420- [1:406, Hadîs No: 764]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kötülük işlediğinde peşinden hemen bir iyilik yap ki onu silsin.[1]
421- [1:407, Hadîs No: 766.]
Urs bin Ümeyre rivayet ediyor:
Yeryüzünde bir günah işlendiğinde onu görüp de kalben nefret eden kişi, günahı görmeyen kimse gibi olur. Orada bulunmadığı halde, işittiğinde ona rızâ gösteren kimse de gören kimse gibidir.[2]
Mü'min elinden geldiğince günahtan kaçınacak, işlenen günah karşısında da tavrını koyacaktır. Bir hadisin belirttiğine göre bu, önce elle engel olma, ona güç yetiri I emiyorsa dille engel olma şeklinde olacaktır. Üçüncü safhası ise kalben nefret etmek, kötü karşılamaktır.
Bazan oiur ki mü'min ilk iki vazifeyi yapamayacak durumda kalır. Elinden ancak nefret etmek gelebilir. Bu durum bile îmanın gereği olduğu için, mü'mini vebalden, sorumluluktan kurtarır. Yukardaki hadis, bu halin kişiyi o günahı hiç görmemiş gibi bir duruma götüreceğini belirtmektedir. Aksine o günahı görmediği halde onu işittiğinde ondan hoşlanan, ona rıza gösteren kimsenin ise görüp de ses çıkarmayan, nefret dahi etmeyen kimse gibi bir sorumluluk üstleneceğini belirtmektedir.
Bu hadîsin vurgulamak istediği Önemli hususlardan birisi mü'minin günaha karşı tavrını belirlemiş olmasıdır. Demek mü'min günahı görse, hatta yapsa dahi onu asla hoş görme yoluna gitmeyecektir. En azından reaksiyonunu, allerji ve tepkisini gösterecek, hiç birşey yapamazsa kalben nefret duyacaktır. Bu duygu kötülüklerin yaygınlaşmasını önleyecek en tesirli yollardan biridir.
422. [1:407, Hadîs No: 767]
İbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
Güneş battığında çocuklarınızı dışarı çıkmaktan alıkoyunuz. Çünkü bu şeytanların yeryüzüne yayıldığı bir vakittir.[3]
423- [1:407, Hadîs No: 768]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Biriniz kızdığında sussun.[4]
424, [1:407, Hadîs No: 769]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz ayakta iken öfkelenirse otursun. Öfkesi geçerse ne âlâ. Aksi halde uzansın.[5]
425- [1:408 Hadîs No: 770]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi öfkelendiğinde "Allah'a sığınıyorum" derse öfkesi gider.[6]
426- [1:408, Hadîs No: 771]
îbni Ebî Evfa'dan (r.a.) rivayetle:
Güneş zevale erip gölgeler döndüğünde ve rüzgârlar estiğinde ihtiyaçlarınızı Allah'a sunun. Çünkü bu tövbekarların vaktidir.[7]
427- [1:409, Hadîs No: 773]
îbni Ömer rivayet ediyor:
Kulun kalbine duâ etme arzusu geldiğinde Rabbine duâ etsin. Çünkü Allah onu kabul edecektir.[8]
428. [1:409, Hadîs No: 774]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetim şu onbeş şeyi işlediğinde başına belâlar gelir: (1) Devlet malının yalnız belirli kimselerin elinde dönüp dolaşarak başkalarının bundan mahrum bırakılması, (2) Emanetin ganimet bilinip istismar edilmesi, (3) Zekât vermenin bir angarya kabul edilmesi, (4) Kocanın her hususta karısının emrini yerine getirerek (5) annesine isyan etmesi, (6) Kişinin dostuna iyilik ederek (7) babasına eziyet etmesi (8) Camilerde yüksek sesle konuşulması, (9) Halkın en aşağılık kimselerinin lider olmaları, (10) Kötülüğünden korkulduğu için kişiye saygı duyulup iyilik edilmesi, (11) içkilerin içilmesi, (12) İpek elbiselerin giyilmesi, (13) Şarkıcılarla (14) çalgı âletlerinin yaygınlaşması, (15) Bu ümmetin sonunda gelenlerin önce gelenlere lanet okuması. İşte o zaman bir kızıl rüzgarı, yere batmayı veya suret değişmesi belâlarını beklesinler.[9]
429. [1:410 Hadîs No: 775]
İbni Öiner rivayet ediyor:
Kişi Müslüman kardeşine "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" derse, en mükemmel teşekkürü yapmış olur.[10]
İyiliğe teşekkür etmek, insanlık gereğidir. En mükemmel insanlık modelini ihtiva eden İslâmiyet ise teşekküre dinî bir mânâ kazandırmıştır. Bir hadislerinde Peygamberimiz (as.rn), İnsanlara teşekkür etmeyenin Allah'a şükretmiş olamayacağını bildirmektedir. Bu bize, insanlara yapılan teşekkürün aynı zamanda Allah'a yapılan şükre bir basamak olduğunu göstermektedir. Çünkü insanlardan gördüğü bir iyiliğe teşekkür eden insan, elbetteki Rabbînin iyiliklerine karşı daha çok şükretme ihtiyacını duyacaktır. Öte yandan insanlara teşekkür etmesini bilen bir kimse, güzel, insanî ve İslâmî bir alışkanlık kazanmış demektir. Böyle bir kimse şüphesiz vasıtaların ötesinde gerçek nimet sahibi Cenab-ı Hakkın sayısız ihsanlarına karşı ilgisiz kalamayacak, şükretme yoluna gidecektir. Böyle davranmanın daha birçok faydaları vardır.
Bu ölçüler içerisinde kardeşinden gördüğü bir iyiliğe, hadisteki tarzda "Allah seni hayırla mükâfatlandırsın" duasıyla karşılık veren kişi en mükemmel teşekkürü yapmış olur. Bu aynı zamanda teşekkürü duaya çevirmek demektir. Daha çok biz "Allah razı olsun" gibi bir duayla teşekkürümüzü yapmış oluruz.
430. [1:411, Hadîs No: 777]
Âişe'den (r.a.) rivayetle;
Kul, "Ya Rabbi, ya Rabbi" diye Allah'a dua ettiğinde Allah şöyle buyurur: "Duana icabet ediyorum. İste ki sana verilsin.[11]
Bir insandan bir defa birşey istendiğinde verir, fakat bu birkaç defa tekrarlandığında bundan hoşlanmayabilir, red cevabı dahi verebilir. Ama Allah öyle değildir. Kul, Allah'tan ne kadar çok isterse, Allah ondan o kadar çok hoşnut olur. Hatta bir hadiste, ayakkabımızın bağına kadar herşeyimizi Ondan istememiz buyurulur.
İşte ister küçük, ister büyük ne olursa olsun Allah'tan istemeye başladığımızda, Allah bundan o kadar hoşnut olur ki, hemen ona mukabele eder. Daha kul ellerini kaldırıp, "Ya Rabbi, ya Rabbi!" der demez, Cenab-ı Hak, "Duanı kabul ediyorum. İste ki sana verilsin" buyurur. . : ... ,.
Bir âyette de Cenab-ı Hak, "Dua edin, cevap vereyim"[12] .buyurmuştur. Evet, Allah her duaya muhakkak cevap verir. Ama bu cevâp her "duanın karşılığını aynen vermek demek değildir. Bu konuda Söziet'öe güzel bir örnekle mesele şöyle anlatılır:
"Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu [isteği aynen] vermek Cenab-ı Hakkın hikmetine tâbidir. Meselâ: hasta bir çocuk çağırır: 'Ya hekim! Bana baki' Hekim, 'Lebbeyk [buyur]' der; 'Ne istersin?' Cevap verir. Çocuk, 'Şu ilacı ver bana1 der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onun maslahatına [faydasına] binâen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zarar olduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenab-ı Hak; Hakîm-i Mutlak, hâzır, nazır olduğu için, abdin [kuiun] duasına cevap verir. Vahşet ve kimsesizlik dehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat, insanın hevaperestâne ve heveskârâne [nefsinin arzu ve isteklerine bağlı olarak] tahakküm üyle değil, belki hikmet-i Rabbaniyenin iktiza-sıyia [Allah'ın hikmetinin gereği olarak] ya matlubunu [isteğini] veya daha evlasını verir veya hiç vermez."[13]
Sonra duanın bir ibadet olduğu ve neticesinin âhirette verileceği düşünülürse, yine dua neticesiz kalmamış, kabul edilmiş olacaktır.
431-[1:411, Hadîs No: 778]
Büreyde (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi, münafık birine "Efendim" dediğinde Rabbini kızdırmış olur.[14]
Îman izzetli olmayı gerektirir. Çünkü îman ağacının meyvelerinden birisi de budur. Bu duygu, îmanın, İslâmın yüceliğini, kudretini, değerini-göstermek, çiğnetmemek, toz kondurmamak şeklinde kendini gösterir. Onun içindir ki izzetlilik, kâfirlere ve münafıklana dinin izzetini rencide edecek tavırlardan uzak kalmayı da gerektirir. Allah ve din düşmanı münaftk birine, "Efendim" dernek, ona haddinden fazla değer vermek demektir. Bu ise dinin değerini düşürmek mânâsına gelir. İzzetlilik buna engeldir. Nezaket, dil alışkanlığı ve beşerî münasebetler gereği "Efendim" demek hadîsin şümulü dışındadır.
432. [1:411, Hadîs No: 779]
Âişe (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kadın kocasına, "Ben senden ne hayır gördüm ki," derse, iyilikleri boşa gitmiş olur.[15]
Bâzı kadınlar uzun müddet kocalarından iyilik görseler, istekleri büyük ölçüde karşılansa, fakat bir defa da istekleri karşılanmasa "Senden zâten hiçbir hayır görmedim" diyerek nankörlük ediverirler.
İşte Server-i Kâinat Peygamber Efendimiz (a.s.m.)bu hadîslerinde kadınlardan böyle yapmamalarını, herhangi bir sebeple ihtiyaçları karşılanmadığında daha önce karşılanan ihtiyaçlarını düşünerek anlayış göstermelerini istiyor. Karşılanmayan ihtiyacı düşünüp daha Önce karşılanan pekçok ihtiyacı hatırlamayarak nankör davrandıklarında amellerinin boşa gideceğini çok veciz bir şekilde bildiriyor.
Peygamber Efendimizin (a.s.m.) bu konuyla ilgili başka bir hadîsleri de şöyledir:
"Ey kadınlar topluluğu, bol bol sadaka verin, çok çok istiğfar edin. Çünkü ben Cehennemliklerin çoğunun sizlerden olduğunu gördüm."
Bunun üzerine oradaki kadınlardan birisi, 'Yâ Resûtallah, bizim ne kusurumuz var ki, Cehennemliklerin çoğu bizden oluyor?" diye sordu, Peygamber Efendimiz (a,s.m.):
"Çünkü siz fazla lanet eder ve kocalannıza karşı nankör davranırsınız"[16] buyurdular.
433. .[1:412, Hadîs No: 780]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Biriniz gece namaz kılmak için kalktığında misvak kullansın. Çünkü namazında birşey okuduğunda melek ağzını onun ağzı üzerine koyar ve ağzından/çıkan herşey meleğin ağzına gider.[17]
434. [1:413, Hadîs No: 783]
Ebû Bekre'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz namaza durduğunda el, ayak gibi organlarını hareket ettirmesin. Yahudiler gibi ap.^a sola sallanmasın. Çünkü, organları hareket ettirmemek namazın tam olmasının gereklerindendir.[18]
435. [1:413, Hadîs No: 784]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi oturduğu yerden kalkıp sonra geri dönerse orası öncelikle onun hakkıdır.[19]
436. [1:414, Hadîs No: 786]
Ebû Zer'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz namaza durduğunda rahmet ona yönelip gelir.[20]
437. [1:414, Hadîs No: 787]
Ebû Ammar rivayet ediyor:
Kul namaza durduğunda rükûa gidinceye kadar hayır onun başı üzerine saçılır. Rükûda iken secdeye varıncaya kadar Allah'ın rahmeti onu kaplar. Secde ettiğinde ise Allah'a manen yaklaşır ve Onun rahmet nazarını kendine çevirir.[21]
438- [1:415 Hadîs No: 789]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz yolculuktan evine döndüğünde çoluk çocuğuna bir hediye getirsin. Taş gibi değersiz bir hediyeyle de olsa onlara süpriz yapsın.[22]
439-[1:415, Hadîs No: 791.
Ebû Hüreyre (r.a,) rivayet ediyor:
İnsanoğlu secde sûresini okuyup secde edince şeytan ağlayarak yanından uzaklaşır ve şöyle der: 'Vay halime! İnsanoğluna secde etmesi emrolundu. O da secde edip Cenneti hak etti. Bana da secde etmem emrolundu. Ben ise emre karşı gelip Cehennemi hakettim.[23]
440. [1:416, Hadîs No: 794]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Kişi Kur'ân okur, göğsü de Resûlullahm hadisleriyle dobdolu olur, bu konuda da kendisinde ince bir anlayış ve meleke de bulunursa o kimse peygamberlerin halifelerinden bir halifedir.[24]
441- [1:417, Hadîs No: 796]
Hâkim rivayet ediyor:
Kul salih amelinde kusurlu davranınca, Allah onu üzüntülere müptelâ eder.[25]
442. [1:417, Hadîs No: 797] .
