2 Aralık 2019 Pazartesi

Astronomi İlminin Önemi İmam-ı Gazali hazretleri, Astronomi ilminden bilgisi olmayanların imanının kâmil olmayacağını buyurmuşlar... Kâinattaki iki temel unsur olan yerler ve gökler her zaman birbiriyle alakadardır. Ayrı ayrı düşünülemez. Kainat ve içindeki her şey Allah’ın varlığına ve birliğine işaret eden birer delil, birer ayettirler. Astronomi İlminden bilgisi olmayanlar ise Cenab-ı Allah’ın kâinâttaki hâkimiyetinin, herşeyi kendine ibâdet ettiren kudretinin işâretlerini yani Rububiyetinin ve Uluhiyetinin işaretlerini görmekten yoksun olurlar. Kâinatta herşeyin birbiriyle alakadar, cüz'i ve külli programlarla birbirine bağlı olduğu, bu muhteşem nizamı gözlemleyip, ilmini tahsil etmekle ise kesretten vahdete giderek imanımızı mükemmelleştiririz. Aynı zamanda bize bir nimet olarak sunulan, zaman tayini ve yolumuzu bulmamız için sebep olarak yaratılan gök cisimlerinin ilminden de istifade ederiz.

TILSIM NEDİR VE HAVASTAKİ YERİ

Tılsım: Semavî birtakım güçlerin, arzî güçlerle birleşerek garip, olağandışı işler yapması şeklinde tarif edilir (et-Tânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn, 2/927). Elmalılı Hamdi Yazır, tılsımın, Hz. İbrahim a.s’ın kavmi olan Keldanîler’in yaptığı sihir türü olduğunu söyler ve şöyle der: “Fikrimizce bu sihirde, tabiiyat ile ruhiyatın eski zamanlarda keşfedilmiş, birbiriyle ilişkili bazı garip özellikleri birleştirilerek uygulandığı anlaşılmaktadır.” (Hak Dini Kur’an Dili, 1/443) 

Ayın akrep burcunda bulunduğu sırada mühre kazıtılan akrep figürünün, kişiyi akrep ısırmalarına karşı koruyacağı, arkasını üstü açık olduğu halde aya doğru dönen hayvanların, ay ışığının arkalarına vurması sebebiyle öleceği… gibi hususlar semavî kuvvetlerle arzî kuvvetlerin belli bir tarzda bir araya gelmesi sonucunda oluşan tılsımlara örnek olarak zikredilmiştir. (İbn Hazm, el-Fısal, 5/101-102; Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, 20/120) 

İbn Hazm tılsım hakkında müşahedeye dayalı enteresan bilgiler verir ve şunları söyler: “Tılsım, eşyanın tabiatını değiştirme ve gözbağcılık değildir. Tılsımlar, Allah Tealâ’nın terkib ettiği birtakım güçlerdir ki, soğuğun sıcak ile ve sıcağın soğuk ile giderilmesi gibi, Allah Tealâ bu tılsımlar vasıtasıyla başka bazı güçleri ortadan kaldırır. (…) Tılsımların def’i mümkün değildir.” 

Semavî güçlerle arzî güçler arasındaki denge ve ilişki doğru biçimde kurulduğu zaman, tılsım garip hadiselerin oluşmasına yol açabilir. “Mıknatısın demiri, kehribarın saman çöpünü çekmesi ve sirkenin ittiği taş böyledir. Bu taş, içinde sirke bulunan kaba sarkıtıldığı zaman kaba girmez, dışına kaçar. Keza yağmur çeken taş da buna örnektir ki, bu taş Türkler arasında iyi bilinir.” (el-Îcî, el-Mevâkıf, 3/368)

