7 Eylül 2019 Cumartesi

“ KEMİK ERİMESİ HASTALIĞI “ DİYE BİR HASTALIK YOKTUR..!

Color's
“ KEMİK ERİMESİ HASTALIĞI “ DİYE BİR HASTALIK YOKTUR..!
Birçok kişinin içinden dayanamayanların dışından “ haydaaa “ dediğini duyar gibiyim.
Bir sürü insan neyle boğuşuyor o zaman değil mi ?
Gelin anlatayım.
Kemik Erimesi (Osteoporoz) olarak söylenen şey, kemikteki kalsiyum oranında azalma görülmesidir.
Osteoporoz kelimesi de kemik erimesinin karşılığı bir kelime değildir aslında.
Çünkü kemik erimesi diye bir şey yoktur.
Belli bir yaştan sonra herkeste kemik kütlesinde bir azalma görülür.
Yani kemiğin "Mikromimarisi" bozulur. Kemikler delikli hale gelir.
Ama bunu böyle insan gibi anlatmaya tenezzül etmeyen "Klasik Tıp" kemik erimesi der geçer.
“ Klasik Tıp" bol miktarda kalsiyum almanızı da tavsiye eder ve hiçbir gıda değeri olmayan süt ve süt ürünlerini dayar burnunuza.
İşe yarar mı süt içmek süt ürünlerini tüketmek?
Elbette yaramaz.
Yarasaydı bu kadar çok insan kemik erimesi sorunu ile karşı karşıya gelir miydi?
Hatta siz süt içtikçe kemik erimeniz çoğalır.
Süt içerek bu sorunu çözmeye çalışanların çoğu mutlaka herhangi bir hastalıkla uğraşmaktadır.
Diğer mutlu azınlık ise eninde sonunda kemik erimesi sorununu yaşayacaktır.
Peki ne yapmak gerekir?
Öncelikle Vücudun bir çöp bidonu gibi çalışmadığını kavrayabilmek gerekir.
Yani sen vücuduna herhangi bir maddeyi aldığında önemli olan o maddenin senin vücudunda sindirilip sindirilmeyeceği, parçalanıp parçalanmayacağı, yeterli ve yardımcı maddelerin vücudunda bulunup bulunmadığı ve vücudunda kullanıp kullanılmayacağıdır.
Hani artık yavaş yavaş herkes ezberledi, Bağırsaklar "boru" değil, bildiğimiz ve zannettiğimizden çok farklı görevleri ve çalışma sistemi var.
Vücudumuzda öyle maalesef.
Vücudun "Çöp Bidonu" gibi düz mantıkla çalışmıyor.
Bunu anlayıp ona göre davranman gerekli
Gıdalardan aldığın Kalsiyum; Vücudun da Magnezyum, Çinko B6 ve D vitamini yeterli miktarda değilse ÇÖPTÜR.
İstediğin kadar bardak bardak süt iç gün boyunca, tas tas yoğurt kaşıkla.
Hiçbir sonuca ulaşamazsın.
Sadece gün geçtikçe kötüye gidersin.
Yetersiz miktarda alınan kalsiyum, magnezyum, çinko, bakır, florid, vitamin C-K-A veya aşırı miktarda tüketilen, sodyum, kafein, alkol, sigara gibi maddeler sadece kemik erimeni yani osteoporozun gelişimini hızlandırırlar.
Kemik Erimesi bir hastalık değildir.
Vücut dışardan aldığınız Kalsiyumu kullanamadığını belirtmek için kemik erimesiyle size derdini anlatmaya çalışmaktadır.
