18 Ağustos 2020 Salı

ÂHİR ZAMANDA SEVAPLAR KAT KAT OLUR... (ELLİ SAHABİ SEVABI) .....Tâbiînden Ebû Ümeyye eş-Şa’bânî (r.a.) diyor ki: (Ashâb-ı Kirâm’dan) Ebû Sâlebe el-Huşenî’ye (r.a.) sordum: “Ey Ebû Sâlebe: ‘… Siz kendi nefsinize bakınız…’ meâlindeki (Mâide sûresi, 105.) âyet-i kerîme hakkında ne dersiniz?” Dedi ki: “Vallâhi sen, tam da bunu bilen kişiye sordun. Ben o âyeti Resûlullâh’a (s.a.v.) sormuştum. Şöyle buyurmuşlardı: “Birbirinize iyilikleri ve hayır işleri tavsiye edin. Kötülüklerden ve zararlı şeylerden birbirinizi sakındırın. Ne zaman ki cimriliğin çoğaldığını (iyiliğin emredilmediğini), nefsin arzularına uyulduğunu, dünyânın (dine) tercih edildiğini, herkesin (kitaba, sünnete, icmâa bakmayıp, sahâbe ve tâbiîne tabi olmayıp) kendi fikrini beğendiğini görürsen işte o zaman diğer insanları bırak, kendine bak. İleride sabredilecek günler gelecek. O zamanlarda sabretmek, elde ateş tutmak gibidir. O günlerde sâlih ameller işleyene, aynı amelleri işleyen elli kişinin sevâbı verilir.” Ashâb-ı Kiram: “Yâ Resûlallâh! O zamanda yaşayan insanlardan mı (yoksa bizden mi) elli kişinin sevâbını alacaklar?” dediklerinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Hayır, sizden elli kişinin ecir ve sevâbını kazanacaklar.” buyurdular. (Sünen-i Ebû Dâvûd) Hicrî: 18 Cemâziyelâhir 1436 Fazilet Takvimi

 


Ehl-i Sünnet Hanefi


EN BÜYÜK İSTİĞFAR: TESBİH NAMAZI.
Tesbih namazı, bütün vücutla yapılan en büyük tevbe ve istiğfârdır. Resûl-i Ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem), amcaları Hazret-i Abbâs’a (radıyallâhü anh) hitâben tesbih namazı ile alâkalı şöyle buyurmuşlardır: “Ey amca! Sana on (çeşit günâhını silecek) şey(i) haber vererek ikram etmiş olayım ki, onu işlediğin vakit günâhının evveli ve âhiri, yenisi ve eskisi, hata ile ve kasden yapılanı, küçüğü ve büyüğü, gizlisi ve âşikâr olanı mağfiret edilmiş olsun. Dört rek’at namazı kılarsın... Gücün yeterse bu namazı her gün kıl. Her gün kılamazsan hafta da bir kere kıl, her hafta kılamazsan ayda bir kere kıl. Onu da yapamazsan senede bir, onu da yapamazsan ömründe bir kere kıl.” Tesbih namazı 4 rek’attir. Bu namazda 300 defa şu tesbih okunur: “Sübhânellâhi velhamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil-aliyyil-azîm.”
Bu tesbih, namaz içinde şu kadar okunur:
15 kere, Sübhâneke’den sonra (Fâtiha’dan önce),
10 kere, zamm-ı sûreden sonra,
10 kere, rükûda, (tesbihlerden sonra)
10 kere, rükûdan kalkınca ayakta (kavmede),
10 kere, birinci secdede, (tesbihlerden sonra)
10 kere, iki secde arasındaki oturuşta (celsede),
10 kere, ikinci secdede. (tesbihlerden sonra).
Birinci rek’atte okunan tesbihlerin adedi 75’tir.
İkinci rek’atte aynı sıra ile yine 75 defa okunur.
Üçüncü ve dördüncü rek’atler de böyle kılınır. Birinci kâdede (oturuşta) tahiyyattan sonra Salli ve Bârik, üçüncü rek’ate kalkınca önce Sübhâneke okunur. Tesbih namazı, kılınması teşvik edilmiş bir namazdır. Bunu alışkanlık hâline getirmek müstehaptır. Kılmasını bilmeyenlerin istifâde etmesi maksadıyla cemâatle de kılınabilir.

İyi düşünmek lazım.. Yanlışa doğru demekte yapılan yanlışı savunmakta aynıdır hatta dahada kötüdür.

