5 Ağustos 2022 Cuma

🌷ABDESTSİZ🌷 DOLAŞMAMAK🌷 İsviçreli bilim adamı Robert Kenzi🌷 Müslümanlığını ilan etti🌷 İslamı seçmesindeki sebep:🌷 Termal bir kamera ile abdest alan Müslümanları🌷 çevreleyen Nurani hare'yi gördükten sonra, Muslümanların yeryüzünde yaşayıp hareket eden en temiz en🌷 hijyenik(taharetli) Kişiler olduğunu tespit etti*

 

🌷ABDESTSİZ🌷 DOLAŞMAMAK🌷
İsviçreli bilim adamı Robert Kenzi🌷 Müslümanlığını ilan etti🌷
İslamı seçmesindeki sebep:🌷
Termal bir kamera ile abdest alan Müslümanları🌷 çevreleyen Nurani hare'yi gördükten sonra, Muslümanların yeryüzünde yaşayıp hareket eden en temiz en🌷 hijyenik(taharetli)
Kişiler olduğunu tespit etti*
63 yaşındaki bilim adamı termal(ısı ve ışın belirleyen)
Kamerasıyla
Abdestli🌷 Müslümanların vücudundan yayılan,onu çevreleyen ısıyı ve🌷 ışını tespit için çekim yapıyordu.🌷
Bu hareler yedi kattan oluşmaktaydı
İlk önce kırmızı hare
Kırmızı hare sürekli insanı çevrelerse insanda güven hissini ve huzuru temin ediyordu🌷
Buna delil olarak
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellemin:
"Kul abdest aldığında günahları iki gözünün arasından🌷 çıkar,ikikulağının arasından çıkar,iki elinin arasından çıkar,iki ayağının arasından çıkar abdestten sonra oturduğunda
Bağışlanmış olarak oturur🌷
Bağışlanmış demek yani güvendedir anlamına gelir
Robert kenzi bu araştırmasını avrupada 50 bin kişi üzerinde uygulamıştır
50 bin kişide bu ışın ve sıcaklığı🌷 ölçmüş(ayrıca bu ışınlar hastalığı teşhiste kullanılan bir metodtur)🌷
Bu hareyi göremediği bölgelerde hastalık olduğunu belirlemekteydi
50 bin kişide bazı bölgelerde🌷 görülmeyen harelerin belkide normal olduğuna kanaat getirmişken kendisine nijeryadan önemli bir işadamı hastalığı yüzünden müracaat edince kanısı değişti
Bu kişinin vücudunda ışın hareleri eşit orandaydı🌷
Kendisiyle sohbet etmek icin tercüman ararken cok iyi ingilizce konuştuğunu farketti🌷
Adam kendisinde abdest aldıktan sonra harelerin tam görülüp gorülmediğini sorduğunda evet cevabını aldı🌷
Ve şöyle dedi :Ben abdest almadan hareket etmem çünkü abdest Müminin kalkanı gibidir"dedi
Bunun üzerine bilim adamı bu termal🌷 kamerada kendisini tespit etmek istedi
Abdestin düzenini bilmeksizin oylesine gördüklerini uyguladı ışın hareleri tam eşit değildi🌷
Müslüman birisinden kendisine İslami usüle göre abdest almayı öğretmesini istedi
Ve harelerin tamamını düzenli olarak tespit etti 🌷
Bunu bir çok kiside 37 kez tekrarladı
Hareleri eksiksiz hepsinde tespit etti
Üstelik bu kişiler🌷 Müslüman değillerdi
Robert kenzi bu araştırmasindan sonra Müslüman oldu 67 yaşında Kur'anı Kerim'i ezberledi🌷
Ve bu cihazına "İmanı ölçen cihaz"adını verdi 🌷
Hastalarına bundan sonra sakinlestirici olarak İslami usülde abdesti reçete verdi
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem:🌷
Benim Ümmetim kiyamet gününde el ve ayaklarının(abdest uzuvları)🌷
Nurundan tanınır kim bunun kendisinde bulunmasını isterse ona devam etsin"🌷
Abdestin etkisi🌷 vücudu nurani hareler şeklinde çevreler
Sizleri Müslüman olarak yarattığı için Rabbinize ne kadar şükretseniz az'dır
Bir başka mucizede 14 asır sonra keşfedilmiş SubhanAllah🌷
Resulullaha Salavat(Allahumme Salli ve Sellim ve Barik âla nebiyyina Muhammed)🌷
Muhteşem bir bilgi:
İnsan vücudu bir depo gibidir neşe acı ve hüzün hepsi birarada bulunmaktadır🌷
Göz bir kusursuz bir kamera gibidir her gördüğünü kaydeder faydalı veya zararlı herşeyi kaydeder .
yaşadığı🌷 olumsuzluklar uykusunda kabus gibi şeyler gosterir insana
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bizlere uykudan önce bolca İstiğfarda bulunmamızı🌷 emretmiştir
Bunun ilmi araştırması sonucunda :🌷
İstiğfar sırasında dil üst dişlerin ardına değdiğinde🌷
Hipofiz bezine değer
Hipofiz bezi başın üst bölümünde yer alır
Görevi hücreleri kötü düşüncelerden,vesveseden,kahredici🌷 duygulardan,evhamdan(endişe) arındırır
Olumlu duygulara sevkeder,vücudu oksidanlardan temizler tüm bedene oksijene doyurur
SubhanAllah🌷
İblis Allah (Azze ve Celle'ye)🌷
"Senin izzeti ve Celaline yemin ederimki kullarını saptıracağım"🌷
Allahu Teâla'da:
İzzetim ve Celâlime yemin olsunki
Onlar istiğfar ettikçe bende onları🌷 bağışlayacağım"buyurur🌷
Çokça İstiğfarda bulununuz🌷

