30 Temmuz 2020 Perşembe

İNSANLIĞIN HİZMETKÂRLARI Allah dostları, ilim öğretmekten ilim ehlinin ihtiyaçlarını karşılamaya, fakir, yetim ve garipleri gözetmeye, hastaları ziyaret edip, gerektiğinde savaşa gitmeye kadar her hizmete talip olmuşlardır. Cami, aşevi, okul, hastane ve misafirhane gibi hayır kurumlarının da inşasında öncülük etmişlerdir. Onlar, vakıf insanlar olarak tanınırlar. Maddi-manevi neye sahip iseler, hepsini Allah yolunda harcayıp ahiret sermayesi yapmışlardır. İslâm alemindeki vakıfların çoğu, sufilerin başında bulunduğu hizmet birimleri idi. Günümüze kadar gelen bu hizmet kervanı, ancakgönlü zengin, eli açık, mert ve cömert insanlar tarafından yürütülmüştür. Allah dostları, halka hizmeti ve insanların yükünü çekmeyi peygamberlerin başta gelen sünnetlerinden görüyorlardı. Bu sünneti ihya etmek için sadece mallarını değil, canlarını bile veriyorlardı. Herkesin hayranlıkla andığı büyük veli Cüneyd-i Bağdadî k.s.şöyle der: “Sufi ,toprak gibidir. Üzerinde iyileri de kötüleri de taşır. Bulut gibidir, herkesi gölgelendirir. Yağmur gibidir, herkese rahmet olur, fayda verir. Üzerine her türlü pislik atıldığı halde, bu pislikleri içinde eriten, temizleyen ve içinden güzel şeyler bitiren verimli toprak gibidir.” Büyük veli Sehl b. Abdullah k.s. da sufiyi şöyle tanıtır: “Sufi, herkese kanını helal, malını mübah gören kimsedir. Yani sufi, neyi varsa onu Allah için başkalarına feda eden kimsedir.” Gerçekten de onlar, davet ve irşatlarında, mümin-kâfir bütün insanlığa bir aile gibi bakıp, bu ailenin bütün fertlerini muhatap almışlardır. Herkese, şefkatle, ayrım yapmadan muamele etmişlerdir. Çünkü onlar Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in ahlâkını temsil ediyorlardı. Efendimiz s.a.v.’in,bütün insanlara peygamber gönderildiği gibi, onun vârisi olan bu kâmil insanlar da bütün insanları muhatap alıyorlardı. Allah dostları, İslâm’ı aşk ile yaşayıp yaymaya, kalbleri fethetmeye çalıştılar. İnsanları Allah için sevip, ilâhi dava uğruna kendilerini feda ettiler. İnsanların önünde maddi ve manevi güzelliklere ayna oldular. Sevenlerine asla ihanet etmediler. Onlara da Allah için sevmeyi öğrettiler. Kötü sıfatlarını değiştirdiler, kendilerine benzettiler. Allah dostlarındaki edeb ve güzel ahlâkı gören müslümanlar dinlerini daha iyi tanıdılar. Müslüman olmayan pek çok kimse de İslâm’a girdi. Onların vefatlarına müslümanlar da, müslüman olmayanlar da ağladı. Çünkü, kâmil insanlar bütün insanlığın ortak değeri güzel ahlâkı temsil ediyorlardı. İmam Şaranî k.s. naklediyor: “İmam Ahmed b. Hanbel r h.a. vefat ettiğinde, yahudi, hıristiyan ve mecusilerden yirmibin kişi cenazesine katıldı ve bir çoğu o gün müslüman oldu.” Mevlana Celaleddin Rumî k.s. vefat ettiğinde ise bütün dinlerden binlerce insan ağladı. Cenazede büyük bir izdiham oldu. Kimi müslümanlar, yahudi ve hıristiyanlara: “Sizin bu cenazeyle ne ilginiz var, kendi işinize bakın!” dediklerinde, haham ve papazlar: “Biz geçmiş peygamberlerin asıl davalarını, insanlara anlatmaya çalıştıkları gerçekleri, onun sözlerinde bulduk. O bizim de alimimizdir.” cevabını verip, kendi dil ve dinlerine göre dualar ederek cenazeye katıldılar.

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'AREFE GÜNÜ... "KUL HÜVALLÂHÜ EHAD. ..ALLÂHÜS SAMED.. .LEM YELİD VELEM YULED.. VE LEM YEKÜL LEHU KÜFÜVEN EHAD... İHLÂS SURESINI 1000 KEZ OKU..'

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder