615- [1:524, Hadîs No: 1067]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Arapların söyledikleri en üstün şiir, Lebid'in şu sözüdür: "Dikkat ediniz! Allah'ın dışındaki herşey boştur."[1]
616.[1:525 Hadîs No: 1069]
Muâviye'den (r.a.) rivayetle:
Başkalarının işlerinin görülmesinde aracı olun ki, sevap kazanasi-mz.[2]
617 - [1:525, Hadîs No: 1071]
Ebû Sâid (r.a.) rivayet ediyor:
Talihsizlerin en talihsizi, üzerinde dünya fakirliği ile âhiret azabının toplandığı kimsedir.[3]
618. [1:526 Hadîs No: 1073]
E§ 'as bin Kays (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanlar içerisinde Allah'a en çok şükreden, insanlara en fazla teşekkür edendir.[4]
Teşekkür eden insan iyiliğin kıymetini bilen ve bu vesileyle iyilik yapana şükran duygularını açıkça gösterebilen kimsedir. Bu herşeyden önce insanî bir vazifedir. İnsanların en küçük iyiliklerine dahi değer verip teşekkür etmesini bilen insan, elbetteki Allah'a da şükretmesini bilecektir. Hem de sonsuz derecede. Çünkü insanlardan birkaç iyilik görüyorsa Allah'tan sayısız iyilik görmektedir. Teneffüs ettiği havayı, içtiği soğuk suyu, ışığından, ısısından faydalandığı güneşi, kısacası sayısız nimetleri ihsan eden Rabbinin bunca iyiliklerine karşı insan nasıl iigisiz kalabilir? Sonra teşekküre vesile olan, insanlardan gelen her türlü iyilik de yine Allah'tan gelmekte, insanlar ise buna sadece aracı olmaktadırlar. O halde teşekkürün ne mânâya geldiğini takdir edebilen bir insan en çok şükre lâyık olanın Allah olduğunu bilecek ve elinden geldiğince Ona şükrede-cektir. Öte yandan insanlara yapılan şükürler ister şuurunda olunsun, ister olunmasın sonuçta Allah'a gitmektedir. Çünkü teşekküre vesile olan faziletleri yaratan Odur.
619- [1:527, Hadîs No: 1075]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Hacerü'l-Esvedi hayırlarınıza şahit tutun. Çünkü, Kıyamet günü o şefaat edecek ve şefaati kabul edilecektir. Bir dili, iki dudağı olacak, kendisini selamlayanların lehinde şahitlik edecektir.[5]
620. [1:528, Hadîs No: 1078]
M.uaz bin Cebel (r.a.} rivayet ediyor;
Darlıkla imtihan olundunuz, sabrettiniz. Sizin için en çok korktuğum, kadınlarla gelen bolluk imtihanıdır. Bu da, onların altın bilezik taktıkları, ince yumuşak elbiseler ve Yemen'in çizgili kaftanlarını giyindikleri, zengini bıktırıp fakirden de bulamayacağı şeyleri istedikleri zaman olacaktır.[6]
621- [1:528 Hadîs No: 1079]
Dahhak rivayet ediyor:
Yemeğini, Allah rızâsı için sevdiğin kimselere yedir.[7]
622. [1:528, Hadîs No: 1080]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor: Bid'at ehli, ateşin köpekleridir.[8]
623. [1:530, Hadîs No: 1083]
Ebû Saîd (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En doğru rüyalar seher vaktinde görülen rüyalardır.[9]
624. [1:530, Hadîs No: 1085]
Yesir el-Ensârî (r.a.) rivayet ediyor: Ahmakla dostluğu kes.[10]
Ahmak insan, kârı zararı iyi hesap edemeyen, sonucu baştan kestiremeyen, ölçüsüz hareketler içerisinde bulunan kimsedir. Dolayısıyla böyle kimseyle arkadaşlık yapan, onunla dost olan kimse kendini tehlikeye atıyor demektir.
En büyük servetin akıl, en büyük yoksulluğun da ahmaklık olduğunu söyleyen Hz. Ali, ahmakla dost olmamayı tavsiye ediyor ve sebebini de şöyle açıklıyor: "Çünkü sana fayda vereceğim derken zarar verir." Bunun sebebi ahmağın yaptığı hareketlerin sonucunun nereye varacağını hesap edememesidir.
625. [1:532, Hadîs No: 1087]
Ali 'den (r.a.) rivayetle:
Bütün hastalıkların kaynağı, birbiri üstüne yemek yemektir.[11]
İslâm aklı, nesli ve sıhhati korumayı hedef alır. Çünkü hayatî vazifelerin sağlıklı olarak yapılabilmesi buna bağlıdır. Burada Resûl-ü Ekrem (as.m.) sağlığı tehdit edici bir davranıştan bahsetmekte, bunun önemli olan bir tanesi üzerinde durmakta, bunun da birbiri üzerine yemek yeme olduğunu bildirmektedir. Peygamber Efendimiz (a.s.m), "Âdemoğlunun doldurduğu kapların en kötüsü mide-sidir" buyurmuşlardır. Acıkmadan yememeyi, yenildiğinde de çok yenilmemesini öğütlerlerdi. İranlı bir doktor günlerce kaldığı halde kendisine hasta gelmeyince ayrılmak üzere Resûlullaha müracaat etmişti. Sahabîlerin niçin hasta olmadığı dikkatini çekmişti. Sormadan edemedi. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şu cevabı verdi: "Benim ümmetim iyice acıkmadan yemek yemezler. Yedikleri zaman da tıka basa değil, daha iştahları varken kalkarlar." Doktor heyecanla şöyle dedi: "İşte sağlığın şartı budur."
Tıp otoriteleri aşırı yiyip içmenin sağlığa büyük tahribat yaptığını üzerine basarak anlatırlar. Doktorların üstadı olan İbni Sina'nın bu konudaki görüşlerini belirtim iştik.
Midenin belli bir sindirim zamanı vardır. Bu da ortalama dört saat kadardır. Bundan önce yenilen şeyler mideyi yorar, sindirimi güçleştirir, zamanla da hastalıklara sebep olur. Sindirim sistemi vücud fabrikasının motoru mahiyetindedir. Ondaki küçük bir arıza diğer organlara da kolaylıkla yansır.
626. [1:532 Hadîs No: 1089]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Dünya işlerinizi yoluna koyunuz ve yarın ölecekmiş gibi âhiretini-ze çalışınız.[12]
627. [1:533, Hadîs No: 1090]
Ali'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır;
Layık olana da, olmayana da iyilik yap, eğsr lâyık olana rastlarsan isabet etmiş olursun. Lâyık oİana rastlamazsan sen iyilik ehli olursun.[13]
628. [1:533, Hadîs No: 1091]
Abdullah bin Ca'fer rivayet ediyor:
Cafer ailesi için yemek yapınız. Çünkü başlarına kendilerini bundan alıkoyacak bir musibet gelmiştir.[14]
Cenaze çıkan ev halkı için bilhassa yakın komşuların yemek hazırlamaları ve götürmeleri güzel bir âdettir. Onların acılarını hafifletir. Peygamber Efendimiz bu hadislerinde ev halkından Mûte Savaşında şehid oian ve tafsilatını 596. hadiste verdiğimiz Hz. Ca'fer'in hanımı ve çocukları için yemek yapılmasını istemektedir.
Ölen kimsenin ailesinin yemek hazırlayıp başkalarına ikram etmesi hem bir Câhiliyye âdeti, hem de zamansız bir külfet olduğundan mekruh sayılmıştır.
629. [1:534, Hadîs No: 1093]
Kasım bin Muhammed rivayet ediyor: Kadınları ancak kötüleriniz döver.[15]
630- [1:535, Hadîs No: 1094]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Şu altı hususta bana söz verin; ben de Cennete girmenize kefil olayım: Miraslarınızı paylaşırken birbirinize haksızlık yapmayın. Aleyhinizde de olsa insanlara karşı adaletli davranın. Düşmanlarınızla savaşırken korkaklık göstermeyin. Umumun malına hıyanet etmeyin. Zâlimlerinizin elini mazlumlarınızdan çektirin.[16]
631. [1:535 Hadîs No: 1095]
Übâde bin Sâmit rivayet ediyor:
Şu altı şeyi devamlı yapacağınıza dâir bana söz verin, ben de Cennete gireceğinize kefil olayım: (1) Konuştuğunuzda doğru söyleyin. (J) Söz verdiğinizde sözünüzde durun. (3) Size güvenildiğinde sû-i is-fimal etmevin. (4) Namusunuzu koruyun. (5) Gözlerinizi haramdan sakının. (6) Haramın her türlüsünden çekinin.[17]
632. [1:536 Hadîs No: 1096]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Hoş söz söyle, selâmı yay, akrabanla iyi münasebet içerisinde ol, insanlar uykuda iken gece namaz kıl. Sonra da selâmetle Cennete gir.[18]
633. [1:537, Hadîs No: 1101]
Ebû Saîd'den (r.a.) rivayetle:
Yemeklerinizi takva sahiplerine yediriniz. İyiliklerinizi mü'min-lere yapınız.[19]
634. [1:538, Hadîs No: 1102]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Mü'minlerin ölen çocukları Cennette bir dağdadır. Kıyamet günü babalarına teslim edilinceye kadar bakımlarını Hz. İbrahim ve hanımı Sâre üzerine alır.[20]
Bir mü'minin çocuğunun ölümüyle bir kâfirin çocuğunun ölümü arasında dağlar kadar fark vardır. Kâfir ölümü yokluk olarak gördüğü için evladının ölümüne bir türlü dayanamaz. Yemekten içmekten kesilir. Hayat, zindana döner. Mü'min ise ölümün yokluk olmadığını, ebedf bir âleme geçiş olduğunu bildiği için îmanı ölçüsünde sabreder, tahammül gösterir. Bilir ki çocuğu Cennete gitmiştir. Orada daha güzel keyf eder, gezer, eğlenir. Evladının yer değiştirdiğini, daha güzel bir âieme gittiğini, birgün ona kavuşucağını bildiği için fazla üzülmez, dayanır. Be-dîüzzaman Hazretleri evladı ölen bir kimsenin şunlan düşünmesi gerektiğini söylemişti: "Şu veled [çocuk] masumdur. Onun Hâlıks dahi Rahim ve Kerîmdir. Benim nakıs terbiye ve şefkatime bedel, gayet kâmil olan inayet ve rahmetine aldı. Dünyanın elemli, musibetli, meşakkatli zindanından çıkarıp Cennetü'l» Firdevs'ine gönderdi. O çocuğa ne mutlu! Şu dünyada kalsaydı, kimbilir ne şekle girerdi. Onun İçin ben ona acımıyorum, bahtiyar biliyorum, Kaldı, kendi nefsime ait menfaati için, kendime dahi acımıyorum, bahtiyar biliyorum. Çünki dünyada kalsaydı, on senelik muvakkat elemle karışık bir evlad muhabbeti temin edecekti. Eğer salih olsaydı, dünya işinde muktedir oisaydı, belki bana yardım edecekti. Fakat vefatıyla, ebedi Cennette on milyon sene evlad muhabbetine medar ve saadet-i ebediyeye vesile bir şefaatçi hükmüne geçer. Elbette ve elbette, meşkûk [şüpheli] muaccel bir menfaati kaybeden, muhakkak ve müeccel bin menfaati kazanan, elîm teessürat göstermez, meyûsane feryad etmez."[21]
635. [1:538, Hadîs No: 1103]
Selman el-Fârisi (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Müşriklerin ölen çocukları Cennet ehlinin hizmetçileridir.[22]
636. [1:539 Hadîs No: 1105]
Başkası için afiyet dile ki, sana da nasib olsun.[23]
637. [1:539, Hadîs No: 1106]
Ebû Saîd'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
İhtiyaçlarınızı ümmetimin merhametli olanlarından isteyin ki, yerine getirilsin ve umduğunuza eresiniz. Çünkü Allah şöyie buyuruyor:
"Rahmetim kullarımın merhametli olanlarının yanlarmdadır." İhtiyaçlarınızı katı kalelilerden istemeyiniz. Zira yerine getiremezsiniz ve umduğunuzu bulamazsınız. Çünkü Allah, "Benim gazabım katı kalblilerin yanındadır" buyuruyor.[24]
638. [1:541, Hadîs No: 1108]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Hayatınızın her ânında hayır elde etmeye çalışın. Ve Allah'ın rahmet esintilerine yönelin. Çünkü, Allah'ın rahmet esintileri vardır. Onları dilediği kullarına isabet ettirir. Allah'tan kusurlarınızı örtmesini ve sizi korkularınızdan emin kılmasını isteyin.[25]
639. [1:541, Hadîs No: 1109]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor: Rızkı yerin altında arayın.[26]
640. [1:543 Hadîs No: 1111]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Çin'de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüma-na farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.[27]
641. [1:543 Hadîs No: 1113]
Abdullah bin Büsr rivayet ediyor:
İhtiyaçlarınızı, izzet-i nefsinizi koruyarak isteyin. Çünkü işler takdir edildiği şekilde meydana gelir.[28]
Hiç kimseye muhtaç olmamak Allah'a mahsustur. Yaşadığı sürece her insan birbirine muhtaçtır. Çünkü yaratılış bakımından ihtiyaçlarını ancak diğer insanların yardımıyla sağlayabilen insan zaman zaman başkalarının kapılarını çalmak zorunda kalır. Ancak böyle anlarda izzetini rencide etmemeli, yüz suyu dökmemeli ve ağırbaşlılığı elden bırakmamalıdır. İnsan ne kadar yalvarıp yakarsa da netice değişmez. Kişi vermeyecekse yine vermez. Çünkü insan, kısmetinde ne varsa onu bulur. O halde, "Nasipse olur" deyip değerini düşürmeden, kendini zillete atmadan ihtiyacını arzetmelidir.
