29 Aralık 2021 Çarşamba

PEYGAMBERİMİZ (S.A.V.)’İN ERİŞİLMEZLİĞİ Peygamberimiz (s.a.v.)’in mucizeleri, diğer peygamberlerin mucizelerinden hem sayı bakımından sayılamayacak kadar çoktur ve hem de derece bakımından çok çok üstündür.


Resûlullah (s.a.v.)’in aklı, ma’rifeti ve ilmi hiç kimseye nasîp olmayacak derecede çok fazla idi. Bunun en açık delîli, ümmî iken (okur yazar değilken) ve hiç kimseden bir şey öğrenmediği hâlde, işleri, hâlleri, tavırları, sözleri, ahlâkı, ilmi ve fazîleti o derecede idi ki, hiç kimsenin aklı ve ilmi ona ulaşamazdı. Tevrât’ta, İncîl’de, diğer ilâhî kitâplarda ve suhuflarda bulunan sırları ve haberleri bilirdi. Hâlbuki ehl-i kitâbın âlimleriyle görüşmemiş, onlarla sohbet etmemiş ve onlardan bir şey öğrenmemişti. Geçmiş ümmetlerin hâllerini, keşf ehli hükemânın (alimlerin) hikmetlerini çok iyi bilirdi.
Sözleri tatlı idi. Her hareketi ve duruşu, davranışları ve işleri o şekilde idi ki, dahâ güzeli düşünülemezdi.
Resûlullah (s.a.v.)’in bedeninin kuvveti herkesten fazla idi. O zamanın en kuvvetli pehlivânı Rügâne’yi İslâm’a davet ettiğinde, onunla güreşmiş ve yenmişti. Rügâne’nin babası da o devrin pehlivânı idi. Câhiliyye devrinde onu da mağlup etmişti. Rügâne’nin babası üç defa güreşti. Resûlullah (s.a.v.) üç defasında da onu yendi.
Resûlullah (s.a.v.)’in mübârek yüzüne değen mendili asla ateş yakmazdı. Bir gün Enes bin Mâlik (r.a.)’e bir gurup insan misâfir oldular. Yemek yediler. Yemekten sonra câriyesine mendil getir, dedi. Câriyesi kirli bir mendil getirdi. Enes bin Mâlik (r.a.) o mendili ateşe attı. Bir müddet sonra mendili ateşten çıkardı. Mendil yanmamış, kirlerden temizlenip, süt gibi beyâz olmuştu. Misâfirleri bu ne hâldir diye sorunca, bu mendil Resûlullah (s.a.v.)’in mübârek yüzünü sildiği bir mendildir. Ne zaman kirlense, ateşe atarız, tertemiz olur ve asla yanmaz, dedi.
(Molla Cami, Şevahid-ün Nübüvve, s.253-256


Kuba Mescidi Hz. Peygamberin hicreti sırasında Medine’den önce son durağı olan Kuba’da yapılan mescid. ilk muhacirler, Resül-i Ekrem daha Medine’ye gelmeden Kuba’da Amr b. Avf oğullarına ait bir hurma kurutma yerini meseid haline getirmişlerdi. Ebü Huzeyfe’nin azatlısı Salim burada bir grup muhacire Kudüs’e yönelerek namaz kıldırıyordu. Resülullah Kuba’ya ulaşınca burayı genişleterek Kuba Meseidi’ni bina etti (ıbn Sa’d, III, 87; iV. 311). Salim’in imamlık yaptığı kişiler arasında Hz. Ebü Bekir, Ömer, Ebü Selerne el-Mahzümi, Zeyd ve Amir b. Rebia’nın da sayılması (Buhari, “Ai)kam”, 25). Hz. Peygamber ve EbüBekir’in burada kaldığı süre içinde veya bir süre daha onun bu göreve devam etmiş olduğunu göstermektedir. Mescid-i Beni Amr b. Avf olarak da anılan (Müsned, II, ıo; ibn Şebbe, 1,41) Mescid-i Kuba’nın arsasının kabilenin ileri gelenlerinden Külsüm b. Hidm’e ait olduğu ve KüIsüm’ün arsayı mescid yapılması için bağışladığı rivayet edilir.


