31 Ağustos 2020 Pazartesi

selam ve dua ile ALLAH hepinizden razi olsun.. muharrem ayiniz mubarek olsun...

 

Hemen belirtelim, saman’a öşür gerekmez.


Bilindiği gibi İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.) hazretlerine göre, toprağın bitirdiği her çeşit ürüne onda bir veya insan eliyle sulama vb. masraf yapılmışsa yirmide bir zekât yani öşür gerekir. Tahıl, sebze, meyve gibi... Bu mevzudaki ayet ve hadisler umum ifade eder (genellik bildirir). Nitekim ayette şöyle buyurulur: "Topraktan sizin için çıkardığımız mahsulden (zekât-öşür) veriniz" [Bakara suresi, 267] Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"Yağmur suyu ile sulanan yerden çıkan mahsulde öşür vardır". [Buhârî, Sahihi, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvud, Zekât, 5,12; Tirmizî, Zekât,14]
Odun, kamış, ot ve saman gibi şeyler genellikle kendiliğinden yetiştiği veya ziraattan maksat bunları ekip biçmek olmadığı için öşre tâbi bulunmazlar. [es-Serahsî, el-Mebsût, III, 2] İmam-ı Azam’ın (rh.) her çeşit mahsulün öşre tâbi olduğu görüşü, İbrahim en-Nehaî, Mücahid, Hammad, İmam Züfer ve Ömer b. Abdülazîz'in (rahımehumullah) benimsediği görüş olup, İbn Abbas’tan (r.anhüma) nakledilen bir rivayete dayanır. [A. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terc. Ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul, 1977, V, 281]
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, özel bakım gerektirmeden, bozulmaksızın bir yıl kalabilen ölçü veya tartı ile alınıp satılan mahsullerde öşür gerekir. Fakat dayanıklı olmayan ve uzunca süre bozulmadan kalamayan sebzelerle kavun, karpuz ve hıyar gibi ürünlerde öşür yoktur. [Bkz. es-Serahsî, a.g.e., III, 2-4]

AŞÛRE YEMEĞİ BİD'AT mi, İBADET midir? AŞÛRE YEMEĞİ PİŞİRME USÛLÜ

 AŞÛRE YEMEĞİ BİD'AT mi, İBADET midir?

