20 Aralık 2020 Pazar

MÜSLÜMANLARA KARŞI BOYKOT UYGULANMASI

 

MÜSLÜMANLARA KARŞI BOYKOT UYGULANMASI
Bi'setin [efendimizin (sav) peygamberliğini ilanı] 7. senesi idi.. (Milâdi: 617).
Bu tarihe kadar İslâm’ın inkişâfına mani olmak gayesiyle müşrikler tarafından girişilen her teşebbüs akîm kalmıştı.
Üstelik İslâmiyet, daha da hızlı inkişâf kaydediyordu. Müslümanların sayısı günden güne her türlü şiddet ve mukavemete rağmen artıyor ve İslâm’ın nuru Mekke dışındaki kabileleri de kucaklamaya başlıyordu.
Hazret-i Ömer ve Hazret-i Hamza gibi iki kahraman İslâm safına katılmış bulunuyordu. Hazret-i Ömer, önceki halin tam tersine İslâm davasını bütün güç ve gayretiyle benimsemiş, âdeta İslâm’ın sağ kolu olmuştu.
Bu durum, Müslümanlara cesaret ve moral verirken, müşrikleri ise fazlasıyla sarsmış ve onları derinden derine düşündürmüştü.
Bütün bunlar, Kureyş müşriklerini son derece tedirgin edip endişeye sevk ediyor ve yeni kararlar almaya, yeni plânlar tertiplemeye zorluyordu.
Müşrikler, işkence yapmakla, şiddet göstermekle kimseyi dininden çeviremeyecek, İslâm’ın ilerleyip yayılmasına engel olamayacaklarını anlamışlardı.
Nasıl ki, akıl almaz işkence ve zulümlere rağmen tek bir Müslüman dahi dininden dönmemişti.
Şu halde, bütün bunların dışında başka bir siyaset takip etmeleri gerekiyor ve bu yolda karar almaları lazım geliyordu.
Öyle yaptılar.
Vakit geçirmeden bir araya geldiler. Uzun uzadıya düşünüp taşındıktan ve aralarında müşavere ettikten sonra, gerek Müslüman ve gerekse gayri müslim olsun, Haşimoğullarından tamamıyla münasebetlerini kesmeye karar verdiler.
İttifakla aldıkları bu kararın maddelerini de bir sahife üzerinde şöyle tesbit ettiler:
1) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak.
2) Haşim ve Muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek.
3) Haşim ve Muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak.
4) Haşim ve Muttaliboğullarından hiçbir şey satın alınmayacak.
Bu antlaşmaya akıllarınca kudsi bir mahiyet vermek için de yazılı sahifeyi Kâbe duvarına astılar. Ayrıca, bu anlaşmaya aykırı davranmayacaklarına dair and içtiler.
Bu boykot, Hâşim ve Muttaliboğullarının vücudunu ortadan kaldırmaya ve köklerini kazımaya müteveccihti. Bu durum karşısında Haşim ve Muttaliboğulları aileleri artık dağınık bir şekilde ayrı ayrı semtlerde oturamazlardı.
Ebu Leheb hariç, Mekke'nin kuzey tarafında bulunan Şi'b-i Ebu Talib (Ebu Talib Mahallesi) denilen yere topluca taşındılar.3
Artık bu mahalle sakinleriyle bütün münasebetler kesilmişti. Kazara oraya gidenler olsa ağır bir şekilde azarlanıyorlardı. Müşrikler, boykota uğrayanların toplandıkları mahalleye yiyecek içecek nâmına bir şey sokmuyorlardı. Sadece, hac mevsiminde dışarı çıkıp alışverişte bulunmalarına sözde müsâade ediyorlardı.
Sözde diyoruz, çünkü o zaman da, çarşı pazarda, köşe başlarında durarak onlara bir şey aldırmamak için ellerinden gelen her türlü engellemeyi yapıyorlardı. Hatta zaman zaman satıcıları, onlara mal satmamak için tehdit bile ediyorlardı. Bazen de, bin bir türlü dalavere ve hileye başvurarak satıcıların ellerinden mallarını alıp, boykota uğrayanlara bir şey bırakmamaya çalışıyorlardı.
Ebû Leheb, Haşimoğullarından olmasına rağmen, öz kardeşlerinin, hısım ve akrabalarının açlıktan ölmesini istiyor ve bu hususta elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu.
Mekke'ye yiyecek maddeleri getiren kervanları şehrin dışında karşılıyor ve
"Ey tacirler! Haşimoğullarına bir şey satmayın! Fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin. Benim, servet sahibi olduğumu bilirsiniz. Söz verdiğim zaman da mutlaka sözümü yerine getiririm. Yiyecek, giyecek mallarınızın kıymetini bir kat arttırın. Üst tarafını ben öderim!"