Ebû İzze rivayet ediyor:
Allah bir kulun bir yerde ölmesini takdir etmişse, onun oraya gitmesine sebep olacak bir ihtiyaç yaratır.[26]
443. [1:418, Hadîs No: 800]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz bir Müslüman kardeşinin yanında oturduğunda öğrenmek maksadıyla soru sorsun. Onu güç durumda bırakmak için soru sormasın.[27]
444. [1:418, Hadîs No: 801]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cuma günü imam hutbe okurken yanındakine "Sus!" bile desen, Cumanın adabına aykırı davranmış olursun.[28]
445. -[1:419, Hadîs No: 802]
Ebû Eyyûb Hâlid bin Zeyd'den (r.a.) rivayetle:
Namaz kıldığında son namazmmış gibi kıl. Sonradan özür dileyeceğin bir şeyi söyleme. İnsanların elindeki şeylerden ümidini kes, bir beklenti içerisine girme,[29]
448. [1:419, Hadîs No: 803]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet günü ölüm beyaz bir koç şeklinde getirilip Cennet ve Cehennem ortasında durdurulur. Sonra insanların gözü önünde boğazlanır. Sevincinden ölen birisi olsaydı o anda Cennet ehli sevincinden dolayı ölürdü. Eğer üzüntüsünden dolayı ölen olsaydı, Cehennem ehli kederlerinden ölürlerdi.[30]
İnsanın hayatta en çok korkup titrediği hususların başında ölüm gelir. İnsan tatlı hayatını acılaştıracak ölümün kollarına kendini atmak istemez. Ebedî yaşamak emelindedir. Ama bu kaçınılmaz sona boyun eğmek zorunda kalır. Bu dünyanın kânunu böyle konulmuş.
Âhirette ise Allah, kullarının bu en büyük arzusunu gerçekleştirmiş olacak, ölümü bir koç şekline getirip hepsinin gözü önünde boğaziattıracaktır. Bundan sonra artık mü'min ebediyete dek Cennette, kâfir de Cehennemde kalacaktır. Ölüm korkusu, endişesi kalmayacak. Bu durum mü'mini öyle bir sevince garke-decektir ki, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu sevinci, "o anda biri sevincinden ölseydi, Cennet ehli sevincinden ölürdü" buyurarak anlatır. Kâfirler için ise bu öyle bir üzüntü kaynağıdır ki, bunu da Peygamber Efendimiz (a.s.m.),"Eğer üzüntüsünden dolayı ölen olsaydı, Cehennem ehii kederlerinden ölürlerdi" buyurarak anlatmıştır. Çünkü kâfir ebediyen azap göreceğini bildiği için kahrola-cak, fakat elinden birşey gelmeyecektir. Hatta Nebe Sûresinde anlatıldığı gibi hayvanlar gibi toprak olmayı isteyecek ama muvaffak olamayacaktır. Cehenneme girdiğinde de azabın şiddeti karşısında ölmeyi isteyecek, ama ölemeyecek-tir.
447- [1:421, Hadis No:804]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cuma gününde her mescidin bütün kapılarında melekler bulunur. Gelenleri öncelik sırasına göre yazarlar. İmam minbere oturduğunda defterlerini dürerler de hutbede yapılan zikri dinlemeye gelirler. Sevap olarak önce gelenlere bir deve kurban etmiş gibi, ondan sonra gelene bir inek kurban etmiş gibi, ondan sonra gelene bir koç kurban etmiş gibi, ondan sonra gelene bir tavuk sadaka vermiş gibi, ondan sonra gelene de bir yumurta sadaka vermiş gibi sevap yazarlar.[31]
448. [1:424, Hadis No: 806]
Ebû Hüreyre1 den (r.a,) rivayetle:
Biriniz oruçlu bulunduğu gün çirkin sözler söylemesin, kaba dav-ranışlarda bulunmasın. Şayet bir başkası kendime sataşır ve dökmeye kalkarsa, "Ben oruçluyum, ben oruçluyum desin.[32]
449. [1:424, Hadîs No: 807]
Âhirzamanda insanlar heveslerine uyarak farklı görüşlere saptığında bunlardan etkilenmedikleri için çöldeki insanların ve kadınların dinine sarılın.[33]
450- [1:425, Hadîs No: 809]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Birinizin saçı varsa bakımını iyi yapsın.[34]
451. [1:425, Hadîs No: 809]
İmran bin Husayn (r.a.) rivayet ediyor:
Birisinin diğeri üzerinde bir borcu olup da onu belli bir vakte kadar ertelerse, bu onun için bir sadaka olur. Eğer vadesi geldiğinde bu süreyi daha da uzatırsa, geçen her gün için bir sadaka sevabı kazanır.[35]
452. . [1:425, Hadîs No: 812]
Mikdam rivayet ediyor:
Âhirzamanda insanlara para pul gerekecek. Tâ ki, onunla din ve dünyalarını ayakta tutabilsinler.[36]
İnsanlık birçok merhalelerden geçerek bugüne kadar gelmiştir Su gelişme vetiresi içerisinde maddî ve manevî birçok faktör rol oynamış, ağırlığını hissettirmiştir. İlim ve teknolojinin hükmettiği günümüzde ise maddî kalkınma ve refah, büyük bir önem arzetmektedir. Devletler, hatta kişiler bile bu yolla hâkimiyet kurma çabası içerisine girmişlerdir.
Herşeyi inancına hizmet ettirmeyi gaye edinmiş bir Müslüman için bu realiteyi göz ardı etmek, ona ilgisiz kalmak elbet düşünülemez. Herşeyden önce "kuvvetli olma"yi emreden bir dinin mensupları, kendilerini aşağılatacak, küçük duruma düşürecek pozisyonlardan da şiddetle kaçınmak zorundadırlar. Dinin izzeti BirçoK ayet ve hadiste ilmin, çalışmanın *e sanatın övûimesi, dinine bağlı olarak yaşamayı hedef edinen bir Müslüman için hiç şüphesiz büyük mânâlar ifade eder. Maddeten ve manen kalkınma yollarını açan, dünya ve âhiret saadetine temel oiabilecek esasları koymuş olan bir dinimiz var. Onun belirttiği esaslara bağlı kaldığımızda, yerimizde saymamız, geri kalmamız mümkün değildir.
Günümüz şartlarında ise bu hususun daha bir ehemmiyet taşıdığını gelişen hadiseler açıkça göstermektedir. Çağımızın büyük İslâm âlimi Bedîüzzaman, bu zamanda İ'lâ-yı Kelimetullahın maddeten terakkîye bağlı olduğunu söyler ve şöyle der: "Her bir mü'min İ'lâ-yı Kefimetuliah ile mükelleftir. Bu zamanda en büyük sebebi, maddeten terakki etmektir. Zira, ecnebiler [yabancılar], fünûn ve sanayi silahıyla bizi isîibdad-ı manevîleri altında eziyorlar. Biz de fen ve sanat sila Kelimetuliahın eri müthiş düşmanı olan cehil ve fakr ve ihtitaf-ı efkâra [fikir ayrılıklarına karşı] cihad edeceğiz."[37]
Bugün yapılmakta olan ve yapılması gereken birçok hizmetin maddî finansmanı gerektirmesi ehl-i îmanın maddî kalkınmaya da büyük bir önem vermesi gerektiğini göstermektedir. Özel okullar, yurtlar, öğrencilerin iyi bir eğitime tabi tutulması, kitap, dergi, gazete gibi neşriyat, video, sinema, özel radyo ve televizyon; hep maddiyatı gerektirmiyor mu? Bu hizmetlerin önemi herkesçe bilindiğine göre, bunları omuzlayabilecek fikir potansiyeli kadar maddî gücün de gerekliliği tartışma götürmez.
O halde Müslümanlar sırf dünya için değil, bilhassa böyle hizmetlere omuz verebilmek için maddeten kalkınma noktasında üzerlerine düşenleri eksiksiz yapmalıdırlar.
453. -[1:426 Hadîs No: 813]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
İki kişi kendi aralarında gizlice konuşuyorlarsa, aralarına girme.[38]
454. . [1:427, Hadis No: 816]
Übey bin Ka'b (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet Günü geldiğinde ben peygamberlerin önderi, sözcüsü olacağım ve şefaatları elimde olacak. Bunda övünmek yok.[39]
455- [1:427, Hadîs No: 817]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü, "Nerede altmışlıklar?" diye seslenilir. Bu yaş Allah'ın, "size düşünüp ibret alan bir kimseye yetecek kadar ömür vermedik mi?" dediği yaştır.[40]
456- [1:427, Hadîs No: 818]
Abdurrahman binAvftan (r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü geldiğinde bir nida edici şöyle seslenir: "Bu ümmetten hiç kimse amel defterini Ebû Bekir ve Ömer'den önce yukarı kaldırmasın.[41]
457. [1:427, Hadîs No: 819]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Gününde Allah kullarından birini çağırır, huzurunda durdurarak malının hesabını sorduğu gibi makamının hesabını da sorar.[42]
Bir âyet-i kerimede, "Sonra size verilen nimetlerden hesaba çekileceksiniz"[43] Duyurulmaktadır. Bu âyet de göstermektedir ki, insan sahip olduğu bütün nimetlerden hesaba çekilecektir, Yukardaki hadis-i şerif özellikle hesabı sorulacak şeyler arasında malın yanında makamı da saymaktadır. Çünkü makam büyük nimetlerdendir. Bu nimet, büyüklüğü ölçüsünde yükümlülükleri de getirmektedir. Evet, makam sorumluluk getirir. Ancak hakkı verilmek şartıyla üstlenilmelidir. Kendisinden makam isteyen Ebû Zer'e Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), "Ey Ebû Zer, sen zayıf bir adamsın. İdarecilik ise bir emanettir. Şüphesiz hakkı verilmediğinde bu emanet Kıyamet Gününde hüsran ve pişmanlık getirir. Ancak bu vazifeyi üzerine alıp da hakkıyla yerine getirenler müstesnadır"[44] buyurmuşlardır.
Bu hadis, idareciliğin ağır sorumlulukları olduğunu göstermektedir. Herşey-den önce ehil olmak ve makamın hakkını vermek, makamın bir tahakküm vasıtası değil, hizmet makamı olduğunu bilip adaletle hareket etmek; makamın sorumlulukları arasında yer alır. İdaresi altındakilere zulmeden, hak ve hukukuna riâyet etmeyen idareci büyük bir vebal yüklenmiş otur. Kısaca hakkı verilmek şartıyla idarecilik alınabilir, yoksa o sorumluluk altına girilmemelidir.
458. [1:429, Hadîs No: 822]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü bir nida edici perdeler arkasından şöyle seslenir: "Ey Mahşer halkı, Muhatnmed'in kızı Fâtıma geçinceye kadar gözlerinizi kapayın."[45]
459. [17429 Hadîs No: 823]
Ebû Sa'd bin Ebî Fudale rivayet ediyor:
Kıyamet Günü bir nida edici şöyle seslenir: "Kim Allah'tan başkaları için amel işlediyse mükâfatını ondan istesin."[46]
460. - [1:429, Hadîs No: 824.]
Uhban'dan (r.a.) rivayetle:
Müslümanlar arasında fitne meydana geldiğinde kendine tahtadan bir kılıç edin.[47]
İslâm, huzurlu bir hayatı sağlamak için gerekii her türiü esas ve prensipleri koymuştur. Ama mü'minler zaman zaman bu huzur atmosferini bozucu tavırlarla karşılaşabilirler. Bu noktada yapılacak iş, bu prensiplere sajıip çıkmak, fitneye girmemek, âlet olmamak, dedikodu yapmamak, yapanlara fırsat vermemektir. Hadiste geçen "tahtadan kılıç" tabiri böyle fitnelere müsamahayla davranılma-ması, aksine İslâmm esas ve prensiplerinden taviz vermeyen bir tavır takınıl-ması, fakat bunu yaparken de yıkıcı duruma düşülmemesi gerektiğini göstermektedir. Tavizsiz davranılmalı, çünkü bu tavır fitnecilere fırsat vermez. Yıkıcı olmamalı, çünkü mü'minlerin şevkleri kırılır, yara alırlar. Böyle anlarda fitneye sebep ve âlet olmamak kadar fitneyi önleyici tutum ve davranışlar içerisine girmek de önemlidir. Hz. Osman, şehid edildiği sıralarda fitnecilere karşı koyabilecek güçte olduğu halde, buna teşebbüs etmemiş, teşebbüste bulunanlara da fırsat vermemişti. "Müslüman kanı akıtılmasın" diyordu. Diğer Sahabîler de fitneye karşı yapılabilecek en doğru hareketin, oniarın sebep olmak istedikleri tehlikelerin önüne set germek olduğunu göstermişlerdir. Sa'd bin Ebî Vakkas, oğlu Ömer'in "Niçin savaşmıyorsun?" sorusuna şu cevabı vermişti:
"Oğlum, sen benim fitnenin elebaşısı olmamı mı istiyorsun? Hayır, elime mü'mine vurunca kesmeyen, kâfire vurunca öldüren bir kılıç verilinceye kadar savaşa katılmayacağım."
Bu cevap Resûlullahın hadislerinde ifade buyurduğu "tahtadan kılıç" tabirine en uygun davranış şeklini sergilemektedir.
Hz. Sa'd, "Niçin savaşmıyorsun? Oysa sen Hz. Osman'ı halife seçen heyetin üyelerindensin" denildiğinde de, "Bana, gözleri, dili ve dudakları olan, mü'minle kâfiri ayırt eden bir kılıç getirilmedikçe savaşmam. Ben vaktiyle çok savaştım ve savaşın ne demek olduğunu bilirim"[48] cevabını verdi.
Hz. Üsame de, "Lâ ilahe illallah" diyen kimselerle savaşmayacağını söylüyordu.[49]
461. . [1:430, Hadîs No: 825.]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
İçinizdeki iyi kimseler idarecileriniz, cömert kimseler de zenginleriniz olduğu ve işleriniz istişare ile yürüdüğü takdirde toprağın üstü sizin için, altından daha hayırlıdır. Kötüleriniz idareci ve cimrileriniz de zengin olduğu ve işleriniz de kadınlarınıza kaldığı zaman toprağın altı, sizin için üstünden daha hayırlıdır." [50]
462. - [1:430, Hadîs No: 826]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Bir kimsenin iki hanımı olur da aralarında adaleti gözetmezse, Kıyamet Günü bir tarafı felçli olarak gelir.[51]
463- [1:430 Hadîs No: 827]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Üç kişi bir araya geldiğinde ikisi üçüncüyü bir tarafa bırakıp da aralarında gizlice konuşmasınlar.[52]
Peygamberimiz bu hadîslerinde önemli bir görgü kaidesini nazara vermektedir. Edeb ve görgü kurallarının hepsini içine alan Sünnet-i Seniyye, burada, kardeşliği zedeleyebilecek hoş olmayan bir davranışa dikkatleri çekmektedir.