 

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Küfe Valiliği için Hz. Ömer'e oğlu Abdullah'ı ataması teklif edilince Hazreti Ömer derki: "Allah senin canını alsın! Bilmiyor musun ki, kim daha layık biri olduğu halde bir işe akrabasını ve yakınını tayin ederse Allah'a, Resulüne ve bütün Müslümanlara ihanet etmiş olur"'

Salevatı- şerife okumak Resulullah sallallahü aleyhi ve sellemin ismini işitenin ömründe bir defa salevat getirmesi farz, okuyunca, yazınca, söyleyince, işitince ilkinde söylemek vacip, tekrarında müstehaptır. Namazların sonunda okunan salli barikler salevattır. Peygamber efendimize salevat getirmek için Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed demek kâfidir. Namazda okuduğumuz, Salli barikleri okumak daha sevabdır Peygamber efendimize salevat-ı şerife getirmenin fazileti çoktur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Cebrail aleyhisselam “Sana kim salevat okursa, 70 bin melek ona salât okur. Meleklerin salât okuduğu kimse Cennet ehli arasına girer” dedi. İşi güçleşen, salevat okumayı çoğaltsın! Çünkü salevat, bütün sıkıntıları giderir, rızıkları artırır, işlerin hayırla bitmesini sağlar. Salevat, Sıratta nur, salevat okuyan da nur ehli olur. Nur ehli olan da Cehennem ehli olmaz.” Peygamberimiz buyurdu ki, “Her kim günde yüz defa salevât-i şerife okursa, kıyâmet gününde güneşin sıcaklığından kurtulup, Arşın gölgesi altında benimle berâberdir. Ve her kim benim için bir salevât-ı şerife getirirse, rahmet melekleri onun günahlarının affolması için duâ ve istiğfar ederler.” Kaynak : 365 Gün Dua

 Fotoğraf açıklaması yok.

Görüntünün olası içeriği: yazı
Ilim Irfan Sofrası

(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyhekî]

(Cuma günü 80 salevat getirenin, 80 yıllık günahı affolur.) [Dare Kutni]

(Ezanı işitince tekrar edip bana salevat getirin! ) [Buhari]

(Dua perdelidir. Salevat getirilince, perdeler yırtılır, dua kabul olur.) [Taberanî]

(Allahü teâlâyı zikretmeden ve Resulüne salevat getirmeden toplanıp dağılmak, leşten dağılmak gibidir.) [İ. Ahmed]

(Bir toplulukta Allahü teâlâ anılmaz ve Resulüne salevat getirilmezse, o topluluk, Kıyamette, hasret ve pişmanlık çekerler.) [Tirmizî]

(Abdestten sonra, on defa salevat getirenin gamı gider, duası kabul olur.) [Ey Oğul İlmihali]

(Söyleyeceğini unutan, hatırlamak için salevat getirsin!) [İbni Sünnî]

(Meclislerinizi bana salât-ü selam getirmekle süsleyin!) [Deylemi]

(Namaz kıldıktan sonra dua ederken önce Allahü teâlâya layık olduğu şekilde hamd et, sonra bana salevat getir, sonra dua et!) [Tirmizi]

(Kulağı çınlayan beni hatırlasın, bana salevat-ı şerife getirsin. Sonra da “Beni hayırla anana Allah rahmet etsin!” desin!) [Müslim]

(İsmim anılınca salevat okumayan, cimrilerin cimrisidir.) [Tirmizî]

(Yanında anıldığım halde bana salevat getirmeyenin burnu sürtülsün!) [Tirmizi]

(İsmim anılınca salevat getirmeyen, zelil olsun!) [Tirmizî]

(Gül koklayıp da bana salevat getirmeyen, bana eziyet etmiş olur.) [Şir’a]

(İki müslüman, selamlaşıp müsafeha eder ve bir de bana salevat-ı şerife okursa, yeni doğmuş gibi bütün günahları temizlenir.) [R.Nasıhin]