🌹KUREYŞ SÛRESÎ'NİN ESRARI 🌹 korona yine çoğaldı diyorlar ben buldum ama millet okumaz Millet okumayacağına göre tabiki vakıa sayısı ve ölü sayısı çoğalcak Eyüp Sabri Paşa Mekke-i Mükerreme'de olan bir veba salgınını Mir'âtü'l- Haremeyn kitabında Şeyh Ahmed Duhani isimli zattan naklen şöyle anlatıyor: Bundan evvel Mekke-i Mükerreme'de gayet dehşetli veba hastalığı olmuştu. Gerek hacılar ve gerek ahali yollarda gidip gelirlerken birdenbire düşüp vefat ederlerdi. Cenazelerin çokluğundan yollarda yürümek, Mescid-i Harâm'a gitmek imkânsız bir hale geldi. Hastalığın en ziyade dehşet verdiği günlerde beni de korku sardı ve namazlarımı evde kılmaya karar verdim. Fakat ikindi cemaatini feda edemeyip Harem-i Şerife gittim ve namazdan sonra Safâ kapısından çıkıp güçlükle Safâ dağı eteklerine kadar gidebildim. Yolun iki geçesinde birçok kimseler yatıp kalmış ve Müslüman cenazelerinden sa'yetmek imkânı kalmamış idi. Cenazelerin çokluğundan ürküp daha ileri hareket edemedim, cansız bir ceset gibi Safâ'ya dayanıp kaldım. Bir müddet sonra kulağıma şöyle bir ses geldi: "Sen utanmaz mısın? "ecelleri geldiği vakit artık bir saat geri de kalamazlar, ileri de gidemezler." (mealindeki Yunus Sûresinin 49.) âyet-i celîlesine inanmaz mısın? Oldukça âlimsin, epeyce tefsir ve hadis kitapları okudun, îmân ağacı gönül bahçende kök tutup karar kıldı. Li-îlâfi Kureyş sûre-i celîlesini okumaya devam edersen hiçbir şeyden korkmazsın. Ve bu sırrı her kime söylersen vehim belâsından onu da kurtarmış olursun. Vah vah ayıptır, hem de günahtır." Sanki o saate kadar cansızmışım da bu ses kulağımdan bana bir ruh üşemiş gibi titreyen vücuduma taze bir hayat geldi, vesveseden hiç eser kalmadı. Sesin ilhâm olduğunu anlayıp Kureyş Sûresini okuyarak evime döndüm, aileme "Li-îlâfi." sûre-i celîlesine devâm etmelerini tenbih eyledim. Korku ve dehşetin ehl-i beytimden dahi zâil olduğunu görünce artık her kime tesadüf ettim ise emrolunduğum üzere bu sûreyi okumalarını tavsiye ederdim. Elhamdülillâh, bu mübârek sûreye devam edenlerin hiçbirinde vehimden eser kalmadı.bu süreyi celileyi sabah Akşam 21 Defa okuyalım her gün inş-Allah🤲




