1 Aralık 2020 Salı

Peygamber efendimizden sonra insanların en üstünü Hz. Ebu Bekrinis Sıddıktır. Peygamber Efendimiz ‘e hiç şeksiz şüphesiz iman etmiştir. Miraç sabahı bir kafir demesine rağmen….Ondan sonra Ömerul Faruk gelir. Hakkı batıldan ayırdığı için kendisine “Faruk” denilmiştir. Ondan sonra Osman-ı Zinnureyn gelir. Zinnureyn yani iki nurun sahibi, denilmesinin sebebi, rasulullahın iki kızıyla evlenmesidir. Başta Hz. Rukiye ile evlendi. O vefat edince, Ümmü Gülsüm ile evlendi. Bu da vefat edince, Rasulüllah “üçüncü bir kızım olsaydı onu da sana tezvic ederdim.” Buyurdu. Ondan sonra Alüyyül Mürteza radıyallahü anhtır. (mevıze-i hasene 77-88)

 


Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir! .....Sınıf; öğrencilerin gürültü patırtısıyla sallanırken sert görünümlü hoca kapıda beliriyor. İçeriye kızgın bir bakış atıp kürsüye geçiyor. Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor. “Bakın” diyor. “Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz en değerli sey...” Sonra (1)'in yanına bir (0) koyuyor: “Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)'i (10) yapar”. Bir (0) daha... “Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz”. Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor: Yetenek... disiplin... sevgi...Eklenen her yeni (0)'ın kisiliği 10 kat zenginleştirdiğini anlatıyor hoca...Sonra eline silgiyi alıp en başta ki (1)'i siliyor. Geriye bir sürü sıfır kalıyor. Ve olayın yorumu: “Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir!”

 




Kişi, üç yerde, hatûnunu açık avucu veyâ düğümsüz bez ile dövmek câizdir. Namâzı ve guslü terk ettiğinden ve döşeğine gelmediğinden ve izinsiz dışarıya çıktığından ötürü. Sopa ile, yumruk ile, tekme ile, düğümlü bez ile dövmek ve başına, gövdesine vurmak hiçbir zamân câiz değildir. Sâir kabâhatlerde, hiç dövülmez. Birkaç tenbîh etmek gerektir. Eğer ıslâh olmazsa bırakmak gerek, tâ ki, azâpta olmamak için.


