erıs kuyusu
bır gün Ebû Mûsâ el-Eş’arî Hazretleri abdest alıp evinden çıktı. Kendi kendine “Bugün Rasûlullah’tan ayrılmayacağım. Bütün gün onunla beraber olacağım.” dedi. Mescid-i Nebevî’ye geldi. Peygamberler Sultanı’nı orada göremeyince nerede olduğunu sordu. Şu tarafa doğru gitti, dediler. O da o tarafa doğru yürümeye başladı. Yolda rastladıklarına Rasûl-i Ekrem’i görüp görmediklerini sora sora Medine’den tam üç kilometre uzaklıkta ve Kuba Mescidi’nin yakınında bulunan Eris Kuyusu’na geldi.
Rasûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Kuba Mescid’ine giderken buraya uğrar, Eris Kuyusu’ndan su içer, abdest alır ve ayaklarını kuyuya sarkıtarak dinlenirdi. Ebû Mûsâ bahçe kapısına gelince Efendimizin abdest almakta olduğunu gördü. Kâinatın Güneşi daha sonra kuyunun kenarındaki taşların üzerine oturdu. Mübarek baldırlarını açarak serinlemek için ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebû Mûsâ orada bulunduğunu arz etmek üzere gelip selâm verdi; sonra dönüp kapının önüne oturdu ve yine kendi kendine “Bugün ben Rasûlullah’ın kapıcısı olacağım.” dedi. Çok geçmeden Hz. Ebû Bekir gelerek bahçe kapısını itti. Ebû Mûsâ:
“Kim o?” diye sordu. Kapıdaki:
“Ebû Bekir” deyince, bir kapıcı edâsıyla:
“Hele bekle!” dedi. Sonra Rasûl-i Kibriyâ’nın yanına giderek, “Yâ Rasûlallah! Ebû Bekir geldi. Huzura girmek için izin istiyor.” dedi. Cihan Güneşi’nin verdiği cevap, güneş ışığı gibi gönül aydınlatıcıydı:
“Girmesine izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ geri dönüp Ebû Bekir’e koştu ve insanı bir anda bahtiyarlığın doruğuna çıkaran haberi verdi:
“Rasûlullah’ın huzuruna girebilirsin, seni cennetle müjdeledi” dedi.
Peygamber aleyhisselâm’ın bu can dostu aldığı müjdenin derin hazzıyla onun yanına vardı. Sağ tarafına geçip kuyunun kenarındaki taşlar üzerine oturdu. Elbisesini toplayarak ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebû Mûsâ kapı önünde beklerken kardeşini düşündü. Kendisi evden çıkarken o abdest alıp arkasından yetişecekti. Eğer Allah Teâlâ kardeşim hakkında hayır dilerse onu buraya gönderir, dedi. O sırada kapı çalındı. Ebû Mûsâ:
“Ömer ibnü’l-Hattâb” dedi. Ebû Mûsâ:”Kim o?” diye sordu. Dışarıdaki:
“Hele biraz sabret!” diyerek Fahr-i Cihân’ın huzuruna varıp:
“Ömer gelmiş izin istiyor.” dedi.
Gönüler Sultanı, Hz. Ömer’i sevinçten sarhoş edecek bir söz söyledi:
“Girmesine izin ver ve kendisini cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ süratle döndü ve müjdeyi bildirdi:
“Rasûlullah’ın huzuruna girebilirsin, seni cennetle müjdeledi.” dedi.
Hz. Ömer huzura vardı. Rasûl-i Ekrem’in sol tarafına geçerek kuyunun kenarındaki taşlar üzerine oturdu ve ayaklarını kuyuya sarkıttı.
Ebu Mûsâ yerine döndü. Yine kardeşini hatırladı. Bu bereketli ve müjdesi bol günde onun da gelmesini ve ilâhî feyizden nasibini almasını temenni etti. Derken kapı vuruldu. Bu gelen Hz. Osman’dı. Ona beklemesini söyleyerek Rasûl-i Zişân’ın huzuruna varıp Hz. Osman’ın geldiğini haber verdi. Şefkat Pınarı’nın bu defaki izni ve müjdesi ötekilerden farklı görünüyordu:
“Başına gelecek belâ ile birlikte onu cennetle müjdele!” buyurdu.
Ebû Mûsâ geri dönüp Hz. Osman’ın yanına geldi:
“Buyur, gir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem başına gelecek belâ ile birlikte seni cennetle müjdeledi.” dedi.
Cennet müjdesine pek sevinen Hz. Osman Allah’a hamd etti. Sonra başına geleceğini öğrendiği belâyı düşünerek derin bir teslimiyetle “Allah yardımcım olsun.” diye söylendi. Kuyunun başına vardığı zaman orada yer bulamadığı için karşılarına geçip oturdu. Gerisini bilemediğimiz sohbetlerine devam ettiler. Bu olay Sahîh-i Buhârî (Fedâilü’s-sahâbe 5,6) ve Sahih-i Müslim (Fedâilü’s-sahâbe 29) başta olmak üzere birçok hadis kitabında yer almıştır.