Mecburiyet halinde elbette izin alınıp özel bazı konuşmalar yapılabilir. Ama üç kişi bir araya gelip sohbet ederlerken, birisini bir tarafa bırakıp ikisinin gizlice konuşmaya başlamaları veya anlamayacağı dilden konuşmaları herşeyden önce medenî, insanî ve Islâmî bir davranış değildir. Terkedilen arkadaş, aleyhinde konuşulduğu düşüncesine kapılabilir, itilmişlik ve yalnızlık psikolojisi içerisine girebilir, arkadaşlarına karşı güveni sarsılır, sevgi ve saygısı azalır. Hatta bu durum kırgınlık ve dargınlıklara dahi sebep olabilir. Bu ve buna benzer olumsuz sebepleri nazara alındığında bu öğüdün ne kadar yerinde olduğu anlaşılır.
464. [1:431, Hadîs No: 828]
Ebû Satd el-Hudri'den (r.a.) rivayetle:
Üç kişi bir araya geldiklerinde birisi imam olsun, imamlığa en lâyık olanları Kur'ân'ı en iyi okuyandır.[53]
465- [1:431, Hadîs No: 830]
Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Kul tekbir getirdiğinde o tekbiri gök ve yer arasını doldurur.[54]
466. [1:434, Hadîs No: 838]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Kulun günahı çoğalıp ona keffaret olabilecek kadar saîih ameli kalmadığında Allah o kula üzüntü verir ki, günahlarına keffaret olsun[55].
467. (1:484, Hadîs No: 839]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Günahlrrm çoğaldığında insanlara bol bol su dağıt ki, fırtınalı bir rüzgarda ağaçlardan yapraklarının döküldüğü gibi günahların dökülsün.[56]
Bir âyet-ı kerimede, "İyilikler kötülükleri giderir"[57] buyurulmaktadır. İyiliğin en önemli faydalarından birisi de işte budur. Bu ve buna benzer âyet ve hadisler mu mim .yılık yapmaya tevsik etmekte, eline geçen fırsatları değerlendirmesine Kapı açmaktadır.
Su dağıtma ucuz ve kolay yapılabilecek bir harekettir. Bu iyiliği hemen yapabilir. Hiçbir iyilik küçük görülmemelidir. Çünkü bu tip iyilikler bir gönül almadır. Bazan da ihtiyaca cevap mânası taşımaktadır. Meselâ sıcak bir günde susamış bir insana ikram edilen bir suyun ne kadar büyük bir sevaba vesile olduğu açrktır. Sonra Allah'ın rızasının hangi harekette olacağı bilinmemektedir. Bazan küçük sanılan bir hareket Allah'ın rızasına vesile olabilir. Hem böyle tavsiyelerde iyiliğe alıştırma, iyilik yapmayı alışkanlık haline getirme de söz konusudur. Çünkü insan böyle iyilikleri yapa yapa diğer iyilikleri de kolayca yapabilir, güçlük çekmez.
Atalarımızın yol boyunca çeşmeler yaptırmaları, sarnıç ve kuyular açmalarında Resûlullahın bu öğütlerinin büyük rolü vardır. Bugün bile çarşılarda hayırsever Müslümanlar tarafından kurulan sebiller bunun yaşayan örneklerindendir.
468. [1:434, Hadîs No: 840]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kul yalan söylediği zaman, meydana gelen manen kötü kokudan dolayı, melekler kendisinden bir mil uzaklaşır.[58]
469- [1:436 Hadîs No: 843]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Elbise giyerken ve abdest alırken sağdan başlayın.[59]
470. [1:436, Hadîs No: 844]
Câbir'den (r.a.) rivayetle;
Şeytan rüyada birinizle oynayıp da gusletmenizi gerektirdiğinde bunu başkalarına anlatmayın.[60]
471- [1:436, Hadîs No: 845]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Bu ümmetin sonra gelenleri önce gelenlerine lanet okuduğu zaman bir hadisi gizleyen kimse aziz ve celîl olan Allah'ın bana indirdiği Kur'ân'ı gizleyen kimse gibi olur.[61]
472, [1:437, Hadîs No: 847]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Hacdan gelen biri ile karşılaştığında selâm ver. Onunla musafaha et ve evine girmeden önce senin için Allah'tan mağfiret dilemesini iste. Çünkü onun günahları bağışlanmıştır.[62]
Öyle günahlar vardır ki onları ancak hac esnasında yapılan bazı fiiller affettirir. Hadislerde bu konu üzerinde özellikle durulmuştur. Bu hadislerden bir kaçını buraya alalım:
"Her kim Kabe'ye gelir, kötü söz söylemez, büyük günahla'rdan çekinir, küçük günahları işlemekte israr etmezse, günahlarından arınarak anasından doğduğu günkü gibi tertemiz olarak döner."[63]
"İslâm, kendinden önceki günahları yok eder. Hicret, kendinden önceki günahları yok eder. Hac da kendinden önceki günahları yok eder."[64]
"Hacca ve umreye gidenler, Müslümanları temsilen Allah'ın huzuruna giden heyetlerdir. Allah'a dua ederlerse kabul eder; günahlarının bağışlanmasını isterlerse, bağışlar."[65]
Bu hadîslere yer verdikten sonra bir hacıyı yolda karşılamanın, ona selâm vermenin, onunla musafaha etmenin ve hayırlı duasını istemenin önemi herhalde daha iyi anlaşılır. Günahlardan arınmış bir ağızla yapılan dua makbul olur.
Sonra günahlardan arınmış hacının o andaki hali halistir. Dünyaya pek girmemiş, daha gönlünü dünya meşgaleleri doldurmamıştır. Böyle bir anda yapılacak duanın büyük fazileti vardır.
Öte yandan böyle bir durum, hac gibi bir şeâiri canlı tutma açısından büyük bir önem taşır. Hacıları karşılamak, onların hayırlı dualarını almak güzel bir alışkanlık olarak sürdürülmelidir.
473- [1:437 Hadîs No: 849]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Kişi öldüğünde melekler, "Önünden ne gönderdi?" diye sorarken, insanlar "Geride ne bıraktı?" derler.[66]
474- [1:437 Hadîs No: 850]
Ebû Hüreyre (r. a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor
Kişi öldüğünde şu üç şeyden gelenler hâriç, ameli kesilir. (1) Varlığı devam eden ve istifade edilen hayırlı bir eser, (2) kendisinden faydalanılan ilim, (3) kendisi için duâ eden hayırlı bir evlât.[67]
475- [1:438 Hadîs No: 851]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Biriniz öldüğünde Cennet ehlinden ise Cennetteki yeri, Cehennem ehlinden ise Cehennemdeki yeri sabah akşam kendisine gösterilir. Ve kendisine şöyle denilir: "Burası Kıyamette Allah'ın seni göndereceği yerindir."[68]
476 . [1:439 Hadîs No: 852]
Aişe (r.a.) rivayet ediyor:
Arkadaşınız öldüğünde onu kendi haline bırakın, aleyhinde konuşmayın.[69]
477- [1:439, Hadîs No: 853]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Bir bid'atçi öldüğünde, Allah İslâmiyet için bir fetih gerçekleştirmiştir. [70]
478. [1:440 Hadîs No: 854]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Kulun çocuğu öldüğünde, Allah meleklerine "Kulumun evlâdının ruhunu aldınız mı?" diye sorar. Onlar, "Evet," derler. Allah, "Onun gönlünün meyvesinin ruhunu aldınız mı?" buyurur. Melekler, "Evet" derler. Allah, "Kulum ne dedi?" diye sorar. Onlar, "Sana hamdetti ve (innâ Hllahi ve innâ ileyhi râciûn [Şüphesiz biz Allah'ınız ve yine Ona döneceğiz]' dedi" derler. Bunun üzerine Allah şöyle buyurur:
"Kulum için Cennette bir köşk yapın ve ona Hamd Köşkü adını verin."
479- [1:440 Hadîs No: 855]
Üsâme bin Zeyd (r.a.) rivayet ediyor:
Kâmil mü'min yüzüne karşı methedildiğinde kalbindeki îmanı artar.[71]
Medh, övgü bir kısım İyilik, fazilet, maharet, üstünlük ve başarılar sebebiyle yapılır. Yaratılışı bozulmamış hiçbir insan bu özellikler karşısında asla ilgisiz kalamaz. Bunları takdir ve hayranlıkla karşılamak, minnet ve teşekkürlerini ifade etmekten kendini alamaz. Bu bazan övgü derecesine kadar varır. Medih ve övgü bir mânâda bir şükran ifadesidir. Bu aynı zamanda bir kadirşinaslık, hakpe-restlikdir de.
Övgüye muhatap olan kimsenin tavrı da önemlidir. Eğer övgü kişiyi şükre yöneltiyor, övgüye sebep olan vasıfları Allah'ın bir ihsan ve ikramı olarak görüyor, şevk ve gayrete getiriyorsa bu zarar vermez. Aksine hadiste belirtildiği gibi o kişinin îmanını arttırır. Böyle bir takdir, insan olması hasebiyle bazan güzel bir hizmet ve iş sergilemiş kimse tarafından da beklenebilir.
Eğer övülen kimse, o vasıfları kendinden biliyor, ne oldum sevdasına kapılıyor, "Meğer ben ne büyük adammışım" gibisinden gurur ve kibire götürüyorsa bu övgü zarar getirir. Kâmil mü'minin övülmesini isteyen Peygamberimiz, Başka hadislerinde de yapılan övgüyle gurura kapılan kimseleri meth etmenin onların boyunlarını vurmak demek olduğuna dikkat çekmiştir. Öven kişinin bunlara dikkat edip ona göre davranması gerekir.
480- [1:441 Hadîs No: 856]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Fâsık biri methedildiğinde Allah gazaplanır ve bundan dolayı Arş sallanır.[72]
481- [1:441 Hadîs No: 858]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Şerri dokunabilecek kötü adamlara rastladığınızda selâm veriniz. Ki, size karşı olan kötü düşünceleri ve düşmanlıkları dinsin.[73]
482. [1:442, Hadîs No: 859]
Enes'den (r.a.) rivayetle: "Cennet bah^ine uğradığınızda manen besleniniz" meclisleridir" buyurdu.[74]
483- [1:442 Hadîs No: 860]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor;
Resûlullah, "Cennet bahçesine uğradığınızda manen besleniniz" buyurdu.
Sahabîler, "Yâ Resûluliah, Cennet bahçeleri nedir?" diye sordular. Peygamberimiz, 'İlim meclisleridir" buyurdu.[75]
484. [1:442 Hadîs No: 861]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Resûluliah, "Cennet bahçesine uğradığınızda manen besleniniz" buyurdu.
Sahabîler, "Yâ Resûluliah, Cennet bahçeleri nedir?" diye sordular. Peygamberimiz, "Mescidlerdir" buyurdu. «Beslenmek nedir?" diye soruldu. Resûluliah, "Sübhanallah, Elhamdülillah ve Allfthû ekberdir" buyurdu.[76]
485. [1:443 Hadîs No: 863]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
Bir grup insan bir topluluğa uğradığında birisi oturanlara selâm verip, oturanlardan da bir kişi selâmını alırsa bu her iki taraf için de yeterlidir.[77]
486. [1:444, Hadîs No: 864]
Ebû Mûsâ (r.a.) rivayet ediyor:
Kul hastalandığında veya yolculuğa çıktığında, sağlamken veya yolculuğa çıkmadığında yaptığı salih amelin mükâfatının aynısını, Allah ona yazar.[78]
487. [1:444, Hadîs No: 865]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Kul üç gün hastalandığında annesinden doğduğu gün gibi günahlarından sıyrılır.[79]
488. . [1:445, Hadîs No: 866]
Kul hastalandığında sol tarafındaki günahları yazan meleğe 'Yazma'' denilir. Sevapları yazan sağdaki meleğe de, "Önceden yapmakta olduğu amellerine yazdığından daha güzel sevap yaz. Çünkü ben onu sizden daha iyi tanırım. Ve onu amel işlemekten alıkoyan da Benim" denilir.[80]
489. [1:445, Hadîs No: 867]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetim kibirlenerek çalımlı yürüdüğünde, îran ve Rum hüküm-[arlarmm çocukları onlara hizmet ettiğinde kötüleri iyilerinin başı-ıa musallat edilir.[81]
490-[1:445, Hadîs No: 868]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Ezan okunduğunda gök kapıları açılır ve dualara cevap verilir.[82]
491. [1:446 Hadîs No: 871]
tbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
Birinizin başına bir sıkıntı, bir güçlük veya bir belâ gelirse şöyle desin: "Allah, Allah Rabbimizdir, Onun hiçbir ortağı yoktur."[83]
492. [1:446, Hadîs No: 872]
Havle bint-i Hakîm rivayet ediyor:
Biriniz bir yerde konakladığında, "Yarattığı şeylerin şerrinden Allah'ın eksiksiz sıfatlarına sığınırım" diye duâ ederse, oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şey ona zarar vermez.[84]
493. [1:447 Hadîs No: 875]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
baksın.
ve yaratılış bakımından kendisinden daha üstün kılın-ı gördüğünde, hemen kendisinden daha aşağı da olanla-[85]
494. [1:448, Hadîs No: 876]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor: Taberani’nin Kebir’inden
Baba çocuğuna kendisinden razı olduğunu gösteren bir bakışla baktığında, evlat bir köleyi hürriyetin© kavuşturmuş gibi sevap kazanır.[86]
495. . [1:449 Hadîs No: 881]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Namaz için ezan okunduğunda gök kapıları açılır ve dualar kabul edilir.[87]
496. [1:450 Hadîs No: 882]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bit iş yapmayı düşündüğünde yedi defa istihare yaparak Rabbin-deiihayırlısmı dile. Sonra kalbine ilk doğan şeye bak, îlâhî tercih ondadır.[88]
Hadîste de ifâde edildiği gibi, istihare Peygamberimizin (a.s.m.) bir sünnetidir. Ümmetine tavsiye ettiği bir duâ ve ibâdet şeklidir. İstihare bir sünnet olmakla birlikte, istihareden önce, yine bir sünnet olan istişare yapmak, ehil ve güvenilir kimselerin görüşlerini almak uygundur. İstişareden sonra lüzum hissediürse istihare yapılır. Her ikisi birden yapıldığında istişarede çıkan hükmün esas alınması daha güzeldir.
