17 Ekim 2021 Pazar

Marstan bir resim

 


🤔Kişinin ağzı tencereye benzer; Kaynamaya başladıda kapak aralandımı ne piştiğini anlarsın .


 

17 EKİM PAZAR. VELÂDET (MEVLİD) KANDİLİ ...

 17 EKİM PAZAR. VELÂDET (MEVLİD) KANDİLİ .....Yarın akşam, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ’nın (s.a.v.) âlemleri şereflendirdiği Velâdet Kandili’dir. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), Rebîulevvel ayının 12’nci Pazartesi gecesinde kâinâtı teşrîf etmişlerdir. Bu îtibârla bu ayın 12’nci gecesi hicrî senenin ilk kandilidir. Bu ay içerisinde mümkün olduğu kadar salât ü selâm getirmeli; Salât-ı Nâriye, Salât-ı Münciye ve Salât-ı Fethiye okumaya çalışmalıdır. Bu gecenin mânevî zenginliğinden istifâde etmek için bir tesbîh namazı kılmalı, bir de Hatm-i Enbiyâ yapmalıdır.

Tesbih namazına şu şekilde niyet edilir: “Yâ Rabbi, niyet eyledim rızâ-yı şerîfin için tesbîh namazına. Yâ Rabbi, bu gece teşrîfleriyle âlemleri nûra gark ettiğin Habîbin, başımızın tâcı Resûl-i Zîşân Efendimiz’in hürmetine ve bu gecedeki esrârın hürmetine ben âciz kulunu da afv-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar eyle.” Allâhü Ekber, diyerek namaza başlanır. : Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat.



























..........PEYGAMBERLER PEYGAMBERİ EFENDİMİZ'İN DOĞUMU .......
Mîlâdın 571, Rebîülevel ayının 12.gecesi, (Nisan ayının 20.günü) Mekke ufukları ağarırken Peygamber Efendimiz, Hz.Muhammed-ül Mustafa Sallallâhü Aleyhi ve Sellem dünyâyı şereflendirdi. O'nun doğduğu sabah, âlem başka bir âlem oldu, cihan nurla doldu. Zirâ O'nun teşrifleri sıradan bir hâdise değildi. Bütün peygamberlerin geleceğini müjdelediği ins-ü cin'in ve melâikei kirâmın teşriflerini beklediği bir peygamberdi O.. Bu yüzden, geceler içinde benzeri yoktur. Kâinâtın en azametli hâdisesi bu gece vukûa gelmiştir. Bütün âlem bu geceyi bekliyordu.



Geldi bir ak kuş kanadı ile revan Arkamı sığadı kuvvetle heman Doğdu ol saatte ol sultan-ı mübin Nura gark oldu semavat ü zemin Alemlere rahmet, Nur Nebi'nin veladet kandili mübarek olsun. Nuru ve mesajı alemde daima karanlık gönülleri pür-nur eylesin.

 


*RAVZA-İ MUTAHHARA' DAN BİR DUÂ*

 

*RAVZA-İ MUTAHHARA' DAN BİR DUÂ*
● Hz.Ömer (r.a.) bir Ramazan bayramı arefesinde
Resûlullah ﷺ Efendimizin Kabr-i Şerifini ziyaret eder..
Ravza-i Mutahhara' da
Kabr-i şerifin önünde bir kişinin
gözyaşları içinde dua ettiğini görür ve arkasında durup duasını dinler!..👂🏾
O zat Şöyle dua etmektedir;
*“Yâ Rabbi !..🤲🏻*
Bu kabirdeki zat senin Habibin,
ben de senin kulunum,
Şeytan ise senin düşmanın,
Eğer beni af ve mağfiret edip bağışlarsan Habibin sevinir,
kulun kazanır, düşmanın üzülür !.. Beni Af ve mağfiretle bağışlamazsan
Habibin üzülür, düşmanın şeytan sevinir, bu aciz kulun ise helak olur !..
Yarabbi !..
Sen habibini üzmekten,
düşmanını sevindirmekten,
kulunu helak etmekten daha cömertsin !..
Yâ Rabbî !..
İnsanlar arasında Asîl insanlar vefat ettiklerinde,
Kabri başında kölesini azât etme geleneği vardır,
İşte Alemlerin Efendisi vefat etti,
Kabri başındaki beni de Cehennemden âzât et”
Bunun üzerine Hz.Ömer ra. Sakalı ıslanıncaya kadar hıçkıra hıçkıra ağlar ve: *“Ya Rabbi! Bu Kişi’nin, Senden istediğini aynen ben de istiyorum”* buyurur !..
* * * * *
●Ya Rabbi !.. O mübârek zatların istediklerini bizde aynen istiyoruz ve bu duaya bütün rûhûmuz ve kalbimizle var gücümüzle ÂMİİN diyoruz !..
Yâ Râbbi !..
Bizi, Ailemizi, Ana-Babamızı,
Sevdiklerimizi, sevenlerimizi,
dua edenlerimizi, dua ettiklerimizi, dua isteyenlerimizi, üzerimiz de hakları olanları,
kelâmın olan Kur’an-ı Kerim yoluna, maddi ve manevi destek olanlarımızı afv'eyle,
Dinine hizmet edip, destekledikleri gibi,
Sende onlara maddi ve manevi desteğini esirgeme Allah'ım !..