diyor ve Müslümanların, açlıktan feryad eden çocuklarının yanına boş dönmelerine sebep oluyordu.
Çocukların açlıktan gelen acıklı ve yürek parçalayıcı feryatlarına müşrikler kulaklarıyla birlikte gönüllerini de tıkamışlardı.
Taşları parçalayacak raddeye varan bu feryatlardan âdeta emsalsiz bir zevk alıyorlardı. İmansızlığın, inkâr ve küfrün insanı hemcinsine karşı dahi olsa ne kadar merhametsiz ve gaddar bir duruma getirdiğinin bu hâdise ibretli bir misalidir.
Boykota uğrayanlar dışardan fazla bir şey alamadıklarından, haliyle şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar.
Öyle ki bazıları, yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yaprakları, hatta orada burada ele geçirdikleri kuru deri parçalarını ateşe tutup yemeye başladılar.
Bununla birlikte, Müslümanların bu hâline acımayanlar da yok değildi. Bir gün Hz. Hâtice'nin kardeşi oğlu Hakim bin Hizam, bir deve yükü un göndererek onu Şi'b'deki sıkıntıdan kurtarmaya çalışmıştı.
Yine bir gün, kölesinin sırtına buğday yükletip halası Hz. Hâtice'ye götürüyordu. Yolda Ebû Cehil'e tesadüf etti. Ebû Cehil, ona,
"Sen, Haşimoğullarına yiyecek götürüyorsun öyle mi? Vallahi, gidemezsin. Gitmeye kalkarsan, bu hareketini Mekke'de açıklayıp seni rezil ederim." dedi.
O sırada Ebü'l Bahteri yanlarına çıkageldi ve Ebu Cehil'i muâheze ederek,
"Sana ne oluyor? Halasına bir miktar buğday götürmek isteyen bir insana mani olmak doğru değildir." diye konuştu.
Ancak, Ebû Cehil inad ve ısrarından vazgeçmiyordu. Bunun üzerine Ebü'l Bahteri ile birbirlerine girdiler. Ebü'l Bahteri, eline geçirdiği bir deve çenesi kemiği ile vurup onun başını yardı ve üzerine çullanıp yumruklamaya başladı.
Yine bu meyanda akrabalık gayretiyle Haşimoğulları ve Müslümanlara yardımını esirgemeyenlerden biri de Hişam bin Amr bin Hâris idi. Bir kaç kere müşriklerden habersiz Şi'b'de bulunanlara develerle yiyecek götürmüştü.
Boykota uğrayanların ihtiyaçlarını gidermek için başta Peygamber Efendimiz olmak üzere Ebu Talib ve Hz. Hatice varlıklarını harcadılar. Fakat yine de onları açlık ve kıtlıktan kurtaramadılar.
Şi'b'de korkunç bir açlık hüküm sürmeye başlamıştı.
Bütün bunlar niçin yapılıyordu?
Tek bir şey için: Peygamberimiz (s.a.v.) Hazret-i Muhammed'i (a.s.m.) teslim almak.
Müşrikler, bu tarz bir tatbikat ile maksatlarına erişeceklerini zannediyorlardı. Ne var ki, hâdise tamamen arzularının aksine tecelli etti. Öyle ki Müslümanlar ve Haşimoğulları bu abluka devresinde Efendimizi korumaya ve muhtemel tehlikelere karşı muhafazaya son derece dikkat gösteriyorlardı. Hatta Ebû Talib, herhangi bir su-i kasda ma'ruz kalabilir ihtimaline binaen geceleri Peygamberimiz (s.a.v.)i yanına alıyor veya adamlarıyla bekletiyordu.
Bi'setin yedince senesi Muharrem ayı başında başlatılan bu boykot tam üç sene sürdü. Bu zaman zarfında müşriklerin Müslümanlara çektirdikleri sıkıntı, açlık ve kıtlık da İslâm’ın gelişmesine engel olamadı. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bütün bu sıkıntılı ve ağır şartlar altında, yine tebliğ vazifesini hakkıyla ifâ ediyor, akrabalarına, Hâşimoğullarına iman ve İslâm’ı anlatmaktan bir an dahi geri durmuyordu.
******
İnsanlık tarihi daha doğrusu peygamberler (İslâm) tarihi sürekli bu ve benzeri saldırılara maruz kalmış, lâkin saldırganlık yapanlar kahrolup gitmiş, yüce din İslâm yine pür-ü pak devam edegelmiştir..
Bu dün böyle idi, bugün böyle ve emin olun yarın de böyle olacaktır..