AŞÛRE YEMEĞİ PİŞİRME USÛLÜ
(Lütfen sonuna kadar okuyunuz)
Soru:
“Muharrem ayında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında da aşure pişirilmiş midir? Yoksa aşureyi sadece Nuh aleyhisselâmın sünnetine imtisalen mi pişiriyoruz?”
***
Dilerseniz mevzu ile ilgili yaptığımız çalışmanın sonuçlarına bakalım..
Âyet-i kerîme'de;
“(Tarafımızdan kendisine) denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere, bizden selâm ve bereketlerle (gemiden) in! İleride kendilerini (dünyada birçok nimetten) faydalandıracağımız, sonra (nankörlükleri sebebiyle ahirette) bizden kendilerine elem verici/acıklı bir azabın dokunacağı nice ümmetler de olacaktır.” [Hud suresi, 48]
Açıklama: Bundan önce 40’ıncı ayette, "Yanında ona iman edenler ancak çok az kimselerdi" buyurularak, Hz. Nuh'un aile fertlerinden başka yanında çok az mü’minin olduğu belirtilmiştir.
Ancak Allah Teâlâ onlara öyle bir selamet, bereket, ihsan ve ikramda bulundu ki, çoğaldıkça çoğaldılar… ve kendilerinden bir çok ümmetler meydana geldi.
Görülüyor ki bu âyet, eski zamanlarda yaygın olan bir kanaate de açıklık kazandırıyor…
Demek oluyor ki; tufandan sonraki insanlar, yalnızca Hz. Nuh'un üç oğlunun soyundan ibaret değil.
Nuh aleyhisselâmın yanında bulunan az sayıdaki mü’minin sülâleleri de selâmet ve bereketlere mazhar olmuşlardır.
Zira Nuh peygamberin (a.s.) yanında bulunan oğulları, ayetteki "ve ehleke" ifadesinden de anlaşılacağı üzere ailesine dahildir...
Onunla birlikte olup ona iman edenler ise, aile fertlerinin dışında kalan müminlerdir.
Ki, selâmet ve berekât ile ayrıca taltif edilen, yani "seninle beraber olanlardan üreyecek ümmetler" ifadesi gayet açık olarak diğerlerini kapsamına almaktadır.
Rivayet olunduğuna göre Hz. Nuh Recep ayının onunda gemiye binmiş ve Muharrem ayının onunda inmiş… O gün şükür orucu tutmuş ve bu orucu tutmak sünnet olmuştur. [Bkz. Elmalı’lı Hak Dini Kur’an Dili, ilgili ayet tefsiri]
***
Âşûre günündeki bereket☝🏼
Aşure günündeki bereket, ayet-i kerimede beyan olunduğu gibi, hadis-i şeriflerde de belirtilmiştir.
Nitekim İbn Mes'ud’dan (r.a.) gelen rivayet şöyledir:
Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki,
"Kim ailesine Aşûra günü (nafaka yani yeme-içme hususunda) geniş (cömert) davranırsa, Allah da ona senenin geri kalan günlerinde geniş davranır. (Lûtuf-ihsan ve ikramı bol olur, darlık çekmez.)" Süfyân-ı Sevrî (k.s.) der ki; "Biz bunu tecrübe ettik/denedik ve öyle bulduk."
[Bkz. Câmiu’s-Sağîr tertîbu şerhi Feyzu’l-Kadîr, 6, 235]
İmam Münâvî (rh.), geniş davranmayı ‘nafaka’da’ diye kayıtlamış…
Böylece ‘israf’ yapılmamasına dikkat çekmiştir. Biz de hadisin mealinde, parantezle buna işaret etmeye çalıştık.
Münavî (rh.) açıklamalarına devamla; "O gün Nuh aleyhisselâm ve beraberindekilerin Tûfandan kurtulmuş olarak ilk defa karaya indiklerini…
Selâmet ve bereket içinde, ailelerinin geçimliklerini hazırlamakla emrolunduklarını…
Böylece bugünün geçim vazifelerinde bir genişlik ve bolluk günü olduğunu…
Bu bolluğa her sene katılmanın bir sünnet kılındığını…” Eslâftan yani geçmiş âlim ve âriflerden naklen belirtir.
O gündeki bolluk ve bereketin tecrübeyle sabit olduğunu birçokları söylemiştir. Nitekim Hz. Câbir (r.a.) bunlardan biridir. İbn Uyeyne (rh.) da, “Bunu elli veya altmış yıl denedik” diyerek teyit etmiş/desteklemiştir. [Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte , 10, 28-29]
***
S o n u ç
Âşûre pişirme âdeti, ülû'l-azm bir peygamberin sünnetidir..!☝🏼