 














⚘UNUTMA Kİ...!!!.. ⚘
⚘ ALLAH ( C.C ) sevdiği kulunu huzuruna çağırır
⚘ Eğer sana o namazı kılmayı lütfetmiş ise seni seviyor demektir.
⚘Namaz kulun RABBİYLE buluşmasıdır..
⚘Namaz kulun miracıdır..
⚘Namaz sözde müslüman ile özde müslümanı birbirinden ayırmasıdır.
⚘Namaz hiç adım atmadan sevgiliye yürümek dir..
⚘Namaz arza fısıldayıp da arşda duyulmasıdır.. ⚘Teslimiyetin.sadakatın.aşkın adıdır namaz....
⚘Namaz ALLAHIN has kullarına mahsustur...
⚘Ey Namaz kılmayan .!!!!.. kardeslerim...
⚘Unutma ki helâk olana kadar firavunun bir kez bile başı ağrımadı..
⚘ALLAH gam ve kederi sevdiğine verirmiş ki huzuruna gelsin istermiş sesini duymak istermiş... ne mutlu....
⚘VE SEN BU FİTNE DEVRİNDE HALÂ NAMAZ KILABİLİYORSAN RABBİNİN LÜTFUDUR. ANLASANA RABBİN SENİ ÇOK SEVİYOR DEMEKTİR..⚘.
Bu duygularla Cenabı ALLAH Namaz ehli olan kullarindan eylesin...amin....
.RABBİM BİZLERİ HER GÜNÜMÜZÜ SABAH NAMAZIYLA BAŞLAMAYI NASİP EYLESİN
AMİN İNŞAALLAH
Teheccüd kremi kullanmayı unutmayın

⚠️Yapılan ibadetlerin sevabını “Allah'ım, falana kavuştur” demek, meşrudur. İşte seleften delili... ▪️İbn Mes’ûd (radiyallâhu anhu) bir câriye satın aldı. Bedelini ödeyeceği zaman câriyenin sahibini bulamadı. Onu bir sene aradı. Bulamayınca da fakirlere onun adına birer ikişer dirhem sadaka vermeye başladı. Verirken de “Allah'ım, bu falan kişi adınadır. Ama (kendisinin adına verilmiş olmasını) kabul etmezse benim adıma olsun. Câriyenin bedelini kendisine öderim” dedi. Şunu da söyledi: “Yitik malı bulduğunuzda siz de böyle yapın” dedi. (Buhârî, Kitâbü't-talâk, 22) Selefin işlenen salih amellerin sevabını başkasına bağışlama usûlü böylece öğrenilmiş olmaktadır. Bunu bilmek gerek. Bu cidden önemlidir. Ben derim ki: Bu durumda, yapılan ibadetlerin sevabını “Allah'ım, falana kavuştur” demeye ihtiyaç yoktur. Şöyle denebilir: “Ben, falan kişi adına oruç tutuyorum. Sevabını da ona bağışlıyorum. Bu sevabı benden ona gönder.” Seleften nakledilen usûl, İbn Mes’ûd (radiyallâhu anhu)’un dediği şekildedir. Muhammed Enverşâh el-Keşmîrî, Feydu'l-Bârî alâ Sahîhi'l-Buhârî, 5/593-594.