Emir Timur imanlı mı gitti? ..Tarih kitaplarında Osmanlı Devletinin Sultanı Yıldırım Beyazıt ile Ankara Savaşında karşılaşan iki müslüman devletinin savaştığı bu savaşta galibiyet elde eden Timur, son nefesinde imanına etki eden hareketi ne idi? İmam-ı Rabbani hazretleri mektubatında bakın nasıl ifade ediyor?. Duyduğuma göre, bir gün merhum Emir Timur Buhara sokaklarının birinden geçiyormuş. Hace Nakşibend Hanigahı dervişleri Hace Hanigahımn sergilerini silkeliyorlarmış. Emir, İslâmî neş'esinin güzelliğinden olacak; orada durup Hanigahtan gelen tozları kendisi için anber bilmiştir. Ta ki: Dervişlerin feyiz bereketlerine nail ola..İhtimal ki o: Bu tavazu ve bu inkisar ile son nefesini iyi bitirmiştir. Nitekim, Hace Nakşibend Hz. nin şöyle dediği nakledilmiştir: Timur imân sahibi olarak öldü.. (405. mektup) ....Bizim bu kıssadan anladığımız, bir kişi, zamanın mürşidi kamiline hususi olarak tabi olmasa bile, hayatının herhangi bir safhasında ona ya da onun evlatlarına, müridlerine.. karşı yapmış olduğu bir iyilik, sempati, yardım gibi hüsni niyetli ameller, son nefeste imanlı gitmeye vesile olmaktadır. O halde böyle zatlara tabi olan kimselere özellikle şu ahir zamanda bazı sorumluluklar düşmektedir. Bir kimseyi alıp tamamen ihya etmek her insana nasip olacak bir mazhariyyet değil. Ama en azından insanlara böyle zatlardan haberdar ederek, kalplerinde :"Allah razı olsun, ne yüce bir insanmış.." şeklinde bir sempati oluşturması bile kurtarılan bir kütük mesabesinde olabilmektedir. Rabbim cümlemize hakiki varislerinin sevgisini kazandıracak ameller nasip eylesin ! (Amin )

 

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, gökyüzü ve açık hava, şunu diyen bir yazı 'Emir Timur'un kabrinin bulunduğu Gur Emir. DARSన'

ÇOK İBRETLİK BİR KISSA Medine halkından Salebe, cami kuşu denecek kadar sofu bir insandı. Ne var ki, bir ara nefsinin ve şeytanın verdiği telkine uyarak ne pahasına olursa olsun zengin olma hevesine kapıldı. Hatta hayırlı ise olsun bile demiyor, sadece zengin olmayı kafasına koymuş bulunuyordu.

 

Görüntünün olası içeriği: açık hava, şunu diyen bir yazı 'YAZIK OLDU SALEBE YE OKUYUNCA TÜYLERİNİZ DİKEN DİKEN OLACAK'
Mehmet Panaz

