27 Nisan 2019 Cumartesi

Efendimiz s.a.v .e soruldu En faziletli sadaka nedir, Buyurdularki Su takdim etmek, SU içirmek , buyurdular.

Fotoğraf açıklaması yok.

“bir kimse ramazan-ı şerif ayının gelmesine sevinirse; yüce Allah onun cesedini yakmayı cehennem ateşine haram kılar.”

Hadis-i şerifte buyruluyor ki; “bir kimse ramazan-ı şerif ayının gelmesine sevinirse; yüce Allah onun cesedini yakmayı cehennem ateşine haram kılar.”..Musa as turi sina’da Cenab-ı Hakk’a iltica edip. - ya Rabbi! Bana kelimim buyurdun. Kelamını işittirdin. Benden daha üstün nimet ve devlete mazhar kıldığın bir kulun var mı? Deyince Cenab-ı Hakk
- ya Musa! Seninle kelam ederken aramızda 70 bin perde var. Ahir zaman nebisi habibim Muhammed Mustafa’nın ümmetleri ramazan-ı şerif orucu tutacaklar. İftar vakti olunca önlerinde nimetler hazır olduğu halde ben emir vermediğim (ezan okunmadığı) için onlara dokunmayacaklar. İşte o anda onlar ile aramda ki bu 70 bin perdeyi kaldıracağım yalnız üç tane bırakacağım. Onları da kladırırdım ya Musa! Ancak kullarım nuruma dayanamazlar diye kaldırmıyorum. İşte o esnada benden her ne isterlerse kabul edeceğim....http://sohbetdefterim.blogspot.com/2010/08/oruc.html

Görüntünün olası içeriği: yazı ve yiyecek

Neden siyasete karışıyorsunuz diyorsunuz

Fotoğraf açıklaması yok.

(Miraç'ta), Allah Teala buyurur: “Ya Muhammed! Dünyadaki Camiü’s-Suğra’da (Küçük Cami - ayasofya) bir kimse safi niyetle iki rekat namaz kılıp niyaz ederek sevabını sana bağışlarsa, o kulum günahlara batmış biri olsa bile onu cennet ehli yaparım. O iki rekat namaz yerine de kabul olunmuş yetmiş rekat namaz sevabı veririm. Ve kim kırk gün o camide, Ayasofya’da ibadetle meşgul olursa, ona dört peygamber sevabını veririm. Bu dört peygamberden birincisi Adem, ikincisi Nuh, üçüncüsü İbrahim, dördüncüsü de sensin ya Muhammed!. Hz. Muhammed SAV. Cebrail AS. ile vedalaşıp miraçtan döndükten sonra ashabına, Ayasofya makamını anlatır. Her biri kulaktan aşık olurlar ve “İnşallah ölmeden evvel o güzel makamın içine girip ibadet etmek kısmet olur” derler. …. "AYASOFYA EFSANELERİ." Yrd. Doç. Dr. Ferhat Aslan .‘’ Hasan Bozkurt

Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava
Görüntünün olası içeriği: gökyüzü ve açık hava

26 Nisan 2019 Cuma

Ben şu anda 63 yaşındayım. Tereyağının bizim evden uzaklaşıp yerine Sana ve Vita yağının nasıl girdiğini hayal meyal hatırlıyorum çünkü çocuktum.

