(Halebî-yi kebîr)de diyor ki, (Hür kadının avuç içinden ve yüzünden ve ayaklarından başka bütün vücûdu avrettir. Çünkü, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Kadın avrettir. Açık olarak çıkarsa, şeytân gözlerini çok açarak ona bakar) buyurdu. Ayaklarına avret diyenler de oldu. Nûr sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Müslümân kadınlar, zînetlerini göstermesinler! İş yaparken zarûrî açılanlar günâh olmaz. Baş örtülerini yakalarına kadar örtsünler [Böylece, saçları, kulakları ve göğüsleri iyi örtülsün]) buyuruluyor. Âyet-i kerîmede (Zînet), yanî (süs)leri örtsünler demek, zînet takılan, süslenen yerlerinizi örtün demektir. Açılması günâh olmayan zînet yerlerinin, yüz ile el olduğunu, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” bildirdi. Yine bu sûrede, (Kadınlar ayaklarını yere vurarak yürümesinler ki, ayaklarındaki örtülü zînetlerin sesleri işitilmesin) buyuruldu. Ayakların avret olduğu buradan anlaşılmaktadır). Kadınların örtünmeleri Kur’ân-ı kerîmde emir olundu. Bunu kıskanç olan bazı kocalar söylemiştir demek doğru değildir. Böyle sözler, din câhillerinin, hattâ din düşmanlarının, müslümân kadınlarını aldatmak için yaptıkları çirkin iftirâlardır. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde her şeyi açıkça bildirmedi ki, din düşmanlarının bu iftirâlarının bir değeri olsun. Beş vakit namâzın kaç rekat oldukları, her rekatta kaç secdenin farz olduğu ve dahâ nice farzlar Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilmedi. Bu farzları açık olarak, Peygamberimiz bildirmiştir. Peygamberimizin bildirdiği farzlar ve harâmlar da, Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilen farzlar, harâmlar gibi kıymetlidirler. Bunlara da inanmayan, kabûl etmeyen dinden çıkar, kâfir olur. Çünkü, Kur’ân-ı kerîmin on yedi yerinde meâl-i şerîfleri, (Allahı seviyorsanız bana tâbi’ olunuz! Bana tâbi’ olanları Allahü teâlâ sever) ve (Allaha ve Resûle itâat ediniz. İtâat etmezseniz, Allah kâfirleri elbet sevmez) olan âyet-i kerîmeler vardır. Bu on yedi âyet-i kerîme, (Hadîka)da ve (Berîka)da uzun yazılıdır. (Mecma’ul-enhür)deki hadîs-i şerîfte, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Hür kadının, yüzünden ve iki eli ayasından başka, bütün bedeni avrettir) buyurdu. Avret yeri açık olarak erkeklerin yanına çıkmak ve başkasının avret yerine şehvetsiz bile bakmak harâmdır. Yabancı kadının yüzüne de şehvet ile bakmak harâmdır. Hadîs-i şerîfte, (Kadının neresine olursa olsun, şehvet ile bakan kimsenin gözlerine kıyâmet günü erimiş kurşun dökülecek, sonra Cehenneme atılacaktır) buyuruldu. Yabancı genç kadının elini, yüzünü el ile, şehvetsiz bile tutmak harâmdır. Hadîs-i şerîfte, (Yabancı genç kadının elini tutan kimsenin eline kıyâmet günü ateş doldurulacaktır) buyuruldu. (Zevâcir)deki hadîs-i şerîflerde, (Zevcinin evinden başka yerde başını açan kadın, Rabbi ile kendi arasındaki perdeyi yırtmış olur) ve (Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, hamâma gitmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, zevcesini hamâma göndermesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şarâp içmesin ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, şarâp içilen sofrada oturmasın ve Allaha ve Kıyâmet gününe inanan, yabancı bir kadınla, yalnız kalıp halvet etmesin) ve (Âhır zamânda ümmetimin erkeklerinin, avret yerleri örtülü olarak da hamâma gitmeleri harâm olur. Çünkü, orada avret mahalleri açık olanlar da bulunur. Avret yerlerini açanlara ve başkasının avret yerine bakanlara, Allah lanet eylesin!) ve (Göbekle diz kapağı arası avrettir) buyurdu.