"
ÇOK İBRETLİK BİR KISSA

Medine halkından Salebe, cami kuşu denecek kadar sofu bir insandı. Ne var ki, bir ara nefsinin ve şeytanın verdiği telkine uyarak ne pahasına olursa olsun zengin olma hevesine kapıldı. Hatta hayırlı ise olsun bile demiyor, sadece zengin olmayı kafasına koymuş bulunuyordu.
Bu yüzden tam üç defa Efendimiz (sas) Hazretleri’ne müracaat ederek zengin olmak için dua istemişti.
- Seni hak peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, beni zengin ederse fakirin hakkını fazlasıyla da veririm, diyecek kadar da teminat vermişti.
Efendimiz (sas) Hazretleri ise “Şükrünü yaptığın az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır!” sözleriyle ikazda bulunmuşsa da, ısrarını sürdüren Salebe’nin istediği duayı nihayet yapmış:
- "Salebe’ye istediği malı ver ya Rab!" diye niyazda bulunmuştu.
O sıralarda koyun alan Salebe’nin sürüsü kısa zamanda öylesine çoğaldı ki, camiden çıkmayan Salebe, artık cumaya dahi gelemiyor, çölde sürüsünün peşinde sürüklenip gidiyordu.
Efendimiz (asv) artık camide görünmeyen Salebe’yi soruyor: “Çölde koyunlarının peşinde dolaşıyor.” denince de: “Yazık oldu Salebe’ye.” diye hayıflanıyordu.
Zekat ayetleri geldikten sonra Efendimiz (asv) servet sahiplerine zekat memurları gönderdi. Fakirlerin haklarını alıp hazineye getirecekler, oradan da muhtaçlara taksim edilecekti. Salebe’ye de zekat memuru gönderdi. Onu çölde sürüsünün peşinde bulan zekat memurları anlattılar.
- "Malı çok olanların, kırkta birini yoksulun hakkı olarak ayırıp vermesi gerekiyor. Biz bunu alıp götürmek üzere geldik."
Salebe, servet sahibi olduktan sonra değişmişti. Öyle her isteyene mal verecek kadar da ürkek biri değildi artık. Nitekim zekat memurlarına ağızlarının payını vermekte(!) çekinmedi:
- "Çölde aç susuz dolaşarak kazanan benim. Size ne oluyor ki gelip benden haraç istiyorsunuz? Bu sizin istediğiniz haraçtan başka bir şey değildir." diyerek Resulüllah (asv)’ın gönderdiği zekat memurlarını eli boş çevirdi.
Salebe’nin zekat memurlarını reddini duyan Resulüllah (sas) Hazretleri:
- "Yazık oldu Salebe’ye!" diye üzüntüsünü tekrarladı.
Bu olay üzerine Tevbe Sûresi’ndeki ayetler geldi:
- "Münafıklardan bazıları da mal mülk verip zengin ettiği takdirde Allah’a daha çok itaat edip, fakirlere daha çok yardım edeceklerine söz verirler de, Allah onlara istediklerini ihsan edince verdikleri sözleri unuturlar, cimrilik edip yoksulun hakkını vermezler!" (Tevbe, 9/75 ve 76)
Ayetler, verdiği sözünde durmayarak yoksulun hakkını vermeyen Salebe’nin münafıklar sınıfına geçtiğini işaretliyordu. Bunu üzüntü ile anlayan bir yakını, gidip derhal zekatını vermesini, yoksa gelen ayetlerle münafıklardan biri olarak damgalanmış olacağını hatırlattı. Akrabasının bu zorlaması üzerine zekatını alıp Medine’ye gelen Salebe, Resulüllah Hazretleri’ne (asv) istenen yardımı getirdiğini ifade etti. Ancak Resulüllah üzüntülü bir eda ile:
- "Senin yardımını alamam artık Salebe, malınla geldiğin yere dön!" buyurdu.
Resulüllah’ın (sas) ahirete teşrifinden sonra Hazret-i Ebu Bekir ve Hazret-i Ömer’e de sırasıyla müracaat eden Salebe, malının zekatını getirmişti ama:
- "Resulüllah’ın kabul etmediğini biz de kabul edemeyiz." diyerek, zoraki bir duyguyla getirdiği yardımını halifeler de almadılar.
Nihayet Hazret-i Osman (ra) zamanında, son nefeslerini verdiği sıralarda Salebe’nin kulaklarında Resulüllah’ın yaptığı ikazlar yankılanıyordu:
- "Şükrünü yaptığın az mal, şükrünü yapamadığın çok maldan hayırlıdır!"
Ama vakit çok geçti. Salebe zekatını gönül arzusuyla vermeyen cimri zenginlere ibret olacak bir örneği teşkil edecekti artık, tarih boyunca.

Kaynak; Taberânî, Beyhakî,
Okuduysanız Paylaşalım
Bu ibretlik kıssayı Herkes Okusun.

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanmadı Devr-i Saadet’te bir Yahûdi, bir Müslüman’a iftira ederek Peygamberimiz’e şikâyette bulundu:

 


Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA MUHAMMED'
Ilim Irfan Sofrası

Yalancının Mumu Yatsıya Kadar Yanmadı

Devr-i Saadet’te bir Yahûdi, bir Müslüman’a iftira ederek Peygamberimiz’e şikâyette bulundu:
-Bu adam benim devemi çaldı. Bu deve benimdir, işte şahidlerim, diyerek iki de münâfıklardan yalancı şahid gösterdi.
Gerekli inceleme yapıldı, durum Müslüman’ın aleyhine tecelli ederek devenin Yahûdi’nin olduğuna hükmolundu ve deve Müslüman’dan alınarak Yahûdi’ye teslim edildi.
Bununla kalsa iyi. Hırsızlık yaptığı için o Müslüman’ın ayrıca eli de kesilecekti. İslâm’ın hükümlerini bilen o sahabî ellerini açarak:
-Ya Rabbi! Sen her şeyi bilensin, görüyorsun ki Yahûdi yalancı şahidler göstererek devemi aldı. Şimdi de elim kesilecek. Her gece okuduğum Salavat-ı Şerife’nin yüzü suyu hürmetine sen beni bu belâdan kurtar! Şu anda beni kurtaracak hiçbir merci yok, diyerek Allah’a hulûs-i kalb ile yalvardı.
Daha Huzur-u Saadet’ten ayrılmadan deveye Cenab-ı Allah lisan ihsan etti, deve konuşmaya ve hakikatı olduğu gibi söylemeye başladı:
-Ya Resûlellah! Ben bu Yahûdi’nin değil Müslüman’ın malıyım. Beni sahibime iade et ki, adalet tecelli etsin, diyerek sahibinin huzuruna varıp diz çöktü.
İnsana konuşma hassasını veren Allah değil mi? Neye kadir değil ki, bir Yahûdi’nin karşısında bir Müslüman’ı küçük düşürmekten korudu ve deveye lisan bahşetti. Deve sahibine verildikten sonra Cenab-ı Peygamber Efendimiz, orada bulunanlar da bilsin diye bu Müslüman’a ne ile bu dereceye eriştiğini sordu. O sahabî de:
-Ya Resûlellah! Ben her gece sana 10 defa salavat okumadan yatmam! Burada da o salavatın yüzü suyu hürmetine Allah’tan yardım diledim. Allah Celle Celalühü hamdolsun ki benim yüzümü kara çıkarmadı, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s):
-Ne mutlu sana, salavat hürmetine dünyada elin kesilmekten kurtulduğun gibi, ahirette de cehennem azabından kurtulacaksın, buyurdular.
Orada bulunan münâfıkların çoğu îmanlarını yenilediler, kalblerini temizlediler, mü’minlerin ise bir kat daha îmanı ziyadeleşti…

