15 Ağustos 2020 Cumartesi

KURT AYAĞI OTUNUN VEYA KURT PENÇESİ OTUNUN FAYDALARI m.ulaş Sağlığımızın müthiş şifreleri


Her zaman yeşil kalan bu yosunumsu bitki, ormanlarda, yerde bir-iki metre kadar uzanarak, zarif ve ince kökleri ile kendisini belli eder. Bu kollardan, yedi ile on santim uzunluğunda ele yumuşak gelen çatallı dallar çıkarır. Dört yaşma gelen bitki, sarımsı renkte mısırı andıran çiçekler verir. Çiçeğin tozuna Kurtayağı tozu denir ve bazı eczanelerde deri tozu olarak satılır.

Radyum içeren bu bitki, çok çeşitlilik gösteren ip benzeri kollarıyla ve çiçek salkımından dökülen sarı tozuyla kolayca ayırt edilir. Dünyanın dört bir ' yanında, yüksek irtifalı ormanların kuzey yamaçlarında bulunur. Eğer ormanlar kesilirse, bitki sararır ve kurur çünki doğrudan güneşte yaşayamaz.

Gut ve romatizma hastalarına (hatta mafsallarda form değişmeleri oluşmaya başlamışsa bile), kronik hemoroit ve kabızlık çekenlere Kurtayağı çayı hararetle tavsiye edilir. Ancak ishalden mustarip kişiler bu çayı, büyük bir dikkatle içmelidirler çünki bağırsak krampları meydana gelebilir. Kurtayağı hiçbir zaman kaynatılmaz, ancak kaynamış su ile demlendirilir. Böbrek kumu, böbrek koliti, husye ağrıları veya sertleşmesi ile cinsel organ hastalıklarında da kullanılır. Karaciğer iltihaplanması ve karaciğer dokularındaki şişlikler için, hatta habis olanlar için bile Kurtayağı bire birdir. Onun yardımıyla hasta kısa sürede toparlanır.

Bir yakınımın kocası, yıllardan beri nefes darlığı çekiyordu ve astım olduğu düşünülerek tedavisi yapılıyordu. Bir gece gene yakalandığı nöbet esnasında gelen doktor, "Çalışmayı bırakmazsanız bir hafta sonra ölebilirsiniz." demiş ve onu hastaneye kaldırmış. Karısından öğrendiğime göre, son safhadaki bir karaciğer sirozu teşhisi konmuş ve birkaç gün sonra ümitsiz olarak evine gönderilmiş. Gece bastıran nefes darlığı, karaciğer sirozunun tipik bir göstergesidir. Tavsiyem üzerine kadıncağız Kurtayağı bularak kocasının hayatını kurtardı. Daha ilk fincan çayı içtiği zaman, yıllardan beri sıkıntısını çektiği gece nöbeti gelmemiş. Kulağa mucize gibi geliyor değil mi?

Civarınızda karaciğer sirozuna yakalanmış, hatta ağır durumda bir kimse varsa, ona hemen Kurtayağı çayı içiriniz; radyum içeren bu bitki, şifalı bitki tıbbında çok önemli bir yer tutar.

Bir dağ gezisinde beraber olduğumuz botanikçi Dr. Bruno Wein-meister, Kurtpençesi'nin bilhassa siroz ve karaciğer kanseri üzerindeki etkisini anlatırken şu olayı da aktardı: Genç bir öğrenci iken, arkadaşlarıyla bir dağ kulübesine doğru yol alırlarken, çok güzel bir Kurtayağı görünce dayanamayıp koparmış ve şapkasının etrafına birkaç kere dolamış. Sonradan arkadaşlarının birinin ayağına fena bir kramp girmiş, çocuğun ayağı dizine belli bir açıyla kaskatı kesilmiş. Herkes yardımcı olmaya çalışmış. Hatta kulübenin sahibi "Franzbranntwein" (sulandırılmış şarap ve bitki özlerinden yapılan bir ilâç) ile masaj yapmış ama nafile. Birinin önerisi üzerine genç öğrenci Kurtayağı'nı şapkasından çıkararak arkadaşının bileğine aşağıdan yukarıya doğru sarmış. Birkaç dakika içerisinde ayak normal hâline dönmüş. Bunun bir tesadüf olabileceğini düşünmüş. Belki de kramp, Kurtayağı olmasa da geçecekti, diye düşünmüş. Geri dönerlerken, bacak kramplarından mustarip olan evsahibesi için bir avuç Kurtayağı toplamış. Kadın kramplardan kısa zamanda kurtulmuş. Birkaç yıl sonra bunu bir uzmana anlatmış ve ondan Kurtayağı'nın radyum içerdiğini öğrenmiş. O zamandan beri birçok kişi ayaklarındaki ve bacaklarındaki kramplardan bir Kurtayağı bitki yastığı ile kurtulmuş.