Ben şu anda 63 yaşındayım. Tereyağının bizim evden uzaklaşıp yerine Sana ve Vita yağının nasıl girdiğini hayal meyal hatırlıyorum çünkü çocuktum.
Gazete ve radyo reklamlarında çocukların gelişimi için Sana ve Vita yağlarının ne kadar yararlı ve sağlıklı olduğu hep anlatılırdı onları çok iyi hatırlıyorum.
Bazı ünlü doktorlarımızın tereyağının damar tıkanıklığına yol açacağını onun için bitkisel esaslı margarinlerin tercih edilmesi gerektiğini nasıl söylediklerini şimdi bile duyar gibiyim. Bu hikaye tuttu ve bizler tereyağından, hayvansal yağlardan yavaş yavaş uzaklaştırıldık ve üzerinde “tereyağı koku ve lezzetindedir” yazılı Vita yağı mutfağımızda yerini aldı.
Yemekler Vita yağı ile makarnalar pilavlar kekler ve tatlılar ise Sana yağı ile yapılmaya başlandı. Hayvansal yağdan uzaklaşıp bitkisel yağa geçmenin mutluluğunu yaşıyorduk. Sağlığımız için annelerimizin ekmeğin üzerine Sana yağı sürüp bizlere yedirdiğini dün gibi hatırlıyorum. Derken zeytinyağı yerine de mısırözü ve ayçiçek yağı girdi.
Şimdi Sana ve Vita’yı üreten Amerikan sermayeli Unilever Türkiye’de ne zaman kurulmuş diye baktım, 1953 de kurulmuş. Demek ki 1953 den beri bu firma bizim sağlığımız için çalışıyor. Ne tesadüf ki “Zeytinyağlı Yiyemem Aman” türküsü Kasım 1954’te Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiş. Algı operasyonuna bakar mısınız?
Derken margarinlerin zararlı olduğu ortaya çıktı ama biz yıllarca bu margarinleri yemiş olduk. Hatta 1979 da Sana yağı alabilmek için kuyruklara girdik. Tereyağı da damar tıkıyordu, peki biz ne yiyecektik?
Sonra adının başında “Türkiye” olan Türkiye Kardiyoloji Derneği Hızır gibi imdadımıza yetişti. Yine Unilever firmasının ürettiği Becel’in kalp sağlığımızı düşündüğünü söyledi de gönül rahatlığıyla Becel yemeğe başladık.
Derken Ağustos 2011 yılında “Karatay Diyeti” kitabını okudum. Margarinlerin, bitkisel yağların pişirilince trans yağa dönüştüğünü, tereyağı yenmesi gerektiğini ilk okuduğumda inanamadım. Hani tereyağı kalp damar tıkıyordu? Öncelikle kilo verebilmek için bu tür detayları fazla düşünmeden bu diyeti uygulamaya başladım.
Bu arada kolesterol ilaçlarını da bırakmıştım ki medyada kolesterol ilaçlarının bırakılmasının çok tehlikeli olduğu Kardiyoloji Derneği yetkililerince dile getirildi. Ben de doğrusu biraz ürktüm. Hemen Özel Marmaris Hastanesine gittim ve kan tahlillerimi yaptırdım. Sonuç ne mi çıktı? 12 yıl boyunca içtiğim 48.180 adet hapla düzelmeyen kan değerlerim yaklaşık 4 ayın sonunda hepsi normale dönmüştü. (Ayrıntılı bilgi: Sağlıklı Yaşıyoruz sayfasında bulabilirsiniz.)
Şimdi soruyorum size ben bu dernekçi doktorlara nasıl güvenebilirim?
Bakın sadece ben öyle düşünmüyormuşum Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ne demiş “yağ firmasına yağ çeken bir derneğe güvenemem”. (1)
Artık ben margarini ağzıma sokmuyor ve gönül rahatlığı ile tereyağı yiyorum. Hatta tereyağını evde kendimiz yapıyoruz. Tabii ki ana tercihimiz her zaman zeytinyağı oluyor.
Amerika'da FDA halk sağlığını düşünerek Kasım 2013 de trans yağlara yasak getirdi ve 60 günlük süre tanıdı. BBC News US & Canada ise 7 Kasım 2013 tarihli haberinde "US moves to ban trans fats in foods" “Amerika gıdalardaki trans yağları yasaklamaya doğru gidiyor.” başlığıyla duyurdu (2)
Türkiye Kardiyoloji Derneği bundan sonra bizlerin kalp sağlığı için acaba hangi yağı önerecek çok merak ediyorum.
Bizi tereyağından zeytinyağından yıllarca uzaklaştırarak margarine yönlendiren doktorlara, diyetisyenlere, hakkımı helal etmiyorum. Neyse ki 7 yıldır zeytinyağı ağırlıklı besleniyoruz, merada otlanan hayvanın sütüyle yapılmış tereyağı da bulursak gönül rahatlığıyla yiyoruz. Geçtiğimiz aylarda ketojenik diyet uyguladık. Enerjimizin %70-80’ini bize yıllarca yedirilmeyen, 7 yıldır yediğimiz sağlıklı yağlardan (zeytinyağı + doğal tereyağı) aldık.
Okan Çağlar
Sağlıklı Yaşıyoruz.
Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar

23 Nisan 2019 Salı

Sandalyede Namaz


Sandalyede Namaz

Son senelerde, memleketimizde sandalyede namaz kılanların sayısı iyice arttı. Öyle ki, sandalyede namaz kılanlar câmilerde ayrı bir saf teşkil ettiklerinden, câmi cemaati adeta “Namazı sandalyede kılanlar, sandalyede kılmayanlar” olarak iki ayrı cemaat görüntüsü vermeye başladı.
Hatta yeni yapılan bazı câmilerde, sandalyeler de atılıyormuş, oturarak namaz kılınması için koltuklar yapılıyormuş. Yani önceleri sandalyede namaz kılanlar artık yumuşak koltuklarda namaz kılıyorlar.