İstihare lügat mânâsı itibariyle, Allah'tan hayır dilemektir. Yani yapılacak bir işin iyi mi, kötü mü olduğunu, yahut o işi hemen mi, yoksa bir müddet sonra mı yapmanın daha iyi netice vereceğini anlamaya çalışmak ve kalbin o meseleye yatışmasını Allah'tan dilemektir.
İstihare, zor durumlarda mü'min için ruhî bir kuvvettir. Bir işte tereddütte kalan bir mü'min, Cenâb-ı Hakka yönelir. Teşebbüs edeceği iş, seçeceği hayat arkadaşı, dini, dünyası ve âhireti için hayırlı ise gönlünde bu işe karşı bir ferahlık uyandırmasını, bu işi yapabilmek için kuvvet ve kudret vermesini; şayet dini, dünyası ve âhireti hakkında şer ise kendisinden çevirmesini Cenâb-ı Haktan niyaz eder. İşini Allah'a bırakıp tevekkül ettiğinden, gönlünde bir hafiflik duyar. İstihare ettiği şey hakkında kendisi için haynn görüleceğine kalben emin olur, neticesine de rızâ gösterir
İstihare yapacak olan kimse iki rekât namaz kılar. Birinci rekâtta Fâtiha'dan sonra Kâfirûn Sûresini, ikinci rekâtta da Fâtiha'dan sonra İhlâs Sûresini okumak tavsiye edilir. Namazdan sonra (Namaz kılmadan sadece duâ etmek de mümkündür) Peygamberimizden rivayet edilen şu duâ yapılır:
"Allah'ım, hakkımda hayırlı olanı sen bildiğin için hayırlı olanı Senden isterim. Gücünden yardım dileyerek hayırlısına gücümün yetmesini Senden isterim. Senin büyük ihsanından hayır dilerim. Çünkü Senin herşeye gücün yeter; ben ise güçsüzüm. Sen herşeyi bilirsin; ben bilmem. Sen gizli olanlan da bilirsin. Allah'ım, istediğim bu şey, senin ilminde benim dinim, hayatım, sonum, şu ânım ve geleceğim hakkında hayırlı ise bunu bana takdir et ve kolaylaştır. Sonra onu bana mübarek eyle. Eğer bu iş Senin ilminde benim dinim, hayatım, âkibetim, dünya ve âhiretim hakkında şerli ise onu benden, beni de ondan vaz geçir. Hayır nerede ise bana onu nasib et; sonra da nefsimi ona razı eyle."
Bu hadisi rivayet eden Hz. Câbir bin Abdullah, istihare eden kimsenin "bu şey" ifâdesinin geçtiği her yerde kişinin istediği şeyi söyleyebileceğini ifâde eder.
Kişi istihare ettikten sonra kalbi hangi tarafa meylederse onu yapmalı, istihareden önceki peşin hüküm ve kaanatini bırakmalıdır. İbni Âbidin, istihare eden kimse rüyada beyaz veya yeşil görürse işin hayırlı olduğuna, siyah veya kırmızı görürse, şer olduğuna işaret ettiğini söyler.
İzahını yaptığımız hadiste, istihareye rağmen, bir temayül ve gönül yatışması görülmediği takdirde, istihareyi yedi defa tekrarlamanın uygun olacağı bildirilmektedir. İş acele olup tekrara imkân bulunmadığında şöyle duâ edilmelidir:
"Ya Rab, bana hayır ver, benim için hayrı seç. Allah'ım, beni kendi arzuma bırakma."
497. [1:450, Hadîs No: 884]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Birinizin gönlünde Müslüman kardeşine faydalı bir nasihat geçiyorsa, onu söylesin..[89]
Nasihatin insan hayatındaki önemi tartışma götürmez. Çünkü nasihat İyi niyetin, iyilikseverliğin ve din kardeşinin hayrını ve selâmetini dilemenin ifadesidir. Batıda bile en çok satan eserler arasında bu tip kitapların yer alması insanın bu moral gücüne ne kadar muhtaç olduğunu gösterir. Tarih boyunca bu hep böyle olagelmiştir. Nasihatlerle canavar ruhlu insanların bile yola geldikleri çok görülen hadiselerdendir. Hele bu nasihatiar yerinde ve zamanında, uygun üsluplarla yapılabiliyorsa muhakkak meyvesini verir. "Din nasihattir" buyuran Peygamberimiz de nasihatin dinle özdeşleştiğini ifade etmek suretiyle nasihatin dindeki önemine dikkatleri çekmiştir. Dinin hangi meselesine bakarsak bakalım, bir yönüyle nasihat olduğunu görmez miyiz? Bunda aynı zamanda İslâmı tebliğle görevli kimselerin dinin bu yönünü gözden uzak tutmamaları gerektiğine bir işaret vardır. Bu duygu ve düşünceyle yapılan tebliğler huzurlu bir toplum kuruluşunda hiç şüphesiz büyük hizmet edecektir. "Sen hatırlat. Muhakkak hatırlatmak mü'minlere fayda verir"[90] âyeti gereğince tebliğle vazifeli her mü'minin bu özelliği daima hatırında bulundurmasında fayda vardır.
Nasihat kadir ve kıymet bilirliğin, muhataba değer vermenin de bir İfadesidir. Nasihat eden kişi bu hareketiyle iyi niyetini de göstermiş olur. Söz cimriliği yapmamış olur. "Söylesem ne olur, söylemesem ne olur? Söylemeyim de burnu sürtülsün" gibi bir anlayış sergilemekten kurtulmuş olur.
Nasihata muhtaç kimse hastaya benzer. Doktor, yarası olan bir hastaya acı duyacak diye müdahaleden çekinmez. Nasihat eden de böyle düşünmeli, söylemek faydalıysa kızacak, darılacak diye söylemekten çekinmemelidir. Hangi sözün ne derece tesir edeceğini ancak Alan bilir.
Nasihatin bu önemli faydalan göz Önüne alındığında, yukardaki hadîse uymanın önemi kendiliğinden ortaya çıkar. Bu duygu içten geldiği için daha samimidir ve uyulmasında büyük yararlar vardır.
498. . [1:451 Hadîs No: 887]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
İş ehil olmayana verildiğinde Kıyameti bekle.[91]
499. .[1:452, Hadîs No: 888]
Sevban'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin arasına kılıç girerse, Kıyamete kadar aralarından kalkmaz.[92]
500. [1:452 Hadîs No: 890]
rivayet ediyor:
Sofra kurulduğunda önce idareci, sonra sofranın sahibi, sonra topluluğun en hayırlı bilineni otursun.[93]
501 - [1:452 Hadîs No: 891]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Yemek kabı ortaya konulduğunda, etrafından yeyin, ortasını bırakın. Çünkü bereket ortasına iner.[94]
502. [1:452 Hadîs No: 892]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Yatağa uzandığında Fâtiha'yı ve îhlâs Sûresini okursan ölüm hâriç, her tehlikeden emin olursun.[95]
503- [1:453 Hadîs No: 893]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ölülerinizi kabre indirdiğinizde "Bismillahi ve alâ sünneti Resûl-illahi [Allah'ın adıyla ve Resulünün dini üzere]" deyin.[96]
504. - [1:453 Hadîs No: 894] . .
Zeyd bin Erkâm (r.a.) rivayet ediyor:
Kişi yerine getirmek niyetiyle, din kardeşine söz verir. Sonra da geçerli bir mazeret sebebiyle onu yerine getiremez ve söz verdiği yere gelemezse, günahkâr olmaz.[97]
505- [1:453 Hadîs No: 895]
Ebû Hüreyre'den (r.a) rivayetle:
Birinizin içeceğine sinek düştüğünde onu daldırsın sonra çıkarsın. Çünkü sineğin kanadının birinde hastalık, diğerinde şifâ vardır.[98]
Resûlullahın yüzyıllar önce belirttiği bu husus, ilim adamlarınca ancak yeni ortaya konulabilmiştir. Evet, bugün artık bilinmektedir ki sineğin bir kanadında zehir, bir kanadında panzehir bulunmaktadır. Bal arısının vücuduna biri zehirli, biri bal akıtan iki iğneyi yerleştiren Cenab-ı Hak, sinekte de iki zıt kutbu bir araya getirmiş, kanadının birisine zehiri, diğerine de panzehiri yerleştirmiş, eşsiz kudretini göstermiştir.
Yine sineğin bu sanat harikalığı yanında mikroplan toplayıcı, bir istihale ve arıtma makinesi olarak da vazife gördüğünü öğreniyoruz- Bu konuda, günümüzden altmış sene kadar önce yazılmış bir eserde şunlar ifâde edilmektedir:
"İnsanın gözüne görünmeyen, hastalıkların mikroplarını ve madde-i semmi-yeyi [hastalık yapan maddeleri] temizlemekle, sinekler muvazzaftırlar [görevlidirler]. Değil mikropların nâkileleri [nakledicileri], bilâkis, muzır mikropları rriass, yani emmek ve yemekle o mikropları imha, o madde-i semmiyeyi [zehirli maddeyi] istihaleye uğratırlar, çok sarî hastalıkların önünü alırlar. Hem sıhhîye neferleri, hem-tanzifat [temizlik] memurları, hem kimyager olduklarına ve geniş bir hikmete mazhar bulunduklarına delil ise, onların gayet kesretidir [çokluğudur]. Çünkü kıymettar menfaattar şeyler teksir edilir [çoğaltılır]."[99]
506. - [1:454, Hadîs No: 896]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Kurtulman zor olan bir belâya düştüğünde şöyle de: "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Güç ve kuvvet sadece yüce ve büyük olan Allah'tandır" Allah bu duâ ile dilediği her türlü belâyı geri çevirir.[100]
507. [1:454, Hadîs No: 897]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Büyük bir güçlüğün içine düştüğünüzde, "Allah bize kâfidir. O ne güzel vekildir" deyin.[101]
508. . [1:455 Hadîs No: 898]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Seninde içinde bulunduğun bir toplulukta bir adama dil uzatılırsa ona yardımcı ol, onları bundan vaz geçir veya yanlarından kalk.[102]
Suçsuz bir kimseye dil uzaltıldığında onu müdafaa etmek, her hakşinas, hakperest insanın omuzlaması gereken bir vazifedir. Aslında bu bozulmamış her fıtratın sesine kulak vermekten başka birşey değildir. Evet, masumu, mazlumu müdafaa etmek fıtrî bir vazifedir. Resûlullah bu fıtrî sese dinî bir hüviyet kazandırarak, suçsuz insanları müdafaaya teşvik etmektedir. Hazır bulunsun, bulunmasın mü'mine düşen vazife, kendi hukukunu koruduğu kadar 'mü'min kardeşinin hukukunu da korumaktır. Bir kardeşinin aleyhinde atılıp tutulduğu, dil uzaltıldığında onu savunmak, hak ve hukukunu korumak da vazifesidir. Böyle bir durumla karşılaşan mü'mine düşen, o kardeşinin hukukunu müdafaa etmek; elinden birşey gelmiyorsa en azından o topluluktan uzaklaşmaktır.
509. [1:456, Hadîs No: 902]
Atâ bin Ebî Müslim rivayet ediyor:
Allah'ı an. Çünkü bu yapmak istediğin işte senin için yardımcıdır.[103]
510. - [1:456, Hadîs No: 903]
îbni Abbos'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ı öyle çok zikredin ki, münafıklar "Gösteriş yapıyorsunuz" desin.[104]
511. [1:457 Hadîs No: 905]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Ölülerinizin güzel yönlerini söyleyiniz, kötülüklerini ise söylemeyiniz.[105]
512. [1:458 Hadîs No: 907]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Yediğiniz yemeği Allah'ı zikrederek sindiriniz. Üzerine yatmayın ki, kalbleriniz katılaşmasın[106].
513- [1:459, Hadîs No: 908]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s,m.) şöyle buyurm uslardır:
Ümmetim içerisinde ümmetime karşı en merhametlisi Efaû Bekir, Allah'ın dininde kâfir ve münafıklara karşı en şiddetlisi Ömer, en hayâlısı Osman, en güzel hüküm vereni de Ali'dir.