Trafik kazalarından korunmanın manevi tedbirleri_Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden: Trafik kazalarından korunmanın manevi tedbirleri_Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinden: "Resülüllah (s.a.v.) Efendimiz’in 27 sır kâtibi vardı. Âyetü'l-Kürsi Hicret'ten sonra bir gece yarısı nazil olduğunda onu, Resûlüllah'ın sır kâtiplerinden Zeyd bin Sabit (r.a.) yazmıştır. Âyetü'l-Kürsiye tazim ve tebcil için, bir rivâyete göre 40 bin, diğer bir rivâyete göre 80 bin melek nâzil olmuştur. Âyetü'l-Kürsî'ye çok muazzam ve muhterem bir melek hâdimdir/hizmetçidir. Bu gün bütün vâsıtalar/araçlar tehlike halindedir. Ancak ta'lîmât-ı İlâhiye ile bu tehlikelerin önüne geçilebilir. [Hava], deniz ve kara vâsıtalarına binerken "Bismillâhi mecrâhe ve mürsehe inne Rabbi le Gafûru'r Rahıym [Meali: Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın ismiyledir. Muhakkak ki Rabbim, çok mağfiret edici ve çok rahmet edicidir] (Sure-i Hûd, 41) diye okuyan kimse, her türlü tehlikeden muhâfaza olunur. Sokağa çıkarken 7 Âyetü'l-Kürsî okuyup, her defasında 6 cihete/yöne üflemeli. Yedincide, "Velâ yeudühü hıfzuhümâ ve hüve'l-aliyyü'l-azıym" diye 3 defa okuyup "Huu" ile içine "Huu”lamak lâzım. Bu talîmât ile vesâite/araçlara binenleri, Cenâb-ı Hakk her türlü felâketten korur. Bunu söylemezdik ama, tehlikelerin umumiyeti(çoğalıp genelleşmiş olması) bizi bu esrârı söylemeye mecbur etti. Hakikaten muazzam bir esrâr-ı İlâhîdir. Ne akıl, ne mantık, ne san'at, hiç biri ona tahammül edemez. Bunun adına, "Kerâmetü'n-Nebi" derler. Bu insanlar, isyanları ile kok kömürü hâline gelmişlerdir. Kuruların yanında yaşlar da yandığından, o yaşları kurtaralım diye bu esrârı ifşâ ediyoruz"

HERHANGİ BİR SIKINTI HALİNDE OKUNACAK DUA

Posted by Site - Yönetici Şubat 23, 2011

5insanlara-tesekkur-etmeyen-allahu-tealaya-da-sukretmez-fakire-hesap-sorulmazborc-ve-sikinti-uzerine-bir-hadis

HERHANGİ BİR SIKINTI HALİNDE OKUNACAK DUA.

Müşkil vaziyette kalındığında o işin hal ve âsân olması için boy abdesti ile 1001 Salat-ı Münciye ve günde 500 Kelime-i Tevhid getiren kula, Mevlâ avuç açtırmaz  müşkilini âsân eder.


Ahbab Hoca

mahkemede beraat etmek için

mahkemede beraat etmek için

Mahkemeden berâet etmek için ( وَللهُ غَالِبٌ عَلَى اَمْرِهِ ) 1461 defa ve her yüzüncüde ( وَللهِ غَالِبٌ عَلَى اَمْرِهِ ) kasem yapılarak okunur

AHBAB HOCA  EFENDİNİN DEFTERİNDEN NOTLAR                                                                                                   
Bir işin halli, bâhusus mahkemeden beraet için 51 Besmele okuyup, kapıdan girerken 'Huu' denir. Bi-iznillâhi Teâlâ her iş ve müşkil hallolur. Esrâr-ı Besmele'dendir..." [Süleyman Hilmi Tunahan kuddise sırruh, Ahbâb hocaefendi merhum, Notlar, s. 72]

YANINDAKİ MELEĞİN VE ŞEYTANIN İSMİNİ ÖĞRENME

YANINDAKİ MELEĞİN VE ŞEYTANIN İSMİNİ ÖĞRENME

İnsanlar doğarken Hafaza melekleri ve Kiramen Katibin melekleri ile beraber bir melek ve bir şeytan daha yaratılır. Bunun ile ilgili olarak Hazreti Aişe radıyallahü anha şöyle anlatmıştır:
"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir gece yanımdan çıkıp gitmişti. (Benim nöbetimde) hanımlarından birinin yanına gitmiş olabilir diye içime kıskançlık düştü. Geri gelince halimi anladı ve:

"Kıskandın mı yoksa?" dedi. Ben de:

"Evet! Benim gibi biri senin gibi birini kıskanmaz da ne yapar?" dedim. Aleyhissalatu vesselam:

"Sana yine şeytanın gelmiş olmalı" dedi. Ben:

"Benim şeytanım mı var?" dedim.