Diğer bir rivayete göre ise meseidin arsası leyya adında bir kadına ait harman yeriydi. Resül-i Ekrem’i arsaya kıble yönünde bitişik evinde misafir eden kabilenin ileri gelenlerinden Sa’d b. Hayseme burada meseid yapılmasına öncülük etmiş olmalıdır. Çünkürivayette mescid ona izafe edilmektedir. Öte yandan münafıklar, “leyya’nın merkebini bağladığı yerde mi secde edeceğiz?” diyerek bunu Dırar Meseidi’ni yapmak için bahane saydılar (ıbn Şebbe, i, 54-55). Taberanl’nin bir rivayetine göre Kubalılar, Resülullah ‘tan bir mescid yapmasını talep edince Hz. Peygamber orada bulunan sahabeden birinin devesine binmesini istemiş, önce Hz. Ebü Bekir binmiş, deve kalkmamış, ardından Hz, Ömer binince deve yine kalkmamış, bu sırada Kuba’ya ulaşmış olan Hz. Ali binince deve kalkıp yürümüş, Resül-i Ekrem, Hz. Ali’ye devenin yularını serbest bırakmasını söylemiş ve mescidin onun etrafında dolaştığı arsaya yapılmasını istemiştir (el-Mu’cemü’l-kebir, II, 246). Meseidin ortalarına isabet eden bir mekan daha sonraları “mebrekü’n-naka” (devenin çöktüğü yer) olarak anılmıştır (Semh udi,lI, 23). Buharl’nin (“Mena1$ıbü’l-enşar”, 45) bir rivayetine göre Hz. Peygamber Kuba’da on geceden fazla kalmış ve Meseid-i Kuba bu sırada yapılmıştır. Bu rivavet, İbn Sa’d'ın Resülullah’ın Kuba’da on dört gece kaldığına dair rivayetine (et-TabaI!;at, i. 235) uygundur. Resül-i Ekrem’in burada dört gün gibi çok kısa bir süre kaldığına dair rivayetler de vardır.
Mescidin ilk hali kare şeklinde bir düzlüğü çevreleyen dört duvardan ibarettl. Arsa hazırlandıktan sonra temele ilk taşı bizzat Hz. Peygamber koymuş, ardından sırasıyla Hz, Ebu Bekir, Ömer, Osman ve diğerlerinin taşlarını koymalarını istemiştir (Taberani,II, 339). Bu uygulama devlet başkanlarının ilmi, dini ve milli nitelikli yapıların temeline ilk harcı koyma geleneğinin başlangıcı olarak görülmektedir (Abdülhay el-Kettani, ii, 301). Mescid-i Kuba yapılırken Resül-i Ekrem’in bir işçi gibi çalıştığı, taşıdığı ağır taşları ellerinden alıp yardımcı olmak isteyenlere bir başkasına yardım etmelerini söylediği (Taberani, XXiV. 317-318).Abdullah b. Revaha’nın, “Mescidin inşasına katılanlar, ayakta olsun oturarak olsun Kur’an okuyanlar, geceleri uykuyla geçirmeyenler kurtuluşa erdiler” diye şiirler okuduğu, her beytin son kelimesinin Resülullah tarafından tekrarlandığı rivayet edilmektedir (ıbn Şebbe, i, 52).
Hz. Peygamber, muhtemelen kıblenin Kabe’ye çevrilmesinden (623) sonra Kuba Mescidi’niyeniden inşa etmiştir (Semhudi. II, 16). Bu sırada ön duvar ve ona paralel dizilen yedi sütun üstüne bir tavan yapılmıştır. Meseidin güneyinde Külsüm b. Hidm ile Sa’d b. Hayseme’nin evleri bulunmakta ve Sa’d'ın evinden meseide bir kapı açılmaktaydı. Müslümanlar Resül-i.Ekrem’in misafir kaldığı bu evleri ziyaret eder, ardından Sa’d'ın evinin tarafında bulunan kapıdan mescide geçip “elüstüvanetü’l-muhalleka” denilen üçüncüsütunun doğu yanında onun namaz kıldığı yerde namaz kılarlardı. Daha sonra bu kapı kapatılıp meseidin batı duvarında bir kapı açılmıştır. Mescidin Ammar b. Yasir tarafından tamamlandığı ve bu sebeple onun islam’da ilk mescidi bina eden kişi olarak anıldığı söylenir (Nüreddin el-Halebl,II, 236).
Mescid-i Kuba, müslümanların hür ve güvenli bir ortamda yaptıkları umuma açık ilk mescid olması bakımından büyük önem taşımaktadır. Kur’an’da sözü edilen, “ilk günden takva üzerine kurulan mescidin” (et-Tevbe 9/108) Kuba Meseidi olduğu kabul edilir. Ancak bu mescidin Mescid-i Nebevi olduğu da rivayet edilmektedir. Mescidde, “üssise ayeti” diye adlandırılan ayetin (et – Tevbe 9/ i 08) nazil olduğu mekan olarak kabul edilen yere sonradan bir mihrap yapılmıştır.
Başta Buhari ve Müslim olmak üzere hadis kaynaklarında Meseid-i Kuba’nın faziletine dair bölümlere yer verilmiş, Hz, Peygamber’in Medine’de bulunduğu zamanlar cumartesi, bazan da pazartesi günleri ve ramazanın 17. günü Meseid-i Kuba’ya giderek namaz kıldığına dair rivayetler zikrediimiştir. Ayrıca onun meseidde sürdürülen öğretim faaliyetine nezaret ettiği, Kuba’da namaz kılmayı umreyle eş değerde gördüğü rivayet edilmektedir (ibn Mike, “İ~met”, 197; Tirmizi, “Meva~itü’ş-şalat”, 125). Hz. Ömer Meseid-i Kuba’yı ziyaret ettiğinde tozunu alır, buraya büyük hürmet gösterirdi