[(Şir’at-ül-islâm)da diyor ki, (Zevcesi huysuzluk edince, kabâhati kendinde aramalı. Ben iyi olsaydım, böyle yapmazdı demelidir. Sâliha olan zevce üstüne tekrâr evlenmemelidir. Nafakalarında adâlet yapamayacak olanın ikinci zevce alması câiz değildir. Adâlet yapacağını bilenin alması câiz ise de, almaması efdaldir. Câiz olan yerlere giderken başörtüsü örtmesi ve bedenini iyi örtmesi lâzımdır. Kadının koku sürünerek, zînetlerini göstererek sokağa çıkması harâmdır. Sâliha kadın, dünyâ nimetlerinin en kıymetlisidir. Müslümâna şefkat göstermek, üzmemek, nâfile ibâdetlerden dahâ sevâptır.) (Rıyâd-un-nâsihîn)de diyor ki, (Nisâ sûresinin on sekizinci âyetinde meâlen, (Zevcelerinize iyi, yumuşak davranınız!) buyuruldu. Hadîs-i şerîflerde, (Yâ Ebâ Bekr! Zevcesine gülerek, yumuşak söyleyene, köle âzât etmek sevâbı verilir) ve (Fâsık erkekle evlenen kadına, Allah merhamet etmeyecektir) ve (Şefâatime kavuşmak isteyen, kızını fâsıka vermesin!) ve (İnsanların en iyisi, insanlara iyilik edendir. İnsanların en kötüsü, insanlara zarar veren [onları inciten]dir) ve (Bir müslümânı haksız olarak incitmek, Kâbe’yi yetmiş kere yıkmaktan dahâ günâhtır) buyuruldu.)
(Dürr-ül-muhtâr)da diyor ki, (Müslümân erkeğin, sahîh nikâh ile evlenmiş olduğu zevcesinin nafakasını temîn etmesi farzdır. (Nafaka), yiyecek ve giyecek ve barınacak ev demektir. Zevcesini, kendi mülkü olan veyâ kirâ ile tuttuğu evde oturtması lâzımdır. Zevce, evde erkeğin akrabâsından hiçbirinin bulunmamasını isteyebilir. Zevc de, kadının yakınlarından hiçbirinin bulunmamasını isteyebilir. İkisi de bu hakka mâliktir. Evin, sâlih müslümân komşular arasında olması [müezzinin kendi sesinin evden işitilmesi] lâzımdır. Haftada bir kere anasına babasına gitmesine mâni’ olamaz. Onların haftada, bir kere kızlarına gelmeleri de, iyi olur. İkisinden biri hasta olursa ve bakacak kimseleri olmazsa, zevc râzı olmasa bile, zevcenin gidip hizmet etmesi lâzımdır. Diğer mahrem akrabâsının senede bir gelmelerine veyâ zevcenin onlara gitmesine mâni’ olamaz. Bunlardan başkalarına ve günâh olan yere gitmelerine izin verirse, ikisi de günâha girer. Evinde veyâ dışarda, başkaları için ücret ile veyâ hayır için iş yapmasına ve mektebe, vaaza gitmesine mâni’ olur. Kadının evde ev işleri ile meşgûl olması, boş kalmaması lâzımdır. Avret yeri açık olanların bulunduğu hamamlara, [plajlara ve sporcuların oyunlarını seyretmeye göndermez. Bunları gösteren televizyonları evine sokmaz.] Süslenerek ve yeni giyinerek sokağa çıkamaz.) Zevcesini, mahrem olan, yanî evlenmesi harâm olan akrabâsından başkasına, harâmdan sakınan müslümânların evine kendi götürebilirse de, kadın erkek ayrı oturmalıdır. Kadının (Mahrem akrabâ)sı, on sekiz erkek olup şunlardır: Babası ve dedeleri, oğlu ve torunları, yalnız anadan veyâ yalnız babadan olsa bile kardeşi, erkek ve kız kardeşinin oğulları, amcası, dayısıdır. Bu yedi erkek, süt emmek sebebi ile ve zinâ sebebi ile de mahrem akrabâ olur. Dört erkek de, nikâh sebebi ile mahrem akrabâ olur. Bunlar: Kayınpeder ve bunun babaları, dâmât, üvey baba ve üvey oğuldur. Bir adama çocuklarının gelinleri ve bir kadına çocuklarının dâmâtları mahremdir. Mahrem demek, nikâhla alması harâm demektir. Meselâ, kız kardeş mahremdir. Herkese