BASİT KARACİĞER TEDAVİMİZ m.ulaş

 Mustafa Ulaş

BASİT KARACİĞER TEDAVİMİZ m.ulaş
Sağlığımızın müthiş şifreleri
Sadece karaciğer için basit bi tarifde vereyim
Devedikeni hapı sabah 1 enginar hapı sabah 1hap olarakta kullanabilirsiniz
Hap olarak içemiyorsanızda taze olarak aktardan hazırlatırsanız 50 gr deve dikeni tohumu 50 gr enginar yaprağı 50 gr karahindibağ otu 20 gr lavanta çiçeği 50 gr sinirli ot bunların tümünü beraberce aktarda un haline getirin sabah akşam 1 çay kaşığı sıcak suyla demleyin 1 saat beklesin aç için 2 saat aç durun etkili olması için daha iyi 2 ay devam edin şifa Allah tan kul vesile
Ekmek unlu gıdalar tatlı lar hazır ürünler hayvansal ürünlerden uzak duralım tedavi süresince sonrasında yiyorsunuz bunlarıda istiyorsanız
İlk tedavilerde 3 ay devam edilir.
Yılda bir bakımlarda ise 1 ay uygulanır
Rabbim şifa versin saygılar hepinize
M.ulaş

KARACİĞERIMİZ MÜKEMMEL LABARATUARIMIZ HAYRANIM ALLAH YARATMIŞ m.ulaş Sağlığımızın müthiş şifreleri

 

KARACİĞERIMİZ MÜKEMMEL LABARATUARIMIZ HAYRANIM ALLAH YARATMIŞ m.ulaş Sağlığımızın müthiş şifreleri
Hastamısınız iyileşemiyormusunuz Karaciğeriniz dolmuş alarm veriyor. filitreler tıkanmış beni temizle diyor hastalıklar sıraya giriyor bilgin olsun karaciğer labaratuarın öyle hassaski tahlilini yapmış sonucunuda eline vermiş farkında değilsin hayranım ben bu karaciğer labaratuarına Rabbim hepimizin üzerinde yaratmış bu labaratuarı çok mükemmel çalışıyor. hastaneye git normal çıkar tahlilleriniz ve siz hasta olduğunuz halde piskolojiniz bozuk derler aslında doğru olan burda karaciğer piskolojinin bozulmasınada sebeb ama karaciğerin kimse farkında değil hepimizin vücudunda bulunan karaciğer labaratuarımız mükkemmel yaratılmış tıpta hala karaciğerin ilacı dahi yok unutmayın karaciğer hemenn anında söylüyor size şifa Allah tan kul vesile saygılar hepinize m.ulaş
Mustafa ulaş

