*Aziz Mahmut Hüdayi hazretlerinin başindan geçen mükemmel bir kıssa:*
Bursa evliyâsından Üftâde hazretleri, bir kış gecesi, talebesiyle sohbet etmektedir.Bir ara keser sohbeti;
- Evlâtlar!
buyurur. Canımız üzüm ister. Kim bulup da getirir?
Talebeler şaşkınca birbirlerine bakar. Öyle ya, vakit gecenin bir yarısıdır. Yerlerde bir metre kar vardır, hem şiddetli tipi. Şu anda imkânsızdır.
Ama Aziz Mahmud öyle düşünmez.
- Mâdemki hocam istedi, elbette bulmalıyız, der.
Fırlar ayağa.
- Başüstüne hocam! derhal bulup getireyim, diye arz eder.
Üftâde memnun olur.
- Peki evlâdım, git getir, buyurur.
O, takar sepeti koluna, düşer bağın yoluna. Çekirge’de onların bir üzüm bağları vardır. Kar tipi dinlemez, oraya varır. Şöyle bir bakar. Her taraf bembeyaz kar. Asmalar kar altında kalmıştır. Ama neresinde?
- Bismillâh! deyip rastgele bir yer açar.
Alttan salkım salkım üzümler çıkar.
“Bu, hocamın kerâmeti” der, doldurur sepeti.
Sonra, omuzlar onu, düşer yola.
Kar, soğuk, karanlık, vız gelir ona. Çünkü az sonra, dergâha varacak, hocasının duâsını alacaktır. Bu, Onun için en büyük kazançtır.
Derken derin bir çukur çıkar ününe. Adımını atar atmaz düşer içine. Eyvaah, şimdi ne yapacaktır? Çâresiz kalan ne yaparsa, onu yapar.
- Yâ Rabbî! Hocamın hürmetine beni kurtar! diye yalvarır.
O anda bir ihtiyar belirir. Elini uzatıp, yukarı çeker. Çıkınca, göremez Onu bir daha. Sepeti omuzlayıp, varır dergâha. Kardan adam gibi girer içeri.
Üftâde hazretleri sorar:
- Seni kim çıkardı o çukurdan.
Büker boynunu:
- Bilmiyorum efendim.
*O, Hızır’(a.s)dı* buyurur.
Ve ona öyle bir duâ eder ki, o Aziz Mahmud, “Aziz Mahmud Hüdâyî” olur.