Ancak!..
Namaz, “Ben kıldım, oldu” demekle kılınmış olmaz. Sandalye ve koltuklarda namaz kılanlar namazlarını böyle kılıyorlar ama kıldıkları namaz, namaz fıkha göre câiz oluyor mu, namaz oluyor mu acaba?
Çünkü, namazın namaz olması için, fıkhî şartların yerine getirilerek kılınması lâzım. Yoksa “Uydum kalabalığa” diyerek kılınan namaz namaz olmaz.

Nitekim sandalyede namaz meselesinde de “Uydum kalabalığa”kaidesi göze çarpmıyor değil. Şöyle ki:
Bazıları namazlarını sandalyede kılıyor. Başka biri onlara bakıyor, o da sandalyede kılmaya başlıyor. Derken, herkes birbirine bakarak o şekilde kılıyor ve böylece sayı artarak, devam ediyor.
Bu kimselerin akıllarına galiba, “Ben namazımı böyle kılıyorum ama acaba bu şekilde namaz kılmak câiz mi? Böyle kılınan namaz, namaz oluyor mu?” sorusu gelmiyor.
Gerçi akıllarına böyle bir soru gelse ve bir bilene sormak isteseler ne olacak ki?
Sorsalar bile net ve doğru cevap almaları yine de maalesef kolay değil…

Niçin?
Aşağıda aktaracağımız bazı sebeplerden dolayı.
Bu kimseler, kıldıkları namazla ilgili hükmü iyi bilen birisine denk gelir de ona sorarsa, mesele kalmaz, doğru cevabı almış olur.
Öyleyse mesele yok diyeceksiniz. Ama iş o kadar kolay değil.
Çünkü bu mesele zannedildiği gibi değil. Buna mani bazı noktalar var.

Bir:
Yakın zamana kadar sandalyede namaz kılmak diye bir şey yoktu. Ziya Paşa’nın, “Evvel yoğidi iş bu rivâyet yeni çıktı” dediği gibi sandalyede namaz kılmak da yeni çıktı.
Yakın senelere kadar, fıkha göre hastaların nasıl namaz kılmaları icap ediyorsa, hasta olanlar namazlarını öyle kılıyorlardı. Sandalye, tabure ve koltukta namaz kılmak 10-15 sene önce tekte-tükte olarak başladı. Sonra zamanla çoğaldı gitti.
Yani bu iş yeni olduğu için, bunun doğru cevabı da haliyle baştan bilinemezdi, nitekim bilinemedi. Hâlâ da herkes tarafından bilinmiyor. Bilinemez, çünkü böyle bir şey yoktu ki bilinsin.

Onun için, bazı müftülerimiz bile “Sandalyede namaz kılmanın câiz olup olmadığını, câiz değilse niçin câiz olmadığını, câiz olacaksa hangi şartlarda câiz olabileceğini” bilemez ve bu hususta bir çırpıda net bir cevap veremeyebilirler, nitekim öyle oluyor..

Bu durum onlar için bir noksanlık da sayılamaz, sayılmamalı. Çünkü mesele yenidir ve araştırmaya bağlı bir husustur.
Meselâ herhangi bir müftümüze “Sandalyede namaz kılınır mı?” diye sorulunca, ilk anda, “Niçin kılınmasın. İslâmda zorluk yoktur. Nasıl rahatınıza geliyorsa öyle kılabilirsiniz” diyebilir. Çünkü insanın aklına ilk önce böyle bir cevap gelmesi normaldir.
Nitekim böyle cevapları zaman zaman duyuyoruz.
Peki böyle bir cevap doğru mu?
Cevabını aşağıda göreceğiz.
Yukarıda, “İki sebepten dolayı bu mesele hakkında doğru cevap almak zor” demiştik ya. O iki sebebin birincisi işte bu.
Yani, daha önce kitaplarda böyle bir mesele okumadıkları için, araştırmaya bağlı olan bu yeni meselede hocalarımızın yanılıyor olmaları…