Kemik Erimesi bir hastalık değil, baş ağrısı, diş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi gibi birer semptom yani belirtidir.
Neyin belirtisi?
Vücut size diyor ki; Sen Kalsiyum alıyorsun ama ben bu aldığın kalsiyumu kullanamıyorum.
Öncelikli yapılacak iş; Magnezyum seviyesini kontrol etmektir.
Çünkü Kalsiyum metabolizmasını vücudunuzdaki Magnezyum kontrol eder.
Vücudunuzdaki / kanınızdaki Magnezyum değerini 2,0 - 2,6 aralığına çekmeniz gerekir.
Bu yeterli mi peki ?
Elbette değil gün içinde parça parça magnezyum içeren gıdalarla beslenmeniz gerekir.
Çünkü magnezyumun etkili olması için vücutta sürekli bulunması gerekir.
İkinci yapılacak iş; D vitamini seviyenizi kontrol etmektir.
Vücudunuzdaki 120 - 150 ng / ml aralığındaki bir D vitamini seviyesi, bırakın kalsiyum metabolizmanızın düzene girmesini, bir daha nezle bile olmamanızı, burnunuzun dahi akmayacağının garantisidir.
Ancak D vitamini sürekli sabit değerde kalan bir şey değildir.
Vücut (Bağışıklık Sistemi) D vitaminini her fırsatta kullanır.
Çünkü D vitamini Bağışıklık Sisteminin eli ayağı gibidir.
İnsanlar bir kere D vitaminlerini ölçtürüp o değeri aklında tutmaktadır.
D vitamini ya da diğer vitamin ve mineraller delik bir kovaya doldurmaya çalıştığınız su gibidir.
Bu yüzden günlük ve düzenli alınması gerekir.
Üçüncü aşama; Vücudunuza giren şekeri yani Glukoz miktarını kontrol altına almak, gereksiz karbonhidratları (şekeri) beslenme menünüzden çıkarmanız gereklidir.
Kan tahlili yaptırdığınızda Glukoz değeriniz 74 - 106 mg / dl aralığında olmalıdır.
Bu aralıklardan daha düşük ve yüksek değerler mutlaka başınıza iş açacaktır.
Niye?
Glukoz vücudun yakıtıdır. Yani Vücutdaki hücreler glukozu enerji elde etmek için kullanır.
Hücrelerin yiyeceği glukozdur.
Sen hücrelere az yemek verirsen açlıktan çok yemek verirsen de tokluktan mutlaka başını ağrıtacaktır.
Üstelik şekerin fazlası direk kalsiyuma bağlanıp vücuttan öyle atılır.
Dişlerin çocuklardaki hızlı çürümesinin mantığı da budur.
Fazla şeker önce dişlerdeki kalsiyumu kullanacağı için dişler bir süre sonra yıpranıp kırılır ve enfeksiyon kaynağı olup patojen mikropların yuvası haline gelir.
Neyse konu çok uzamadan kısaca diyorum ki;
Vücutta bir maddeyi kullanabilmen için ona yardımcı olan maddeleri de vücudunda bulundurmak zorundasın.
Dolayısıyla kemik erimesi bir hastalık değil eksik vitamin ve mineraller yüzünden görülen bir semptomdur.
Ayrıca düzenli egzersiz yapmak kemiklerdeki “ Mikromimariyi “ yeniden düzenlemenizi sağlar.
Aklınızda Olsun..