Bir peygamberin hele hele de ülû'l-azm bir peygamberin yaptığı bir fiil, şayet mensuh ve merdut değilse, niye bid'at olsun?!
Bilmeniz lazım; Edille-i Şer'iyye-i Asliyye'nin dışında bir de Edille-i Şer'iyye-i Fer'iyye vardır İslâm hukukunda... ve Fer'î delilerden birisi de, usûl-i fıkıhtaki geçtiği şekliyle, "Şerâiun min kablinâ şerîatün lenâ" kaidesidir.
Yani "Bizden öncekilerin şeriatlerindeki (hükmü kalkmamış, reddedilip yürürlükten kaldırılmamış olan hükümler, adet ve an'âneler) bizim de şeriatımızdır."
Buna birilerinin -veya bazılarının diyelim- bid'at demesi Nuh aleyhisselamın bu güzel sünnetinin bid'at olduğunu göstermez.
Kaldı ki eğer bid'at olsaydı, Ehl-i Sünnet âlim ve mutasavvıfları (Allah hepsinden razı olsun) bugüne kadar niçin uygulasınlardı..?
Bid'atla uzaktan ya da yakından hiçbir ilgisi-lişiği yoktur, bazı bid'at ehli kişilerin de bu âdeti yapıyor olmaları, bu sünnete halel/noksanlık-eksiklik getirmez; bunun bid’at olduğunu göstermez.
Gelelim ibadet olarak yapılması meselesine...
“Eşyada aslolan hıll”dir, yani helâl olmasıdır.
Haramlık ârızîdir, sonradan oluşur. Şerîatın açıkça nehyetmediği/yasaklamadığı her şey mubah ve yapılması câizdir.
Bu kâide, Hâniyye’de, “el-Aslü fi’l-eşyâi’l-ibâha: Eşyada aslolan ibâhadır, yani mubah olmasıdır” diye zikrolunmuştur.
[Bilmen, Ömer Nasuhi, Hukuk-ı İslamiye Kamusu, 1, 298]
Hâl böyle olunca, neticeye gitmek için deriz ki;
- Mubah yani yapılması caiz olan bir fiile-amele devam etmemiz sayesinde, mendub/güzel olan bir şeye ulaşırsak, o mubah olan fiilin de mendup olduğu anlaşılır.
[Hüseyin ed-Devserî, er-Rahmetü’l-Hâbita…, Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbâni hâşiyesi, 1, 225-226]
Kaldı ki âşure pişirme sünneti -ki sünnet ibadettir ve bunu yapanlar ibadet/Allah’a kulluk, kurbiyet/yakınlık, rıza-i ilahiyi talep niyetiyle yapmaktadırlar-; İslâm âleminde sayıları tevâtür haddine ulaşmış bir topluluğun amelidir.
Bu da Hz. Nuh'un (a.s.) bu sünnetinin devam ettiğini gösterir.
Çoğunluk, âşurenin gayr-i meşru‘, bid'at-hurâfe olduğu, binaenaleyh ibadet maksadıyla yapılmaması gerektiği yönünde bir şey söylememiştir.
Müstesnalarsa, hepimizin bildiği gibi, kaideyi bozmaz.
***
S o n s ö z
"Kırk yıllık kâni, olur mu yani..." "Eski köye yeni âdet..." kabilinden, nevzuhur sözlere-yazılara kulak asmamak lazım... O bakımdan lütfen biraz dikkat, diyorum. Zorlamalarla bir yere varılmaz, varılırsa da yanlış hedeflere varılır...
Ayrıca ehlince malumdur ki, nasslarda tevatür şartının aranması hüküm istinbatı içindir. Yoksa ahad haberlerle de, zayıf rivayetlerle de amel etmek caizdir.
Vesselâm…
Merhum Halis Ece hocadan derleme ile..
*****
Aşûre pişirme usulü;
Abdestli bir şekilde Aşureyi pişirip şekerini koydukdan sonra 1 Fatiha 3 ihlâs-ı şerif , 7 salavat-i şerife okuyup hediye edip, 41 Yasin usulü üzere Yasin-i Şerifi okunur, okurken birinci sayfada Yasin يس kelimesini 7 kez, 3. sayfada ذالك تقدير العزيز العليم 14 kez, 5. sayfadaسلام قولا من رب رحيم 16 kez ve son iki ayetini 4 kez okumaktır kasıt) 1 Yasin-i şerif okuyup mubinlerde hu diye üfleyip , tekrar 1 fatiha 3 ihlas-ı şerif 7 salavat-ı şerife okuyalım..
Sevgi ve muhabbet tadı katmak babında ilahiler de okunur..🙂
Şifa olması için dua edip sağ elle aşurenin kapağını kapatıp 2 dk bekleyip altını kapatalım.
Yapılan bu güzel yemekten komşularınıza ikram etmeyi de unutmayınız..
Allah cc bereketini halk eylesin..
Afiyet şifalar olsun..