642. [1:544, Hadîs No: 1115]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
İyliği ümmetimin merhametlilerinden isteyin. Onların himâyesi altında yaşarsınız. Katı yüreklilerden istemeyin. Çünkü onların üzerine lanet yağar.
Ey Ali, Allah iyiliği ve iyilik ehlini yarattı. Onlara iyiliği ve iyilik yapmayı sevdirdi. Onunla hayat bulması için susuz toprağa suyu sev-kettiği gibi iyilik isteyenleri de onlara yöneltti.
Dünyada iyilik ehli olanlar, âhirette de iyilik ehli olurlar.[29]
643. [1:544, Hadîs No: 1116]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kabirlere tefekkürle bak ve öldükten sonra dirilmekten ibret al.[30]
644. [1:545, Hadîs No: 1117]
îmran hin Husayn (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Cennete baktım, ekser halkının fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme de baktım, ekser halkının kadınlar olduğunu gördüm.[31]
Niçin fakirlerin çoğu Cennete, kadınların da çoğu Cehenneme girmektedir?
Aslında herşey bir imtihan vesilesidir. Fakirlik de zenginlik de. Fakir çalıştığı halde fakirlikten kurtulamamışsa ve bunu lsyafi ve şikâyette değil de sabırla karşılıyorsa, imtihanı kazanır. Aksine zengin imkânlarına şükretmez, helâl dâirede kalmazsa imtihanı kaybeder. Biri Cennete, diğeri ise Cehenneme gider. Demek ki varlığın yokluğa göre sûistimali daha kolaydır.
Kadınlara gelince, kadınlık büyük bir şeref olduğu halde o da sûistimal edilebilir. Çünkü kadın his yönü ağır basan bir yaratıktır. Duygularına koiayca mağlup olup günaha girebilmektedir. Onun aslında fıtrî vazifesini tam olarak yapabilmesi için verilen bu özelliğini bilen kötü niyetli kimseler de onu daima istismar edegelmiş, günah uçurumuna atmış, kadınlar da buna âlet olmuşlardır. Bu yö-nüyledir ki kadınlar Cehenneme girmeye müstehak olmuşlardır.
645.[1:546, Hadîs No: 1118]
Ebû'd-Derdâ'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'a en çok itaat edeniniz, arkadaşına önce selâm verendir.[32]
646.[1:546, Hadîs No: 1119]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet günü boynu en uzun olanlar, müezzinlerdir.[33]
647. [1:547, Hadîs No: 1122]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
En temiz ve üstün kazanç, kişinin el emeği ve her türlü dürüst alış verişten kazandığıdır.[34]
648. [1:548, Hadîs No: 1126]
Avf bin Mâlik1 den (r.a.) rivayetle: Aranızda bulunduğum sürece bana itaat ediniz. Allah'ın Kitabına sarıhmz. Onun helâl kıldığım helâl, haram kıldığım da haram bili[35]
649. [1:549, Hadîs No: 1127]
Ümmü Seleme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Nikahı ilân edin, kız istemeyi ise gizli tutun.[36]
Hadîste de ifâde edildiği gibi, nikâhı ilân etmek sünnettir. Bunun birçok hikmetleri vardır. Herşeyden önce nikâhla başlayacak olan ailevî beraberliğin sû-i zanna sebep olması önlenmiş olur.
Nikâh ilân edilirken çeşitli şenlikler yapılabilir. Ancak, şenliklerin helâl daireyi aşmamasına dikkat edilmelidir. Mümkün mertebe dinî ölçülerden taviz vermemek lâzımdır. Yeni bir yuvanın kurulması esnasında gösterilecek ihmal ve taviz, ileride ailenin huzuruna, çocukların terbiyesine tesir edebilir.
Nikâhta Allah ve Resulünün rızâsına uygun, Müslümanların hissiyatlarını okşayıcı merasimler tertiplenebilir. Meselâ, dost ve akrabalar davet edilir, imkân ölçüsünde bir düğün yemeği verilir, Kur'ân okunur, mevlit okunur. Ney, kudüm ve def eşliğinde bâzı ilâhiler okunabilir. Kadınlar ayrı, erkekler ayrı yerlerde kendi aralarında eğlenebilirler.
Bu hadîslerinde nikâhı ilân etmeyi isteyen Peygamber Efendimiz (a.s.m.), her hayırlı teşebbüse başlarken engellerle karşılaşmamak için o işin gizli tutulmasını tavsiye ettiği gibi kız istemeyi de gizli tutmayı tavsiye etmektedir. Çünkü bu yayıldığında, o kıza tafib olan başka birisi ondan önce davranabilir. Kıza talip olmasa da, gerek erkek tarafına, gerekse kız tarafına duyduğu hased sebebiyle, bu evliliğe mâni olmaya çalışabilir. Erkeği kıza, kızı erkeğe kötüleyebilir, hattâ iftira dahi atabilir
650. [1:549, Hadîs No: 1129]
Yahya bin Ebî Kesîr rivayet ediyor:
İnsanların ençok ibâdet edeni Kur'ân'ı ençok okuyandır. Ve en fa-zîletli ibâdet de duadır.[37]
651. [1:549 Hadîs No: 1130]
Ebu'l-Müntefik rivayet ediyor:
Allah'a ibâdet et. Ona hiçbir şeyi ortak koşma. Farz namazları kıl. Farz zekâtı ver. Hacca git. Umre yap. Ramazan orucunu tut. însanla-rm sana nasıl davranmasını istiyorsan sen de onlara Öyle davran. İnsanların sana yapmasını istemediğin şeyi sen de onlara yapma.[38]
652.[1:550, Hadîs No: 1131]
Muaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle:
Allah'a ibâdet et ve hiçbir şeyi ortak koşma. Allah'ı görür gibi kullukta bulun. Kendini ölmüş say. Her taşın ve her ağacın yanında Allah'ı an. Bir kötülük yaptığında ardından hemen bir iyilik yap. Gizli yaptığın kötülük için gizli iyilik yap. Açıktan yaptığın kötülüğe karşılık açıktan iyilik yap.[39]
Allah'tan başka mâbûd yoktur. İbadete lâyık olan ancak Odur. Yer ve göklerin mülkü bütünüyle Onundur. Bizi yoktan var eden ve yaşatan da Odur. O halde ibâdete O lâyıktır. 0 tektir ve Onun ortağı yoktur. Çünkü kâinattaki nizam ve intizam tek elden idare edildiğinin işaretidir, O halde ortağı olmayan Allah'a kafadan ortaklar uydurulmamalıdır.
İbadetlerimizin hakkını verebilmek için Allah'ı görür gibi kulluk etmek de Önemlidir. Bu şuur insana nerede olursa olsun Allah'ın kendisiyle beraber olduğu inancını yerleştirir. Böyle olunca insan, Allah'la yüz yüzeymiş gibi hayatının her safhasında günahlardan kaçar, iyiliklere yönelir.
İnsanın kendini ölmüş bilmesinin ise büyük önemi vardır. Lem'alaföa belirtildiği gibi, hakikat mesleği gereği gelecekte kesinlikle vuku bulacak olan ölümümüzü düşünmek için geleceği günümüze getirmeye gerek yoktur. Aksine fikren istikbale gidip o gözle bakmak gerekir. O zaman insan hayal etmeye gerek duymaksızın, şu kısa ömür ağacınıö başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Öyle ki sadece kendi ölümünü görmekle kalmaz, bir parça öbür tarafa gitse asrındaki insan ve diğer canlıların ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede edebilir.[40]
Kendini ölmüş bilmenin birçok faydalan vardır. Kendini ölmüş bilen bir kimse, kötü bir hayat sürmekten kaçınır, haramlara girerken titrer, uzun emeller peşinde koşmaz. Çünkü her an için bir mes'ûliyet içerisinde olduğunu düşünür, Allah'ın huzurunda hesap vereceğini aklından çıkarmaz.
Allah'ı anmak ise, ruh ve kalblerin gıdasıdır. Kalpler Onu anmakla aydınlanır, feyz bulur. Bir âyette, "Dikkat edin. Kalpler ancak Allah'ı anmakla doyar"[41] Duyurulmuştur.
Hadiste ayrıca kötülüğün hemen peşinden iyilik yapma emredilmektedir. Çünkü iyilikler kötülükleri silip süpürürler, zehre karşı panzehir tesiri yaparlar. Gizli kötülüğe gizli iyilik etme, başkalarının bilmediği kötülüğü onlara duyurmama, herkesin duyup bildiği veya gördüğü kötülüğe ise açıktan iyilik yaparak güzel bir örnek sergileme çok büyük bir önem taşır.
653. [1:551, Hadîs No: 1133]
Zeyd bin Erkam'dan (r.a.) rivayetle:
Allah'ı görür gibi Ona ibâdet et. Çünkü sen Onu görmüyorsan da O seni görüyor. Kendini ölülerle beraber say. Mazlumun bedduasından sakın. Çünkü o kabul edilir.[42]
654. [1:552 Hadîs No: 1134]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'a ibâdet et ve Ona hiçbir şeyi ortak koşma. Kur'ân'ın gittiği tarafa sen de git. Küçük veya büyük olsun, kimden gelirse gelsin hakka yönel. İsterse bu kişi kızdığın ve sana uzak olan biri olsun. Küçük veya büyük kimden gelirse gelsin, bâtılı reddet. îsterse bu kişi sevdiğin ve akraban biri olsun.[43]
655. [1:552, Hadîs No: 1136]
İbnİMea'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kişiyi arkadaşından tanıyın.[44]
Başka bir hadîslerinde Peygamberimiz (a.s.m.), "Kişi arkadaşının yolundadır" buyurmuşlardır. Bir insanı tanımanın en güzel ölçülerinden biri de arkadaşıdır. Çünkü insan anlaşabileceği, uyuşabileceği bir kimseyle dostluk ve arkadaşlık kurar. Bu bakımdan iyi arkadaşlar kişinin iyiliği, kötü arkadaşlar da kötülüğünün işaretidir. Kötüyle arkadaş olan o yolun yolcusu demektir. Atalarımız da bu hadisten ilhamla, "Bana arkadaşını söyie. Ne olduğunu söyleyeyim" demişlerdir.
656. [1:555, Hadîs No: 1142]
îbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
Sarık sarınız ki, hilminiz [yumuşak huy, sükûn, tahammül] art-sın.[45]
657. [1:556, Hadîs No: 1145]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların en âcizi, duadan âciz olandır. İnsanların en cimrisi selâmı esirgeyendir.[46]
658. [1:557, Hadîs No: 1146]
Numan bin Beşir'den (r.a.) rivayetle:
Başkalarının iyilik ve ihsanda âdil davranmasını istediğiniz gibi, siz de hediye vermede çocuklarınız arasında âdil davranınız.[47]
659. [1:558, Hadîs No: 1151]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
Benim sözlerimi Allah'ın kitabının ölçülerine vurunuz. Şayet uygun düşerse o bendendir ve onu ben söylemişimdir.[48]
660. [1:559, Hadîs No: 1153]
Muaviye rivayet ediyor:
İnsanların kusurlarını araştırmayın. İnsanların şüpheli şeylerini araştırdığında onları bozduğunu veya fesada sevkettiğini görmüyor musunuz?[49]
Kusursuz insan olmaz. Önemli olan kusurlara karşı tavrımızdır. Kusurlar araştırılmamalı, açtğa çıkarılmamalı, yüze vurulmamalıdır.
Kusur araştırmanın birçok zararları vardır. Herşeyden önce bu araştıranı psikolojik rahatsızlığa sokar. Araştırılanda da rahatsızlıklara sebep olur. Bazan bu, perdeyi yırtmasına kadar gider.
Kusur araştırmanın, perde yırtmanın zararlarını nazara veren Bedîüzzaman, bu konuda şunları söyler: "Faraza, bazılarının altında büyük fenalıkları varsa da, hücum edilmemek gerektir. Zira, çok fenalık vardır ki, iyilik perdesi altında kaldıkça ve perde yırtılmadıkça ve ondan tegafül edildikçe [görmezlikten gelindikçe] mahsur ve mahdut [kontrol altında ve sınırlı] kaldığı gibi, sahibi de per-de-i hicab ve haya [utanma perdesi] altında kendisinin ıslahına çalışır. Lakin, vakta ki perde yırtılsa, haya atılır; hücum gösterilse, fenalık, fena tevessü eder [yayılır]."[50]
Hz. Ömer devrinde geçen şu hadise de bu konuda güzel bir örnektir. Bir gece vakti Hz. Ömer Ibni Mes'ûd'la birlikte şehirde dolaşıyordu. Bir problem varsa çözüm bulacaktı. Vakit iyice gecikmişti. Lambası yanan bir ev gördüler. İçerden bir kadın şarkı söylemekteydi. Hz. Ömer, hemen içeri daldı. Baktı ki yaşlı bir adam içki içmekte. Kendini tutamayıp şöyle dedi: "Ecelini bekleyen senin gibi bir yaşlının halini gördüğüm bu gece kadar kötü bir manzarayla karşılaşmadım"
Yaşlı adam başını kaldırdığında karşısında Hz. Ömer'i gördü ve bu sözüne şu karşılığı verdi: "Ey mü'minlerin emiri, senin bu yaptığın ondan daha kötüdür. Çünkü yasak edilmesine rağmen Müslümanların gizliliklerini araştırdın ve izinsiz olarak evime girdin."