 BÜYÜK ZÂTLARDAN DUA İSTEMEK

Ali bin Ebû Harrâre anlattı: “Annem yirmi seneden beri yatalak idi. Bir gün bana; ‘Oğlum, İmâm Ahmed bin Hanbel’e (rah.) git, bana dua etmesini iste’ dedi. Gittim, kapısını çaldım. O, kapıyı açmadan, ‘Kimdir o?’ dedi. Ben, ‘Bir hemşehrinizim, validem yatalak bir hasta olup sizden hayır dua talep etmektedir’ dedim.
İçeriden, ‘Biz, duaya sizden daha muhtacız’ dediğini işittim. Geri dönmek için davranmıştım ki kapıdan yaşlı bir hanım çıktı ve: ‘Şimdi, senin annene dua ettiğini duydum’ dedi. Hemen evime döndüm, kapıyı çaldım. Annem ayakları üzere kalkmış, yürüyerek kapıyı bana açtı ve ‘Allâhü Teâlâ, bana sıhhat ve afiyet ihsân etti’ dedi.”
ÂŞÛRÂ GÜNÜNÜN FAZİLETİ
Âşûrâ günü yani Muharrem ayının onuncu gününde infâkta bulunanlara ve ibadet edenlere, Allâhü Teâlâ büyük sevaplar ihsan eder. Peygamberimiz (s.a.v.) “Her kim Âşûrâ günü çoluk-çocuğuna cömert davranırsa, Allâhü Teâlâ senenin tamamında ona rızık genişliği verir.” buyurmuştur. Tâbiîn’in büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî (r.a.) “Biz bunu elli sene tatbik ettik, rızık genişliğinden başka bir şey görmedik.” demiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), Medîne-i Münevvere’ye hicret buyurduğunda Yahûdîlerin Âşûrâ günü oruç tuttuklarını gördü ve “Bu ne orucudur?” diye sordu.
“Bugün büyük bir gündür. Bugün Allâh’ın (Azze ve Celle), İsrâîloğullarını Firavun’dan kurtardığı gündür. Mûsâ (a.s.), (Allâh’ın bu lütfuna şükür için) oruç tutmuştur (biz de tutarız).” dediler.
Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem; “Biz, Mûsâ (aleyhisselâm’ın sünnetini ihyâ)ya sizden daha lâyıkız.” buyurdu ve o gün oruç tuttu. Ashâbına da tutmalarını emreyledi. Böylece Âşûrâ orucu vacip oldu. Ancak Ramazan orucu farz kılındıktan sonra Âşûrâ günü oruç tutmak, vacip olmaktan çıkmış, Muharrem ayının 9. günü ile birlikte tutmak sünnet olmuştur.
05 Ağustos 2022
Fazilet Takvimi

⚠️ Ashâb-ı Kirama Hürmetsizliğin Taşıdığı Tehlikeler - 2 [Ali Eren] ▪️Hazreti Muâviye’ye gelince…

 