HÎFÂ HATUN ( radıyallahü anha ) Kadın sahâbîlerden. Medine-i Münevvere’de güzelliği ve ahlâkı ile meşhûrdu. Tevekkül sahibi kazaya rızâ gösteren ve Hazreti Resûlullah’a çok bağlı olup, her sözünü dinlerdi. Âhireti çok düşünüp, hiç aklından çıkarmazdı. Hep ahirete hazırlanıp, ona yarar ameller işlemeye çalışırdı. Hifâ Hatun, bir gün Peygamber efendimizin huzûruna gelerek, “Ey Allah’ın Resûlü! Bana beni Cennet’e götürecek bir iş (amel) öğret” dedi. Bu arzu ve isteği üzerine Resûlullah ( aleyhisselâm ) “Önce bir erkekle evlenmen lâzımdır. Bununla dînin yarısını emniyete alırsın.” buyurdu. Bu emir üzerine; “Ey Allah’ın Resûlü! Küfvüm, (dengim) kim olabilir? Bana Habeşistan hükümdârı Melik Necâşî evlenme teklifinde bulundu. Fakat, ben onun bu teklifini kabûl etmeyip, geri çevirdim. Hatta yüz deve ile birçok zînetler veren de oldu. Onu da kabûl etmedim. Bu gün ise ahirette kurtuluşun evlenmekte olduğunu buyuruyorsunuz. Yâ Resûlallah! Siz kimi beğenip, uygun görürseniz, ben ona râzıyım” dedi. Resûlullah ( aleyhisselâm ), Hîfâ Hatun’a Eshâbından kimin ismini verirse, diğerlerinin ümidsiz olacağını anlayıp, “Mescide en evvel kim gelirse, onunla evlen.” buyurdu. Sahâbîlerin hepsi bu duruma râzı oldu. Allahü teâlâ, onlara (Eshâba) öyle bir uyku verdi ki, hiçbir sahabî erken uyanamadı. Resûlullah ( aleyhisselâm ) önce kimin geleceğini merakla bekliyordu. Birdenbire Süheyb ( radıyallahü anh ) göründü. Süheyb, kimsesi olmayan, fakîr, rengi siyaha yakın, görünüşü güzel olmayan, uzun boylu, zaif ve çelimsiz, ince yapılı bir sahabîydi. Hifâ Hâtun ise, son derece güzel ve zengindi. Resûlullah (s.a.v) namazdan sonra Hifâ Hatun’u ( radıyallahü anha ), çağırarak durumu bildirdi. Hifa ( radıyallahü anha ) Allahü teâlâ’nın kazasına râzı olduğunu, Hazreti Resûlullah’a arz etti. Resûlullah (s.a.v) bu durum üzerine hutbe okudu. Nikah akdi yapıldı ve; “Ey Süheyb! Kalk bu hanımın için bir şey al. Hanımının elinden tut, evine götür.” buyurdu. Süheyb ( radıyallahü anh ); “Ya Resûlallah! Dünyalık olarak yanımda ne bir dirhem gümüşüm, ne de içinde yatacak ve barınacak bir evim var. Benim evim mesciddir.” Dedi. Bunları işiten Hifâ Hâtun (radıyallahü anha), Süheyb’e ( radıyallahü anh ) onbin dirhem gümüşlük bir kese göndererek, filanca yerdeki hazır konağı da O’na hediye ettiğini bildirdi. Süheyb’in kendisini götürmesini istedi. Resûlullah (s.a.v) onlara çok duâ etti. Eshâb-ı Kirâm da, Hifâ Hatun’un bu hareketini çok övüp, Allahü teâlâ’ya hamd ettiler. Süheyb ve Hifâ Hâtun kalkıp, konağa gittiler. Yemekten sonra, yatma vaktinde, Hifâ hatun ( radıyallahü anha ) “Ey Süheyb! İyi bil ki, ben sana ni’metim, sen bana mihnetsin (sıkıntı veren). Sen bu ni’mete şükür, ben bu mihnete sabır için, gel, bu geceyi ibadet ve tâatle geçirelim. Sen şükür ediciler, ben de sabr ediciler sevâbına kavuşalım. Çünkü Resûlullah (s.a.v) “Cennet’te yüksek çardak vardır. Burada yalnız şükr edenler ve sabr edenler bulunur” buyurdu, dedi. Zifaf gecesi ikisi de Allahü teâlâ’ya karşı ibâdet ve tâatta bulundular. Süheyb ( radıyallahü anh ), Mescide geldi. Cebrâil (a.s) geceki durumdan Hazreti Resûlullah’ı haberdar etti. Cennet ve Cemâl-i ilahi ile müjde verdi. Resûlullah (s.a.v); “Ey Süheyb, gece ki halinizi, sen mi anlatırsın, ben mi söyleyeyim?” buyurunca Süheyb ( radıyallahü anh ) yâ Resûlullah siz söyleyiniz dedi. Peygamber efendimiz (s.a.v) “Siz Cennetliksiniz ve Allahü teâlâyı göreceksiniz.” müjdesini verdi. Süheyb ( radıyallahü anh ) sevincinden ve Allahü teâlâyı görmek ve O’na kavuşmak aşkından secdeye kapanarak şöyle duâ etti; “Ya Rabbi! Eğer beni mağfiret ettiysen, günahlara bulaşmadan rûhumu al.” Dedi. Allahü teâlâ, O’nun bu duâsını kabûl ederek, secdede rûhunu aldı. Eshâb-ı Kirâm bu duruma ağladı. Resûlullah ( aleyhisselâm ), “Daha şaşılacak şey Hifâ’nın da bu anda rûhunu Hakka teslim etmiş olmasıdır.”buyurdu. Her ikisinin de namazını kılarak yanyana defn ettiler. Başları ucuna iki tahta diktiler. Tahtanın birine; “Bu Allahü teâlâ’nın ni’metine şükr edenin kabridir.” Diğerini de; “Bu Allahü teâlâ’nın mihnetine sabr edenin kabridir.” diye yazdılar. Eshâb-ı kirâm’ın Allahü teâlâ’ya karşı aşkları ve Resûlullah’a (s.a.v) karşı bağlılıkları bu kadar kuvvetliydi. Hifâ Hatun’un tevekkülü, kazaya rızâsı ve sabrı asırlardır anlatılıp, herkes tarafından sevilip, imrenilmesine rağmen nesebi ve başka hayat hikâyesi bilinmemektedir. O gönüllerde taht kuran bir sultandı. (Rıyâd-un-nâsıhîn sh. 225)

Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, yazı

Cehennem Ateşi Üç Bin Yıl Yakılarak Simsiyah Ve Kapkaranlık Hale Gelmiştir: Tirmizî… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Cehennem ateşi bin sene yakıldı; kızardı. Bin sene daha yakıldı; beyaz-laştı. Bin sene daha yakıldı; karardı. Artık o, simsiyah ve kapkaranlıktır.” Cehennem Ateşinin Harareti Sönmez Alevine De Yaslanılmaz: Hafız el-Beyhakî… Selman’dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “(Cehennemdeki) ateşin harareti sönmez ve alevine de yaslanılmaz.” Böyle dedikten sonra Rasûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okudu: “Yakıcı azabı tadın, diyeceğiz.” (Âl-i imrân, 3/181) İbn Merdeveyh… Enes’ten rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şu âyet-i kerimeyi okumuştur: “Ey inananlar! Kendinizi ve çoluk çocuğunuzu cehennem ateşinden koruyun. Onun yakıtı, insanlar ve taşlardır. Görevlileri, Allah’ın kendisine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyrulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.” (Tahrim, 66/6) Bu âyet-i kerimeyi okuduktan sonra Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Cehennem ateşi bin sene yakıldı; nihayet beyazlaştı. Bin sene daha yakıldı; nihayet kızardı. Bin sene daha yakıldı; nihayet karardı. Cehennem ateşi simsiyahtır; alevi ışık Saçmaz.” İbn Merdeveyh… Adey b. Adiy’den rivayet etti ki; Ömer b. Hattab (r.a.) şöyle demiştir: Cebrail, gelmeyi âdet edinmediği bir zamanda Peygamber (s.a.v.)’in yanma geldi. Peygamber (s.a.v.) ona dedi ki: — Ey Cebrail! Bana ne olmuş ki, seni, rengin değişmiş olarak görüyorum! — Ben sana gelecek değildim. Allah, ateşin açılmasını emredince sana geldim. — Ey Cebrail! Bana ateşin evsafını ve cehennemin niteliklerini anlat. — Doğrusu Cenab-ı Allah emretti de cehennem bin sene yakıldı; nihayet ateşi kızardı. Sonra bin sene daha yakıldı; nihayet ateşi beyazlaştı. Sonra bin sene daha yakıldı; nihayet ateşi karardı. Artık cehennem ateşi simsiyah ve kapkaranlıktır. Kıvılcımı ışık saçmaz, alevi de sönmez. Seni hak dinle gönderen zât’a yemin ederim ki; Allah’ın kendi kitabında anlattığı cehennem zincirlerinden bir halka, dünya dağlarının üzerine konulacak olsa, o dağları eritir. — Ey Cebrail! Bu anlattıkların bana yeter. Kalbim paralanmasın!..” Böyle dedikten sonra Peygamber (s.a.v.) Cebrâile baktı; ağlamakta olduğunu gördü. Ve ona şöyle dedi: — Ey Cebrail! Allah katında böyle büyük bir yere sahib olduğun halde yine mi ağlıyorsun?! — Niye ağlamıyayım ki? Allah’ın ilm-i ezelisinde bundan başka bir hale düşeceğim takdir edilmiş mi, edilmemiş mi, bilmiyorum ki. Örneğin daha önce İblis, meleklerle beraberdi. Harut ile Marut, meleklerdendi! (Bak sonra ne hale düştüler.)” Peygamber (s.a.v.) ile Cebrail (a.s.) ağlamayı sürdürdüler. Nihayet onlara seslenildi ki: “Cenab-i Allah, gazaba uğramayacağınıza dair size âmân vermiştir.” Bu sesi duyan Cebrail kalkıp gitti. Hz. Peygamber de dışarı çıktı. Konuşup gülüşmekte olan bir gurup ashabının yanına gitti ve onlara şöyle dedi: “İleri tarafınızda cehennem olduğu halde gülüyor musunuz? Eğer benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlar, yüksek yerlere çıkıp Allah’a yüksek sesle yakarırdınız!“ Bunun üzerine Cenab-ı Allah ona şöyle vahyetti: “Ey Muhammed! (s.a.v.) Seni müjdeleyici olarak gönderdim.” Bu vahyi alan Rasûlullah (s.a.v.), sahabi-lere şöyle buyurdu: “Size müjdeler olsun! Kendinizi ve amellerinizi düzeltin. Elden geldiğince (salah ve olgunluğa) yakın olun.” Kaynak – Ölüm ve Ötesi – İbni Kesir