Hz. Ömer irkilmişti. "Anan yasını tutsun ey Ömer! Rabbin affetmezse mahvolursun. Bu adam yaptığını gizliyordu. Şimdi ise, 'Nasıi olsa Ömer gördü' diyerek açıktan içmeye başlayacak" demesiyle birlikte oradan ayrılması bir oldu.
Bu hadiseden sonra ihtiyar Hz. Ömer'e gözükmedi. Korkusu Hz. Ömer'in gördüklerini başkalarına da anlatmasıydı. Kızıp bağırabilirdi. Namaza geldiğinde de arka saflarda durmayı tercih etti. Birgün Hz. Ömer'in gözüne ilişti. Yanına çağırdı ve kulağına, "Muhammed'i hak din olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki, o gün gördüklerimi kimseye anlatmadım. Hatta o gece yanımda bulunan İbni Mes'ûd'a dahi anlatmadım."
Adam da şöyle dedi: "Ben Muhammed'i (a.s.m.) hak din ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, o günden beri içkinin bir damlasını ağzıma koymadım."
Demek kusurları açığa vurmamanın birçok faydaları var. Kişiye düşen, baş-kalannın kusurlarını araştırmak değil, kendi kusurlarını görüp düzeltmeye çalışmaktır.
661. [1:559, Hadîs No: 1154]
îbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Soyunuzu öğreniniz ki, akraba haklarını yerine getiresiniz. Çünkü yakın dahi olsa, iyi ilişkiler kesilirse akrabalık diye birşey kalmaz. İyi ilişkiler sürdürüldüğü takdirde ise akrabalık uzak da olsa, uzaklık ortadan kalkar.[51]
662. [1:560, Hadîs No: 1156]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Allah'ı emirlerine uyarak yücelt ki, Allah da seni aziz kılsın.[52]
663. [1:560, Hadîs No: 1157]
Ebû Berze rivayet ediyor:
Müslümanların yolu üzerinden onlara sıkıntı verecek şeyleri kaldır.[53]
664. [1:560, Hadîs No: 1158]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
İstersen eşinden azil yap. Şüphesiz onun için takdir edilen yerine gelir. [54]
Cenab-ı Hak, Hakim isminin gereği olarak kâinatta meydana gelen hadiseleri bâzı sebeplere bağlamıştır. Meselâ buğday elde etmek için tarlaya tohum ekmek, meyve yetiştirmek için ağaç dikmek gerekir. Bütün bunlar bir sebeptir.
Bunun gibi, bir çocuğun anne karnında teşekkül edebilmesi için de, erkekte bulunan sperm ile, kadında bulunan yumurtanın buluşması gerekir. Bu buluşma herhangi bir yolla engelenirse, çocuğun teşekkül etmemesi normal sayılır.
İşte azil yapmakla, yani cinsî münâsebet esnasında erkeğin menisini dışarı akıtmasıyla, spermle yumurtanın birleşmesi önlenmektedir. Bu durumda çocuğun doğmaması normaldir.
Bununla birlikte, hadiste de ifâde edildiği gibi, Cenâb-ı Hak şayet yaratmayı takdir etmişse, tedbirin hiçbir tesiri olmaz. Azil esnasındaki bir anlık gecikme veya başka bir sebep çocuğun teşekkülüne vesile olabilir. Kaldıki hiçbir sebep olmasa dahi Afiah dilerse çocuk mutlaka doğar. Zaten ilmen de şu anda tatbik edilen hiçbir doğum kontrol metodu yüzde yüz netice vermemektedir.
665. [1:561, Hadîs No: 1161]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
Gözün ibâdetten nasibini verin. Bu da Kur'ân-ı Kerime bakmak, onu tefekkür etmek ve hayret verici âyetleri üzerinde düşünüp ibret almaktır.[55]
.
666. [1:562 Hadîs No: 1163]
Ebû Katade'den (r.a.) rivayetle:
Oturmadan önce iki rekât namaz kılarak mescidlerin hakkını verin.[56]
667. [1:562, Hadîs No: 1164]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
İşçinin ücretini alnının teri kurumadan verin.[57]
İslâm dini hakka büyük önem verir. Resulûllahın (as.m.) titizlikle üzerinde durduğu konuların başında hak ve hukuk gelir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) hakka o kadar hürmetkar ve riayetkardır ki, şu ifade bu konuda ne kadar zirvede olduğunu gösterir: "Kimin sırtına bir kamçı vurmuşsam işte sırtım gelsin vursun."
İslâmda emek de mukaddestir. İşçinin emeğinin karşılığının verilmesi de dolayısıyla büyük bir önem taşır. Asrımızda emek-sermaye arasında süregelen mücadele ve ihtifallere baktığımızda bu hadisin ne kadar büyük bir mânâ taşıdığını anlarız. Gerçekten bu hadis bile tek başına dünya sulhunu sağlayacak çapta bir öneme sahiptir.
Çünkü yüzyıllarca burjuva tabakası işçiyi ezmiş, onun sırtından geçinmişti. Sonunda işçi tabakası hak arama uğruna isyana girmiş, mücadeleler, ihtilaller birbirini takip etmişti. Komünizmle kapitalizmin çarpışmasının temelinde işçi-işveren münasebetlerinin yer alışı manâlı değil midir?
İşte dinimiz işçiye gereken hakkının verilmesini emretmek suretiyle bu tip hadiseleri daha baştan önlemiş, işçinin ücreti hak etmesini, işverenin de o hakkı alnının teri kurumadan vermesini emretmiştir. Alınanın hak edilerek alındığı, hakkın da yeterince verildiği bir toplumda isyan ve ihtifal sâdâlarına ve kargaşalıklara hiç meydan kalır mı?
İşin devamı, kalitesi ve netice verici olması da büyük ölçüde işçinin hakkını, hem de zamanında almasıyla mümkündür. İşçi hakkını almadığında sûistimal yoluna da gidebilir, bu da birçok aksaklıklara sebep olur. Hakkını alıp işini şevkle, zevkle ve severek yaptığında verim artar.
Hakka riâyeti hayat prensibi kabul eden Resûlullah, burada da işçinin hakkının daha alnının terinin kurumadan önce verilmesi gerektiğini bildirmek suretiyle, önemli bir noktaya dikkat çekmiştir. Haklar zamanında verilmelidir. Onu geciktirmek bile vebal getirir ve rahatsızlıklara sebep olur.
668. [1:563, Hadîs No: 1165]
Esma binti Ebî Bekir (r.a.) rivayet ediyor:
Ver. Sen cimrilik ederek malı tutma ki, senden de mal esirgenmesin.[58]
669. [1:563, Hadîs No: 1166]
Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Bana cevâmiü'I-kelim, az sözle çok mânâ ifâde etme kabiliyeti verildi.[59]
670. [1:564, Hadîs No: 1169]
Ali (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana benden önceki peygamberlere verilmeyen şu hususiyetler verildi:
1. Düşmanların kalbine korku verilmekle bana yardım edildi.
2. Fetihler nasib etmekle yerin anahtarları verildi.
3. [Allah'ı en çok öven ve övülmeye en çok lâyık olan mânâsına gelen] Ahmed ismi ile anıldım.
4. Yeryüzü bana temiz ve her tarafı mescid kılındı.
5. Ümmetim de ümmetlerin en hayırlısı kılındı.[60]
671. [1:586, Hadîs No: 1172]
Ebû Zer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana Arşın altındaki hazineden benden önce hiçbir peygambere verilmeyen Bakara Sûresinin son âyetleri [Âmenerresûlü] verildi.[61]
672.[1:566, Hadîs No: 1173]
Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Bana şu üç haslet verildi:
1. Saflar halinde cemaatle namaz kılmak.
2. Cennet ehline mahsus olan selamlaşmak.
3. Harun'dan başkasına yerilmeyen "Amin" kelimesi. Hz. Mûsâ, duâ ettiğinde Harun (a.s.), "Âmin" derdi.[62]
673. [1:566, Hadîs No: 1174]
Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
Bana benden önce hiçbir peygambere verilmeyen şu beş şey veriİ-di:
1. Bir aylık mesafeden düşmanların kalbine korku verilmekle bana yardım edildi.
2. Yeryüzü bana temiz ve her tarafı mescit kılındı. Öyle ise namaz vakti geldiğinde ümmetimden biri namazını kılsın.
3. Benden önce hiç kimseye helâl olmayan ganimetler bana helâl kılındı.
4. Kıyamet günü şefaat etme izni verildi.
5. Önceden gönderilen peygamberlerden biri sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlığa gönderildim.[63]
674. [2:2, Hadîs No: 1176]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Ümmetime hiçbir ümmete verilmeyen bir hususiyet verildi. O da musibet ânında, "Şüphesiz biz Allah'a âitiz ve yine Ona döneceğiz" demektir.[64]
675. [2:3, Hadîs No: 1179]
Abdullah bin Kurat rivayet ediyor:
Allah katında günlerin en büyüğü Kurban Bayramının birinci ve ikinci günüdür.[65]
676. [2:3, Hadîs No: 1180]
İbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
En büyük hata, dilin çok çok yalan söylemesidir.[66]
677. [2:3, Hadîs No: 1181]
Ali (r.a.) rivayet ediyor:
Sevabı en fazla olan hasta ziyareti, kısa tutulanıdır.[67]
678. [2:4, Hadîs No: 1182]
Ebû Mâlik el~E§câî (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Günü Allah katında hıyanetin en büyüğü, arazileri veya evleri birbirine komşu olan iki kişiden birisinin kendi hissesine kattığı bir arşın topraktır. Bunu aldığında o yer Kıyamet Günü yedi kat yerin altına kadar alınır ve boynuna geçirilir,[68]
679.[2:4, Hadîs No: 1184]
Ebû Musa'dan (r.a.) rivayetle:
Namaz hususunda insanların en fazla sevap kazananı derecelerine göre namaza uzak yerden yürüyerek gelendir. İmamın arkasında namaz kılmak için bekleyen kişi, namazı kılıp uyuyan kimseden daha çok sevap kazanır.[69]
680.[2:5, Hadîs No: 1185]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların dünyada kaygısı en büyük olanı mü'min kimsedir. Çünkü hem dünyası, hem de âhireti için kaygı çeker.
681. [2:5, Hadîs No: 1186]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanlar içinde kadın üzerinde en fazla hak sahibi kocası, erkeğin üzerinde de anasıdır.[70]
682. [2:5, Hadîs No: 1187]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Bereketi en fazla olan kadın, geçimi en kolay olandır.[71]
683. [2:6, Hadîs No: 1188]
İbni Mes'ûd (r.a,) rivayet ediyor:
Kur'ân-i Kerimde en büyük âyet, "Âyete'1-Kürsî'dir. En âdil âyeti, "Allah adaleti, iyilik yapmayı ve iyi kullukta bulunmayı, akrabaya ikram yapmayı emreder. Fuhşiyatı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Allah, düşünüp ibret almanız için size böyle öğütler verir"[72] âyetidir.
En korkutucu âyet, "Kim zerre kadar bir iyilik yaparsa onun mükâfatını görür. Kim zerre kadar bir kötülük yaparsa onun cezasını görür"[73] âyetidir. En umıt verici âyet, «Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş olan
Aliah?in ral>metînden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları ballar. Şüphesiz ki O çok bağlayıcı, çok merhamet edicidir"[74] âyetidir [75]
684. [2:7, Hadîs No: 1189]
Âişe (r,a.) rivayet ediyor:
İnsanların en büyük yalan söyleyenleri, bütün bir kabileyi hicveden şâir ve babasını inkâr eden iki kimsedir.[76]
Bir yalanın çirkinliği ve günahının büyüklüğü o yalanın ap açık bir yalan olması ve verdiği zararın büyüklüğüyle doğru orantılıdır. Bu ölçüyle hadise baktığımızda ne büyük bir gerçeği ifâde ettiği anlaşılır. Bir kabileyi bütünüyle kötüle-yen bir insanın yalancı olduğu açıktır. Çünkü hiçbir topluluk bütünüyle kötü olamaz. Hattâ bir ferdin bile bütün vasıflarının kötü olmadığı düşünülürse, bir topluluğun tamamım kötülemenin ne kadar büyük bir yalan olduğu anlaşılır.
Yalancılık, dinimizce çok çirkin karşılanan bir huydur. Kişiyi Cehenneme götürecek bir özelliğe sahiptir. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hadislerinde, insanların en yalancılarından olan iki sıntf üzerinde durmaktadıü. Bunlardan birisi, bütün bir kabileyi kötüleyen şâirdir. Bu yalancıdır. Çünkü, bir veya birkaç kişi için o şahsın bütün akrabalarını ve kabilesini kötülemek zulümdür. Kimse kimsenin günahını çekmez, kimse kimsenin hatâsından dolayı mes'ul tutulamaz. Kaldı ki, insanların şahsını hedef alıp kötülemek, hicvetmek, Islâmiyete uymayan bir davranıştır.
Hadiste ifâde edilen en büyük yalancılardan diğer sınıf, babasını inkâr eden kimsedir. Bilhassa Câhiliyye Devrinde bu yaygındı. Kişi babasını inkâr ediyor, "Bu benim babam değildir" diyebiliyordu. Günümüzde makam sahibi birisinin babası köylü, fakir veya câhil birisi olduğu için arkadaşlarına mahcup düşmemek düşüncesiyle babasına "babam" diye sahip çıkmamasının da bu hadisin mânâsına dâhil olduğu kanaatindeyiz,
685. [2:7, Hadîs No: 1191]
Enes (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Deveni bağla da, öyle tevekkül et.[77]
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) burada tevekkülün temelini teşkil edecek bir hususa parmak basmaktadır. Tevekkülde esas olan Allah'a güvenmek, sığınmak, sonucu Ondan beklemektir. Ama bunu yaparken hiç ihmal edilmemesi gereken bir nokta, sebeplere sarılmaktır. Kısaca söylemek gerekirse tevekkül sebeplere sarıldıktan sonra sonucu Allah'a bırakmak demektir.