⚠️ Ashâb-ı Kirama Hürmetsizliğin Taşıdığı Tehlikeler - 2
[Ali Eren]
▪️Hazreti Muâviye’ye gelince…
Sağlam isnad ve rivâyetlerle gelen hadislerde Peygamberimiz (sa.v.) Hazreti Muâviye için şu şekilde duâ etmiştir:
“Allahım! Ona kitabı ve hesabı öğret. Onu azaptan koru.” (Ahmed b. Hanbel, 4/ 127, no: 17283)
“Allahım! Onu doğru yolu (hidâyeti) gösteren ve doğruya (hidâyete) eren biri eyle.” (Tirmizî, 3442, Ahmed b. Halbel, 4/146, no: 18055)
Biz Müslümanlar Hazreti Resûlüllah’ın (s.a.v.) diğer duaları gibi bu duâsının da kabul edildiğine inanırız.
Hazreti Muâviye’nin aleyhinde olanlar şunu bilmiyorlar mı:
Hazreti Muâviye faaliyetlerinde tek başına değildi. Tahmînen ashab-ı kiramın yarısı onun tarafındaydı. İslamın birçok meseleleri de bize onlar vasıtasıyla ulaşmıştır.
Eğer onlar kâfir ve fâsık iseler, İslam dininin yarısı bize kâfir ve fâsıklar vâsıtasıyla ulaşmış demek olur ki, o zaman bu dinin yarısına güvenilemez…
Onun için, böyle sözleri ancak maksadı dini ortadan kaldırmak olan zındıklar söylerler.
Bu meseleye samimi düşünceyle bakmayanlar, Hazreti Ali-Hazreti Muâviye çekişmesinin, maddî ve dünyevî çıkar ve menfaat düşüncesine bağlı olduğunu söylüyorlarsa da güvenilir âlimlerimiz öyle söylemiyor.
İmam Gazâlî (rah. a) Hazretleri, Hazreti Ali ile Hazreti Muâviye arasındaki anlaşmazlığın hilâfet meselesinden değil, Hazreti Muâviye’nin yakın akrabası olan Hazreti Osman’ın katillerine kısas yapılmasının gecikmesinden kaynaklandığını söylemektedir. İbni Hacer (rah. a.) da ehl-i sünnetin benimsediğinin bu görüş olduğunu kaydetmektedir.
Hanefî âlimlerinin büyüklerinden Şeyh Ebû Şekûr Es-Sâlimî de Hazreti Ali-Hazreti Muâviye arasındaki mücadelenin hilafet yüzünden olduğunu söylemekle beraber, Hazreti Muâviye’nin bunu şu hadis-i şeriften dolayı yaptığını izah eder:
Peygamberimiz (s.a.v.) Hazreti Muâviye’ye, “İnsanların idaresini ele aldığında onlara yumuşak davran.” (Ahmed b. Hanbel, 4/ 101 no. 17057)
Hazreti Muâviye (r.a.) bu hadis-i şeriften kendisinin halife olacağı kanaatına varmıştı.
Gerçi Hazreti Muâviye halifelik düşüncesinde hatalıydı. Çünkü dönem henüz Hazreti Ali’nin halifeliği dönemiydi.
Ama halifelik düşüncesine Peygamberimiz’in sözüyle vardığı için, erken davranma yanlışından dolayı aleyhinde bulunmak da câiz olmaz.
Evet, gerçekten onun nasibinde insanların yönetimini ele almak vardı. Nitekim öyle olmuş, Hazreti Hasan (r.a.) Efendimiz bazı şartlarla hilafeti Hazreti Muâviye’ye teslim etmiştir.
Hazreti Ali İle Hazreti Muâviye arasındaki anlaşmazlık, önce Hazreti Osman’ın katillerine kısas yapılmasının geciktirilmesi ile başlamış, sonra halifelik meselesi devreye girmiştir.
***
Hazreti Ali kim, Hazreti Muâviye kimdir?
Her ikisinin Peygamberimiz’e yakınlığı nedir?
Hazreti Ali (r.a.) Peygamberimiz’in damadı ve amcasının oğludur. Üstünlüğü tartışılmaz.
Hazreti Muâviye, Peygamberimiz’in kayın biraderidir. Onun için, kitaplarımızda ondan “Mü’minlerin dayısı” diye bahsedilir. O, Kur’an âyetlerini yazan iki dâimî vahiy kâtibinden biridir.
Onu vahiy kâtipliğine Cebrâil Aleyhisselam’ın tavsiyesi ile Resûlüllah Efendimiz bizzat kendisi getirmiştir.
Hazreti Muâviye güvenilmez biri olsaydı, Allah kelâmının kayda geçirilme vazifesi hiç ona teslim edilir miydi?
Hâşâ, ya âyetleri yanlış yazsaydı?
Böyle bir şey düşünülemez, zaten böyle bir ihtimal de yoktur.
Bugün Hazreti Muâviye’nin aleyhinde bulunanlar, okudukları âyetlerin, onun yazdığı âyetler olduğunu düşünmezler mi?
Hazreti Ali-Hazreti Muâviye meselesinde biz Müslümanların iki taraf arasına girmememiz gerekir. Bu konudaki tavrımızın nasıl olacağını, Peygamberimiz bildiriyor:
“Ashabım arasındaki kavgadan uzak durun.” (İbni Esir, En-Nihâye: 2/445)
“Ashabım anıldığında dilinizi tutun.” (Taberânî, El-Kebîr, 2/96, no: 1467)
“Ashabım hakkında Allah’tan korkun” (Ahmed b. Hanbel b. Hanbel, 4/ 87, no. 16926)
İmam Şâfiî Hazretleri’nin şu sözü pek meşhurdur:
“Allah bizim ellerimizi onların kanlarına bulaşmaktan korudu, biz de dillerimizi onların aleyhinde konuşmaktan koruyalım.”
Aynı sözü Ömer b. Abdülaziz Hazretleri’nin de söylediği rivâyet edilmektedir.
***
Netice:
Bütün bunlardan anlaşılmaktadır ki, en doğru hareket ashab-ı kiramı sadece hayırla anmak, onların hatalarını konuşmamaktır.
Birçok ehl-i sünnet âlimi Yezid’e bile lânet etme hususunda çekingen davranmışlardır. Çünkü Ebûcehil, Nemrut ve Firavun gibi kâfir olarak öldüğü kesin olarak bilinen kimseler hâriç, hiç kimse hakkında lânet okumak câiz değildir.
Yezid’in kâfir olarak öldüğüne dair de kesin bir bilgi yoktur.
Öbür taraftan, lâneti hak eden bir kimseye bile lânet etmemek günah da değildir.
Esasen kişinin dilini lânete alıştırmaması icap eder.
Kaldı ki, İslamda lânet okumak diye bir ibâdet de yoktur.
***
Zamanımızda, 1400 sene önceki meseleleri tekrar ele alarak, Müslümanların zihinlerini bulandırmak isteyen bazı kimseler var. Ehl-i sünnet içinde bulunan bu kimseler, Peygamberimiz’den sonraki hilâfet meselesini tekrar kurcalamakta, konuşma ve yazılarında da kaynak olarak ehl-i sünnet kaynaklarını değil, şiî / râfizî kaynaklarını esas almaktadırlar.
Ashab-ı kiram arasında geçen hâdiseleri devamlı canlı tutmakta, bunu da ehl-i sünnetin görüşüne uymayan bir üslupla anlatarak Müslümanları adeta şiîleştirmeye çalışmaktadırlar.
Bunun neticesi olarak, ortada fitneler meydana gelmektedir. Biz bu durum karşısında elimizden geldiği kadar üzerimize düşen vazifeyi yapmaya çalışıyoruz. Nitekim bu makâlenin yazılmasının sebebi de budur.
Çünkü Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Fitneler meydana çıktığında bilen bildiğini söylesin. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti bunu yapmayanların üzerine olsun. Allah (c.c.) böyle kimselerin farz, nâfile hiçbir ibâdetini kabul etmez.”( El Câmi’ li-Ahkâmi’r-Râvî. 2/165. No: 1393)
▪️Not: Bu makâle, İmam-ı Rabbânî (kuddise sirruh) Hazretleri’nin Mektûbâtı’nın birinci cilt, 251. mektubu esas alınarak hazırlanmıştır…