Bir başka arkadaşım, idrar tutukluğundan dolayı hastaneye kaldırılmıştı. Kolunun üst tarafı iyice şişmişti. Hastaneden çıkınca her şey yeniden başladı. Neyse ki, 86 yaşındaki kayınvalidem ayak kramplarından acı çektiğinden evde Kurtayağı çayı vardı. O anda aklıma, sidik torbası krampı yüzünden acı çekiyor olabileceği ihtimali geldi. Bunu denedik. Bir ufak torbacığın içine kuru Kurtayağı koyup, mesane civarına koyduk. Beş dakika sonra arkadaşım normal olarak idrara çıktı. Hatta bu küçük torbacığı mesanesinin üzerinde birkaç gün daha taşıdı.

Ben yıllarca yüksek tansi
yondan şikâyetçi idim. Bu, genellikle iyi çalışmayan böbreklerden ileri gelir. Ben de, Kurtayağı dolu minik bir torbayı böbrek civarına yerleştirdim ve gece öyle yattım. Sabah kalktığımda, yirmi olan tansiyonum on altıya düşmüştü. O zamandan beri arada bir, minik bir torba taze Kurtpençesi'ni böbrek bölgeme koymayı âdet edindim.

Baldır kramplarında Kurtayağı bir beze konularak baldırın etrafına sarılır. Ayak banyoları, hatta mesane kramplarında yarım banyo da yapılabilir.

Savaş veya kazalarda alınan yaralar da bazen kramplara neden olur. Bir gazinin sırtında, kocaman bir yara yeri vardı. Bu yara mütemadiyen acılı kramplara sebep oluyor ve ardından bütün bedeni ter içinde kalıyordu. Ağrılar kafasına kadar çıkıyordu. Kurtayağı pansumanları ve banyoları ile bu adamcağız 30 yıldır çektiği bu dertten kurtuldu.

Bazı eczanelerde satılan Kurtayağı tozu, yatalak hastalarda sık görülen yatak yaralarını kısa sürede iyileştirir. Tozu açık yaranın üstüne serpiştiriniz. Genelde daha ilk kullanımdan sonra rahatlama görülür.

KULLANIM

Çay: 1/4 litre kaynar suyun içinde bir silme tatlı kaşığı Kurtayağı kısaca demlendirilir. Günde sadece bir fincan, sabah aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce yudum yudum içilir. Siroz veya habis karaciğer hastalığında günde iki fincan içilebilir. ALINTI

Hanefî mezhebine göre “istiridye” yenmez. Bu mevzuda son devrin değerli Hanefî fıkıh âlimi Mehmed Zihnî Efendi merhum Nimet-i İslâm isimli muhallet eserinde şöyle demiştir: “Balık cinsinden olmayan deniz mahlûkları temiz olmadıkları için yenmezler. Midye, istiridye, istakoz, kalamar, karides... gibi.” Büyük İslam İlmihali'nde de Ömer Nasûhi Bilmen merhum şu açıklamalarda bulunmuştur: “Devamlı olarak suda yaşayan balıklar yenir. Fakat diğer su hayvanları habis (pis) sayılır, yenmezler. Mesela, yengeçler, midyeler, istiridyeler, ıstakozlar (karides de bu sınıfa dahildir) helâl değildirler..." Hâsılı; Hanefî mezhebine göre, balık sûretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre, daima suda yaşayan, suda barınan hayvanlardan her çeşit balığın eti yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanlarını yemek caiz değildir. Midye, istiridye, karides, istakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helâl olarak kabul edilmemekte, haram sayılmaktadır. [Bkz. Cezîrî, el-Mezâhibü'l-Erbaa, 2, 5] Bu esaslara göre, midye, istiridye, karides, kalamar gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Bir başka ifadeyle; Mâlikî mezhebi hiçbir deniz hayvanını istisna kılmazken, Hanbelî mezhebi yılan balığını habis saydığı için, Şâfiî mezhebi de kurbağa, yengeç ve timsah gibi hem denizde, hem de karada yaşayabilen hayvanların etinin yenilmesini haram olarak vasıflandırmaktadır. S o n u ç Her Müslüman, istisnaî ve mecburi haller dışında mutlaka mensubu bulunduğu kendi mezhebinin hükümlerine uymalı, hatta onun da müftâ bih olan kavilleriyle amel etmeye gayret göstermelidir.