Sebeplere sarılmanın Allah'a güvenmeye ters düşen bir tarafı da yoktur. Çünkü sebeblere sarılmak rahmet kapısını çalmak demektir. Meselâ bir öğrenci derslerine çalıştıktan, bir çiftçi de çiftini sürdükten sonra Allah'a tevekkül edecektir. Şartlar yerine getirilmeden, sebeplere sarılmadan, üzerimize düşen vazifeler yapılmadan tevekküle kalkmak, kendi kendimizi aldatmak demektir. Bu tevekkül değil, tembelliktir. Böyle bir kimsenin "Tevekkül ettim" demesi de tembelliğine kılıf uydurmaktır.
Server-i Kâinat Peygamber Efendimiz (a.s.m.) 'Deveni bağla da, öyle tevekkül et" buyururken, sebeplere sarılmanın ihmal edilmemesi gerektiğine dikkat çekmiştir.
686. [2:8, Hadîs No: 1192]
Câbir'den (r.a.) rivayetle Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır.
İnsanların en âlimi, başkasının ilminden istifade ederek ilmini arttırandır. Her ilim sahibi öğrenmeye susamıştır.[78]
687. [2:8, Hadîs No: 1193]
Ebû Ümâme (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurdu ğunu rivayet ediyor:
Bil ki, sen Allah'a her secde ettiğinde, mutlaka Allah bununla bir dereceni yükseltir ve bir günahını düşürür.[79]
688. [2:8, Hadîs No: 1194]
EbûMes'ûd'dan (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Ey Ebû Mes'ûd! Bil ki, senin bu köleye gücünün yettiğinden daha fazla Allah'ın sana gücü yeter.[80]
İnsan bazan kendini güçlü hissedip güçsüz ve savunmasız kimselere zulm edebilir. Hele kendisine hesap soracak birisinin varlığını hissetmiyorsa veya bunun sorumluluğunu duymuyorsa korkmadan, çekinmeden yapabilir. Ama bir insan Allah'a gönülden inanıyor, Onun sonsuz gücünü kabul ediyorsa, kolay kolay zulmedemez. Bilir ki bu dünyada olmasa bile âhirette zulmünün muhakkak cezasını çekecektir. Melekler gibi gizli polisleri, Cehennem gibi hapishanesi olan Allah'tan nasıl korkulmaz?
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.) Ebû Mes'ûd şahsında, güçlü olan herkese gücüne güvenip de hizmetçi gibi zayıf ve kimsesizlere zulmetmemeleri îkazında bulunmaktadır.
689. [2:9, Hadîs No: 1195]
Amr bin Avf(r.a.) rivayet ediyor:
Ey Bilâl! Şunu bil! Kim ki benden sonra unutulmuş bir sünnetimi ihya ederse onunla amel edenlerin sevabının bir mislini kazanır. Bu, onların sevabından hiçbir şey eksiltmez.
Kim ki, Allah ve Resulünün razı olmadığı bir sapıklığı dine sokarsa, onunla amel edenlerin günahının bir mislini kazanır. Bu, onların günahından hiçbir şey eksiltmez.[81]
690. [2:10, Hadîs No: 1196]
îbni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor:
Sizden hiçbiriniz yoktur ki, vârisinin malını kendi malından daha çok sevmesin. Gerçek malın âhirete gönderdiğindir. Vârisinin malı ise dünyada bıraktıklarındır.[82]
691.[2:11, Hadîs No: 1198]
Aişe'den (r.a.) rivayetle:
Şu evlilikleri ilân edin. Onu mescidlerde yapın. Nikâhta def de çalın.[83]
692. [2:11, Hadîs No: 1200]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Öyle bir Zâtın rızası için amel et ki, herkese bedel sana kâfi gelsin.[84]
Başkalarının hoşuna gitme duygusu her insanda az veya çok vardır. Hemen herkes annesinin, babasının, arkadaşlarının, âmirinin, büyüklerinin rızasını, hoşnutluğunu kazanmak ister. Bu suretle sevilmeyi, uyum içinde yaşamayt, işlerini kolayca yürütmeyi hedefler. Aksi halde nefret edileceğini, itileceğini düşünür. Bazan bunu başarır, bazan başaramaz da BazisıOı memnun etse de, bazılarını memnun edemez. Bundan daha önemli olanı ise hadiste belirtildiği gibi öyle dii' Zât için amel edilmelidir ki herşeye bedel olsun, kâfî gelsin. Bu ise Allah'ın hoşnutluğunu, rızasını aramakla olur. Bu konuda Lem'alar'da şöyle denilir;
"Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabuf ettirir. Onları da razı eder. "[85]
Hikem-i Atâiye'nin, "Cenab-ı Hakkı bulan, neyi kaybeder? Ve Onu kaybeden, neyi kazanır?" beytini açıklarken de, "Onu bulan herşeyi bulur. Onu bulmayan hiçbirşey bulmaz, bulsa da başına belâ bulur"[86] der. Başka bir yerde de Allah'ı bulmanın önemini şöyle anlatır:
"Ey nefis! Eğer takva ve amel-i salih ile Halikını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfîdir. Eğer halk da Allah'ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerde, iyidir; şayet onların ki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır."[87]
693. [2:12, Hadîs No: 1201]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.[88]
Bu hadîs-i şerif, ehl-i dünyanın dört elle sarıldıkları bir hadis-i şeriftir. Dünyaya dört elle sarılışlarına delil getirerek derler ki: "Bak Peygamber Efendimiz (a.s.m.), hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışın" buyurmaktadır. Bektaşi gibi davranmaktadırlar da farkında değillerdir. Oysa hadisin ikinci kısmını da düşünseler yanıldıklarını göreceklerdir. Evet, insan ölmeyecekmişcesine dünyaya sarılmalıdır. Ta ki başarılı olabilsin, büyük işler başarabilsin. Ama yarın ölecek-mişcesine de âhirete çalışmalıdır ki, ebedî kalacağı âlem için hazırlanmış ve böylece her iki dünya arasında denge kurulmuş olsun.
Dikkatle bakıldığında bu hadis-i şerifin dünya ve âhiret saadetinin temel taşı olduğu görülür. Maddeten ve manen yükselişin esasını teşkil etmektedir. Hiç ölmeyecekmişcesine dünyaya çalışan insanın maddeten geri kalması, gelişmemesi söz konusu olamaz. Bu anlayışla sefalet ve geri kalmışlığın def edilmemesi, maddî refahın yakalanmaması mümkün değildir.
Öte yandan yarın ölecekmişcesine âhireîe çalışan kimse de ibadet, ahlâk ve fazilet bakımından muhakkak mesafe alır. Mükemmel bir Müslüman olma yolunda gayret gösterir. Günahlardan şiddetle kaçınır, iyiliklere koşar. Kimsenin hak ve hukukunu çiğnemez, kalb kırmaz, karıncayı dahi incitmez. Âdeta yeryüzünde dolaşan bir melek haline gelir.
694. [2:13, Hadîs No: 1204]
Ümmü Seleme (r.a.) rivayet ediyor:
Çalış, Allah'ın rahmetine güvenerek tembellik gösterme.[89]
Kâinat, zerreden küreye kadar herşeyiyle faaliyet içerisindedir. Hayvanlar bir yerde durmaz, köşe bucak dolaşır. Hareketsiz gibi görünen bitkiler bile tezgahlarını toprağa kurmuş, yoğun bir çalışma sergilerler. Atomlarda da, Güneş Sisteminde de aynı hareket ve faaliyet vardır. Hal böyle olunca kâinatın en şerefli, en üstün yaratığı olan insanın boş durması, kendini tembelliğe atması ona yakışmaz. O da çalışmalı, bir şeyler ortaya koymalıdır.
Yalnız insan sırf dünya için yaratılmadığı için tüm himmetini dünyaya yöneltmesi doğru olmaz. Dünyada bulunuş gayesi kulluk olduğuna göre önce kulluğa yönelecektir. Kulluk da Allah'ın emirlerini tutup yasaklarından kaçınmaktır. Âhire-tin gerçek azığı işte budur. O halde çalışma denilince ilk akla gelen bu olmalıdır.
Beş vakit farz namazı kıldıktan sonra iyi bir niyetle yapılan mubah hareketlerin de ibadete dönüştüğünü burada belirtelim. O halde mü'min bu düşünce ve duygular içerisinde ne kadar çok çalışırsa, o kadar âhiretine azık hazırlamış olur, o ölçüde kazançlı çıkar.
Kur'ân-ı Kerîm insanları çalışmaya teşvik eder. Bir âyette "İnsan için çalıştığından başka birşey yoktur. Çalışmasının neticesini de yakında görecektir"[90] bu-yurulur. Hadis-i Şerifte de "Çalışan Allah'ın sevgili kuludur" buyurutmaktadır. O halde çalışmalı, Allah'ın rahmetine gü'enip tembelliğe girmemelidir.
Resûl-ü Ekrem (a.s.m.), "Ey Muhammed'in kızı Fâtıma! Ey Resûlullahın halası Safiyye! Allah katında kabul görecek ameller işlemeye bakınız. Bana güvenmeyiniz. Çünkü ben sizi Allah'ın azabından kurtaramam"[91]buyurur. Bir Peygamber en yakınlarına böyle söylerse, bizlerin Allah'ın rahmetine güvenip de günahlara girmemiz ne derece doğru olabilir? Sonra şeytanın bizi rahmete güvenerek günahlara daldırmak istemesini de gözden uzak tutmamak gerekir. Bir âyette, şeytanın, Allah'ın azabıöı unutturup sadece affına güvendirerek isyana süreklediğinden[92] bahsedilir. Başka bir âyette de bu yollu ikaz ediliriz: "Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da Allah'ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin"[93] buyurulur,
695. [2:13, Hadîs No: 1205]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Size iyilik yapmaları hususunda, çocuklarınıza yardımcı olunuz. İsteyen, çocuklarını itaatsizlikten kurtarabilir.[94]
Her anne, baba çocuğundan iyi muamele bekler. Bunun yolu herşeyden önce çocuğa birşeyler verebilmektir. Daha küçük yaşlardeyken onları dinî bilgilerle besleyen, gerekli eğitim ve terbiyeyi veren insan, genellikle çocuğundan beklediklerini alır.
Ama bazan bu vazifede ihmalkârlıklar olabilmekte, istenilen verilememektedir. Verilse de eksiklikler doğabilmekte veya çocuktan kaynaklanan yanhşlıklar olabilmektedir. Böyle anlarda anne ve babaya düşen, çocuğun olumlu davranmasında yardımcı olmaktır. Onun psikolojisi dikkate alınıp ona göre davranılır-sa iyiye yönlendirilmeleri, itaat etmeleri sağlanabilir. Eğer çocuk isyankâr bir ta-vtr sergileyebilecek pozisyonda ise son derece dikkatte davranılmalt, ne bütün bütün tavizkâr ve ne de bütün bütün otoriter bir tavırla yaklaşılmalı, onun anlayabileceği dilden, sevdirerek, ısındırarak, oıgun bir tavırla yaklaşılmalıdır. Üs-lub, ifade ve tutum çok önemlidir. Onu yola getirebilecek, müsbete yöneltebilecek akıllı bir davranış, çocuğun itaatkâr olması açısından son derece faydalı bir yoldur.
696. [2:14, Hadîs No: 1206]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
Benim nazarımda en çok gıpta edilen mü'min, yükü hafif, namazdan nasibi fazla olan, rızkı kendisine yetecek derecede fazla olmadığı halde Allah'a kavuşuncaya kadar buna sabreden, Rabbine karşı kulluk vazifesini güzel bir şekilde yerine getiren, insanlar arasında fazla tanınmayan, musibeti dünyada iken verilen, mirası ve ardından ağlayanı az olan kimsedir.[95]
697. [2:15, Hadîs No: 1209]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle;
Cuma günü yıkanınız. Kim böyle yaparsa, üç gün fazlasıyla, iki Cuma arasında işlediği günahları affedilir.[96]
698. [2:16, Hadîs No: 1210]
Ibni Abbas (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Beş şey gelmeden evvel beş şeyi fırsat bil:
1. Ölüm gelmeden önce hayatının,
2. Hastalık gelmeden önce sağlığının,
3. Meşguliyet gelip çatmadan önce boş vaktinin,
4. İhtiyarlık gelmeden önce gençliğinin,
5. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin.[97]
699. [2:16, Hadîs No: 1211]
Übey bin Ka'b (r.a.) rivayet ediyor:
Kalbiniz yumuşadığında duâ etmeyi fırsat bilin. Çünkü bu hal rahmettir.[98]
700. [2:16, Hadîs No: 1212]
Ebu'd-Derda'dan (r.a.) rivayetle:
Musibete uğramış mü'minin duasını ganimet bil.[99]
701. [2:17, Hadîs No: 1113]
Ebû Bekre'den (r.a.) rivayetle:
Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya dinleyen, ya da bunları seven kimse ol. Sakın beşincisi olma! Yoksa helak olursun.[100]
702. [2:18, Hadîs No: 1215]
Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
İlim öğrenmek için sabah erken çıkın. Çünkü bunda bereket ve başarı vardır.[101]
703. [2:19, Hadîs No: 1218]
Ali'den (r.a.) rivayetle:
Elbiselerinizi yıkayınız. Saçlarınızın fazlalıklarını kesiniz. Misvak kullanınız. Süsleniniz ve temizleniniz. Çünkü İsrâiloğulları bunu yapmadıkları için kadınları zina etmişlerdir.[102]
Bir kadın, kocasının gözünü dışarıda bırakmamak için süslenmeli, hoş ve çekici görünmelidir. Onu iş elbisesiyle karşılamaman, bu hususu hiçbir zaman basite almamalıdır.