Peygamberimiz Efendimiz buyurdular ki: " Canlının yuvasını arzu ettiği gibi İman sahibi de Medine'yi öyle arzular. " Hadis-i Şerif, Sahih-i Buharî

 


27 Kasım 2021 Cumartesi

Dünya insanlığına, güneş sistemini bile gerçek haliyle anlatmadılar


Güneş sistemimizde, üzerinde hayat bulunan başka gezegenler de var. Bunların tamamı cüce gezegen ve sayıları yetmişten fazla... Çok azı Mars ile Jüpiter arasındaki asteroid kuşağında bulunuyor. Büyük çoğunluğu ise güneş sistemizin en dış halkası olarak görülen ve Kuiper kuşağı da denilen kısımda bulunuyor. Bunların bazılarında eskiden beri hayat vardı, var. Bazılarına sonradan başka gezegenlerden gelenler oldu. Bazıları askeri üs gibi kullanılıyor. Birkaçında da önceden hayat vardı ama şimdi yok. Yine de kullanılıyorlar. Söz konusu cüce gezegenlerin farklı farklı yapıları, atmosferleri, bitki örtüleri, insan türleri, hayvan türleri var. Bazılarında elleri, kolları, başları olsa da ayakları olmayan, ayakları yerine balık kuyruğu gibi kuyrukları olan ve daha çok suda vakit geçirerek yaşayan akıllı, irade sahip insan türleri de var. Cüce gezegenlerin bitki örtüleri de farklı farklı... Bazılarında bitki örtüsü yeşil, bazılarında sarı, bazılarında kahverengi, bazılarında mavi renkte. Allah'ın kudreti sonsuz. Tekrar edeyim. Dünyamızdaki hayvanlarda binbir türlü farklı renkler, uzuvlar, iç ve dış vücut özellikleri olduğu gibi, uzaydaki kat trilyonlarca insan türleri de hep benzeri şekilde birbirlerinden farklılık gösteriyor. Kelebek kadar güzel kanatları olan, mavi ışıklar yayarak uçuşan insan türleri bile var.