 

Hutbe esnasında konuşana "Sus" dahi denmez

Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlullah Efendimizin (s.a.v.) şöyle buyurduğunu haber vermiştir:

"Cuma günü imam hutbe okurken, sen (yanıbaşında konuşan) arkadaşına, "Ensıt: Sus!" desen, lağvde bulunmuş (boş, beyhûde ve faydasız lâf etmiş) olursun." [Buhârî, Sahih, Cuma 36; Müslim, Sahih, Cuma 11]

Yine Ebû Hureyre (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.v.) Efendimiz buyurmuşlardır ki; “Kim güzelce abdest alır, Cumaya gider, dinler ve susarsa o cumadan bir önceki cumaya kadar olan günahları bağışlanır ve buna üç gün de ilave edilir…" [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1050.]

Hz. Ali kerramallâhu vechehu’n-nûrânî, Kûfe'de minberden şöyle hitap ettiği rivayet edilir:

"Cuma günü olduğunda şeytanlar bayraklarıyla birlikte çarşı-pazarı dolaşır insanları Cumaya gitmekten alıkoyacak bir kısım bahaneler ortaya çıkarır. Melekler de erken çıkar, mescidin kapısında oturur, imam minbere çıkıncaya kadar birinci saatte ve ikinci saatte gelenleri kaydederler. Kişi imamı görüp işiteceği bir yere oturur, sesini çıkarmaz ve lağivde bulunmazsa iki sevap kazanır. İmamı görüp işiteceği bir yere yerleşir de lağiv yapar, susmazsa bir günah kazanır. Cuma günü arkadaşına, ‘sus!’ diyen lağivde bulunmuş olur. Lağivde bulunanın bu Cumadan alacağı kalmaz.’ Hz. Ali sözünü şöyle bitirdi: ‘Rasûlullah’ın (s.a.v.) böyle söylediğini işitmiştim." [Ebû Davûd, Sünen, Cuma, 1051]

Mevcut hükümetin 2023 hedefleri metnini incelediniz mi? Çok ilginç maddeler var. Maddelerden biri AB hedefinden sapmamak. Bu hedeflere sadakatini her fırsatta yineleyen bir iktidarın, İstanbul Sözleşmesi, 6284 ve AByle tam uyum için yürürlüğe koyduğu 2bin küsur yasayı fesh ihtimali yoktur.

 

Fotoğraf açıklaması yok.

👉Evlilik ve AİLE, Cennette Hz.Adem (as) ve Hz.Havva ile başlayan, yine Cenneti hedefleyen bir kurum ve kutlu bir yolculuktur! ➖Aile ve Evliliği zorlaştırıp yıkmak için şeytanilerle işbirliğine girenler bunun hesabını hem dünyada hem âhirette verecektir. ➖Müslüman Türk toplumu için aile çok değerli ve kutsaldır. Öyle emperyal destekli feminizm terör örgütünün, şekil müslümanlarının, siyasi münafıkların vede cibilliyetsizlerin keyfine bırakılamaz. Aile son kaledir .....

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'AİLE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'

“Peygamber (SAV) şöyle buyurmaktadır: “Sizden biriniz beni annesinden-babasından, çoluk-çocuğunuzdan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş olamaz.” [Buhari, Sahih, İman, 2/8 (I;9)]

 

İSLAM'IN İLK TALEBELERİ "ASHÂB-I SUFFE" Mescid-i Nebevî’nin giriş kısmına kalacak yerleri olmayan sahâbîlerin barınması için yapılan mekâna “suffe”; burada kalan ve çoğunluğu muhacirlerden oluşan topluluğa “ashâbü’s-suffe” denilmiştir. Allah yoluna kendilerini vakfetmiş bulunan Suffe Ehli’nin güzide sahâbîleri, Sevgili Peygamberimizin yanında daima hazır bulunmuş, onun söz ve fiillerini hıfzederek sonraki nesillere aktarmışlardır. İslâmî esasların ve dinî hükümlerin korunmasında ve bütün âleme yayılmasında bu ilim ve fazilet ehlinin hizmet ve gayretlerinin payı çok büyüktür. Karşılaştıkları türlü sıkıntılara ve imkânsızlıklara rağmen ilim talebinden geri kalmayan bu talebeler, sonraki dönemlere de güzel bir örnek teşkil etmişlerdir. Hz. Peygamber’in (s.a.v.) Mescid-i Nebevî’deki bu uygulaması tüm islamî eğitime örnek olmuştur. Hz. Peygamber’in gözetiminde irfan ve ahlâk eğitimi alan Suffe Ehli, Allah’a ve Resûlü’ne olan bağlılıkları, dünya malına karşı müstağni davranmaları sebebiyle hem ilmin hem zühdün hem de takvanın önder ve örnekleri olmuşlardır. Bu günümüzde de bu uygulama halen devam etmekte, fiziki şekil farklı olsa da muhtevası aynı olarak ümmeti muhammed'e sunulmaktadır. Ne mutlu bu hizmeti devam ettiren gariplere.