Aynı şey erkek için de geçerlidir. Kendisi hanımını nasıl görmek istiyorsa, o da hanımına karşt öyle olmalıdir. Gurur ve kibir gayesiyle olmamak şartıyla, temiz ve güzel elbiseler giymeli; kirli, biçimsiz ve pejmürde kıyafetler içerisinde bulunmamalıdır. Tıraşını olmalı, dişlerini temizlemeli, hanımını rahatsız edici şeylerden mümkün mertebe sakınmalıdır. Unutulmamalıdır ki, eşlerin birbirlerine karşı böyle davranmaları, aralarındaki muhabbeti daha da arttıracaktır. İşte Peygamberimiz yukandaki hadîslerinde bu gerçeğe dikkat çekmektedir. Hadîste ayrıca bu yapılmadığında kadının zinaya düşebileceğine ve tarihte bunun misâlinin yaşandığına dikkat çekilmektedir. Günümüzde de bunun örneklerine rastla-nabilmektedir. Bununla beraber böyle yapmayan her erkeğin hanımının kötü yola düşeceği mânâsı da hadîsten çıkarılmamalıdır. Bir tek kadının bile, kötü yola düşmemesi için böyle bir ikazın yapılmasının ne kadar yerinde olduğu düşünülmelidir.
Hadîsin son kısmında ise, eşlerin temizliğe dikkat etmemeleri halinde meydana gelebilecek kötü neticelerden sadece bir tanesine dikkat çekilmektedir. Bu tavsiyenin başka hikmetler: de vardır.
704. [2:19, Hadîs No: 1219]
Cüz bin Kays rivayet ediyor:
Affet. Cezaiandıracaksan suç miktarmca cezalandır. Yüze vurmaktan sakın.[103]
705. [2:19, Hadîs No: 1220]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
İnsanların en zengini Kur'ân'ın hükümlerini yaşayan hafızlardır.[104]
706. [2:20, Hadîs No: 1122]
Aışe (r.a.) rivayet ediyor:
Diğer şehirler kılıçla, Medine ise Kur'ân'la fethedilmiştir.[105]
İslâm tarihini okuyanlar bilirler. Medine'nin İslâmın yayılışında ap ayrı bir özelliği vardır. Daha Peygamber Efendimiz (as.rn.) Medine'ye hicret etmeden Medine'de mânevi altyapı kurulmuş, zemin hazırlanmış, Kur'ân'la gönüller fethedilmişti. Daha sayıları yüzü bulmayan Medtne'ü Sahabîler Resûl-ü Ekrem (as.m.) ve Mekke'de işkence gören, zulüm ve baskı altında ezilen Müslümanlara kucak açmış, yer ve yurt vermişlerdi. Hicretten sonra aradığını bulmuş kimselerin sevinciyle Server-i Kâinat Efendimize (a.s.m.) yönelen Medineliler kısa zamanda onun okuduğu âyet ve ifade buyurduğu hadisler karşısında takdir ve hayret duygulan içerisinde tasdik etmişlerdi. Bu, Medinelilerin yapılarının bir neticesidir. Bir misâl verelim: Hz. Mus'ab, İslâmı tebliğ maksadıyla Medine'ye gelmişti. Medineliler hemen etrafında halkalandılar. Ondan dinledikleri çok hoşlarına gitmişti. Medine'nin ileri gelenlerinden birisi olan Üseyd bin Hudayr kızgınlıkla geldiği halde Mus'ab'ı (r.a.) dinledikçe yumuşadı ve: "Bu ne güzel şey! Siz bu dine girmek için ne yapıyorsunuz?" diyerek kelime-i şehadet getirip hemen Müslüman oldu.
Mekke ve diğer şehirler ise ilk başta kucak açamamış, direnmiş, karşı koymuş, savaş açmış ve sonunda mağlup olup teslim olmuşlardır.
707. [2:20, Hadîs No: 1223]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Yahudiler yetmiş bir, Hıristiyanlar yetmiş iki fırkaya ayrılmış. Benim ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.[106]
Verdiğimiz kaynaklarda bu hâdise ilâve olarak yetmiş üç fırkadan yetmiş ikisinin Cehennemde, sadece birisinin Cennette, Cennette olan o fırkanın da Kur'ân ve Sünnet etrafında toplanan topluluk olduğu ifâde edilir.
Bâzıları bu hadîste geçen "Fırka-i Naciye'yi, yani Cennette olan fırkayı Ehl-i Sünnet çerçevesi içindeki cemaatlerden birine tatbik etmektedirler ki, bu yanlıştır. Bu sakat yaklaşıma göre Ehl-i Sünnet dairesinde yer alan gruplardan sadece bir tanesi kurtulacak, diğerleri ise Cehenneme gidecektir. Oysa Ehl-i Sünnet içerisinde olan bütün cemaatler Cennete girecek fırkaya dahildir. Cehennemde olan yetmiş iki fırka Ehl-i Sünnetin dışında olan ehl-i bid'a mezhebleridir. Bunlar da küfre girmedikleri sürece kâfir görülemez, bid'alarmın cezasını gördükten sonra yine Cennete gireceklerdir.
Bu hadiste Peygamberimiz aynı zamanda gaybî bir hadiseyi haber vermektedir. Hz. Osman'ın şehâdetinden sonra başlayan gruplaşma hareketleri, zamanımıza kadar yetmiş üçü bulmuştur.
708. [2:22, Hadîs No: 1226]
Ebû Ümâme'den (r.a.) rivayetle:
Selâmı yay, bolca yemek ver. Kabilenden heybetli ve saygı duyulur bir adamdan utandığın kadar olsun Allah'tan haya et. Ahlâkın güzel olsun. Kötülük yaptığında hemen-ardından iyilik yap. Çünkü iyilikler kötülükleri giderirler.[107]
709. [2:22, Hadîs No: 1227]
Berâ bin Âzib (r.a.) rivayet ediyor: Selâmı yayınız ki, selâmette kalasınız.[108]
710. [2:23, Hadîs No: 1228]
Ebû Mûsâ (r,a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Aranızda selâmı yaygınlaştırm ki, birbirinizi sevesiniz.[109]
711. [2:23, Hadîs No: 1229]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle Resûl-ü Ekrem Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurmuşlardır:
Selâmı yayınız. Çünkü o, Allah'ı razı eden bir ameldir.[110]
712. [2:23, Hadîs No: 1230]
Ebû Derdâ (r.a.) rivayet ediyor:
Selâmı yayınız ki, düşmanlarınıza üstün gelesiniz.[111]
713. [2:24, Hadîs No: 1232]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Selâmı yayınız, yemek yediriniz ve Allah'ın emrettiği şekilde kardeş olunuz.[112]
714. [2:25, Hadîs No: 1235]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Amellerin en üstünü vaktinde kılınan namaz, anne babaya yapılan iyilik ve Allah yolunda cihad etmektir.[113]
715. [2:25, Hadîs No: 1236]
İbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Amellerin en faziletlisi, mü'min kardeşini sevindirmen, borcunu ödemen, ekmek de olsa yemek yedirmendir.[114]
716. [2:26, Hadîs No: 1238]
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor:
En faziletli amel helâl kazançtır.[115]
717. [2:26, Hadîs No: 1239]
Mâin rivayet ediyor:
Amellerin en faziletlisi tek olan Allah'a inanmak, sonra cihad, sonra da kabul edilen hacdır. Bu, diğer amellerden doğu ile batı arasındaki mesafe kadar üstündür.[116]
718. [2:27, Hadîs No: 1240}
Enes'den (r.a) rivayetle:
Amellerin en Faziletlisi, Allah'ı bilmektir. İlimle olunca amelin
a verir-Cehâletle[117]
719. [2:28, Hadîs No: 1241]
Zer (r.a.) rivayet ediyor:
Amellerin en üstünü Aflah için sevmek ve Allah için buğzetmek-tir,[118]
720. [2:28, Hadîs No: 1242]
Ebû Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor:
Allah katında günlerin en faziletlisi Cuma günüdür.[119]
721. [2:29, Hadîs No: 1243]
Ubâde bin Sâmit'den (r.a.) rivayetle:
imanın en üstünü, nerede olursan ol, Allah'ın senin yanında bulunduğunu bilmendir.[120]
722. [2:29, Hadîs No: 1244]
Ümeyr el-Leysî (r.a.) rivayet ediyor:
îmanın en üstünü sabır, cömertlik ve hoşgörülü olmaktır.[121]
723. [2:29, Hadîs No: 1245]
Muaz bin Enes (r.a.) rivayet ediyor:
îmanın en üstünü, Allah için sevmen, Allah için düşmanlık beslemen, dilini Allah'ın zikri ile meşgul etmen, kendin için istediğin şeyi başkaları için de istemen, kendin için istemediğini onlar için de istememen, ya hayır söylemen veya susmandır.[122]
724. [2:30, Hadîs No: 1246]
Ebû Saîd'den (r.a.) rivayetle:
En üstün cihad, zâlim idarecinin suratına karşı söylenen hak sözdür.[123]
725. [2:31, Hadîs No: 1247]
Ebâ Zer (r.a.) rivayet ediyor:
En faziletli cihad, kişinin nefsi ve gayr-i meşru istekleriyle cihad etmesidir.[124]
726. [2:32, Hadîs No: 1249]
îbni Mes'ud'dan (r.a.) rivayetle:
İyiliklerin en üstünü, kişinin beraber oturup kalktığı kimselere karşı kerim olmasıdır.[125]
Bazı insanlar öylesine bencilleşirler ki, beraber çalıştıkları arkadaşlarına bile ilgisiz kalırlar. Bu çok yanlış bir davranıştır. Birlikte bulunmanın bir kısım sorumlulukları vardır. Âlicenap olmak, cömert davranmak, iyi muamelede ve ikramda bulunmak, sevinç ve üzüntüleri paylaşmak, fedâkârane davranışlar içerisinde bulunmak arkadaşlık gereğidir. Böyle hareket, arkadaşlık ve dostluk bağlarını kuvvetlendirir. Güzel huy daima iyi neticeler verir. Resûl-ü Ekrem (as.m.) bu hadislerinde beraber çalıştığı arkadaşına iyilik yapmayı iyiliklerin en üstünü olarak değerlendirir ki, bunun her iki taraf için de ne kadar büyük bir değer ifade ettiğini gösterir.
727.[2:32, Hadîs No: 1250]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
En faziletli duâ, kişinin kendisi için yaptığı duadır.[126]
728. [2:32, Hadîs No: 1251]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
En üstün duâ, Rabbinden dünya ve âhirette af ve afiyet dilemen-dir. Çünkü bunlar dünyada ve âhirette sana verilirse kurtuldun demektir.[127]
729. [2:33, Hadîs No: 1252]
Sevban (r.a.) rivayet ediyor:
En faziletli para, kişinin çoluk çocuğuna, Allah yolunda kullandığı hayvanına ve yine Aziz ve Celîl olan Allah yolundaki dâva arkadaşlarına harcadığı paradır.[128]
730. [2:33, Hadîs No: 1253]
Câbir'den (r.a.) rivayetle:
En faziletli zikir, "Allah'tan başka ilâh yoktur" demek, en faziletli duâ da "Hamd Allah'a mahsustur" demektir.[129]
. .