Davut Gazi Toklu
🎬HERGÜN YENİ BİR VİDEO🎥 albümüne yeni bir video ekledi.

Ölür ölmez cennete girmek istermisin o zaman her farz namazın ardından Ayet-el kürsi'yi oku kardeşim

 Veysel Gürler

Hemen belirtelim, saman’a öşür gerekmez.
Bilindiği gibi İmam-ı Azam Ebû Hanîfe (rh.) hazretlerine göre, toprağın bitirdiği her çeşit ürüne onda bir veya insan eliyle sulama vb. masraf yapılmışsa yirmide bir zekât yani öşür gerekir. Tahıl, sebze, meyve gibi... Bu mevzudaki ayet ve hadisler umum ifade eder (genellik bildirir). Nitekim ayette şöyle buyurulur: "Topraktan sizin için çıkardığımız mahsulden (zekât-öşür) veriniz" [Bakara suresi, 267] Rasûlullah Efendimiz (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur:
"Yağmur suyu ile sulanan yerden çıkan mahsulde öşür vardır". [Buhârî, Sahihi, Zekât, 55; Müslim, Zekât, 8; Ebû Dâvud, Zekât, 5,12; Tirmizî, Zekât,14]
Odun, kamış, ot ve saman gibi şeyler genellikle kendiliğinden yetiştiği veya ziraattan maksat bunları ekip biçmek olmadığı için öşre tâbi bulunmazlar. [es-Serahsî, el-Mebsût, III, 2] İmam-ı Azam’ın (rh.) her çeşit mahsulün öşre tâbi olduğu görüşü, İbrahim en-Nehaî, Mücahid, Hammad, İmam Züfer ve Ömer b. Abdülazîz'in (rahımehumullah) benimsediği görüş olup, İbn Abbas’tan (r.anhüma) nakledilen bir rivayete dayanır. [A. Davudoğlu, Sahîh-i Müslim Terc. Ve Şerhi, Sönmez Neşriyat, İstanbul, 1977, V, 281]
İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e (rahımehumallah) göre, özel bakım gerektirmeden, bozulmaksızın bir yıl kalabilen ölçü veya tartı ile alınıp satılan mahsullerde öşür gerekir. Fakat dayanıklı olmayan ve uzunca süre bozulmadan kalamayan sebzelerle kavun, karpuz ve hıyar gibi ürünlerde öşür yoktur. [Bkz. es-Serahsî, a.g.e., III, 2-4]

Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Mü'minler için matem yoktur.” ....Hz. Abdülkadir Geylâni (Kaddesallahu sırrahu): - Hz. İmam Hüseyin, Kerbelâ'da şehid oldu. O günde Cenâb-ı Hakk'a kavuştu. Onun için mü'minlerin bayramı sayılır. Bazı yanlış düşünenlerin (şiilerin) matem (yas) tuttukları yanlıştır. Onun için bizde matem ve yas tutmayacağız. Eğer matem tutmak icap etseydi Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in vefatında matem tutulurdu. Bize de ondan daha büyük matem günü olmazdı. Hz. Ali (Radiyallahu anhu) pazartesi günü vefat etmiştir. Bunun için bizde matem yoktur. Biz ehl-i iman ve ehl-i sünnet olan kimseler şöyle kabul ederiz ki; Bu gün mü'minlerin bayramıdır. Büyük evliyaların maksatlarına eriştikleri, peygamberlerin düşmanlarından kurtuldukları, düşmanlarına galip geldikleri ve büyük şehâdet mertebelerine ve büyük nimetlere erdikleri gündür. [Gunyet'üt-Tâlibin, s.756.]

 Hazret-i Hüseyin (r.a.), Kûfe'ye hareket edeceği zaman rüyâsında kardeşi Hazret-i Hasan (r.a.)'ı gördü. Hazret-i Hasan, — Ey birâderim! Sen, Kûfeliler'in ecdâdımıza ne yaptıklarını bilmiyor musun? Sanki bayrama gidiyor gibi, en güzel elbiselerini giymişsin! deyince, Hazret-i Hüseyin, — Ben şehit olmaya gidiyorum!.. Bundan büyük bayram olur mu? karşılığını vermiştir.”

Hadîs-i şerîf : “Bir adam şeyhinin ve âlimin ziyaretine gitse o günde Muharremin onuncu (

 Hadîs-i şerîf : “Bir adam şeyhinin ve âlimin ziyaretine gitse o günde Muharremin onuncu (aşûre) günü olsa, bir saat (şeyhinin) yanında otursa o adamın üç günlük ömrü kalmış ise de Cenâb-ı Hakk o adamın ömrünü otuz seneye çıkarır.”

Hediye vermek de sünnettir, almak da sünnettir

 

Her işe Besmeleyle başla! Peygamber efendimiz, (Besmeleyle başlanmayan her önemli iş noksan kalır) buyurdu. Allahü teâlâ, İsa aleyhisselama, (Yatarken, kalkarken, otururken, ayakta iken, inerken, çıkarken, dururken, yürürken Besmele oku! Kıyamette bir kimsenin amel defterinde, 800 Besmele varsa, o kimse bana inanmış ve benim Rab olduğumu tasdik etmiştir. Onu Cehennemden çıkarır, Cennetime koyarım) buyurmuştur