Beşir Mübeşşir
Cehennem Daha İyİ…
Bazıları diyorlar ki……
CEHENNEM DAHA İYİ….
HİÇ OLMAZSA ORADA ARTİSTLER, ŞARKICILAR, TÜRKÜCÜLER, DEYYUSLAR…. VAR… BOL BOL EĞLENİRİZ….
Her hangi bir müslüman yukarıdaki sözü kullanamaz. Bu sözü kullanan ister şakadan, isterse ciddi söylesin kafir olur.
Çünkü bu kişi ahiret hayatını eğlenceye, baside alıyor.
Allah’ın vereceği azabın oyun ve eğlenceden ibaret olduğuna, isyankarların ceza değil mükafatlandırılacaklarına inanıyor demektir. Allah’ın kesin vaadidir: İyiler mükafatlandırılacak, serkeşlik edenler cezalandırılacaklardır.
Hem unutulmamalı ki: Cehennem oyun ve eğlence yeri de değildir. Müslümanlar bu tür sözlerden sakınmalıdırlar…

ÂŞÛRÂ GÜNÜ NELER YAPILIR?(Pazartesi)

Mustafa Arabacı
lümana on defa selâm verilir.
• Fakir fukarâ sevindirilir.
• O gün gusledenler, bir sene ufak-tefek hastalık görmezler.
• 10 defa şu duâ okunur: “Sübhânallâhi mil’el-mîzân ve müntehe’l-ılmi ve mebleğa’r-rızâ ve zinete’l-arş.”
• Âşûrâ gününe mahsus olmak üzere kuşluk vaktinde 2 rekât namaz kılınır. Her rekâtte 1 Fâtiha, 50 İhlâs okunur.
Namazdan sonra da şu salevât-ı şerîfe 100 defa okunur: “Allâhümme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli Seyyidinâ Muhammedin ve Âdeme ve Nûhin ve İbrâhîme ve Mûsâ ve Îsâ vemâ beynehüm mine’n-nebiyyîne ve’l-mürselîn. Salevâtüllâhi ve selâmühû aleyhim ecmaîn.”
• Öğle ile ikindi arasında 4 rekât namaz kılınır. Her rekâtte 1 Fâtiha, 50 İhlâs-ı şerîf okunur. Namazdan sonra: 70 istiğfâr-ı şerîf, 70 salevât-ı şerîfe, 70 defa da “Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyil-azîm” denilir. Sonra da ümmet-i Muhammed’in hidâyeti ve kurtuluşu için duâ edilir. (Duâ ve İbâdetler,fazilet neşriyat)

Bir bardak su ya bir çay kaşığı karanfil öğütülmüş koyarak içince neler olur, aşağıda okuyabilirsiniz

Fotoğraf açıklaması yok.