 

Görüntünün olası içeriği: ‎ağaç, gökyüzü, açık hava ve doğa, ‎şunu diyen bir yazı '‎Her gün 100 defa selavat getiren münafıklıktan ve cehennem ateşinden uzaklaşır ve kıyamette șehitlerle beraber olur (Hadis-i Serif יהשה‎'‎‎
Ilim Irfan Sofrası

Bir bedevi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

"Kıyamet ne zaman kopacak?" diye sordu.

Efendimiz: “Kıyamet için ne hazırladın?” buyurdu.

"Allah ve Resûlünün sevgisini." dedi.

Bunun üzerine Hz. Peygamber:

“O halde sen, sevdiğin ile berabersin.” buyurdu. [Müslim, Sahih, Birr ve Sıla,45/50 (III; 2032)]

ALLÂHÜ TEÂLÂ, İSLÂM DÎNİNİ FÂSIK VE FÂCİR KİMSE İLE DE KUVVETLENDİRİR ......EbûHüreyre (r.a.) şöyle anlattı: “Hayber Gazası’na hazırlandığımız sırada Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) Hazretleri, Müslüman geçinenlerden birisine işâret buyurarak “Şu kişi cehennem ehlindendir.” dediler. Harp esnasında o kişinin gayretini ve şiddetli cenk ederek yaralandığını gören Ashâb-ı Kirâm’dan bazıları: “Böyle çalışan kimse ehl-i cehennem olur mu?” diye şüpheye düşeyazdılar. Neticede o kimse, yaralarının acısına sabretmeyip tirkeşinden (ok çantasından) bir ok çıkarıp kendisine sapladı ve intihâr etti. Müslümanlar bu hâli görünce Resûlullah Efendimize (s.a.v.) varıp: “Yâ Resûlallâh! Hak Teâlâ Hazretleri senin sözünü doğru çıkardı. O kimse canına kıydı.” dediler. Sonra Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri, birine: “Kalk, ya filân! Halka bildir ki; cennete, mümin olandan başkası giremez. Hak Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri hakîkaten bu İslam dînini fâsık ve fâcir kimse ile de kuvvetlendirir.” buyurdu. Murâd-ı şerîfleri şudur ki: Cennete girmeye, gerçek mümin olanlar lâyıktır. Mümin olmayanı İslâm uğrunda çalışmaz zannetmeyin. Bu din öyle bir dindir ki, Hak Celle ve Alâ Hazretleri bunu kuvvetlendirmek için fâcirleri bile kullanır. Resûlullah (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır ki: “Hakîkaten kişi, başkalarına karşı cennet ehlinin amelini işler, hâlbuki kendisi cehennem ehlindendir. Ve gerçekten kişi başkalarına karşı cehennem ehlinin amelini işler, hâlbuki kendisi cennet ehlindendir.” Diğer bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur: “Allâhü Teâlâ, sizin ne dış görünüşünüze ne de mallarınıza bakar. Ama o, sizin kalplerinize ve amellerinize bakar.” Velhasıl, Hak Teâlâ Hazretlerinin nazarı, kullarının kalplerine ve niyetlerinedir; niyetteki ihlâsadır. Yoksa Allâhü Teâlâ zengindir. Hiç kimsenin ameline ihtiyacı yoktur. Bütün ibâdetlerin faydası yine kullara aittir. ....FAZİLET TAKVİMİ 28 Haziran 2020, Pazar

 

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Resûlullah (s.a.v.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır ki: "Hakîkaten kişi, başkalarına karşı cennet ehlinin amelini işler, hâlbuki kendisi cehennem ehlindendir. Ve gerçekten kişi başkalarına karşı cehennem ehlinin amelini işler, hâlbuki kendisi cennet ehlindendir."'