Miras taksimini en iyi bilen Zeyd bin Sabit, en güzel Rur'ân okuyanı Übey bin Ka'b, haram ve helâli en iyi bilen Muaz bin Cebel'dir. Dikkat ediniz! Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini de Ebû Ubeyde bin Cerrah'tır.[107]
514. [1:461 Hadîs No: 910]
Amr bin Osman Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Faizden daha çirkin ve daha büyük bir günah başkalarının ırz ve namuslarına dil uzatmaktır, Dil uzatmanın da en çirkini hicvetmektir. Bu tür dil uzatmaları başkalarına aktaran kişi de dil uzatan gibidir.[108]
515- [1:461 Hadîs No: 912]
îbni Ömer (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört şey vardır ki, onlar sende olduktan sonra dünyadan elde etmediğin şeyler sebebiyle gam yeme. Bunlar: Doğru söz, emâneti korumak, güzel ahlâk ve helâl yemektir.[109]
516. [1:462, Hadîs No: 913]
Ebû Mâlik el-Eş'arî'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimde Cahiliyye Devrinden kalma dört şey vardır: Nesebleri ile övünmek, birbirinin soyuna dil uzatmak, yıldızlara bakıp yağmur istemek [yağmur var demek], ölü için yüksek sesle ağlamak.[110]
517. -[1:462, Hadîs No: 914]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peyamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki, bunlar Allah'ın yardımına hak kazanmışlardır: (1) Gazi, (2) evlenen, (3) bir ücret karşılığında hürriyetine kavuşmak için efendisiyle anlaşan kişi, (4) hacı.[111]
518. [1:463, Hadîs No: 915]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Dört duâ vardır ki reddedilmez. Evine dönünceye kadar hacca gidenin duası. Ehline dönünceye kadar gazinin duası. Şifâ buluncaya kadar hastanın duası. Mü'minin mü'mine yokluğunda yaptığı duâ. Bu dualarda en çabuk kabul edileni de mü'minin mü'min kardeşine yanında yokken yaptığı duadır.[112]
519- [1:463 Hadîs No: 916]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
Dört özellik vardır ki, kimde bulunurlarsa o kimse hâlis münafık olur: Bunlardan bir tanesi kendisinde bulunursa onu terketmediği müddetçe münafıklığın bir özelliği onda var demektir. Bunlar şunlardır: (1) Konuştuğu zaman yalan söyler, (2) söz verdiği zaman sözünde durmaz, (3) antlaşma yaptığında vaz geçer, (4) düşmanlık yaptığında da smırı aşıp hakkı çiğner.[113]
520. [1:464 Hadîs No: 917]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Dört haslet vardır ki, kimde bulunursa Allah o kimseye Cehennemi haram kılar ve onu şeytandan korur. Birşeyi isterken nefsine hâkim olan, nefsi istemediği halde güzel birşeyi yapan, birşeye canı çektiğinde nefsine hâkim olan, öfkelendiğinde nefsine hâkim olan. Dört haslet de vardır ki, kimde bulunursa Allah rahmetini o kimse üzerinde yayar ve onu Cennete koyar. Bir yoksulu barındıran, zayıfa merhamet eden, emri altındakilere yumuşak davranan ve anne babaya ihsanda bulunan.[114]
521. [1:464, Hadîs No: 918]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Dört haslet vardır ki, kime verilmişse ona dünya ve âhiretin hayrı verilmiş demektir. Zikreden bir dil, şükreden bir kalp, musibete sabreden bir beden, namusunu ve kocasının malını koruma hususunda hıyaneti düşünmeyen bir kadın.[115]
522- [1:465 Hadîs No: 819]
Ebû Eyyûb el-Ensârî'den (r.a.) rivayetle:
Şu dört şey peygamberlerin sünnetidir: Haya, güzel koku sürünmek, evlenmek ve misvak kullanmak.[116]
523. [1:466, Hadîs No: 920]
Abdullah bin Hakîm rivayet ediyor:
Dört şey vardır ki, kişinin bahtiyarlık alâmetidir: Hanımının sali-ha olması, çocuklarının hayırlı olması, arkadaşları ve birlikte çalıştığı kimselerin dindar olmaları ve rızkını memleketinde kazanması.[117]
524- [1:466 Hadîs No: 921]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Dört şey vardır ki, bedbahtlık alâmetidir. Gözün yaş dökmemesi, îalp katılığı, aç gözlülük ve ebedî yaşama hayâli.[118]
525- [1:467 Hadîs No: 923]
Ebû Eyyûb (r.a.) rivayet ediyor:
Öğle namazından önce, arada selâm verilmeden sünnet olarak kılınan dört rekât namaza gök kapıları açılır ve kabul edilir.[119]
526- [1:468, Hadîs No: 926]
İbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Dört şeyden yapılan dört ameli Allah kabul etmez. Bunlar: Hıyanetten, hırsızlıktan, zimmete geçirilen umuma âit maldan ve yetim malından elde edilen para ile yapılan hac, umre, cihad ve sadaka.[120]
527. [1:469, Hadîs No; 927]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Dört şey Arşın altındaki hazineden indirilmiştir: Fatiha, Ayete'l-Kürsî, Bakara Sûresinin son iki âyeti [Amenerrasûlü] ve Kevser Sûresi.[121]
528. [1:469, Hadîs No: 928]
Ebû Hüreyre (r.a,) rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki, cezalarını çekmedikçe onları Cennete koymamak Cennet nimetlerinden tattırmamak Allah'ın hakkıdır. Îçki müptelası, faiz yiyen, haksız yere yetim malını yiyen, anne ve babasına isyan eden.[122]
529. [1:469 Hadîs No: 929]
Semûre bin Cündüb'den (r.a.) rivayetle:
Şu dört kelime sözlerin en üstünüdür. Önce hangisine başlarsan başla. Bunlar, "Sübhanallah, Elhamdülillah ve Lâ ilahe illallahu val-lâhü ekber."[123]
530- [1:470, Hadîs No: 930]
Vasile (r.a.) rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki, duaları kabul edilir. Bunlar: adaletli idareci, mü'min kardeşine yanında yokken dua eden, zulme uğrayan, anne ve babasına dııâ eden kimsedir.[124]
531 - [1:470 Hadîs No: 931]
Ebû Umâme (r.a.) rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki, Kıyamet günü Allah onlara rahmet nazarıyla bakmaz. Anne ve babasına isyan edene, yaptığı iyiliği başa kakana, içki içmeye devam edene ve kaderi yalanlayana.[125]
532. [1:470 Hadîs No: 932]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Dört kimse vardır ki Allah onlara buğzeder. Bunlar, (1) yemin ederek malını satan, (2) kibirli fakir, (3) zina eden ihtiyar, (4) zâlim idareci.[126]
533. [1:471, Hadîs No: 933]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Dört kimse vardır ki, öldükten sonra bile sevapları devam eder: (1) Allah yolunda hizmet ederken ölen, (2) öğrettiği ilimle amel edilen âtim, (3) verdiği para ile yapılan faydalı eser ayakta duran hayır sahibi, (4) kendisine duâ eden hayırlı bir evlât bırakan kimse[127].
Her insan, öldükten sonra da amel defterinin açık kalıp sevaplar yazılmasını arzu eder. Bunun yol ve çarelerini arar. İşte Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) hepimizin canla başla arzuladığı bu meselenin yollarını göstermiş, çok önemli olan bu hususlara uymaya teşvik etmiştir.
Öldükten sonra sevap defterleri kapanmayan insanlardan biri, Allah yolunda hizmet ederken ölen kimsedir. Allah'ın dinini, Kur'ân'ın hakikatlerini muhtaç kimselere ulaştırmak için didinen, çırpınan, köşe bucak dolaşan, ayakları Allah yolunda tozlanan kimseler bu yolda ölürlerse, amel defterleri daima açık kalır.
İkinci olarak öğrettiği ilimle amel edilen âlimdir. Birçok âyet ve hadislerde ilim sahipleri övülmüş, onlara yüksek makam ve mevki verileceği belirtilmiştir. Maddî ve manevî kalkınmanın temelini teşkil eden ilme sarılmak, uygulanacağı ümidiyle öğrenilenleri anlatmak, duyurmak her mü'min için bir şevk kaynağıdır.
Üçüncü olarak maddî imkânlarını mektep, medrese gibi insanlığa yararlı bir kuruluşa seferber eden kimse, öldükten sonra da sevap kazanmaya devam edecektir.
Amel defteri kapanmayan dördüncü kişi de saüh evlat yetiştiren kimsedir. Adını hayırla yâd ettirip devam ettirecek olan hayırlı evlad, anne ve babasının arkasından Kur'ân'larla, dualarla onlara manevî destek sağlayan evlattır. Kısaca İslâmı yaşayan bir evlattır. Böyle bir evlat yetiştirmek, o evladı padişah yapmaktan daha büyüktür. Çünkü birisinin faydası geçici, diğerininki ise ebedîdir. Böyle bir evladın sevabına, yetişmesine vesile oldukları için anne ve baba da hissedar olurlar.
534. - [1:472, Hadîs No: 935]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Şu dört şey Cennet hazinesindendir: (1) Sadakayı gizli vermek, (2) Musibeti gizli tutmak, (3) Akrabalarla ilişkiyi devam ettirmek ve (4) "Güç ve kuvvet sadece Allah'tandır" sözü.[128]
535- [1:472, Hadîs No: 937]
İbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Kırk ŞahlS bİr ölü için hâlis duâ derlerse, Allah o oluyu mutlaka onlara bağışlar ve günahlarını affeder.[129]
536- [1:473, Hadîs No: 940]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Akrabalarının hakkını gözet! Akrabalarının hakkını gözet![130]
537- [1:473, Hadîs No: 941]
îbni Mes 'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Yeryüzündekilere merhamet et ki, göktekiler de sana merhamet etsinler.[131]
538- [1:474 Hadîs No: 942]
îbni Amr'dan (r,a.) rivayetle:
Merhamet ediniz ki, size de merhamet edilsin. Başkasını affediniz ki, affedil esiniz. Söz dinlemeyenlere yazıklar olsun. Yaptıkları işin kötü olduğunu bile bile onda ısrar edenlere yazıklar olsun.[132]
539. [1:475 Hadîs No: Ö44J
Gücünün yettiği kadar, israfa kaçmadan sadaka ver. Cimrilik etme ki, Allah da senden ihsanını kesmesin.[133]
540- [1:476 Hadîs No: 947]
Eş'as bin Süleym rivayet ediyor:
Paçalarını yerde sürünmeyecek şekilde yukarıda tut. Çünkü bu elbiseni daha temiz tutar ve Rabbine olan takvanı arttırır.[134]
541. [1:476 Hadîs No: 949]
Sehl bin Sa'd'dan (r.a.) rivayetle:
Müslümanlardan dilinizi çekin. Onlardan biri öldüğünde de hakkında hayır konuşun.[135]
542. [1:477, Hadîs No: 950]
Zeyd bin Hattab (r.a.) rivayet ediyor:
Kölelerinizin hakkını gözetiniz. Kölelerinizin hakkını gözetiniz. Onlara yediklerinizden yediriniz, giydiklerinizden giydiriniz.[136]
543- [1:477, Hadîs No: 951]
Köleleriniz kardeşlerinizdir. Öyle ise onlara ihsanda bulununuz. Gücünüzü aşan işlerde onlardan yardım isteyiniz. Güçlerini aşan işlerde de onlara yardım ediniz.[137]
544.[1:478, Hadîs No: 953]
Muaz bin Enes rivayet ediyor:
Bu hayvanlara eziyet çektirmeden bininiz, eziyet çektirmeden ininiz. Onları yollarda ve-çarşıda hitabet kürsüsü yapmayınız. Çünkü nice binilen hayvan vardır ki, binicisinden daha hayırlıdır, ondan daha çok Allah'ı zikreder.[138]
545- [1:478, Hadîs No: 955]
Ukbe bin Amir'den (r.a.) rivayetle:
Kişinin oynadığı herşey faydasızdır. Ancak kişinin ok atması, atını eğitmesi ve hanımıyla oynaşması bundan hâriçtir. Bunlar faydalıdır. Kim ok atmayı öğrendikten sonra terk ederse bu Öğrenme nimetine karşı nankörlük etmiş olur.[139]
546. [1:481, Hadîs No: 960]
Sehl bin Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Dünyaya önem verme ki, Allah seni sevsin. İnsanların elindekine göz dikme ki, insanlar seni sevsin.[140]
547- [1:481, Hadîs No: 961]
-Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Âlime karşı en ihtiyaçsiz davranan aile fertleri ve komşularıdır.[141]
Başta Peygamberimiz olmak üzere hemen bütün peygamberler Allah'ın kendilerini peygamber olarak vazifelendirdiğini tebliğ ettiklerinde, ilk tepkiyi yakınlarından görmüşlerdir. Yabancılar grup grup onları tasdik ederlerken ve etraflarında pervane olurlarken, yakınları onlara inanmamışlar, bununla da kalmayarak karşı çıkmışlar ve mücâdele etmişlerdir.
Aynı durum peygamberlerin vârisleri olan âlimler için de geçerlidir. Âlimlere karşı da en ilgisiz olanlar, onların değerlerini anlamayan yakınlarıdır. Pekçok insanın hidâyete ermesine, manevî yükseliş merdiveninde yükselmesine sebep olan ilim sahipleri, aynı etkiyi yakınları üzerinde gösterememektedir. Başkaları o âlimi takdir ederken, birşeyler öğrenmek için peşinde dolaşırken, yakınları onu dinlememekle kalmayıp alay dahi edebilmektedirler.
Bunun pekçok sebebi olmakla beraber bir sebebi de onun insan olması hasebiyle en hususî zaaflarına şahit olmaları ve ünsiyet sebebiyle üstünlüklerini sıradan özelliklermiş gibi görmeleridir. Şâirin "Ol mâhiler [balıklar] ki derya içre-dirler, derya nedir bilmezler" dediği gibi, bunlar içinde bulundukları nimetin kıymetini bilememektedirler. O âlim dışarıda ne kadar aranan kişi olursa olsun, ailesinin, akrabasının, komşularının gözünde sıradan bir insandır. O âlim onların gözünde "Küçüklüğünü bildikleri Ahmed'dir, Mehmed'dir."
Bununla ilgili bîr kıssa anlatılır. İmâm-ı Azam'ın annesi bir gün bir hocaya bir mesele sorar. Hoca ona, "Anne biz senin oğlundan ders alıyoruz. Sen ise o meseleyi oğluna sormuyor, bize soruyorsun" der. Kadın, "Bizim Nu'man mı? O birşeyler söylüyor, siz ona bakmayın" karşılığını verir.