Hanefî mezhebinde, erkeğin dizi avrettir. Açması harâmdır. Şâfi’îde diz avret değildir. Mâlikî ve Hanbelî mezheplerinde, göbek de, diz de avret değildir. Bu iki mezhepte yalnız sev’eteyn avretdir. Bu hadîs-i şerîfler karşısında, müslümân hanımlarının örtünmeleri, çıplakların bulundukları yerlere gitmemeleri lâzımdır. [Müslümânların, apartman katlarında oturmayıp, bahçe içinde müstakil evlerde oturmaları ve evlerindeki banyolarda yıkanmaları muvâfıktır. Müslümân erkekler, toplu olarak, çıplakların bulunmadıkları tenhâ sâhillerde denize girer. Hanefî ve Şâfi’î mezhebinde olan erkeğin, gusl abdesti almak için veyâ nafakasını, hakkını kurtarmak için veyâ fitne çıkmasını önlemek için, sıkışık durumda kalınca, diğer iki mezhebi taklîd ederek dizlerini, uyluklarını örtmemesi câiz olur. Fakat sıkışık hâl geçince, bir dakîka bile açık kalması harâm olur. Kadınların sıkışık durumda, mezheb taklîd ederek, hiçbir yerlerini açmaları mümkün değildir. Çünkü, dört mezhepte de, kadınların her yerlerini örtmeleri lâzımdır. Kadınları sıkışık duruma düşürecek sebep de yokdur.
(Tefsîr-i Mazherî) sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, Nûr sûresinin tefsîrinde diyor ki, (Kadın ancak zarûret olduğu zamân ve başı, saçları, boynu ve bütün bedeni örtülü olarak sokağa çıkmalıdır. Kadının sokağa çıkması için zarûret, ihtiyâç maddelerini alacak ve dînini öğretecek kimsesi bulunmamaktır. Baş örtüsü ile yüzünü de örterek ve bedenini örtecek her şekilde kumaş ile örtünerek çıkması câizdir. Burada, yüzünü kelimesi, başını demektir. Çünkü, yüzü açık çıkması, dört mezhepte de câizdir). Buradan anlaşılıyor ki, Osmânlı devletinin son zamânlarında kadınların örtündükleri çarşaf ile örtünmeleri şart değildir. Geniş ve dizden aşağı uzun manto, çorap ve baş örtüsü ile örtünmeleri de câizdir. Yüz altmış beşinci sahîfeye bakınız! İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh”, birinci cildin, üç yüz on üçüncü mektûbunda, (Bütün Arap memleketlerinde, pîrâhen, yanî kamîs, yanî entârî denilen uzun gömlek giyen erkeklerin de, kadınların da çok olduğunu, kadın gömleklerinin yakası kapalı, erkek elbisesinin önü açık, kamîs olduğunu) yazmaktadır. Ahzâb sûresi, kadınların (Celâbîb)lerinden bazısı ile örtünmelerini emretmektedir. Celâbîb, cilbâblar demektir. Ebüssü’ûd efendi tefsîrinde diyor ki, (Cilbâb, baş örtüsünden dahâ geniş ve gömlekten kısa olan örtüdür. Kadınlar bununla başlarını örterler. Yüzü ve bedeni örten her örtüye de denir). Türkçe (Tibyân) tefsîri sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, buna Milhafe, yanî dışa giyilen örtü diyor. (Mevâkib) tefsîrinde de ve (Lugat-ı Nâcî)de (câr, ya’nî ferâce uzun gömlek) olduğu yazılıdır ki, manto demektirler. Bunun iki parçadan yapılmış çarşaf demek olduğu ve kadınların yalnız bu çarşafı giymeleri lâzım olduğu, tefsîrlerde ve fıkh kitâplarında yazılı değildir. Hattâ, (Harâmdan olan Cilbâb giyenin namâzı kabûl olmaz!) hadîs-i şerîfindeki (Cilbâb) kelimesine, (Kitâb-ül-fıkh-ı alel-mezâhib-il erbe’a)da kamîs, yanî uzun gömlek manâsı verilmiştir. (Müncid)de de, cilbâb, kamîs demektir diyor. (Câliyet-ül-ekdâr)ın son sahîfesinde de, (Ya Rabbî! Bize hikmetinin celâbîbini giydir) demektedir. Bu hadîs-i şerîf ve bu duâ, cilbâbı erkeklerin de kullandığını bildiriyor. Şâfi’î (El-envâr) kitâbının hâşiyesinde diyor ki, (Kadının namâzda, geniş, uzun entârî ve baş örtüsü ile örtünmesi ve elbisesinin üstüne kalın cilbâb örtmesi müstehabtır. Cilbâb, milhafe [ferâce, manto denilen] uzun, geniş entârî örtü veyâ baş örtüsü demektir). Âyet-i kerîmedeki cilbâb kelimesine, çarşaf diyerek, geniş ve uzun manto ile örtünmeği reddetmek, Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi, kendi görüşü ile, yanlış tefsîr etmek olur.
Şimdi zamân böyle. Zamâna uymadan olmuyor gibi sözler doğru değildir. Masonların yaydıkları yalanlardır. Komünistler, işkence yaparak, öldürerek müslümânları yok ediyor. Masonlar ise, yalan ve bozuk sözlerle okşayarak müslümânları dinden çıkarıyorlar. Mezhepsizler [zındıklar] de, islâmiyeti değiştiriyorlar. Âyet-i kerîme ve hadîs-i şerîflere yanlış manâlar veriyorlar.]