Münafıkların Âhiretteki Durumu

Beşir Mübeşşir
Münafıkların Âhiretteki Durumu
Denildi ki: Münafıklara, yaptıklarına muvafık olarak muamele edilir. Bu (münâfiklara yapılacak muamele), haberde varid oldu:
Münafıklar Cehennem ateşine atılıp; orada uzun süre azab gördüklerinde, Rahman Allah’dan yardım isteyeceklerdir. Onlara:
-“İşte kapılar! Muhakkak Cehennemin kapıları açıldı. Hemen buradan çıkın.” denilir. Münafiklar, hızlıca kapılara koşarlar (Kapılara hücum ederler). Tam kapıya geldiklerinde kapı tekrar üzerlerine kapanır. Cehennemin kuyularına derekelerine, şeytan ve tağutlar ile birlikte geri döndürüleceklerdir. Cenâb-ı Allah, onlar için:
“Haberin olsun ki, kâfirler hep hile kuruyorlar. Ben de kurarım onların hilelerine hile.”
Hadis-i şerifte:
“Kıyamet günü, bir nefere (bir cemaate) cennete girmesi emrolunur. Cennete yaklaşır ve hatta kokusunu almaya başlarlar. Cennetin köşklerine ve Cenab-ı Allah’ın cennet ehline hazırladığı nimetleri görürler. Nida olunurlar:
-“Onları çevirin! Onların cennette nasibleri yoktur“(denilir). Geçmişte ve gelecekte hiç kimsenin görmediği ve dönmediği büyük bir pişmanlık ve hasretle dönerler.
Onlar:
-“Ya Rabbi! Senin evliya kullarına hazırlamış olduğun sevâb ve mükâfat bize göstermeden önce keşke bizi Cehenneme atsaydın” derler.
Allah c.c:
-“Ben bunu size göstermeyi murad ettim. Çünkü siz benimle halvet ettiğiniz zaman, büyüklükle ön plana çıktınız. (İbâdet etmediniz.) Amma insanlar ile karşılaştığınız zaman onlara saygı gösterdiniz, insanlara riyakârlık ettiniz. Kalblerinizde olanın hilâfina (içinizde olmayan imanı) izhâr ettiniz. Dünyaya hazırlandınız. Benden korkmadınız. İnsanlara hürmet ettiniz, saygı gösterdiniz, benim kadrimi bilmediniz, beni yüceltmediniz. Siz dünya hukukunu çiğnemekten kendinizi tuttunuz. Fakat kötülükleri benim için terketmediniz.” Yani insanlar için, kötülükten kendinizi alıkoydunuz. Benim için değil. Öyleyse bu gün, sizin hürmetiniz yani çok sevabınız olmasıyla beraber, size “Elîm azab“ımı tattıracağım.
Ruhu’l Beyan Tefsiri Tercümesi – cilt – 1
Fotoğraf açıklaması yok.
Görüntünün olası içeriği: yiyecek ve yazı

