NEBİ (S.A.V.)’İN MUHTEREM EBEVEYNİNİN ÎMÂN ETMELERİ
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, bir gün anne ve babasının kabri başında çok şiddetli bir şekilde ağladılar. Anne ve babasının kabirlerinin başına birer kuru ağaç diktiler.
“Eğer bu ağaç yeşerirse o (bu yeşerme) onların (anne ve babamın imânına alâmet olsun.” buyurdu. Ve ağaç yeşerdi. Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin duasının bereketiyle anne ve babası diriltildi Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri, onları îmâna davet etti. Onlar îmân ettiler, sonra yine irtihâl (vefat) ettiler.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin anne ve babasının yeniden diriltilip îmân etmeleri imkansız değildir. Aklen ve şer’an caizdir, israiloğulları zamanında öldürülen maktulün yeniden dirilmesi ve katilini haber verme hâdisesi Kur’ân-ı Kerîm’de yer almaktadır. İsâ (a.s.)’ın duasının bereketi ve Allâh (c.c.)’nun izniyle ölüler diriltiliyordu. Yine Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin duasının bereketiyle bir ölü cemâat yeniden diriltildi. Bütün bunlar biliniyor iken Efendimiz (s.a v.) Hazretleri’nin anne ve babasının yeniden diriltilmeleri ve onların îmân etmeleri neden mümkün olmasın? Anne ve babalarının yeniden diriltilip îmân etmeleri, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin şeref ve fazîletinin ziyâdeliği sebebiyle olmuştur. Allâhü Te’âlâ Hazretleri, Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin anne ve babasına belirli bir ömür yazdı. Sonra o ömürleri sona ermeden önce Yüce Allâh onları vefat ettirdi. Ömürlerinin geride kalan bir anı geçirmeleri ve îmân etmeleri için onları bir lahza diriltti. Onlar ömürlerinin o süresi içerisinde îmân ettiler. Ömürlerini îmân ile bitirmiş oldular. Bu şekilde Allâh (c.c), Peygamberi (s.a.v.)’e ikramda bulundu.
Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin anne ve babasının îmânı, olduklarını gösteren delîllerden biri de şudur: Efendimiz (s.a.v.) Hazretleri’nin babasının adı Abdullâh’dır. Allâh’ın zâtına mahsûs isme izafe edildi. Yâni Allâh (c.c.)’nun kulu demektir. Abdullah’ın ismi, herhangi bir putla alâka kurulmadı. O dönemde, Lât ve Üzzâ ismiyle alâka kurularak isim veriliyordu.
(İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l Beyân, c.1, s.769-770)