kardeşlerinin çocukları mahremdir. Kardeşlerin zevceleri, amca ve dayı ve hala ve teyze çocukları ve zevceleri mahrem değildir. Teyzenin çocukları ve zevci nâmahremdir. Zevcin, zevcenin kardeşleri nâmahremdir. Eniştenin ve kayınbirâderin mahrem akrabâ olmadıkları, yabancı oldukları, (Ni’met-i islâm)da, haccın şartlarında yazılıdır. Zevcenin bu ikisine de açık görünmesi, yüzünden başka yerleri örtülü olsa bile, yalnız bir odada kalması, birlikte sefere gitmeleri harâmdır. Dâmâda kayınvalidesinin anadan ve babadan olan anaları da mahremdirler. Bir kız, mahrem akrabâsı ile evlenemez. Yanında örtünmemeleri câiz olur. Yalnız bir odada bulunabilir, birlikte sefere gidebilir.
Mahrem olmayan akrabâsı eve gelince, zevcinin veyâ akrabâ kadınların yanında, yüzünden başka her yeri örtülü olarak hoş geldiniz der. Kahve, çay gibi şeyler getirir. Fakat, yanlarına oturmaz. Müslümânların, âdetlere, geleneklere değil, islâmiyete, ilmihâl kitâplarına uymaları lâzımdır. Her müslümân, zevcesine ilmihâl öğretmeli, kendi bilmiyorsa, sâliha hanım hocaya göndermelidir. İslâmiyete uyan, harâmlardan sakınan hanım bulamazsa, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ” yazdığı doğru ilmihâl kitâbını zevcesi ile birlikte okuyup, ikisi de, dînini, îmânını, harâmları, farzları iyi öğrenmelidir. Mezhepsiz olan din adamlarının, sapıkların yazdıkları bozuk tefsîr ve din kitâplarını eve sokmamalı, bunları okumamalıdır. Dîni, ahlâkı bozucu yayınlar yapan radyoları, televizyonları da eve sokmamalıdır. Bunlar kötü arkadaştan dahâ fenâdırlar. Zevcenin ve çocukların dinlerini, ahlâklarını bozarlar. Zevcesi ve kızları, ev işleri ile uğraşmalı, tarlada, fabrikada, bankada, ticârethânelerde ve memûrluklarda çalışdırılmamalıdır. Kadının ve kızlarının para kazanması, babasının, kocasının sanatına, ticâretine yardım etmesi lâzım değildir. Bunları yapmak ve ev ihtiyâçlarını çarşıdan, pazardan alıp getirmek erkeğin vazîfesidir. Kadın bunları yapmaya zorlanırsa, dîni, ahlâkı ve sıhhati bozulur. Her ikisinin dünyâları da, âhiretleri de harâp olur. Sonra, dizlerini döverlerse de, fâidesi olmaz. Günâhtan, belâdan kurtulamazlar. İslâmiyete uyan, dünyâda da, âhirette de, râhata kavuşur. Kötü arkadaşların, münâfıkların güler yüzlerine, tatlı dillerine aldanmamalı, ilmihâl kitâplarına uymalıdır. Kızlarını, çocuklarını da harâmlardan korumalıdır. Oğullarını müslümân öğretmenlerin bulunduğu okullara göndermelidir. Kadının mağazalarda, dükkânlarda, fabrikalarda, hükûmet işlerinde, erkekler arasında çalışmasına ihtiyâcı yoktur. Zevci yoksa veyâ hasta ise, kadının her ihtiyâcını mahrem akrabâsı temîn etmeye mecbûrdur. Bu akrabâları fakîr ise, devletin bol maâş bağlaması lâzımdır. Allahü teâlâ, islâm kadınının her ihtiyâcını ayağına göndermektedir. Geçim sıkıntısını erkeklere yüklemektedir. Çalışıp kazanmaya hiç ihtiyâcı olmadığı hâlde, mîrâstan erkeğin aldığının yarısını da kadına vermektedir. Kadının vazîfesi, ev içindeki işleri yapmaktır. Bu işlerin birincisi, çocuklarını terbiye etmesidir. Çocuğun ilk mürşidi anasıdır. Anasından din ve ahlâk ilimlerini öğrenen çocuk, dinsiz öğretmenlere, kötü arkadaşlara ve islâm düşmanı olan zındıkların yalanlarına aldanmaz. Anası, babası gibi, hâlis bir müslümân olur