“GÖKTEN TAŞ YAGMASINI BEKLEYİN” ▪️Hz. Ali (ra) anlatıyor: Resûlullah Efendimiz (SAV) bir gün: "Ümmetim on beş şeyi yapmaya başlayınca onlara büyük belâlar iner!" buyurdu. Yanındakiler: "Ey Allah'ın Resûlü! Bunlar nelerdir?" diye sordular. Resûlullah Efendimiz (SAV) şöyle buyurdu: 1- Millî servet, fakir fukaraya uğramadan sadece zengin ve mevki sahibi kimseler arasında gidip gelen bir metâ haline gelirse, 2- Emanet, ganimet ve fırsat bilinip hıyanet edildiği zaman, 3- Zekât (ödemeyi ibadet bilmeyip bir angarya ve ceza telâkki ettikleri zaman. 4- Kişinin karısının kötü emirlerine itaat ettiği zaman, 5- Anne hukuku sıkça çiğnendiği zaman, 6- Baba hukuku sıkça çiğnendiği zaman. 7- Arkadaşın kötü emirlerine itaat arttığı zaman, 8- Mescitlerde (rızay-ı İlâhî gözetmeyen husûmet, alış-veriş, eğlence ve siyaset vs. ile ilgili) sesler yükseldiği zaman. 9- Kavme, onların en alçağı reis olduğu zaman; 10- Zorba kişiye zararı dokunmasın diye hürmet edildiği zaman; 11- Şarap meşrû sayılarak içildiği zaman, 12- İpek (haram bilinmeyip erkekler tarafından) giyildiği zaman; 13- Şarkıcı kadınlar arttığı zaman; 14- Türlü çalgı âletleri arttığı ve sıkça çalınır olduğu zaman, 15- Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakaret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, zelzeleyi, yere batışı veya suret değiştirmeyi ya da gökten taş yağmasını bekleyin." (Kütüb-ü Sitte, 14/494; Tirmizî, Fiten 38, (2210 )