* * * * *
*HAYIRLI KANDİLLER*

H.Ş : “Kim ezanda benim ismimi işittiğinde baş parmaklarının tırnaklarını öper ve gözlerine sürerse ebediyyen kör olmaz.

 Hasan Bozkurt

........ Hazreti Allah habibinin cemalini Adem Aleyhisselâm’ın iki baş parmağının tırnakları üzerinde bir ayna misali izhar etti. O da baş parmaklarının tırnaklarını öpüp gözlerine sürdü. Onun bu hareketi zürriyeti için asıl oldu. (İnsanlar böyle yapmakla ona tabi oluyorlar.) Cebrail Aleyhisselâm bu kıssayı peygamberimize haber verdi. Aleyhisselâm Efendimiz de buyurdular ki: -“Kim ezanda benim ismimi işittiğinde baş parmaklarının tırnaklarını öper ve gözlerine sürerse ebediyyen kör olmaz.”....(Mefâtih-üt Tefâsîr)

ONSEKİZBİN ALEME İNEN NUR. HOŞ GELDİNİZ YA RASÜLALLAH SAV. Yüce Allah'ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Peygamberimizin (EHL-İ SÜNNET) yolundan gitmektir...

 Hz. Nabi r.aleyh ile ilgili, 1678 yılında hacca giderken yaşadığı rivayet edilen bir hadise vardır; O dönemde günlerce süren meşakkatli bir yolculukla ancak menzile ulaşılabiliyordu. Şairin de içinde bulunduğu Sürre Kafilesi Medine’ ye yakın bir yerde vakit geç olduğu için mola verir. Nabi, mübarek yerlere yaklaşmış olmanın heyecanı ile uyuyamamıştır. Gözleri etrafta gezinirken bir kişinin ayakları kıbleye karşı yattığını görür. Böyle durumlarda çok hassas olan şair, irticalen şu mısraları söyler. “Sakın terk-i edebden kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu, Nazargah-ı Ilahi’dir makam-ı Mustafa’dır bu.” ( ALLAH (c.c.)’ın sevgilisinin beldesinde Edebi terk etmekten sakın Çünkü bakılan yer Muhammed Mustafa’nın makamıdır.) Bu beyti duyan kişi hemen toparlanır, ayağa kalkar. Davranışı kasti değildir ama çok utanır. Nabi farkında olmayarak bu mısraları birkaç kere tekrarlar. Her tekrar edişte sesi biraz yükselir. Ve nihayet öbür tarafta uyumakta olan kumandan uyanır. Nabi ne oldu, ne söylüyorsun, der. Nabi de : Efendim, Peygamberimizin (s.a.v.) kabr-i sadetlerinin bulunduğu Medine şehrine geldik de, bazı şeyler hatırladım, bunları söyledim. Paşa da Nabi’nin heyecanına katılır. Abdest alıp Medine sokaklarında Ravza-i Mutahhara’ya doğru yürürler. Bu esnada kulaklarına bir ses gelir. Durup dinlerler. Sabah ezanları okunurken Medine’ye yaklaşmışlardır. Fakat hayrete düşerler. Mescid-i Nebi’nin bütün minarelerinden müezzinler sala verir gibi şunları okumaktadır. Sakın terk-i edebden kuy-ı mahbub-ı Huda’dır bu, Nazargah-ı Ilahi’dir makam-ı Mustafa’dır bu. Sesi dikkatle dinleyince, biraz evvel Nabi’nin söylediği mısraların müezzin tarafından okunduğu anlaşılır ve iyice duygulanırlar. Paşa Nabi’ye şöyle seslenir. Nabi bu hal nedir? Nabi de: Bilmiyorum, der. Her ikisi de sükût ederler ve beraberce minarenin kapısına girerler. Müezzinin minareden inmesini beklerler. Müezzin inince: diye sorarlar. Fakat müezzin bir türlü söylemez. Ne kadar ısrar ederse de, “Söylemem, kafamı kesseniz de söylemem!” deyince: Nabi, Bunları biraz önce ben söyledim. Sana kim söyledi. Bu sefer müezzinin tavrı ve şekli değişir heyecanla: Senin ismin Nabi mi? der. Evet, cevabını alınca müezzin Nabi’nin ellerine, Nabi de müezzinin boynuna sarılır. Bu dehşetli manzarayı seyreden Paşa, dayanamayıp: Nereden bildin bunun isminin Nabi olduğunu, ALLAH (CC) aşkına söyle, deyince Müezzin rüyasını anlatır. Aldıkları cevap hem enteresan, hem de muhteşemdir. Efendim, akşam abdestli olarak yatmıştım. Biraz evvel Peygamberimiz (SAV) i rüyamda gördüm. ‘’ Ey müezzin kalk! yatma. Benim âşıklarımdan biri, benim kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu karşıla, ‘’ dedi. Ben de hemen kalktım. Abdest aldım. Peygamberimizin iltifatına mazhar olan aşık kimdir diye düşünerek minareye koştum.. Bu süreç dünya liderlerinin yanlarından ayırmadıkları mânâ âleminin önderleri sayesinde gerçekleşti. (Nabi: 3-13)"