İnsanın nefsi, azmış, kabarmış durumdadır, dediğini yaptırır, fakat bu bir gün muhakkak bitecektir. Herkes sonunda hareketsiz kalıp musalla taşında eşitlenecektir. Bütün ameller cisim hâlinde, mesela akrep şeklinde, yılan şeklinde, Cennet nimetleri şeklinde, önüne gelecektir. İnsanı ıslah edecek önemli bir şey var, o da ölümü hatırlamaktır. Hazret-i Ömer, (Yâ Ömer, sana nasihatçi olarak ölüm yeter) buyuruyor. Veysel Karani hazretleri de, (Akşam yattığımda Azrail aleyhisselamı karşımdaymış gibi, sabah kalkınca da yanımdaymış gibi görüp, her an ölümü düşünürüm) buyurmuştur. Böyle düşünen öfkelenmez, elbette melek gibi olur. Ölümü unutan ise azar, kudurur. Sanki hiç ölüm gelmeyecekmiş, hiç hesap sorulmayacakmış gibi, hükümranlık daima bendedir diye düşünür. Acı azaplara maruz kalınca eyvah dese de, artık pişmanlığı fayda vermez.

KULAK KİRLERİNİZİNDEN KİREÇLENMESİNDEN KURTULUN

 

KULAK KİRLERİNİZİNDEN KİREÇLENMESİNDEN KURTULUN
1 çay bardağı Suya
1 tatlı kaşığı elma sirkesi
karıştır
Kulaginiza, şırıngayla 5 damla dökün
kulağınıza yıkayın
kulak kireçlenmesinden de kurtulun
Günde 1 sefer,
3 gün yapın,
Su ılık olsun.
dikkatli yapın.
şifa olsun M.ulaş

Guslü geciktirmek


Yatsıyı kıldıktan sonra cünüp olan, ne vakte kadar cünüp dursa günah olmaz?
CEVAP
Yatsı namazını kıldıktan sonra cünüp olanın sabah namazına kadar guslünü tehir etmesi caizse de hemen yıkanması elbette çok iyi olur. İmam-ı Gazali hazretleri, (Cünüp olup gusletmeden bir namaz vaktini geçirene, ateşten gömlek giydirilecektir) buyuruyor. Namaz kılan ve kılmayan herkes, bir namaz vaktini cünüp geçirirse, çok azap görür. Mesela, öğle ezanından sonra cünüp olanın öğle namazını kılmamışsa, ikindi vaktine öğleyi kılacak kadar zaman kalınca gusletmesi farz olur. Farzı yapmak çok sevap, yapmamak büyük bir günahtır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Canlı resmi, köpek ve cünüp bulunan odaya rahmet melekleri girmez.) [Nesai]
(Cünübe, sarhoşa rahmet meleği yaklaşmaz.) [Bezzar]
(Gusletmek için kalkana, üzerindeki kıl sayısınca sevap verilir, o kadar günahı affolur, Cennetteki derecesi yükselir. Guslü için ona verilecek sevap, dünyada bulunan her şeyden daha hayırlı olur. Allahü teâlâ meleklerine, "Bakın bu kulum, gece üşenmeden kalkıp emrime uymak için guslediyor. Şahit olun ki, bunun günahlarını af ve mağfiret eyledim" buyurur.) [Gunye]

SAYILI GÜNLERİN KIYMETİNİ BİLMEK


İmam'ı Rabbani (k.s.) Hazretleri şöyle buyurmuşlardır:
"... Evladım, salih ameller işleyeceğimiz vakitler geçiyor. Her bir anın geçmesiyle ömrü-müz de noksanlaşıyor ve eceli müsemma (muayyen ömür) yaklaşıyor.
Şayet bugün gafletten uyanılmazsa, yarın geriye hasret ve pişmanlıktan başka bir şey kalmaz. Onun için bu sayılı günlerde şeriatı-gar-raya muvafık amellere ihtimam göstermek (ehemmiyyet vermek) lazım gelir ki kurtuluş mutasavver olsun. (düşünülebilsin)
Bu vakit (dünya hayatı) rahatlık vakti değil,
salih amel işleme vaktidir. Çünkü amellerin kar-şılığı olan ahiret rahatlığı önümüzdedir.
Salih amellerin işleneceği vakitte istirahat etmek, ziraati, (ekilecek şeyi) zayi' etmek ve mahsül vermesine mani olmak olur.
Bu sözler üzerine bir şeyler söylemek baş ağrıtmaktır. Zaid'dir. Allahü Sübhanehu'dan suri ve manevi devletin hasıl olmasını isteriz."
[MEKTUBATI-İMAMI RABBANİ. C.2/M.89]