548. [1:482, Hadîs No: 962]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Pe)'gamberlere karşı en ihtiyaçsızmış gibi davranan ve onlara en fazla sıkıntı veren akrabalarıdır.[142]
549. [1:482, Hadîs No: 963]
Dahhak rivayet ediyor:
İnsanların en zahidi kabri ve çürümeyi unutmayan, dünya ziynetinden en kıymetlisini terkeden, ebedî olanı fânî ve geçici olana tercih eden, yarını ömründen saymayan ve kendini ölmüş kabul edendir.[143]
550. [1:483, Hadîs No: 964]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Üsâme bin Zeyd insanlardan en çok sevdiğim kişidir[144]
551- [1:483, Hadîs No: 965]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Sıkıntı zamanlarında güzelce abdest almak, camiye gitmek için yürümek, bir namazı kıldıktan sonra diğerini arzu ile beklemek günahları tamamen yıkar.[145]
552. [1:484, Hadîs No: 966]
Ebû Mâlik el-Eş'ârî (r.a.), Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Abdesti güzelce almak îmanın yarısıdır. "Elhamdülillah" terazinin sevap kefesini doldurur. "Sübhanalîah" ve "Allâhü ekber"in sevabı göklerle yeri doldurur. Namaz nurdur, zekât delildir, sabır ışıktır, Kur'ân ya lehinde veya aleyhinde delildir. Bütün insanlar sabahları çıkarlar; ya rızâsına uygun işler yaparak kendilerini Allah'a satar ve
Cehennem azabından kurtarmış olurlar veya kendilerini azaba müs-tehak ederler.[146]
553- [1:45, Hadîs No: 967]
Süleyman bin Surad rivayet ediyor: Misvak kullanın, temizlenin.[147]
554. [1:486 Hadîs No: 969]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
İyiliği neticelendirmek ona başlamaktan daha faziletlidir.[148]
555- [1:486, Hadîs No: 970]
Yahya bin Yamer rivayet ediyor:
Kadınları, malınızın en temizi ile nikahlayarak kendinize helâl kılmız. [149]
556- [1:487 Hadîs No: 973]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'tan hakkıyla haya edin. Allah'tan hakkıyla haya eden kimse başını ve baştaki maddî manevî duyguları, karnı ye içindeki organları naramdan korur. Ölümü ve çürümeyi hatırlar. Âhireti isteyen dünya hayatının ziynetini terkeder. Kim bunları yaparsa Allah'tan hakkıyla haya etmiş olur.[150]
557- [1:488, Hadîs No: 974]
îbni Mes'ûd'dan (r.a.) rivayetle:
Ezberinizdeki Kur'ân'ı tekrarlayınız. Çünkü o insanın göğsünden hayvanın ipini koparıp kaçmasından daha süratli kaçar.[151]
558- [1:489, Hadîs No: 975]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Akıllı kimseden nasihat isteyin ki, doğru yolu bulaşınız. Onu din-lememezlik etmeyin ki, pişman olmayasmız.[152]
559. [1:490, Hadîs No: 977]
Recael-Ganavî rivayet ediyor:
Kulları kendisini hamdetmeden önce, Allah'ın kendisini övdüğü ve methettiği Fatiha ve İhias Süreleriyle şifâ isteyiniz.[153]
Maziye doğru binlerce sene gittiğimizde insanoğlunun yaratıldığı bir dönemle karşılaşırız. Daha Âdem babamız dahi vücut safhasında yokken, Allah'ı ham-de başlamadan önce, Rabbimiz şanına, izzetine, azamet ve büyüklüğüne yakışır tarzda zâtını hamd ediyordu. Bu hamdierden birisini Fatiha, birisini de fhlas Sûresi teşkil ediyordu.
Bilindiği gibi Fatiha Sûresi "Âlemlerin Rabbine hamdolsun" cümlesiyle başlamaktadır. Sonra yer alan Rahman ve Rahim, din gününün Sahibi ifadeleri de Al-lah'tn övgüye lâyık isimleridir. "Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım dileriz" ifadelerinde de övgü vardır. Çünkü ancak gerçek mânâda övgüye lâyık olana ibadet edilir ve ancak Ondan yardım dilenir.
fhlas Sûresinde ise Allah'ın zât ve sıfatlarında birliği, hiçbirşeye muhtaç olmadığı, doğmadığı, doğurmadığı; eşi, benzeri ve dengi olmadığı anlatılır. Ihlâs Sûresi, Allah'ı en güzel anlatan ve öven bir sûredir. Allah'ı bu vasıflarıyla anlatmak en güzel övgüdür.
560- [1:491 Hadîs No: 979.]
Tarık el-Muharibî rivayet ediyor: Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlanın.[154]
561- [1:486, Hadîs No: 980]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Not tutarak sağ elinle hafızana yardım et.[155]
562. [1:492, Hadîs No: 981]
Muaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle:
Bir kötülüğe götüren, ulaşılması mümkün olmayan bir şeye yönelik olan ve istek duyulmaması gereken şeye karşı aşırı istekten Allah'a sığınınız.[156]
Bu hadislerinde Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) bize hayat boyu lazım olacak üç önemli reçeteyi vermektedir. Çünkü kötülüğe götüren aşırı istek, dizginlenmediği sürece insanın başına belâlar açar. Birkaç dakikalık zevk uğruna günlerce, yıllarca sıkıntı çekme zorunda bırakabilir.
Ulaşılması mümkün olmayan bir şeye karşı duyulan aşırı istek ise insanı sıkıntıda bırakır. Çünkü ona ulaşamadığı halde ulaşabilmek için kendini için için yer bitirir. Bedîüzzaman Hazretleri, çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde sabırsızlıkla sızlanma yoluna gidilmemesi gerektiğini1 söylerken bizlere bu ölçüyü vermektedir.
İstek duyulmaması gereken şeye aşırı istekle yönelmek de böyledir. Bu ya maddeten, ya da manen zararlı bir şeydir. Ona istek duymak, dolayısıyla zararlı bir şeye yönelmek demektir ki bu da aleyhimizedir.
563- [1:492, Hadîs No: 982]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Devamlı olan komşunun şerrinden Allah'a sığınınız. Çünkü kişi geçici komşudan uzaklaşmak istediğinde uzaklaşabilir.[157]
564. [1:492, Hadîs No: 983]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Nazardan Allah'a sığınınız. Çünkü nazar haktır.[158]
565. [1:493, Hadîs No: 984]
Übâde bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:
Fakir olduğunuz halde kalabalık aileden, zulmetmekten veya zulme uğramaktan Allah'a sığınınız.[159]
566. . [1:493, Hadîs No: 985]
Mıtaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle:
ihtiyaç duyduğunuz bir şeyi gerçekleştirirken onu gizli tutmakla yardım isteyiniz. Çünkü her nimet sahibine hased edilir.[160]
Gıpta duygusunun kötüye kullanılması demek olan hased, dinimizce istenilmeyen bir duygudur. Bununla beraber çoğu insanda bu duygu maalesef vardır. Bunun içindir ki, Peygamberimiz mühim bir işe teşebbüs eden kimsenin yapacağı işi herkese yaymamasını tavsiye etmekte ve işi gizli tutmanın onda muvaffak olmaya yardımcı olacağına dikkat çekmektedir. Meselâ bir kimse faydalı bir iş plânlayacak olsa, plân program y«parken bunu olur olmaz yerde yaysa, onun kazanmasını istemeyen hasedçiler bu kârlı teşebbüsüne mâni olmak için harekete geçerler, ona ayakbağı olmaya çalışırlar.
Peygamberimiz, bir hadislerinde ele aynı gerekçe ile dünür gitmeyi gizli tutmayı tavsiye etmektedir. Çünkü bu yayıldığında, o kıza talib olan başka birisi ondan önce davranabilir. Kıza talib olmasa da gerek erkek tarafına, gerekse kız tarafına duyduğu hased sebebiyle, bu evliliğe mani olmaya çalışır. Erkeği kıza, ktzı erkeğe kötüler, hattâ iftira atmaktan dahi çekinmez.
Bunun içindir ki, her nimet sahibine hased edilebileceğinden, bir plânı olan kimse onu güvendiği en yakınlarından veya istişare etmeyi faydalı bulduğu kimselerden başkasına açmamalıdır. Böyle yapmasını düşündüğü şeyin gerçekleşmesinde kendisine çok büyük faydası dokunacağı kesindir. Hadis de bunu ifâde eder.
567. [1:494, Hadîs No: 986]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Gündüz oruç tutmak için sahur yemeğinden; gece kalkıp ibâdet etmek için öğlen uykusundan yardım isteyiniz.[161]
568. [1:494, Hadîs No: 987]
Abdullah bin Amr el Müzeni rivayet ediyor:
Rızkınızın bollaşması için sadaka vererek Allah'tan yardım isteyin-[162]
569. [1-495, Hadîs No: 989]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın tükenmez hazinelerinden isteyerek insanlara karşı tok gözlü davranınız.[163]
570. [1:495 Hadîs No: 990]
îbni Abbos'tan (r.a.) rivayetle:
Misvak kabuğu ile de olsa karnınızı doyurabilecekseniz insanlardan birşey istemeyin.[164]
571. [1:495, Hadîs No: 991]
Vâbisa rivayet ediyor:
Her ne kadar müftüler sana fetva verseler de, sen yine kalbine danış.[165]
572. [1:496, Hadîs No: 992]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Kurbanlıklarınızı iyisinden seçiniz. Çünkü onlar sıratta sizin binekleri nizdir.[166]
573- [1:496 Hadîs No: 993]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
İstikâmet üzere ol. İnsanlara karşı ahlâkın güzel olsun.[167]
574- [1:497 Hadîs No: 994]
Sevban (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
İstikamet üzere olunuz. Siz bunun sevabını saymakla bitiremezsiniz. Biliniz ki, amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdestli olmaya ancak kamil mü'min dikkat eder.[168]
575. [1:497 Hadîs No: 995]
Ebû Ümâme'den rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle b uyurmuşlardır:
İstikâmet üzere olunuz. İstikâmet üzere olmak ne güzeldir.[169]
576. - [1:498, Hadîs No: 997]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanlardan senin için hayır duâ etmesini çok iste. Çünkü kul kimin diliyle duasının kabul edileceğini ve merhamet göreceğini bilemez.[170]
577. .[1:499, Hadîs No: 998]
Ebû Saîd el-Hudrt'den (r.a.) rivayetle:
Bakiyât-ı sâlihat denilen "Sübhanallah, Lâ iiâhe illallah. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh" ı çok söyleyiniz.[171]
578. [1:499, Hadîs No: 1000]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
"Güç ve kuvvet ancak Allah'tandır" cümlesini çok tekrar ediniz. Çünkü o doksandokuz çeşit zararı def eder.[172]
579- [1:500, Hadîs No: 1001]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Salih mü'minlerden dostlarınızı çoğaltınız. Çünkü Kıyamet Günü her bir mü'min için şefaat hakkı vstrdır.
İbnünneccar’ın Tarih’inden.
580, [1:501, Hadîs No: 1004]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Soğuk su ile taharet yapınız. Çünkü bu basur illeti için şifadır.
581 - [1:501, Hadîs No: 1007]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Dinini, emânetini ve amelinin neticesini Allah'a havale et.[173]
582- [1:502, Hadîs No: 1008]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Seni, yanındaki emânetler zayi olmayan Allah'a ısmarlıyorum[174].
583. [1:502, Hadîs No: 1009]
Ebû Aziz rivayet ediyor;
Esirler hakkında size hayır ve iyilik tavsiye ederim.[175]
584- [1:503, Hadîs No: 1012]
Ebû Hüreyre'den (r.a,) rivayetle:
Kadınlara hayır ve iyilik tavsiyesinde bulunurum. Çünkü kadın eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri yeri de üst tarafıdır. Eğer onu doğrultma yoluna gidersen kırarsın. Eğer kendi haline bırakırsan eğri kalmaya devam eder. Kadınlar hakkında hayır ve iyilik tavsiyesinde bulunurum.[176]
Bu hadis-i şerif kadına nasıl davranılmasi gerektiğinin ölçüsünü vermektedir. Eğe kemiğini gözümüzün önünde canlandırdığımızda, onun yapısı gereği biraz eğri olduğunu görürüz. Onu kendi haline bırakmak eğri kalması demektir. Düzeltmeye kalkmak da kırmaya vesile olur.
Kadınlar da eğe kemiği gibi nazik bir yapıya sahiptir. Çabuk incinen, narin, nazik yapıları dikkate alınıp öyle davranılırsa rahat edilir. Ufak tefek kusurları görmezlikten gelinmeli, büyütülmemeli, fazla üzerlerine varılmamalı, mesele yapmadan, kırmadan, incitmeden izah edilmeli, fkazlarda ölçü kaçırılmamalıdır. Eğer ölçü kaçırılırsa hadiste işaret edildiği gibi onulmaz yaralar açılabilir. Bununla birlikte vurdumduymaz bir havaya da girümemeli, kadın her ne yaparsa yapsın ses çıkarmama gibi davranış içerisinde de bulunulmamalıdır. Böyle olunca da kadının yanlışlarını düzeltmek mümkün olmaz.
Unutulmamalıdır ki bu psikolojik ölçüye uyma, aile saadetinin temel taşlarından birini teşkil eder.
585- [1:504, Hadîs No: 1014]
Ebû Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Saflarınızı düz tutunuz ki, kalbleriniz de düz olsun. Aranızda boşluk bırakmayınız ki, birbirinize karşı merhametli olasınız.[177]
586. [1:504, Hadîs No: 1015]
Ali (r.a,) rivayet ediyor:
Yapılması en zor olan amel şu üç şeydir: (1) Her hal üzere Allah'ı zikretmek, (2) Aleyhinde de olsa adaletli davranmak, (3) Müslüman kardeşine maddî yardımda bulunmak.[178]
587. [1:505, Hadîs No: 1017]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Sevabı eh çabuk görülen davranış, iyilik yapmak ve akrabalarla iyi ilişkileri sürdürmektir. Cezası en çabuk görülen kötülük ise zulüm ve akrabalarla ilişkiyi kesmektir.[179]
588- [1:505, Hadîs No: 1019]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Cenazeyi çabucak yerine naklediniz. Eğer o iyi birisi ise bir an önce onu dünyadan daha iyi olan yerine kavuşturmuş olursunuz. Eğer kötü birisi ise bu bir serdir ve siz de onu bir an önce omuzlarınızdan indirmiş olursunuz.[180]
589. [1:506, Hadîs No: 1020]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Yedi kat gök ve yedi kat yer İhlas Sûresi üzerine kurulmuştur.[181]
Bu hadisi iyi anlayabilmek için İhlas Sûresi ve muhtevasını düşünmek gerekir. İhlas Sûresi, Allah'ı özlü bir şekilde anlatan sûrelerden biridir. Burada Al-lah'm birliği esası işlenmiştir. Bu birlik kâinatın da hamurunu teşkil etmektedir. Evet, kâinat tevhidle, yani Allah'ın birliği gerçeğiyle ayakta kalmaktadır. Eğer ikinci bir el karışsaydı kâinat karışır, herşey alt üst olur, düzenden, nizamdan, intizamdan söz edilmezdi. Nitekim bir âyette, "Yerde ve gökte Allah'tan başka ilah bulunsaydı, yer de gök de bozulup giderdi"[182] buyurulmuştur. O halde yedi kat yer ve göklerin İhias Sûresi üzerine kurulmuş olmasını gayet dikkat çekici bir husus olarak değerlendirmek gerekir.
590. [1:507, Hadîs No: 1021]
Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü benim şefaatimle en çok mutlu olacak kişi, gönülden hâlis ve samimî olarak "Lâ ilahe illallah" diyen kimsedir.[183]
591- [1:509, Hadîs No: 1029]
Hakim bin Hizam rivayet ediyor:
Sen geçmişte işlediğin hayırlara binâen İslâm nimetine erdin.[184]
Bir Sahabîye hitaben söylenmiş bu hadis, önemli bir noktaya dikkat çekmektedir. Cenab-ı Hak, kullarına bir kısım nimetler verir. Bu nimetleri bazan daha önce yapmtş olduğu iyiliklere mükâfaten vermektedir. Kulun öylesine güzel, hoş davranışları, iyilikleri vardır ki, bunlar Allah'ın rızasına vesile olur. Hakkı ve hidayete kabule hazır ve araştırma meylinde olan insanı hidayete ulaştırmaya kadar götürür, büyük bir ihsana ermesine vesile olur.
İmansız iyilikler elbetteki insanı kurtarmaz. İnsanın dağlar kadar iyiliği olabilir. Ama bu iyilik, Allah'ı tanımadan ve iyi bir niyetle yapılmadığı için Allah katında bir değer ifade etmez. Hak ve hakikati arama arzusu olmadığı için îmana bir basamak da teşkil etmez. Bahğın yüzmesinin, kuşun uçmasının onlara üstünlük kazandırmaması gibi, kâfirin bu iyilikleri de onun kurtulmasına vesile olmaz. İnsanlar değer verebilir, teşekkür edebilir. Ama bunlar Allah'a göre bir değer ifade etmez.
Demek ki iyiliklerin hidayete, îmana vesile olabilmesi, mükâfata götürebilmesi ancak hak ve hakikati araştırma arzusuyla yapıldığında bir mânâ İfade edebilir.
İyiliklerin îman gibi büyük bir mükâfata vesile oluşuna bu açıdan bakılmalıdır. Allah, her kulunun iyiliğini isteyeceğine göre birini mükâfatlandırması, diğerini cezalandırması söz konusu olamaz. Kul iradesiyle bu nimete liyakat kesbetti-ğinde nimet gelir.
Bu kaide ışığında meseleye bakıidtğında, Cenab-ı Hakkın iyilikleri karşılıksız bırakmayacağı düşünülüp ne olursa olsun iyiliğe koşulmalıdır. Bu mükâfatlar dünyada olabileceği gibi âhirete de kalabilir. Ama bilinmelidir ki iyilikler zayi olmaz.
592. [1:510, Hadîs No: 1031]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın kendisi ile dua edildiğinde kabul edilen İsm-i Azamı şu üç sûrededir: Bakara, Âl-i İmran ve Tâ Hâ.[185]
593- [1:510, Hadîs No: 1032]
Esma bint-i Yezid'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ın İsm-i Âzami şu iki âyettedir. Biri, "Sizin ilâhınız tek bir ilahtır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O Rahmandır, Rahimdir" âyeti. (Bakara Sûresi 163.) Diğeri de Âl-i îmran'ra başı olan "Elif lâm mîm. Allahu Taâlâ ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilah yoktur. O Hayydır, ezelî ve ebedî hayat sahibidir. O Kayyumdur, varlığı ve bekası için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, bütün eşya Onun ya-ratmasıyla ve tedbiriyle devam eder ve vücutta kalır, beka bulur" (Âl-i İmran Sûresi, 1-2.) âyetidir.[186]
594. [1:511, Hadîs No: 1033]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın kendisiyle duâ edildiğinde kabul edilen İsm-i Âzâmı şu âyettedir: "De ki: ey mülkün hakikî sahibi olan, âlemlerde dilediği gibi tasarruf eden Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Sen dilediğini aziz eder, yükseltir, dilediğini de zelil kılar, alçaltırsm. bütün hayır ve iyilik yalnız senin kudretin-dedir, sen herşeye kadirsin. (Âl-i îmran, 26.)
595- [1:512, Hadîs No: 1035]
îbni Sa'd (r.a.) rivayet ediyor:
Ağır duyana soz işittirmek sadakadır.[187]
596. [1:512, Hadîs No: 1036]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin malı ve bedeniyle en fedakâr olanı Cafer-i Tayyardır.
Caferi Tayyar (r.a.), Peygamberimizin amcası Ebû Talib'in oğlu, Hz. Ali'nin kardeşidir. Hz. Ali vasıtasıyla Müslüman olan Hz. Ca'fer, ilk Müslümanlardandır.[188]
Müşriklerin İşkencesine mâruz kaldığı için Habeşistan'a hicret eden Hz. Cafer, orada İslâmiyeti tebliğ etti. Pekçok insana İslâm hakikatlerini anlattı. Habeşistan'dan döndüğünde Peygamberimiz de Hayber fethinden dönüyordu. Hz. Cafer'i görünce çok sevindi. Onu kucakladı, bağrına bastı, alnından öptü ve sevincini şöyle açıkladı:
"Ben hangisine sevineceğimi bilemiyorum: Hayber'in fethine mi, yoksa Cafer'in dönüşüne mi?"
Hz. Cafer vücutça ve ahlakça Peygamberimize en çok benzeyen Sahabî idi. Onun peygamberimizin yanında ap ayrt bir yeri vardı. Hz. Cafer için "fakirlerin babasj" derdi. Çünkü Hz, Cafer son derece cömertti.
Peygamberimiz, Hicretin 8. yılında Bizanslılara karşı yapılan Müte Savaşında Zeyd bin Hârise'yi (r.a.) kumandan tayin etmiş, o şehid olursa kumandayı Hz. Cafer'in alması talimatın! vermişti. Hz. Cafer bu savaşta çok büyük kahramanlıklar gösterdi. Sonunda şehid oldu. İki kolu da kesilmişti. Vücudunda doksanın üzerinde kılıç ve mızrak yarası vardı.
Cenâb-ı Hak zaman ve mekân mefhumlarını kaldırarak harp meydanını Peygamberimize gösterdi. Peygamberimiz harbi bütün safhalarıyla Ashabına haber verdi. Cafer hakkında da şöyle buyurdu:
"Allah ona kesilen iki koluna bedel iki kanat verdi. Onlarla Cennete uçtu." Bundan sonra Hz. Cafer Sahabîler arasında iki kanatlı mânâsında "Zülcena-heyn" ve 'Tayyar" ünvanlarıyla anıldı.
İşte Peygamberimiz bu hadislerinde Hz. Cafer'in malıyla ve vücuduyla yaptığı fedakârlığına dikkat çekmektedir.
597. . [1:512 Hadîs No: 1037]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Her bakımdan cömert ol ki, sana da öyle davramlsm.[189]
598. [1:513, Hadîs No: 1039]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Size idareci kılman kişi isterse başı siyah bir üzüm tanesine benzeyen Habeşli bir köle olsun, emirlerine kulak veriniz, onlara itaat ediniz.[190]
Bir âyette "Ey îman edenler! Allah'a, Resulüne ve sizden olan idarecilere itaat ediniz"[191] buyurulmaktadır. Bu âyet-i kerime Allah'a, Resulüne ve Müslüman olan idericelere itaat etmemizi emretmektedir. Âyetteki "Sizden" tabiri itaatte ölçüyü koymakta, idarecinin Allah ve Resulü yolunda olması gerektiğini belirtmektedir.
Bir hadiste de ırk ve renk ayırımı yapmaksızın idareciye itaat emredilmekte-dir. Ama hangi noktaya kadar idareciye itaat edilecektir? İçki içme, birisini yaralama, öldürme gibi Allah'ın yasakladığı bir davranışı emrettiğinde de mi idareciye itaat edilecektir?
Bunun ölçüsünü yine Resûlullah (a.s.m) koymuştur. Bu konudaki hadislerden iki tanesi şöyledir: "Müslüman bir kimse, hoşuna gitsin, gitmesin, bütün işlerde günah olmadıkça, idarecinin emirlerini dinlemek ve itaat etmek mecburiyetindedir. Eğer idareci günah olan bir hususu emrederse, o zaman onu dinlemek ve itaat etmek gerekmez."[192]
"İdarecide açık bir inkâr görür ve bunu da Allah'ın kitabından bir delile dayandırırsanız, o zaman itaat etmek söz konusu olmaz."[193]
599. [1:513, Hadîs No: 1040]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların hırsızlık bakımından en kötüsü rükûunu, sücûudunu ve huşûumı eksik yaparak namazından çalandır.[194]
600. [1:515, Hadîs No: 1043]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Zina edenlere Allah şiddetle gazab eder.[195]
601- [1:515, Hadîs No: 1044]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Zina etmek suretiyle bir topluluğa kendilerinden olmayan bir çocuğu katan kadına Allah şiddetle gazab eder. Çünkü bu çocuk onlardan kendisine nâmahrem olanlarını görecek ve mallarına ortak olacaktır. [196]
602. [1:516, Hadîs No: 1046]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'tan başka yardımcı bulamayan birine zulmedene Allah şiddetle gazab eder.[197]
603- [1:516 Hadîs No: 1049]
Hâlid bin Velid (r.a.) rivayet ediyor:
Dünyada insanlara en çok eziyet veren Kıyamet Günü Allah katında en çok azab görecek olanlardır.[198]
604. [1:517, Hadîs No: 1050]
Ebû Saîd'den (r.a.) rivayetle:
Kıyamet Günü en şiddetli azap görecek olan zâlim idarecidir.[199]
605- [1:517 Hadîs No: 1051]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü azabı en şiddetli olan hiçbir hayra sahip olmadığı halde kendisini insanlara hayırlı imiş gibi gösteren kimsedir.[200]
606. [1:518, Hadîs No: 1053]
Ebû Hüreyre'den (r.a,) rivayetle:
Kıyamet Gününde azabı en şiddetli olan, ilmi kendisine fayda vermeyen âlimdir.[201]
607. [1:518, Hadîs No: 1054]
Sa'd bin Ebî Vakkas'dan (r.a.) rivayetle:
Sıkıntının en şiddetlisine maruz kalanlar peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer insanlar gelir. Kişi dinine bağlılığına göre musîbete maruz kalır. Dinine bağlılığı kuvvetli ise, musibeti de şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıfsa musibeti de az olur. Musibet, günahsız olarak yer yüzünde dolaşacak bir hale gelinceye kadar mü'min kulun yakasını bırakmaz.[202]
608- [1:520, Hadîs No: 1057]
Ebû Saîd rivayet ediyor:
Şüphesiz ben peygamber ve salih kimseyi, sizlerin Allah'ın ihsanına sevindiğinizden daha çok belâ ve musîbete sevindiklerini görüyorum.[203]
609- [1:520, Hadîs No: 10581
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Gününde en çok hasret çekecek olan, ilim öğrenme fırsatı verildiği halde öğrenmeyen ve ilminden başkaları istifade ettiği halde kendisi faj'dalanamayan kimsedir.[204]
610- [1:521, Hadîs No: 1060]
Ebû Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Beni ençok seven benden sonra gelecek bir topluluktur ki, onlardan biri beni görmeye karşılık çoluk çocuğunun ve malının olmamasını temenni eder.[205]
611 - [1:521, Hadîs No: 1061]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
En zorlu savaş, kadınların fitnesinden korunabilmektir. İnsanın karşılaşmayı en uzak gördüğü şey ölümdür. Bu ikisinden daha zorlusu ise, insanlara muhtaç olmaktır.[206]
612. [1:522 Hadîs No: 1062]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
En güçlünüz öfkelendiğinde kendisine hâkim olandır. En yumuşak huylunuz intikama gücü yettiği halde affedendir.[207]
613- [1:522, Hadîs No: 1063]
îbni Abbas'dan (r.a.) rivayetle:
Ümmetimin en şereflileri Kur'ân okuyanlar ve gece kalkıp ibâdet yapanlardır.[208]
614- [1:523, Hadîs No: 1066]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
En üstün îman, insanların senden emin olmasıdır. En üstün Müslümanlık, dilinden ve elinden insanların selâmette kalmasıdır. En üstün hicret, günahlardan kaçmadır. En üstün cihad, Allah yolunda şehid edilmen ve atının da boğazlanmasıdır. En üstün zühd, kalbinin sana verilenle huzur bulmasıdır. Allah'tan isteyeceğin en üstün dilek, din ve dünya hakkında afiyet istemendir.[209]
[1] Timizi, Birr: 55; Müsned, 5:153,158,169
[2] Ebu Davud,Melahim:17.