731. [2:35, Hadîs No: 1254]
Ebû Hüreyre (r.a,) rivayet ediyor:
Allah yolunda cihad halinde olmanın en üstünü namaz ve zikir meclislerine devam etmektir. Namazdan sonra yerinde oturan hiç kimse yoktur ki, abdesti bozuluncaya veya yerinden kalkıncaya kadar melekler kendisine devamlı duâ etmesinler.[130]
732. [2-35, Hadîs No; 1256]
Amr bin Abese rivayet ediyor:
En faziletli vakit, gecenin ikinci yarısıdır.[131]
733. [2:36, Hadîs No: 1258]
Ebû Hüreyre'den (r.a:) rivayetle:
En üstün sadaka, sıhhatin yerinde iken, dünya malına karşı aşırı istekliyken, zenginliği umup fakirlikten korkarken verdiğin sadakadır. Sadakanı can boğaza gelip de "Şu şey falanın olsun, bu şey filanın olsun" deyinceye kadar geciktirme. Dikkat et. O şeyler zaten onların olmuştur.[132]
734. [2:36, Hadîs No: 1259]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
En üstün sadaka, malı az olanın kendisini zorlayarak verdiği sadakadır. Harcamaya geçimi ile mes'ûl olduğun kimselerden başla.[133]
735. [2:37, Hadîs No: 1260]
Hakim bin Hizam (r.a.) rivayet ediyor:
Sadakanın en faziletlisi, ihtiyaçtan fazla olanını vermektir. Veren el alan elden hayırlıdır. Sadaka vermeye, geçimi sana ait olanlardan başla.[134]
736. [2:37, Hadîs No: 1261]
İbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
En üstün sadaka su içirmektir.[135]
737. [2:37, Hadîs No: 1262]
Ebû Hüreyre (r,a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En üstün sadaka, bir Müslümamn ilim öğrenip sonra da onu başkasına öğretmesidir.[136]
738. [2:38, Hadîs No: 1263]
Ummü Gülsüm binti Ukbe Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En üstün sadaka, kötülük düşünen akrabaya verilendir.[137]
739. [2:38, Hadîs No: 1265]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
En fazîletli sadaka, Ramazan'da verilendir.[138]
740. [2:39, Hadîs No: 1266]
Semûre bin Cündeb (r.a.) rivayet ediyor:
Dil ile yapılan en üstün sadaka şefaattir ki, onunla esiri kurtarırsın, kan dökülmesine mâni olursun, Müslüman kardeşine iyilik ve ihsan gelmesine vesîle olursun ve bir kötülüğü defedersin.[139]
741. [2:39, Hadîs No: 1267]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
En üstün sadaka, aç bir canlıyı doyurmandır.[140]
742. [2:39, Hadîs No: 1268]
Abdullah bin Amr (r.a.) rivayet ediyor:
En üstün sadaka, iki kişinin arasını düzeltmektir.[141]
743. [2:40, Hadîs No: 1269]
Muaz bin Cebel'den (r.a.) rivayetle:
En üstün sadaka, lisanı muhafazadır.[142]
744. [2:40, Hadîs No: 1270]
Ebû Ümâme (r.a.) rivayet ediyor:
En üstün sadaka, fakire gizlice verilen ve malı az olanın imkânlarını zorlayarak verdiği sadakadır.[143]
745. [2:41, Hadîs No: 1273]
îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Allah katında en üstün namaz, Cuma günü cemaatle kılman sabah namazıdır.[144]
746. [2:41, Hadîs No: 1274]
Cündüb (r.a.) rivayet ediyor:
Farz namazlardan sonra en faziletli namaz, gecenin ortasında kılınan teheccüd namazıdır. Ramazan'dan sonra en faziletli oruç, Allah'ın ayı olan Muharrem ayında tutulan oruçtur.[145]
İmam-ı Gazâlî, bu hadisle ilgili şöyle bir açıklama yapar: "Muharrem ayı Hicrî senenin başlangıcıdır. Böyle bir yılı oruç gibi hayırlı bir temele dayamak daha güzel olur. Bereketinin devamı da daha fazla ümit edilir."[146]
Bir defasında da bir zât Peygamberimize-gelmiş ve, "Ramazan'dan başka ne zaman oruç tutmamı tavsiye edersiniz?" diye sormuştu. Peygamberimiz şöyle buyurdu:
"Muharrem Ayında oruç tut. Çünkü o, Allah'ın ayıdır. Onda öyle bir gün vardır ki, Allah o günde bir kavmin tevbesini kabul etmiştir. O günde başka bir kavmi de affedebilir."[147]
Bilindiği gibi Muharrem Ayının 10. günü Âşûre Günüdür. Âşûre Gününün da diğer günler içerisinde mühim bir yeri vardır. Âşûre Gününün Allah katında ayrı bir yeri olduğu Fecr Sûresinin ikinci âyetinde, "O geceye yemin olsun" şeklinde ifâde edilir. Bazı tefsirlerde Allah'ın üzerine yemin ettiği bu on gecenin Muharrem ayının birinci gününden Âşûre Günü olan onuncu gününe kadar olan zaman olduğu kayıtlıdır.
Muharrem ayı ve Âşûre Günü, Ehl-i Kitap olan Hıristiyan ve Yahudiler tarafından da mukaddes sayılırdı. Peygamberimiz (a.s.m.) Medine'ye hicret buyurduktan sonra orada yaşayan Yahudilerin oruçlu olduklarını öğrendi. "Bu ne orucudur?" diye sordu. Yahudiler, "Bugün Allah'ın Musa'yı düşmanlardan kurtardığı ve Firavun'u boğdurduğu gündür. Hz. Mûsâ (a.s.) şükür olarak bugün oruç tutmuştur" dediler. Peygamberimiz, "Biz Musa'nın sünnetini ihyaya sizden daha çok yakın ve hak sahibiyiz"[148] buyurdu ve o gün oruç tuttu. Âşûre Gününde oruç tutulmasını ümmetine de bir vâcib olarak emretti. Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Müslümanları bu günde oruç tutmak hususunda serbest bıraktı, "İsteyen tutar, isteyen tutmaz" buyurdu.[149]
Âşûre Gününde tutufan orucun fazileti hakkında bir hadiste şöyle buyurulur: "Âşûre Gününde tutulan orucun Allah katında, o günden önce bir senenin günahlarına keffaret olacağını kuvvetle ümit ediyorum."[150]
Burada bir hususu belirtmek isteriz. Sadece Aşure Gününde tutufan oruç tenzihen mekruhtur. Çünkü burada Yahudilere benzeme durumu vardır. Peygamberimiz başka bir hadîslerinde ümmetinden ehl-i kitaba benzememelerini istemiştir. Bundan kurtulmak için Aşure Gününün bir gün öncesinde veya sonrasında oruç tutulmalıdır.
747. [2:42, Hadîs No: 1277]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Ramazan'dan sonra en faziletli oruç, Ramazan'a hürmeten Şaban ayında tutulan oruçtur. En faziletli sadaka Ramazan'da verilendir.[151]
748. [2:43, Hadîs No: 1279]
Ebû Saîd (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet Gününde Allah katında kulların en üstünü, Allah'ı çok zikredendir.[152]
749. [2:43, Hadîs No: 1280]
ibni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
İbâdetin en üstünü dînî konularda ince anlayıştır. En üstün dindarlık da şüpheli şeylerden sakınmaktır.[153]
750. [2:44, Hadîs No: 1281]
Nu 'man bin Beşir rivayet ediyor:
En faziletli ibâdet duadır.[154]
751. [2:44, Hadîs No: 1282]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
En faziletli ibâdet Kur'ân okumaktır.[155]
752. [2:44, Hadîs No: 1283]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
En üstün ibâdet, sıkıntı ânında sabırla kurtuluş beklemektir.[156]
753. [2:44, Hadîs No: 1284]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
En üstün amel, niyette doğruluktur.[157]
754. [2:45, Hadîs No: 1286]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
Allah yolunda savaşa çıkanların en üstünü, savaşanlara hizmet edendir. Sonra da onlara haber getirendir. Bunlardan Allah katında en özel makam sahibi olanı, oruç tutanıdır.[158]
755. [2:45, Hadîs No: 1287]
Muaz bin Enes rivayet ediyor:
Faziletlerin en üstünü senden bağını koparanla bağını sürdür-mendir. Sana vermeyene vermen, sana zulmedeni affetmendir.[159]
756. [2:47, Hadîs No: 1289]
Hasan-ı Basrî rivayet ediyor:
Kur'ân'ın en fazîletli kısmı Bakara Süresidir. Ondaki âyetlerin en büyüğü Âyete'l-Kürsîdir. Şeytan Bakara Sûresinin okunduğunu duyduğu evden çıkar gider.[160]
757. [2:47, Hadîs No: 1290]
Ebû Bürde bin Niyar rivayet ediyor:
En üstün kazanç, hayırlı alışveriş ve kişinin kendi elinin emeğidir.[161]
758. [2:48, Hadîs No: 1292]
îbni Amr (r.a.) rivayet ediyor:
İslâmiyet açısından inananların en üstünü diğer Müslümanların kendi dilinden ve elinden selâmette kaldığı kimsedir. îman bakımından inananların en üstünü, ahlâkı en üstün olanlardır. Muhacirlerin en üstünü, Allah'ın yasak kıldığı şeylerden kaçanlardır. Cihadın en üstünü, aziz ve celîl olan Allah yolunda nefsiyle mücâdele eden kimsenin yaptığı cihattır.[162]
759. [2:49, Hadîs No: 1294]
îbni Amr'dan (r.a.) rivayetle:
iman bakımından mü'minlerin en üstünü, birşey istediğinde kendisine verilen, verilmediği zaman da istemekte ısrar etmeyendir.[163]
760. [2:50, Hadîs No: 1296]
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların en faziletlisi, Allah yolunda canıyla, malıyla cihad eden mü'mindir.[164]
761. [2:50, Hadîs No: 1297]
Ebû Hüreyre'den (r.a.) rivayetle:
İnsanların en üstünü, malının azlığından dolayı değer verilmeyen mü'mindir.[165]
762. [2:50, Hadîs No: 1298]
Îbni Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
İnsanların en faziletlisi gücünü zorlayarak malını veren kimsedir.[166]
763.[2:53, Hadîs No: 1307]
îbni Abbas 'tan (r.a.) rivayetle:
Cennet kadınlarının en üstünü Hüveylid'in kızı Hatice, Muham-med'in kızı Fâtıma, İmran'm kızı Meryem ve Piravun'un hanımı Mü-zahim'in kızı Asiye'dir.[167]
764. [2:53, Hadîs No: 1308]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
En üstününüz, görüldüklerinde Allah'ın hatırlandığı kimselerdir.[168]
765. [2:54, Hadîs No: 1310]
Abdullah bin Zübeyr (r.a.) rivayet ediyor:
[Peygamberimiz bir iftar ziyafetinde] "Oruçlular yanınızda oruçlarını açtılar; iyi kimseler yemeklerinizi yediler. Melekler de Allah'tan günahlarınızı bağışlamasını dilediler" buyurdu.[169]
766. [2:54, Hadîs No: 1312]
Kurre bin Hübeyre rivayet ediyor:
Kendisine akıl nasib edilen kimse kurtuluşa ermiştir.[170]
767. [2:55, Hadîs No: 1313]
Fudale bin Ubeyd'den (r.a.) rivayetle:[171]
768. [2:55, Hadîs No: 1314]
Mikdam bin Ma 'di Kerib rivayet ediyor:
Ey Kudeym, idareci, zekât ve miras gibi mâli işlerde hesap tutan ve bilirkişi olmadan ölürsen kurtuluşa erdin demektir.[172]
769. [2:55, Hadîs No: 1315]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Şüphesiz ümmetimin basma gelen musibetlerin üçte biri nazar değm esindendir.[173]
Başka bir hadîsten de öğrendiğimize göre nazar, deveyi kazana, insanı kabre götürecek kadar tesirli olabilmektedir. Bugün ilim de nazarın, diğer adıyla göz değmesinin etkilerini kabul etmeye başlamıştır. Birşeye aşın bir hayranlık veya kıskançlıkla bakıldığında, gözden birkısım ışınlar çıktığını ve bakılan nesne üzerinde olumsuz tesirler bıraktığını söylemektedir.
Nazar değmesi insanda değişik şekillerde etkisini gösterir. Bedenî kırgınlıklara, can sıkıntısına, huzursuzluğa sebep olabilir. Hasta edip yatağa düşürebilir. Bazan bir kısım musibetleri dahi üzerine çekebilir. Hatta insanın ölümüne dahi sebep olabilir.
Böyle bir tehlikeye sebep olmamak için, bakan kimsenin hayranlık duyduğu bir şeye Maşaallah diyerek bakması gerekir. Hased gözüyle bakmaya zaten müsaade edilmemiştir. Manevî mes'ûliyeti vardır.
Nazara hedef oian kimsenin de nazar duası, Felak ve Nas sûrelerini okuyarak korunmaya çalışması gerekir, Bilinmelidir ki, Allah dilemedikçe, hiçbir kimse başkasına zarar veremez. Ona sığınmak ve Ondan yardım dilemekten başka yapabileceğimiz birşey de yoktur.