6 Eylül 2019 Cuma

Kâfirin Kıyamet Gününde Cehennem Ateşinde Vücudunun İri Ve Çirkin Oluşu: İmam Ahmed b. Hanbel… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde kâfirin (cehennemdeyken) azı dişi, Uhud dağı; baldırı kazan; ateşteki yeri Kudeyd vadisiyle Mekke arası; derisinin kalınlığı da Cibar zirâıyla kırk iki zira’ kadardır!“ Bezzâr… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “(Cehennemdeyken) kâfirin azı dişi Uhud dağı kadardır. Derisinin kalınlığı da kırk zirâ’dir.” Bezzâr… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kâfirin azı dişi Uhud dağı gibidir. Cehennemdeki oturağı ise üç günlük yol (uzunluğunda ve büyüklüğü) kadardır.” Hasan b. Süfyan… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “(Cehennemdeki) kâfirin iki omuzunun arasındaki mesafe, hızlı giden bir süvari için beş günlük yoldur.“ Hasan… Ebû Hazinf’den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: “Cehennemdeki kâfirin iki omuzu arasındaki mesafe, hızlı giden süvari için üç günlük yoldur.” Bezzâr… Ebû Hüreyre’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “(Cehennemdeki) kâfirin azı dişi Uhud dağı; baldırı ise Verkan dağı kadardır. Derisinin kalınlığı da kırk Zİrâ’dir.” İmam Ahmed b. Hanbel… Amr b. Şebib’in dedesinden rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Büyüklük tasayanlar, kıyamet gününde insan suretindeki karıncalar gibi haşredileceklerdir. Bütün küçük şeyler bile onlardan yüksek olur. Öyleki bols denen bir cehennem zindanının ve ateşler ateşinin içine düşerler. Kendilerine cehennemliklerin vücutlarının sıkılmasıyla elde edilen bir sıvı içirilir“ Tirmizî, bunun hasen bir hadis olduğunu söylemiştir. Burada anlatılmak istenen şudur ki; onlar daha faza azab ve acı çeksinler diye, bu şekilde toplanıp cehenneme sevkedildiklerinde vücutları irileştirilerek ateşe gireceklerdir. Nitekim azabı şiddetli olan Allah bunun sebebini şöyle açıklamıştır: “Azabı tadsınlar diye...” Deniz Tutuşturulur Ve Cehennemin Bir Parçası Haline Gelir: İmam Ahmed b. Hanbel… Ya’lâ b. Ümeyye’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Deniz, cehennemin kendisidir.” “Cenab-ı Allah’ın şöyle buyurduğunu görmüyor musunuz: “Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışız-dır.” (Kehf, 18/29) Canım kudret elinde bulunan zât’a yemin ederim ki, ben Allah’a arzedilmeden o ateşe asla girmeyeceğim. Ben Aziz ve Celil olan Allah’ın huzuruna varmadan o ateşin bir katresi dahi bana isabet etmeyecektir.“ Ebû Davud… Abdullah b. Amr’dan rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ya hacılar, ya umreciler ya da Allah yolunda savaşa gidenler deniz yolculuğu yaparlar. Doğrusu denizin altında ateş, ateşin altında da deniz vardır.” Kaynak : Ölüm ve ötesi – İbni Kesir


 Görüntünün olası içeriÄŸi: bir veya daha fazla kiÅŸi
SIRAT NE DEMEK? NASIL GEÇİLİR?
SIRAT
Sırat, cehennem üzerinden cennete doğru bir köprüdür. Sırat hakkında birçok sahih hadis-i şerif vardır. Ashab-ı Kiram sıratın mevcudiyeti hususunda icma’ ve ittifak etmişlerdir.
Şeriatta vuku’u böyle sabit ve ashab-ı kiramın ittifak eylediği şeyleri inkâr ve te’vil eylemek, İslam dinini hafife almaktır. Bundan Allahü Teâlâ’ya sığınırız.
Ehl-i sünnet âlimleri; Meryem süresinin “Hem içinizden hiçbiri yoktur ki, mutlak ona varacak olmasın...” ayet-i kerimesini, Sırat üzerine uğramak ile tefsir etmişlerdir.
Birçok hadis-i şeriflerde (sırat köprüsü kıldan ince, kılıçtan keskindir. Cehennemin üzerine kurulur) diye bildirilmiştir. İmam Müslim’in bildirdiği hadis-i şerifte: “Herkesten önce ben ve benim ümmetim sırat köprüsünden geçeriz. Sırat üzerinden geçerken peygamberlerden başkası bir şey söyleyemez. Onlar da, ya Rabbi, ümmetlerimize selamet ihsan eyle! derler.” buyuruldu.
Mükellef olan bütün insanlar sırat üzerinden geçeceklerdir. Kimi göz açıp kapayıncaya kadarlık zamanda, kimi yıldırım gibi geçer. Kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi koşan at gibi, kimi yürüyen at gibi, kimi emekleyerek; arkasına günahı yüklenmiş olduğu halde geçer. Kimi de geçemeyip cehenneme düşer.
Kafirler sırat üzerinde cehenneme düşerler. Münafıklar, mü’minlerle beraber bir miktar giderler, Allahü Teala onlara bir karanlık verir. Mü’minlerin önlerinde ve sağ taraflarında olan nurlarının ziyalarından kendilerine aydınlık olması için, mü’minlere seslenip: “Ey mü’minler, bize bakınız, nurunuzdan alalım...” derler.
Kaynak: Fazilet Takvimi – 25 Ağustos 2008 Salı