[3] Taberani’nin Kebir’i nden.
[4] Müsned:1:239.
[5] Müsned, 5:152
[6] İbni Adiyy’in el-Kamil’inden.
[7] Abdurrezzak’ın Cami’i ve EbuNuaym’ın Hilye’sinden.
[8] Tirmizi’den.
[9] Tirmizi,Fiten:38.
[10] Hatib’in Tarih’inden.
[11] İbni Ebid Dünya’dan.
[12] Gâfir sûresi, 60.
[13] Sözler, s. 294, 295.
[14] Hakim’in Müstedrek’inden ve .Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[15] İbni Asakir’den ve İbni Adiyy’in el-Kamil’inden
[16] İbni Mâce, Fiîen: 19; Müslim, îman: 132; Buharı, Hayız: 6.
[17] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[18] İbni Adiyy’in el-Kamil’i ve Ebu Nuaym’ın Hilye’sinden..
[19] Müslim, Selâm: 31; Ebû Davud, Edeb: 28,139; Timizi Edeb: 10; İbni Mâce, Edeb: 22.
[20] EbûDavud, Salat 171; Tirmizt, Mevakit: 162; Neseî, Sehv: 7; İbniMâce, İkâme: 62; Mösned, 5:150.
[21] Said bin Mansur’un Sünen’inden.
[22] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[23] Müslim, îman: 133; İbniMâce, ikâme: 70; Mösned, 2:443
[24] Rafi’nin Tarih’inden.
[25] Müsned’den.
[26] Timizi, Kader: 11
[27] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’inden.
[28] Müsned, 2:474.
[29] İbniMâce, Zühd: 15; Mûsned, 5:12.
[30] Buharî, Tefsir-i Sûre: 19; Timiz}, Cennet: 20; Tefsîr-i Sûre: 19; Müsned, 2:377,3:9.
[31] Buharı, Cuma: 31; Müslim, Cuma: 24; Neşe!, İmame: 59; Cuma: 13; İbniMâce, İkâme, 82; Mösned, 2:239.
[32] Buhar/, Savm: 2; Müslim, ayam: 160,163; Ebu Davud, Savm: 25; Nesei, Siyam: 42; Ibni Mâce, Siyam: 21;
Mûsned, 2:245,257.
[33] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i ve İbni Hıbbandan.
[34] Ebu Davud, Tereccül: 3.
[35] Taberani’nin Kebir’i nden.
[36] Taberani’nin Kebir’i nden.
[37] Dtvan-t Harb-i Örfî, s. 49.
[38] İbni Asakir’den.
[39] Tırmizî, Menakıb: VjbniMâce, Zûhd: 37; Mösned, 5:137,138.
[40] Taberani’nin Kebir’i ,Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[41] İbni Asakir’den.
[42] Hatib’in Tarih’inden.
[43] Tekâsür Sûresi, 8.
[44] Müslim, fmare: 16; Müsned, 5:173.
[45] Hakim’in Müstedrek’inden
[46] İbni Sa’d’ın Tabakat’ından.
[47] Tnmizl Fiten; 33; İbniMâce, Fften: 10; Müsned, 5:69; 6:393.
[48] Hilye, 1/94.
[49] Tefsiru't-Kur'âni'l-Azîm, 2:309.
[50] Tirmizi,Fiten:78.
[51] Tırmizî, Nikâh: 42.
[52] Buharı, İstizan: 47; Müslim, Seiâm; 37,38.
[53] Müslim, Mesacid: 289-291; Müsned, 3:24; 5:53
[54] Hatib’in Tarih’inden.
[55] Müsned, 6:157. .
[56] Hatib’in Tarih’inden.
[57] Hûd Sûresi, 114.
[58] Tirmizi,Birr:46.
[59] Ebû Davud, Ubas; 41; Mûsned, 2/354.
[60] Müslim, Rüya: 16; IbnlMâce, Rüya: 5; Mûsned, 3:315.
Müslim, Rüya: 16; IbnlMâce, Rüya: 5; Mûsned, 3:315.
[61] Ibni Mâce, Mukaddime: 24
[62] Mûsned, 2:69,128.
[63] Buharf, Hac: 4; Müslim, Hac: 438.
[64] Müslim, İman: 192.
[65] İbni Mâce, Menasik: 5.
[66] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[67] Müslim, Vasıyye: 14; Ebû Davud, Vesâya: 14; Tirmizt, Ahkâm: 36; Neşet, Vesâya: 8.
[68] Buhari, Cenâiz: 90; Bed'ül-Halk: 8; Rikak: 42; Müslim, Cennet: 65, 66; Tırmizf, Cenâiz:
[69] Ebû Davutfdan
[70] Hatib’in Tarih’i ve . Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[71] Taberani’nin Kebir’i ve Hakim’in Müstedrek’inden .
[72] İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[73] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[74] Tirmizî, Daavât: 82,83; Müsned, 3:150 Taberani’nin Kebir’i nden.
[75] Taberani’nin Kebir’i nden.
[76] Tirmizî, Daavat: 82.
[77] Ebu Nuaym’ın Hiye’sinden.
[78] Buharı, Cihad: 134; Müsned, 4:410,418.
[79] Taberani’nin Evsaf’ından.
[80] İbni Asakir’den.
[81] Tirmizi, Fiten:74.
[82] Ebu Ya’la’nın Müsnedinden; Hakim’in Müstedrek’inden
[83] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[84] Müslim, Daavat:54,55.
[85] Timizi Kıyame; 58; (bniMâce, Zühd: 9; Müsned, 2:254,482.
[86] Taberani’nin Kebir’inden.
[87] Ebu Ya’la’nın Müsned’inden.
[88] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[89] İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[90] Zârlyat Sûresi, 55.
[91] Buharî, Kim: 2.
[92] Mösned, 5:278,284.
[93] İbni Asakir’den.
[94] Tirmizl Et'ıme: 12; Ebû Davud, Etime: 17; Ibni Mâce, Etime: 12; Dârimî, Etime: 16, Mösned, 1570.
[95] Bezzazdan.
[96] Mösned, 2:27,40, 59,69,128.
[97] Ebö Dâvud, Edeb: 82; Timizi İman: 14
[98] Buharî, Bedü'l-Halk: 17; Tıb: 58; Ebû Davud, Etime: 48; Neşet, Fer1:11;
[99] Latif Nükteler, s. 8.
[100] İbnü’s-Sünni’den.
[101] İbni Mürdeveyh’den.
[102] İbni Ebi’d-Dünya’nın Zemmü’l-Gıybet’inden.
[103] İbni Asakir’den.
[104] Taberani’nin Kebir’inden.
[105] Tırmizî, Cenâiz: 34
[106] Taberani’nin Evsaf’ı ve İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[107] Ebû Ya'la'nın Müsnedinden.
[108] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ı ve Abdürrezzak’tan.
[109] Müsned, 2:177.
[110] Müslim, Cenâiz: 29; Müsned, 5:342-344.
[111] Müsned, 2:251; 437.
[112] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[113] Buhâri, İman: 24; Müslim, İmân: 106; Ebû Dâvud, Sünnet: 15; Tirmizî, îman: 14;
Ne$eî, îman: 20; Mösned, 2:189,198.
[114] Hakim’den.
[115] Taberani’nin Kebir’i ve Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[116] Timizi Nikâh: 1; Müsned, 5:421.
[117] İbni Asakir ve Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[118] İbni Adiyy'in el-Kâmit\ ve Ebû Nuaym'ın H/jye'sinden.
[119] Ebû Davud, Tatavvu: 7,35.
[120] Said bin Mansur’un Sünen’ ve İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[121] Taberani’nin Kebir’inden.
[122] Hakim’in Müstedrek’i ve Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[123] Ibni Mce, Edeb: 56; Mösned, 5:10,11,20.
[124] Ebu Nuaym’ın Hiye’sinden.
[125] Taberani’nin Kebir’i ve İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[126] Neseî, Zekât; 77; Mûsned, 5:151,176.
[127] Mûsned, 5:261; 269.
[128] Hatib’in Tarih’inden.
[129] Halili’nin Meşih at’ından.
[130] İbni Hıbban’ın Sahih’inden.
[131] Taberani’nin Kebir’i ve Hakim’in Müstedrek’inden .
[132] Müsned, 2:165,219.
[133] Buharî, Zekât: 22; Hibe: 15; Müslim, Zekât: 88,89; Müsned, 6:139,160,345,346.
[134] Buharî, Fezâi'û-Ashabİ'n-Nebiyyi: 8; Müsned, 5:364
[135] Taberani’nin Kebir’inden.
[136] Buhar!, Itk: 15; Müslim, Zühd: 74; îman: 38; Ibni Mâce, Edeb: 1; Müsned, 4:36; 5:168,173.
[137] Müsned, 5:58,371
[138] Darimi, İsti’zan: 351; Mûsned, 3:439,441; 4:234
[139] Neseî, Hayl: 8; Müsned, 4:144
[140] İbni Mace,Zühd:1
[141] Ebu Nuaym’ın Hiye’sinden, İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[142] İbni Asakir’den.
[143] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[144] Müsned ve Taberani’nin Kebir’inden.
[145] Ebu Ya’la’nın Müsned’i, Hakim’in Müstedrek’i ve Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[146] Müsned, 1:287; 2:230,277,301,303; Neşet, Zekât: 1; IbniMâce, Tahare: 5.
[147] İbni Ebi Şeybe ve Taberani’nin Evsaf’ı ndan.
[148] Taberani’nin Evsaf’ı ndan.
[149] EbûDavud, Nikâh: 39.
[150] Timizi, Kıyame: 24; Müsned, 1:387.
[151] Buharı, Fezâilü'l-Kur'ân: 23; Müslim, Mûsafirin: 228; Tirmizİ, Kuran: 8; Neseî, Iftltah: 37; Dsrimt, Rikak; 32Müsned, 1:46
[152] Hatib’in Tarih’inden.
[153] İbni Kani’den.
[154] Taberani’nin Kebir’i, Hakim’in Müstedrek’i , Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[155] Timizi, İlim: 12,
[156] Müsned, 5:232,247.
[157] Hakim’in Müstedrek’inden.
[158] İbni Mace,Tıb:32.
[159] Taberani’nin Kebir’inden.
[160] Taberani’nin Kebir’i, İbni Adiyy’in el-Kamil’i , Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[161] Müsned, 5:393; İbniMâce, Siyam: 22.
[162] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[163] İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden.
[164] Taberani’nin Kebir’i, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[165] Buhari’nin Tarih’inden.
[166] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[167] Taberani’nin Kebir’i, Hakim’in Müstedrek’i, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[168] İbni Mâce, Tahare: 4; Darimî, Vuzu1:2; Taherânî, Tahare: 36; Müsned, 5:277,282.
[169] îbni Mâce, Tahare: 4.
[170] Hatib’in Tarih’inden.
[171] Mösned, 3:75
[172] Ukayli’nin Zuafa’sından.
[173] Ebû Davud, Cihad: 73; Timizi Daavat: 43; fbniMâce, Cihad: 24; Müsned, 2:7,25,38,136,358.
[174] Müsneâ. 2:93.
[175] Taberani’nin Kebir’inden.
[176] Buharı, Enbiya; 1; Nikâh; 80; Muşum, Rada; 62; Tirmizi, Rada: 1 î; Tefsîr-i Sûre: 9.
[177] Taberani’nin Evsaf’ından, Ebu Nuaym’ın Hiye’sinden.
[178] Ebu Nuaym’ın Hilye’sinden.
[179] İbni Mâce, Zühd:23
[180] İbni Mâce, Cenâiz :15; Buharî, Cenâiz: 50,51; EbûDavud, Cenâiz:46; Neseî, Cenâiz: 44; Taberânî, Cenâiz: 58; Müsned, 2:240,280.
[181] Hemmam’ın Fevaid’inden.
[182] Enbiya Sûresi, 22.
[183] Müsned, 2:7, 307, 518
[184] Müslim, îman: 194,195,196; Müsned, 3:402.
[185] Ebû Davud, Vitr; 23,25; Tirmizi, Daavât: 63,99; Neşe!, Sehv: 58; Müsned, 3:120,158.
[186] Timizi, Daavat: 64; İbniMâce, Dua: 9; Dârimî, Fezâilû'l-Kurân: 14,15, Müsned, 6:461.
[187] Hatib’in Tarih’inden.
[188] İbni Asakir’den.
[189] Müsned, 1:248
[190] Buharî, Ezan: 4,5,156; Ahkâm: 4; İbnİMâce, Cihad: 39; Müsned, 3:114; 171.
[191] Nisa Sûresi, 59.
[192] Buharî, Ahkâm: 4; Müslim, İmare: 38; Tirmizî, Cihad: 39.
[193] Buharı, Fiten: 3; Müslim, 42; Müsned, 5:314.
[194] Müsned, 3:56.
[195] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[196] Bezzazdan,
[197] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden.
[198] Mösned, 3:403; 4:90.
[199] Mûsned, 3:22,55;. Ebu Ya’la’nın Müsned’i, Taberani’nin Evsaf’ı ndan.
[200] Deylemi’nin Müsnedü’l-Firdevs’i nden
[201] İbni Adiyy’in el-Kamil’i nden, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ı,Taberani’nin Sağir’inden.
[202] Tirmizî, Zühd; 57; İbni Mâce, Fiten: 23; Dârimî, Rikak; 67
[203] Müsned, 3:94.
[204] ibni Asakiı'den.
[205] Müslim, Cennet: 12; Mûsned, 2:417.
[206] Hatib’in Tarih’inden.
[207] İbni Ebi’d-Dünya’dan.
[208] Taberani’nin Kebir’i, Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından.
[209] Taberani’nin Sağir’inden.