770. [2:56, Hadîs No: 1316]
İbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Suçları kesinleşmiş kimselere Allah'ın koyduğu cezayı vermek Allah'ın beldelerinde kırk gece yağmur yağmasından daha hayırlıdır.[174]
771. [2:56, Hadîs No: 1317]
Zeyneb binti Cahş (r.a.) rivayet ediyor:
İkramları kabul edin. İkramın en üstünü güzel kokudur. Bunun da üstünü taşıması kolay ve kokusu en güzel olandır.[175]
772. [2:56, Hadîs No: 1319]
Enes’den (r.a.) rivayetle:
Benden sonra Ashabımdan Ebu Bekir ve Ömer’e tabi olunuz. Ammar’ın doğru yolunu tutunuz. İbn Mesud’un nasihatlarına sarılınız.[176]
773. [2:57, Hadîs No: 1321]
İbni Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Kıyamet yaklaştı. Halbuki insanlar dünyaya karşı ancak hırslarını artırıyorlar, Allah'tan da uzaklaşıyorlar.[177]
774. [2:61, Hadîs No: 1333]
İbni Amr'dan (r.a.) rivayetle: Seni kötülüklerden alıkoyduğu sürece Kur'ân'ı oku. Seni kötülükten alıkoymuyorsa onu gerçek mânâda okumuyorsun demektir.[178]
775. [2:63, Hadîs No: 1336]
Cündüb bin Abdullah (r.a.) rivayet ediyor:
Kalbleriniz mânâ ve hükümleri üzerinde birleştiği sürece Kur'ân'i okuyun. Hakkında ihtilafa düştüğünüzde kalkınız.[179]
776. [2:63, Hadîs No: 1337]
Ebû Ümâme el-Bâhilî (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kur'ân'ı okuyunuz. Çünkü Kur'ân Kıyamet Günü okuyanlarına şefaat etmek için gelir. İki parlak sûreyi; Bakara ve Âl-i îmran sûrelerini okuyun. Çünkü onlar Kıyamet günü iki parça bulut veya iki gölgelik gibi ya da saf bağlamış iki grup kuş gibi okuyanlarını ve hükümleriyle amel edenleri müdafaa etmek için gelirler. Bakara Sûresini okuyunuz. Çünkü onu okumaya devam etmek bereket, bunu terketmek ise hasrettir. Tembeller bunu devamlı okumaya güç yeti-remezler.[180]
777. [2:64, Hadîs No: 1338]
Abdurrahman bin Şibl rivayet ediyor:
Kur'ân'ı okuyunuz ve onunla amel ediniz. Onu okumaktan uzak kalmayınız. Ona yakışmayan yorum ve tevillerle haddi aşmayınız. Onu vasıta yaparak menfaat temin etmeyiniz. Onunla'dünyalığınızı çoğaltmaya çalışmayınız.[181]
778. [2:66, Hadîs No: 1340]
Ebû Ümâme el-Bâhilî'den (r.a.) rivayetle:
Kur'ân'ı okuyunuz. Çünkü Allah Kur'ân'ı kavrayarak ezberlemiş bir kalbe azab vermez.[182]
779. [2:66, Hadîs No: 1341]
Câbir bin Abdullah (r.a.) rivayet ediyor:
Kur'ân'ı ok gibi düzgün okudukları halde onun karşılığını şu dünyada isteyip âhirete bırakmayan bir topluluk gelmeden önce, Kur'ân'ı okuyun ve onunla sadece Yüce Allah'ın rızasını arayın.[183]
780. [2:66, Hadîs No: 1342]
Salsal bin Delehmes'den (r.a,) rivayetle:
Evlerinizde Bakara Sûresini okuyunuz. Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz. Bakara Sûresini okuyan birine Cennette bir taç giydirilir.[184]
781. [2:67, Hadîs No: 1344]
Ma'kil bin Yesâr (r.a.) rivayet ediyor: Ölmek üzere olanlarınıza Yâsîn okuyunuz.[185]
782. [2:68, Hadîs No: 1347]
Fudalc bin Ubeyd'den (r.a.) rivayetle:
Aziz ve celil olan Allah'a en yakın amel Allah yolunda cihad etmektir. Buna hiçbir şey yaklaşamaz.[186]
783. [2:69, Hadîs No: 1349]
Amr bin Abese (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın kula en yakın olduğu zaman gecenin ikinci yarısıdır. O saatte Allah'ı zikredenlerden olabiliyorsan ol.[187]
784. [2:69, Hadîs No: 1350]
Ümmü Kürz'den rivayetle:
Kuşları yuvalarında rahat bırakınız, onları ürkütmeyiniz.[188]
785. [2:70, Hadîs No: 1351]
Vasile bin Eskâ (r.a.) rivayet ediyor:
Allah'ın azabından korkmakla rahmetini ümid etme duygusu kimde bir arada bulunursa o kimseye Cehennem kokusunu koklatmama-ya; kimde beraber bulunmazlarsa ona da Cennet kokusunu koklat-mamaya yemin etmiştir.[189]
786. [2:70, Hadîs No: 1352]
îbni Abbas'tan (r.a.) rivayetle:
Allah'ın üzerinizdeki hakkını yerine getirin. Çünkü Allah vefa gösterilmeye en lâyık Zâttır.[190]
787.[2:71,Hadis No:1354]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Âhir zamanda ümmetim içerisinde en az bulunacak şey helâl para ve kendisine güvenilir arkadaştır.[191]
788. [2:72, Hadîs No: 1358]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Günahlarını azalt ki, ölüm sana kolay gelsin. Borcunu azalt ki, hür yaşayasın.[192]
789. [2:73, Hadîs No: 1360]
îbni Şıkîyr rivayet ediyor:
Zenginlerin yanına az girip çıkın. Çünkü bu Allah'ın nimetlerini küçümsememenize daha uygundur.[193]
790. [2:73, Hadîs No: 1361]
Âişe'den (r.a.) rivayetle:
Özür dileyecek davranışlarını azalt.[194]
791. [2:73, Hadîs No: 1362]
İbni Abbas (r.a.) rivayet ediyor:
Namazını dosdoğru kıl, zekâtını ver, Ramazan orucunu tut, hac ve umreyi yap, anne babana iyilik et, akrabalarınla iyi ilişkiler içinde bulun, misafirlerine ikram et, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Hak nerede ise sen de orada ol.[195]
792. [2:74, Hadîs No: 1364]
İbni Abbas'den (r.a.) rivayetle:
Cömert kimselerin kusurunu affedin. Çünkü her ayağı sürçtüğünde Allah onun elinden tutar.[196]
793. [2:74, Hadîs No: 1365]
Ubâde bin Sâmit (r.a.) rivayet ediyor:
Yakınınız olsun, olmasın Allah'ın takdir ettiği cezaları yerine getiriniz. Bunu yaparken kınayanların kınaması sizi etkilemesin.[197]
794. [2:75, Hadîs No: 1367]
îbni Ömer'den (r.a.) rivayetle:
Saflarınızı düzgün tutunuz. Çünkü siz melekler gibi saf tutmuş oluyorsunuz. Omuzlarınızı aynı hizaya getiriniz. Aradaki boşlukları kapatınız. Saf tutarken kardeşinizin yer açmanız için eliyle omuzu-nuza dokunması durumunda yer açınız. Şeytan için boşluklar bırakmayınız. Safları birleştiren, saf boşluklarını dolduran kimseye Allah rahmetini ulaştırır. Safları birleştirmeyen, boşluk bırakan kimseden de rahmetini keser.[198]
795. [2:76, Hadîs No: 1368]
Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
Namazda safları düzgün tutunuz. Çünkü safı düzgün tutmak namazın güzel kılınmasının bir parçasıdır.[199]
796. [2:76, Hadîs No: 1369]
Nu'man bin Beşir'den (r.a.) rivayetle:
Saflarınızı dosdoğru tutunuz. Allah'a yemin ederim ki ya saflarınızı doğru tutacak, ya da Allah kalblerinizin arasına ihtilaf atacaktır.[200]
797. [2:77, Hadîs No: 1373]
Semûre bin Cündeb (r.a.) rivayet ediyor:
Namaz kılınız, zekât veriniz, hac ve umre yapınız. İstikâmet üzre olunuz ki, Allah da işlerinizi istikamet üzere devam ettirsin.[201]
798. [2:77, Hadîs No: 1374]
Enes'den (r.a.) rivayetle:
Büyük günahların en büyüğü Allah'a ortak koşmak, adam öldürmek, anne babaya eziyet etmek ve yalan şahitlikte bulunmaktır.[202]
799.[2:77, Hadîs No: 1375]
Ibni Mes'ûd (r.a.) rivayet ediyor: Günahların en büyüğü dünya sevgisidir.[203]
800. [2:78, Hadîs No: 1376]
îbni Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
Günahların en büyüğü Allah hakkında sû-i zan etmektir.[204]
Günahların en büyüğü Allah hakkında sû-i zanna girmektir. Meselâ Allah Rezzaktır. En küçükten en büyük canlıya kadar heF canlının rızkını ihsan eder. Hiçbir canlı açlıktan ölmez. Böyleyken kul, aç kalacağım endişesiyle rızık konusunda telaşa kapılır, hatta haram yollara başvurursa, bu Allah hakkında sû-izan mânâsı taşır. Oysa Allah bir kelebeğin olduğu gibi insan gibi şerefli bir yaratığın rızkını da taahhüd etmiştir. Kula azıcık bir gayret göstermek yeterlidir.
Allah'ın affedictliği konusunda ümitsizliğe girmek de bir sû-i zandır. Bir kudsf hadiste "Rahmetim gazabımı geçmiştir" buyurduğunu biliyoruz. Buna rağmen Onun rahmetinden ümit kesmek ne derece doğru olabilir? Oysa günah ne kadar büyük olursa olsun Allah'ın rahmetinden daha büyük değildir. O halde tövbe edildiğinde affedilmeyeceğine inanmak, Allah'ın rahmetini küçümsemek, dolayısıyla Allah hakkında sû-i zan etmek olur. Allah'tan ümid kesilmez. Allah her türlü iyiliğin sahibidir. Onun hazinesinde herşey boldur. Her bakımdan Ona yönelmek, güvenmek, Onun sonsuz rahmet ve ihsanından istemek gerekirken, Ona güvenmiyormuşcasına nefsin hile ve desiselerini ön plana almak günahların en büyüğüdür.
Bir hastalığa yakalanan kişi eğer "Artık ben iflah olmam" deyip şikayetlere giriyor, Allah'tan ümidini kesiyorsa o da sû-i zanna girmiş demektir. Halbuki derdi yaratan Allah dermanını da yaratmıştır. Şâfî ismine müracaat edip şifâ dilemek varken ümitsizliğe girip şikayetlere dalmak, Onun Şâfi ismine itimatsızlık mânâsı taşır. Hastalıklar birer imtihan vesilesi olduğu, sabredildiği takdirde günahları döktüğü, sevap kazandırdığı, dualarının âhireti için kabul edileceği gibi gerçekleri göz ardı edip şikayete girmek de büyük bir gaflettir ve sû-i zandır.
Bütün iyiliklerin sahibi olan, hazinesinde hiçbir şey eksik olmayan Allah'a ancak hüsn-ü zan edilebilir.
Allah hakkında sû-i zanna girmenin günahların en büyüğü olarak gösterilmesinin bir sebebi bütün kötülüklerin anası ve manevî tahribatın kaynağı olmasıdır. Çünkü böyle bir sû-i zanna kapılan kimse Allah'a itimad etmediği için ağır hayat yükünün altma bizzat girmek isteyecek, fakat çekemeyip altında ezilecektir. Sonra da battı balık yan gider düşüncesiyle kendisini içine düştüğü ümitsizlik ve günah girdabının içerisine bırakacaktır. Böyle bir insanın hem dünyada, hem âhirette sonunun hüsran olacağı açıktır.
801. [2:78, Hadîs No: 1377]
Cez' el-Ensârî rivayet ediyor:
Ümmetimin en büyükleri, azgınlaşmasın diye kendilerine verilme-sn ve dilenecek derecede rızkı kısılmayan kimselerdir.[205]
802. [2:79, Hadîs No: 1379]
Enes (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Cennet ehlinin en çoğu kötülük düşünmeyen safî kalbli insanlardır.[206]
Safî kalblilik, kalbi kötü, sinsî, hilekâr ve hain düşüncelerden arındırmak demektir. Temiz kaibliliktir. Ard düşüncelere yer vermemektir. Böylesine safî kalbli insanlar, yaptıkları ibadetlerde ihlaslı olur; gösteriş, riya, hile ve menfaat karıştırmazlar. İçleri dışlan birdir. Son derece samimidirler, içtendirler. Asla bir kötülük düşünmezler. Bu safi li ki eriyle Allah (c.c.) ve peygamber ne buyurmuşsa bütünüyle teslim olur, ellerinden geldiğince uygularlar. Bu yüzden de Cennete girmeye herkesten önce hak kazanırlar ve Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil ederler.
803. [2:79, Hadîs No: 1381]
îbni Mes'ûd (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
insanoğlunun hatasının çoğu dilindendir.[207]
804. [2:80, Hadîs No: 1382]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kabir azabının çoğu idrardan iyi korunmamaktandır.[208]
805. [2:80, Hadîs No: 1383]
Hz. Ömer (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Benden sonra ümmetim hakkında en çok korktuğum, Kur'ân'ı yanlış tev'il eden kimse ile Müslümanları idare etmeye kendisini herkesten daha lâyık görendir.[209]
806. [2:80, Hadîs No: 1384]
îbni Amr (r.a.) Resûl-ü Ekrem Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Ümmetimin münafıklarının çoğu okumuşlarıdır.[210]
807. [2:81, Hadîs No: 1386]
Ebû Hüreyre (r.a.) Peygamber Efendimizin (a.s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
Kıyamet Günü günahı en çok olan kimse, kendisini ilgilendirmeyen konularda en çok konuşandır.[211]
808. [2:82, Hadîs No: 1389]
Berâ binÂzib'den (r.a.) rivayetle:
Şunu çok şöyle: "Melik ve Kuddûs elan Allah, her türlü noksan sıfattan münezzehtir. O, meleklerin ve Cebrail'in Rabbidir. Sen gökleri ve yeri izzet ve hâkimiyetinde kuşatmışsın.[212]
809. [2:83, Hadîs No: 1390]
Enes (r.a.) rivayet ediyor:
Duayı çok yapın. Çunku dua gelmesi kesin olan kazayı defeder.[213]
[1] Müslim, Şiir: 2; Tirmizî, Edeb: 70-
[2] Ibni Asakiföm
[3] Taberânfnin Evsafından
[4] Müsned, 5:212.
[5] Taberânî'nin Kebirinden
[6] Hatib'in Tari/finden.
[7] Ibni Eörd-Dünya'tim.
[8] Ebû Hâtirrtden,
[9] Timizi Rüya: 3; Müsned, 3:29,68.
[10] Beyhaki'nin Ş/'öüW/narfından.
[11] Darekuînfnfn Sünelinden.
[12] Deylemrnin Müsnedü'l-FirdtvstMm.
[13] Hatip'İn Tariflinden.
[14] Timizi, Cenâiz: 21; IbniMâce, Cenâiz: 59.
[15] ibniSa'd'ın Tabanında
[16] Taberânî'nin Kebîrinden,
[17] Mûsned 5:323.
[18] Ibni Hıbban ve Ebû Nuaym'ın H/Asinden L
[19] İbni Ebi’d Dünya’dan.
[20] Mûsned, 2:326.
[21] Mektöbât, s. 72.
[22] Taberânfnin Evsafından.
[23] Buhar!, Eşribe: 22; Bed'ü'l-Halk: 11,16; Müslim, Eşrİbe: 97.
[24] Taberânfnin Evsafve U.kayirnin Zuafe'sından,
[25] Beyhakl'nln Şi'bö'l-lmartı ve Ebû Nuaym'ın Hz/ye'sinden.