“Be­nim so­num ne ola­cak?” di­ye sö­ğüt yap­ra­ğı gi­bi tit­re­me­yen kim­se­nin so­nu, teh­li­ke­li­dir. Câ­fer-i Sâ­dık hz. Tam yemek hazır olduğunda, Cebrail Aleyhisselâm geldi.

 

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed'
Ilim Irfan Sofrası
Tam yemek hazır olduğunda, Cebrail Aleyhisselâm geldi.
Hazret-i Câbir (r.a.). Efendimiz (s.a.v.) hazretlerini ve ashabını yemeğe davet etmek için bir koyun kestiğinde, iki küçük oğlu vardı. Büyüğü evde değildi. Büyük oğlu eve geldiğinde küçük kardeşine sordu. -“Babamız, koyunu nasıl kesti?” Küçük kardeşi ona; -“Gel babamın koyunu nasıl kestiğini sana göstereyim?” dedi.
Çocuk, abisinin ellerini, ayaklarını ve gözlerini bağladı. Ve bıçağı eline alıp onu kesti. Çocuk, koşa koşa annesine gidip durumu anlattı. Annesi ağladı. Çocuk annesinden korktu kaçtı.
Kaçarken damdan düştü ve öldü. Anneleri başına gelen musibete sabretti.
En azından. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ve ashabı gelip yemeklerini yiyip gidinceye kadar, hiçbir şeyi belirtmemeye niyet etti. Oğullarının cenazelerinin üzerine bir bez serip evlerinin en karanlık ve kapalı yerinde sakladı. Yemekler pişti. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri ve sahâbi geldiler. Sofralar serildi.
Tam yemek hazır olduğunda, Cebrail Aleyhisselâm geldi.
-“Allâhü Teâlâ hazretleri, sana bu yemekleri Câbir’in iki oğluyla beraber yemeni emrediyor!” dedi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri, Câbir (r.a.)’a iki oğlunu getirmesini bildirdi. Câbir (r.a.) hazretleri, eşine geldi. Oğullarını sordu. Kadıncağız; –“Şu an burada hazır değiller!” dedi. Câbir (r.a.) Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi: -“Şu an evde yoklar, ya resûlallâh!” dedi.
Efendimiz (s.a.v.) hazretleri; -“Bulun getirin!” diye emretti.
Câbir (r.a.) hazretleri, hanımına geldi. Çocukları bulmasını yoksa Efendimiz (s.a.v.) hazretlerinin yemekleri yemeyeceğini söyledi. Kadıncağız, oğullarının başına gelenleri anlattı. Câbir (r.a.) hazretleri, ağlayarak Efendimiz (s.a.v.) hazretlerine geldi. Oğullarının başına gelenleri haber verdi. Efendimiz (s.a.v.) hazretleri tefekkür etti. Cebrail Aleyhisselâm geldi. Allâhü Teâlâ hazretleri, sana o çocukların dirilmesi için dua etmeni emrediyor ve buyuruyor:
-“Senden dua ve bizden icabet etmek;!” diyor.
Efendimiz {s.a.v.) hazretleri, o çocukların hayat bulması için dua etti. yeniden hayat buldular, dirilip ayağa kalktılar. Geldiler, Efendimiz`in yanında oturup onunla beraber yemek yediler.
Kaynaklar : Şerhü’l-Kasîdef ı- Ahmed El-Harputî, en-Necm: 53/1-4,
İsmail Hakkı Bursevi(k.s.), Ruhu’l Beyan Tefsiri: 6/ 146-147.