ŞEYTANIN ÇOCUKLARI, İSİMLERİ VE VAZİFELERİ Birinci sura kadar yaşayacağı için, İblis’e nesil verildi. İblis’in birçok çocukları vardır. Her birinin isimleri ve görevleri vardır. İblisin çocukları iş başında; 1. Hanzeb: Namazda vesvese verir. Namazda böyle bir şey hissedince Allah’a sığın. …


2. Velhan: Temizlikte çok su kullandırarak vesvese verir. Çok su kullandırır, sonra da gülüp alay eder.
3. Zellenbur: Bu da çarşılarda esnafa bozuk mal satmayı, yalan yemini, malını methetmeyi, malın kusurunu gizlemeyi ve insanları aldatmayı güzel gösterir.
4. Vesnan: Uyku şeytanıdır. Namaz ve diğer ibadetler için kafayı ve göz kapaklarını bastırır, zina ve hırsızlık gibi haramlar için insanı uyarır.
5. Betr: Musibet şeytanıdır. Bağırıp çağırma, yüze tokat vurma gibi cahiliye adetlerini güzel gösterir.
6. Dasim: Yemek şeytanıdır.
İnsan besmele çekmediğinde, onunla yemek yer, eve girer, yatakta uyur, besmele ile dürülmemişse elbiseleri giyer.
Karı koca arasında düşmanlık meydana getirmeye çalışır.
7. Metun veya mesût: İnsanlar arasında yalan haberleri yayar, sonra onların aslı çıkmaz.
Kişinin her duyduğunu konuşması yalan olarak kendine yeter.
8. El Ebyaz: Peygamberlere ve velilere musallat olan şeytandır.
Peygamberlere bir zararı dokunamaz, veliler ise onunla mücadele ederler.
Allah’ın korudukları selâmettedir, korumadıkları ise sapıtırlar.
(Gazali’nin Bidayet-ül Hidaye şerhi) Kaynak : Tefcirut-Tesnim c.1 s.19.

Osmanlı'nın kurucusu Osman Gazi'nin asıl ismi "ORHUN" dur. Şeyh edebâli kızı ile evlenince damadına Hz. Osman'ın kılıç'ını hediye etmiştir. Hz. Osman'ın Kılıç'ının üzerinde iki ok bir yay'dan oluşan kayı boyunun ( IYI ) işareti vardır. Kayı demek güç ve kudret sahibi demektir. ORHUN BEY Hz. Osman'ın kılıç'ını alınca kendi ismini OSMAN yapmıştır. Ondan sonra OSMAN GAZİ olarak biline gelmiştir.

 


EPİLEPSİNİZDEN KURTULUN m.ulaş

 

EPİLEPSİNİZDEN KURTULUN m.ulaş
sağlığımızın müthiş şifreleri
Tansiyonu böbrek sorunu yoksa sodyım bi karbonatı Sabah akşam 1 tatlı kaşığı karbonatı sıcak suda eritsin içsin bol bol su içsin bayılmalar anında duruyor ilaçlarıda 3 gün sonra kesebiliyorsunuz durumuna göre 20 gün devam edin epilepsiden eser kalmıyor bu kadar basitmiymiş dersiniz bilin asıl sorun burdada karaciğeriniz unutmayın tedavi edin yoksa geçer geri tekrarlar unutmayın saygılar geçmiş olsun Rabbim Şafi ismiyle şifa versin tüm hastalara saygılar
M.ulaş

SELAMÜN ALEYKÜM GÖNÜLDAŞLAR SIRF BU GÜN ALLAH İÇİN BİR ŞEY YAPALİM MENFAATSİZ AMELDEFTERIMIZE YAZDIRALIM İNŞAALLAH

 

10s