İki:
Zamanımızda bazı kimseler var. Esas tehlike işte bunlardan geliyor.
Bunlar Arapça öğrenmiş, bazı dini kitaplar da okuyup hoca olarak tanınmışlar. Bunlardan bazıları da -İslamî ölçülere göre icâzet değil de- mevcut mer’î prosedüre göre dinî bir konuda profesörlük ünvanı almışlar.
İşte işin esas tehlikeli tarafını, hem sandalyede namaz kılmak konusunda hem de diğer dinî meselelerde yanlış bilgi vermeye hazır olan bu zatlar teşkil ediyor.
Peki bu zatlar kimdir ve nasıl kimselerdir? Neler söylerler, neye nasıl inanırlar?

Bunlar, “Allah geleceği bilmez. Allah ileride senin kiminle evleneceğini nebilsin!” diyenlerdir.

Bunlar, “Peygamberlerin diğer insanlardan farksız olduğunu” söyleyerek peygamberlik makamını hiçe sayanlardır.

Bunlar, abdest alırken hem Şiîler ve vehhâbîler gibi ayaklarını yıkamayıp meshederler, hem de kendi aralarında ,“Kendi aramızda meshedelim de başkalarının yanında ayaklarımızı yıkayalım” diyenlerdir. .

Bunlar, “Hazret-i Allah’ın iki yüzlü bir Roma putu olduğunu” söyleyen bir zındığı Müslüman gençlere örnek bir şahsiyet olarak sunanlardır.

Bunlar, Peygamberimiz’in Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’e devamlı vahiy katibi tayin ettiği şanlı sahâbînin aleyhinde konuşanlardır.

Bunlar, “Biz sünneti kaldırdık” diyerek, Peygamberimiz’in yaşayışını tanımadıklarını ilan edenlerdir.

Bunlar, “Mezhepler beni bağlamaz” diyerek mezhepsiz olduklarını söylemekten çekinmeyenlerdir…
Bunlar içimizde o kadar bol ki, elinizi sallasanız ellisine değersiniz.

Sandalyede namaz meselesini onlara soracak olanlar elbette doğru bir cevap alamayacaklardır.
Onun için bu konuda doğru cevabı bulmak gerçekten zor…

Ali Eren

BUYURUN CENAZE NAMAZINA


Beşir Mübeşşir
⚠️BUYURUN CENAZE NAMAZINA⚠️
👉Cenaze namazına diyorum zira ailemizin, toplumumuzun, geçenlerimizin, çocuklarımızın meneviyatı, gönül dünyası, kültürü kimi öldü kimi ölmek üzere.
 Biz niye haykırıyoruz, niye artık "oyalanmayın" saçma sapan meselelerle diyoruz anlıyor musunuz? Bu nedir Allah aşkına biri bana açıklasın!
----Cinselliği keyifle yaşamak için hastalıklardan korunma yolları deyip altında erkek erkeğe, kadın kadına cinsellik yaşanabileceğini fotoğraflamak nedir? Ve bunu "Tabipler odası" nasıl yapabilir?
--- Artık bırakın "Devleti yönetenler, bazı sözde "dini" kurumlar sözde hocalar-hacılar?" Bunlara nasıl müsade eder demeyı bırakın hepsi ama hepsi bunun bu rezilliğin bir parçası; Devlet eliyle aileyi gençliği çocukları bitirme projesi olan ETCEP i unutmadık (Vaz geçtik dediler ama ilköğretim ve liselerde hala devam ediyir) .
----Sanki aileyi yıkmak, ahlakı bozmak için özellikle çalışıyorlar. Bitti artık sapla saman birbirine çoktan karıştı.
 Daha bunları çok göreceğiz bu zihniyetle devam edersek ve hatta, hatta.. Yarın yavrumuz yüzümüze "bu benim tercihim" dediği an, anlayacağız...
----Hep komşuların yuvası dağılmıyor, hep birşeyler komşu çocuklarına olmuyor.. Artık nazlanma zamanı değil! Müslümansak bu lanetlenmiş fikriyatın önünde dimdik duracağız! Bizi bu fikriyata sevk eden manevi DNA mızı, genlerimizi bozan her türlü necisi reddedeceğiz.