmeksizin cennete gireceklerdir. Bunların ardısıra gelenlerin yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibi parıldar. Bunlarda aynı şekilde cennete girerler. Bundan sonra şefaat faslı başlar. Şefaat erbabı kimseler (günahkârlar için) şe­faat ederler. Öyle ki, kalbinde bir arpa tanesi ağırlığınca hayır bulunan ve lâ-ilâhe illallah diyen herkes cehennemden çıkarılıp cennetin avlusuna konulur­lar. Cennetlikler bunların üzerine su serperler de tıpkı sel yatağındaki ekin ta­neleri gibi yeşerirler. Bu durumdaki insan cennete girdikten sonra korkusu gider. Artık dünya on katıyla kendisine verilinceye dek istekte bulunur.” [501]
“Müslim… Huzeyfe’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur:
“Cenab-ı Allah insanları (kıyamet gününde) toplar. Müminler kalkıp du­rurlar. Nihayet cennet onlara yaklaştırılır. Onlar da Âdem (a.s.)’e gidip: “Ey babamız Âdem! Bize cennetin kapılarım açtır” derler. O da; “Ben bunu ya­pabilecek durumda değilim. Sizi cennetten çıkarın sebep, babanız Âdem’in günahından başkası değildir. Siz Allah’ın dostu İbrahim’e gidin!” der. Yanı­na gittiklerinde İbrahim onlara şöyle der: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim. Ben, Allah’ın gerilerden dostuyum. Siz Mûsâ (a.s.)’a gidin.” Yanı­na gittiklerinde Musa (a.s.) onlara: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim. Siz Allah’ın ruhu ve kelimesi İsa’nın yanma gidin.” der. Yanına gittiklerinde İsâ (a.s.) da onlara: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim” der ve on­lar, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yanma giderler. O da kalkıp şefaat izni ister. Kendisine izin verilir. Sonra emanet ve rahmet gönderilir. Bunlar, sıratın sa­ğında ve solunda dikilip dururlar. Kiminiz o köprüden yıldırım gibi süratle geçer.” Bu hadisi rivayet eden Huzeyfe: “Anam babam sana feda olsun. Yıl­dırım gibi geçmek nasıl olur?” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) ona şöyle ce­vap vermişti: “Yıldırıma bakmıyorlar mı? Göz açıp yumuncaya kadar nasıl çakıp geçiyor? Sonraki gurup rüzgar gibi, ondan sonraki gurupta yağmur gi­bi, ondan sanraki gurupta koşucu erkeklerin koşusu gibi hızla geçip gider. Amelleriyle orantılı bir hızla geçip giderler. Derken bir adam gelir köprüden yürüyerek değil de ancak sürünerek geçer. Köprünün iki tarafında asılı kan­calar vardır. Bunlar, yakalamakla emrolundukları kimseleri, oradan geçer­ken, (vücutlarına takılarak) yakalarlar. Kimi yara bere alarak oradan kurtu­lup geçer. Kimi de ateşe düşer. Ebû Hüreyre’nin câm kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; cehennemin derinliği yetmiş güz mevsimi kadardır!” İbn Ebi’d-Dünyâ… Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah ümmetleri aynı platformda toplar. Onları dağıtmak iste­diğinde, her kavmin tapa geldiği tanrıyı karşılarına diker. Onu görünce peşi­ne takılır, onu ardısıra giderler. Nihayet o da onları cehenneme koyar. Sonra biz (müminler) yüksek bir yerdeyken Rabbimiz yanımıza gelir ve şöyle der:
—- Ne bekliyorsunuz?
— Rabbimizi bekliyoruz.
— O’nu görürseniz tanır mısınız?
— Evet.
— O’nu daha önce görmediğiniz halde nasıl tanıyacaksınız? -— Çünkü O’nun dengi yoktur.
— (Yüce Allah gülmeye başlar) Müjdeler olsun size ey müslümanlar topluluğu! Çünkü sizden her birinizin yerine cehenneme bir yahudi veya hristiyan koydum, (siz kurtuldunuz).”
Müslim… Ebû Musa el-Eş’arî’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöy­le buyurmuştur:
“Müslüman adam ölmeden önce Cenab-ı Allah mutlaka onun yerine ce­henneme bir yahudi ve hristiyan koyar.” [502]
Kaynak : ÖLÜM VE ÖTESİ – İBNİ KESİR

Dipnot:

[499] Buharî, Rikak, 7/52

[500] Müslim, İman, 1/302

[501] Müslim, İman, 1/177-78

[502] Müslim, İman, 1/I8O-I8I İbn Kesîr, Ölüm Ötesi Tarihi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2001: 305-310.


Görüntünün olası içeriği: çiçek, bitki ve doğa

786 defa 7 gün ara vermeden Besmeleyi okuyup isteğini, maksadını Allah'dan dileyenin isteği yerine gelir. Bir maksadı, bir arzusu, isteği olan kişi temiz ve tenha bir yerde kıbleye yönelerek 1000 Besmele okur, sonra 2 rekat namaz kıldıktan sonra “Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve eshabihi ecmaiyn” diyerek isteğini, maksadını talep eder ve sonra 1000 defa besmele okuyup tekrar 2 rekat namaz kılıp ardından tekrar selatü selam okuyarak dua eder bu şekilde tekrar ederek 12000 besmele ve 11 saltü selam okuduktan sonra isteğini Allah dan niyaz ederse maksadı ve isteği gerçekleşir. Borçlu olan veya rızkı dar olan kişi ceylan derisi üzerine; safran, misk ve gül suyu karışımı mürekkep ile besmeleyi yazıp öd ve anber ile tütsüledikten sonra üzerinde taşırsa yokluktan ve darlıktan kurtulur. Cam bardak içine 40 besmele yazıp, zemzem suyu doldurup hastaya içirilirse hasta şifaya kavuşur. Çocuğu olmayan veya sürekli çocuk düşüren bir kadın ay başı adetinden temizlendikten 3 gün sonra 110 defa besmeleyi bir kağıt üzerine yazıp üzerinde bulundurur ve o nüsha üzerinde iken ilişkiye girerse o kadın hamile kalır. Çocuk dünyaya gelinceye kadar besmele yazılı nüshayı üzerinde taşırsa zorluk çekmeden çocuk sahibi olur. (eşinin düşük yapması sonucu çocuğu olmayan adam bir kağıt üzerine 60 defa Besmele yazıp üzerinde taşırsa çocuğu yaşar.) Tarlanın verimini ve bereketini arttırmak için bir kağıda 101 Besmele yazılır ve tarlaya gömülürse hem bereketr hasıl olur, hemde afetlerden korunur. Yetişme devresi zarara ve afete uğramadan tamamlanır. Meyvesi, sebzesi güzel ve bol olur. Besmele 81 defa yazılıp uykusunda korkan çocuğun boynuna asılırsa korkusu kalmaz. Besmele 35 defa yazılıp eve veya iş yerine asılırsa o yerin bereketi artar. İş yerinin kazancı çoğalır. Cin, şeytan şerrinden, yangından ve kem gözlerden korunmuş olur. Besmeleyi 1000 defa bir kağıda yazıp üzerinde taşıyan düşmanlarına korku salar, dostları yanında sevgi ve saygısı artar. Halk arasında şerefli ve saygı duyulan bir kişi olur. Besmele 70 defa ölünün üzerine okunursa kabir azabı hafifler, Münker ve Nekir in sorularında zorluk çekmez. Besmele kurşun üstüne 3 defa yazılıp balık avlamak için kullanılırsa balık avı bereketli olur.

 

Fotoğraf açıklaması yok.