[26] Ebû Ya'la'nm Müsnedi, Taberânfnin Kebltl ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmarfından.
[27] İbniAbdi'i-Berfden.
[28] Temmam ve Ibni Asakir'den.
[29] Hâkim'In MöstedreKMen.
[30] Beyhakl'nin Şi'bü'l-fmartvrvten,
[31] Buharî, Nikah: 88; Rlkak: 16,51; Bsd'ö'l-Halk: 8; Ttrmizî, Cehennem: 11; Müsned, 1234,359.
[32] Taberânî'nin Keblffaöen
[33] Buharî, Salât 1; Müslim, Salât 14; IbniMâce, Ezan: 5; Müsned, 3:169,264; 4:95.
[34] Müsned, 2:334,357.
[35] Taberânî'nin Kedinden
[36] İbni Mâce, Nikâh: 20; Tirmizî, Nikâh; 6 ve-DeylemFnln Mûsnedü'l-Firdevsrmden.
[37] Mevhebfnin örfinden
[38] Taberânî'nin Kebirinden.
[39] Taberânrnin Kebîr] ve Beyhafct'nîn £/'öû'/-/marfından.
[40] Lem'alar.s, 157.
[41] Ra'd Sûresi, 28.
[42] Ebû Nuaym'm Hissinden.
[43] IbniAsâkiMon.
[44] Ibni Adiyy'in el-Kâmiti ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-İmari\n6ar\.
[45] Taberânî'nin Keöfrinden.
[46] Taberânî'nin Evsafı ve Beyhaki'nin Şi'bû'l-İmartmdan.
[47] Taberânî'nin Kebenden.
[48] Taberânî'nin Kebirinden.
[49] Taberânî'nin Kebirinden,
[50] Münazarat, s. 82.
[51] Hâkimin Müstecfretfinden.
[52] Deylemrnin Müsnedü'i-Hrdevginden.
[53] Müslim, Birr: 131; 132; İbniMâce, Edeb; 7; Mösned, 4:420,422,424.
[54] Buharî, Megâzî: 32; İbniMâce, Nikâh: 30.
[55] Beyhaki’nin Şi’bü’l-İman’ından
[56] tbniEbîŞeybetâen.
[57] İbn Mâce,Rûkün:4.
[58] Ebû Davud, Zekât: 46.
[59] Ebû Ya'lâ'nın Müsnerfinden
[60] Müslim, Mesâcid: 5; Tırmizî, Siyer: 5; Mûsned, 5:393.
[61] Müsned, 5:151,180,383.
[62] Ibni Mündeveyhin Tefecinden.
[63] Buharı, Teyemmüm: 1; Salât 56; Müslim, Mesâcid: 3; A/esef, Gusüî: 26.
[64] Taberânî'nin Kebirinden.
[65] Ebû Davud, Menasik: 19; Mûsned, 4:350.
[66] İbni Adiyy'in el-KâmitMen.
[67] Bezzazdan.
[68] Mûsned, 4:140; 202; 5:341.
[69] Buharı, Ezan: 31; Müslim, Mesâcid: 276.
[70] Hakim'in MöstedreK'mtien.
[71] İbni Mâce, Tlcârât: 2.
[72] Nahl Sûresi, 90.
[73] Zilzal Sûresi, 7, 8.
[74] Zümer Suresi,53.
[75] İbni Mündeveyh'in Tefsifive Herevı'nin Fedâ/l'inden.
[76] İbni Mâce, Edeb:42.
[77] Timizi, Kıyame: 60.
[78] Ebû Ya'la'nın Müsnetfinden.
[79] Müsned, Ebû Ya'la'nın Müsnecfl, Taberânî'nin Kebîrinden.
[80] Müslim, îman: 34-36; Ebû Davud, Edeb: 124; Tirmizî, Birr: 30; Müsned, 4:120.
[81] Tirmizî, İlim: 16; İbniMâce, Mukaddime: 15.
[82] Buharı, Rikak: 12; Müsned, 1:382.
[83] Tirmizî, Nikâh: 6.
[84] ibni Adİyy'in el-Kâmiti ve Deylemî'nin Mûsnedû'l-Firdevs'möen.
[85] Lem'alar, s. 154.
[86] Mektûbat, s. 24.
[87] Mesnevî-i Nuriye, s. 156.
[88] Beyhaki'nin Söneninden.
[89] İbni Adiyy'in et-Kâmit'mden.
[90] Necm Sûresi, 38, 39.
[91] Tabakat, 2:254; Sire, 4:303, 304.
[92] Hadid Sûresi, 14.
[93] Lokman Sûresi, 33.
[94] Taberânî'nin Evsafından.
[95] Tirmizi, Zûhd: 35; İbniMâce, Zühd: 4; Müsned, 5:252,255.
[96] Taberânî'nin Kebemden.
[97] Hâkim'in Müstedrelö, Ahmed bin HanbeTin Zühdü, Ebû NuaynTın Haşinden.
[98] Deylemrnin Müsnedû'i-Firdetâinden.
[99] Ebu'ş-Şeyttten.
[100] TaberânPnin Evsafından.
[101] Hatib'in Tariflinden.
[102] İbni Asâkitöen.
[103] Taberânı'nin KeöMnden.
[104] İbni Asakitöen
[105] Beyhaki'nin Şİ'bü'l-îmattinöan.
[106] EbûDâvud, Sünnet: 1; İbniMâce, Fiten: 17; Timizi ifnan: 18.
[107] Taberânî'nin Kebîrinden.
[108] Buharî'nin Edem, EbûYa'la'nınMüsnetfinden.
[109] Hâfcim'in MüstedreK'mden.
[110] Taberânî'nin Evsat\ ve Ibni Adiyy'in e/-Kam//inden.
[111] Taberânî'nin Kebîrinden
[112] Tirmizi, Efıme:45; Kıyatne:42; İbnİMâce, Et'ımeM; İkâme: 174.
[113] Hatibin fari/Tinden.
[114] Beyhakl'nin Ş/'bü'/-/marfından.
[115] İbni LâVdan.
[116] Taberânfnin Evsafından.
[117] Hakim’den.
[118] Ebö Davud, Sünnet 2.
[119] Beyhaki'nin ŞFbûlJmartmten.
[120] Taberânî'nin Kebîft, Ebû Nuaym'm W//ye'sinden.
[121] Deylemî'nin MüsnedüV-FircfevsInden.
[122] Taberânî'nin Kebirinden.
[123] Ebû Davud, Melahım: 17; Tırmizî, Fiten: 13; İbni Mâce, Fiten: 20; Müsned 3:19.
[124] İbnünneccatöan.
[125] Kazâföen,
[126] Hâkim'in MüstedreK'mden.
[127] Tirmizt, Daavat: 84; İbni Mâce, Dua: 5; Müsned, 3:127.
[128] Ttrmizt, Birr: 42; İbni Mâce, Cihad: 4.
[129] İbniMâce, Edeb;55.
[130] Tayalisfden.
[131] Taberânî'nin Kedinden.
[132] Müslim, Zekât; 93; Nesei, Zekât: 60; Vesâyâ: 1; İbni Mâce, Vesâyâ: 4; Mûsned, 2:231,250.
[133] Ebû Davud, Vitr: 12; Tatavvu: 2; Zekât 40; Neseî, Zekât: 49; Darimî, Salât: 135; Müsned, 2:358.
[134] Buharı, Zekât: 18; Nefekat: 2; Müslim, Zekât: 95; Ebû Davud, Zekât: 39; Nesei Zekât 53, 60; Darimî, Zekât 20, 21.
[135] Neseî, Vesâyâ: 9; İbniMâce, Edeb: 8; Müsned, 5:85; 6:7.
[136] İbni Mâce, Mukaddime: 20.
[137] Danm't, Zekât 38; Müsned, 3:402; 5:416.
[138] Selim 'ür-Razrpin Cû/ünden.
[139] Taberânî'nin Kebîri, Beyhaki'nin £/'öö'/-/marfından.
[140] Beyhaki'nin Şi'bö'l-îmarf\ndan.
[141] Taberânî'nin Kebîr1], Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmartindan.
[142] Deylemrnin Mûsnedü'l-Firdevs'möen.
[143] Taberânî'nin Kebirinden.
[144] Beyhaki'nin Şi'bü'l-lmarh ve Ebû Nuaym'ın HZ/ye'sinden.
[145] İbni Mâce, Siyam: 43; Müslim, Siyam: 202,203; Ebû Davud, Savm: 55; Timizi Mevakıt:207; Nesei, Kıyamü'l- Leyl:
[146] 1./Aya, 1:238.
[147] Tirmizî, Savm: 40.
[148] Müslim, Siyam; 117.
[149] İbni Mâce, Siyam: 41; Müslim, Sıyâm: 117.
[150] Tirmizî, Savm: 47.
[151] Tirmizî, Zekât: 28
[152] Tirmizî, Daavat 5; Müsned, 3:75.
[153] Taberânî'nin Kebîrinden,
[154] Hâkimin Müstedrek\nöen.
[155] İbni Kanfâen.
[156] Beyhakı'nin Ş/'6üV-/man'ından.
[157] Hakîntden.
[158] TaberânPnin Evsafından.
[159] Mûsned, 3:438
[160] Mervezî'nin, K/fabü's-Sa/âfından.
[161] Müsned, 3:66; 4:141.
[162] Ebû Davud, Sünnet: 14; Müsned, 2:250,472,527; 5:49; Taberânrnin Kebîrinden.
[163] Hatib'in Tarih'inöet).
[164] Buhari, Cihad: 2; Müslim, Imare: 122,123,127; Ebö Davud, Cihad: 5; Tırmizİ, Fezâilû'l-Cihad: 24; Neşet, Zekâl: 74; fbniMâce, Frten: 13
[165] Deylemînin Müsnedü'l-Firdevs'ınden.
[166] Tayaiisföen.
[167] Müsned; Taberânfrıin Kebtt\ ve Hakimin MöstetfröKinden.
[168] tfato/rfden.
[169] Ebû Davud, Et'ıme: 54; Müsned, 3:138.
[170] Buharî'nin Tarih i ve Beyhaki'nin Ş/'ftü7-/man'ından.
[171] Taberânfnin Kebîri ve Hâkim'in
[172] Ebû Davud, İmare: 5; Müsned, 4:133.
[173] Hakfırtden.
[174] İbni Mâce, Hudud: 3.
[175] Dârekutnrnin Si/neninden.
[176] Tirmizî, Menak.ö: 16,37; ibni Mâca, Mukaddime: 11; Mûsned, 5:382,385,399.
[177] Hâkim'in Müstedrek!ir\d&t\.
[178] Deylemî'nin Müsnedû'l-Firdev&intieo
[179] Buharı, Fezâilii'l-Kur'ân: 37; Müslim, İlim: 3,4; Dârimi, Fezâilü'l-Kurân; 7; Mûsned, 4:313.
[180] Müslim, Mösâfirîn: 252.
[181] Mûsned, 3:428,444.
[182] Temmam'dan.
[183] Ebû Davud, Saiât: 135; Müsned, 3:146,155; 5:338.
[184] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îman'mdan.
[185] Ebû Davud, Cenâiz: 20; İbni Mâce, Cenâiz: 4; Müsned, 5:26, 27.
[186] Buhaıînin Tariflinden.
[187] Müslim, Salât: 215; Neşe!, Mevakit: 35; Tatbik: 78; Tirmizİ, Daavat: 118.
[188] Ebû Davud, Edâhî: 21; Müsned, 6:381.
[189] Taberânî'nin Keö/rfnden.
[190] Buharı, Sayd: 22; Neseî, Menasik: 7; Dariml, Savm: 49.
[191] İbni Adiyy'in el-Kâmifinöen.
[192] Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmaıtmöan.
[193] Hâkim'in Mü$tedreW ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îman'ınûan.
[194] Deylemî'nin Müsnedü'l-FirdevsîinĞen.
[195] Buharfnin Tarifti, Hâkim'in Müstedretf\r\den
[196] Harâiti'nin Mekarimö'l-Ahlâtfmüan,
[197] Buhar!, Ahkâm: 43; Müslim, İmare: 41; Ateşe/, Büyü': 44; İbni Mâce, Cihad: 41.
[198] Ebû Dâvud, Salat: 93; Mûsned, 2:98; 5:262.
[199] Buharı, Ezan: 74; Müslim, Salât: 126; Tirmizî, Mevakıt: 53; Müsned, 2:314.
[200] Müslim, Salât: 132; Ebû Davud, Salât: 93,95; Tirmizî, Salât: 54; Neseî, İmame: 23,
[201] Taberânî'nin Kebîrinden.
[202] Deylemî'ninMüsnedüV-firdevsInden.
[203] Deylemî'nin/MüsnedüV-F/rrfevs'inden.
[204] Deylemî'ninMüsnedü7-F//-devs'inden.
[205] Buharrnin Taritfmden.
[206] Bezzazdan.
[207] Taberânfnin Kebîfi ve Beyhaki'nin Şi'bü'l-îmrimöm
[208] İbniMâce, Tahare: 26; Neseî, Sehv: 88; Mösned, 2:326,388,389.
[209] TaberâniTıin Evsafından,
[210] Müsned, Taberânrnİn Keb\t\ ve Beyhaki'nin £f'6ü'/-/roan'ından.
[211] Ahmed bin Hanbel'in Zühdü ve Sizcfrlin /banisinden.
[212] İbnü's-Sünnîve Harâİti'nin Mekarimü'l-Ahlâkınöan.
[213] Ebu'ş-Şeyttten.