Hz. Osman (r.a.) buyurdu ki: “Beş vakit namazı muntazam zamanında kılan kimseye Allahü Teâlâ (c.c.) dokuz ikramda bulunur”; 1) Cenab-ı Hak onu sever. 2) Bedeni sıhhatli olur. 3) Melekler onu muhafaza ederler. 4) Evinde bereket olur. 5) Yüzü, salih kimselerin sîmâsı gibi olur. 6) Allah (c.c.) onun kalbini yumuşatır. 7) Sırat’ı şimşek gibi geçer. 8)Hak Teâlâ, onu cehennem ateşinden korur, 9) iyi kimselere komşu eder.

 


BEŞ ÖLÇÜ Mücâhid (r.a.) İbni Abbas (r.a.)’dan şu öğütleri ve ölçüleri nakleder: “— Şu beş şeyin çok sayıda görülmüş faydaları var: 1. Seninle alâkalı olmayan şeyi konuşma. Çünkü o lüzumsuzdur. 2. Seninle alâkalı sözü de yeri gelmedikçe söyleme. Çünkü nice kişiler kendileri ile ilgili sözü yersiz söylemeleri sebebi ile ayıplanmıştır. 3. Ağır başlı kişi ile ve cahil kendini bilmez ile münâkaşaya tutuşma. Şüphesiz ağırbaşlı olan sana darılır. Cahil de sana eziyet eder. 4. Mü’min kardeşin senden uzakta olduğunda, seni nasıl anmasını istiyorsan, sen de onu o şekilde an. Seni hoş görmesini istediğin şeyden sen de onu hoş gör. 5. Hayrını, şerrini bilip ona göre davran. .......Fazilet Takvimi.

 Şeyh Hasan-ül Harakanî ks.nin şöhretini duyan Gazneli Mahmut, adamlarıyla birlikte, biraz da onu imtihan maksadıyla Harakan'a gelir. Sultan, yanına geldiğinde Şeyh Harakanî, ona özel bir ilgi göstermediği gibi, ayağa da kalkmaz. Sultan pek çok sorular sorar ve şeyhi sınar. Aldığı tatminkâr cevaplar ve şeyhin mehabeti karşısında irkilir, endişesi sevgi ve saygıya dönüşür. Şeyhe bir kese altın ihsanda bulunmak isterse de Harakanî bunu reddeder. Bu sefer, ondan bir hatıra olsun diye herhangi bir eşyasını ister. Harakanî de Sultan'a bir gömleğini verir. Görüşme tamamlandıktan sonra Sultan, veda ederken Şeyh Harakanî onu ayakta uğurlar. Sultan, şeyhin kendisini yolcu ederken ayağa kalktığını görünce sorar: -Efendim, geldiğimizde ayağa kalkmadınız ama, yolcu ederken ayaktasınız. Sebebini öğrenebilir miyim? Şeyh Harakanî, şu karşılığı verir: -İlk gelişinizde padişahlık gururu ve bizi imtihan niyetiyle geldiniz ama şimdi dervişlerin haliyle ayrılıyorsunuz. Dervişlik devletine ve tevazu haline saygı gerekir.



Peygamber Efendimiz sav. bir Hadisi Şeriflerinde“Kim ki başında 3 defa “Eûzü billehis semîıl alîmimineş şeytanirracîm” okuyarak sabah ve akşam namazından sonra bu 3 ayeti okursa akşama kadar kendisine 70.000 melek tahsis edilir. Akşam okursa sabaha kadar 70.000 melek tahsis edilerek 24 saat koruma altında bulundururlar”.