"Şeytanı olmayan kimse yoktur" dedi.

"Seninde de var mı?" dedim

"Evet, Ancak onu Müslüman yaptım!" buyurdu."
Herkes kendi ismine bakaraktan bunların isimlerini öğrenebilir. Bu usul ile ayetlerin veya esmaların görevlileri de bulunabilir.
Bir isimden müvekkil meleğin ismini bulmak için o ismin ebced ile hesabı yapılır. Çıkan sonuç kendisi ile çarpılır. Rahmani’yi bulmak için çıkan sonuçtan 41 çıkarılır. Çıkan sonuç sol taraftan ebcede çevrilir. Ayrıca sonuna Yâil eklenir. Şeytani’yi bulmak için ise çıkan sonuçtan 325 çıkarılır. Çıkan sonuç sol taraftan ebcede çevrilir. Ayrıca sonuna Ìşin eklenir.
Bir misal ile açıklamak gerekir ise;
Nurullah ismini ele alalım. Bu ismin ebcedi 322’dir.
322 x 322 = 103.684

Rahmani için
103.684 –  41 = 103.643               يجودج يَائِيلْ

Şeytani için 
103.684 – 325 = 103.361             يججوا عِيشٍ

YEMEK DUASI VE SIRRI

YEMEK DUASI VE SIRRI

YEMEK DUASI VE SIRRI !! Yemek duasinda cok büyük kerametler vardir.Yemeklerden sonra bu dua'ya devam edilen evde bereket kesilmez.Ve O ailenin cocuklari anne ve babasina asi olmazlar. Elhamdü lillah ( 2 Kere) Elhamdü lillahillezii et`amenaa vesegaanee vecealenee minel müslimiyn. Elhamdü lillehi rabbil alemiyn vessaleeti vesseleemü alaa seyyidinaa Muhammedin ve alaa eelihii ve sahbihii ecmaıyn. Vagfu anne vagfirlenaa verhamnaa ente mevlanaa fensurnaa alel gavmil kefiriyn. ( 3 Kere ) Allahümme salli alaa seyyidinaa Muhammedin biadedi envaaırrızgı velfütüühaat yaa baasıtullezii yebsüturrizga limen yesaau bi gayri hisaab. Übsut aleynaa rizgan veesian min külli cihetin min hazeeini gaybike bigayri minneti mahluug bi mahzi fazlı keramike bigayri hisaab. Yaa ekramel ekramiyn veya erhamerrahimiyn, iftahilbaabe yaa Allah ( 3 Kere ) Yaa Allahu yaa kafii yaa fettaah yaa müfettih fettih bil hayr. Allahümmegfir sahibe hezettaami vel eekiliyn. Allahümmec al devletenaa daaimen evleedenaa aalimen saaliha velaa tüsallit aleynaa zalimen. Allahümme zid velaatengus nıgmeten kesiyraten bihurmetil FATIHA… NOT : Duadaki bazi harfler ikiser yazilmistir, bu o harfleri biraz uzatarak okumak anlamina gelir. MANASI : Hamd Allaha mahsustur. ( 3 kere ) Hamd bizi doyuran, sulayan, ve bizi müslümanlardan eyleyen Allaha mahsustur. Hamd alemlerin rabbi olan Allaha mahsustur. Salatu selam efendimiz Muhammed s.a.v. ile O´nun al ve ashabinin tamami üzerine olsun. Bizi afv eyle , bizi magfiret eyle , bize rahmet eyle ( Allahim ). sen bizim mevlamizsin; kafir kavimler üzerine- galib gelmemiz icin – bize yardim eyle.( 3 kere ) Allahim rizkin ve fetihlerin her cesidinin adedi kadar, Efendimiz Muhammed Mustafa´ya s.a.v. rahmet eyle. Ey istedigine rizki hesabsiz olarak yayan Rabbim! Mahlukata minnet ettirmeden, sadece kereminin fazliyla, kendi gayb hazinelerinden, her cihetten bizim üzerimize hesabsiz olarak rizk sac , ey ikram edicilerin en cömerdi ve ey merhamet edicilerin en merhametlisi. Ya Allah ( hayra ait ) her kapiyi ac, ( 3 kere ) Ya Allah ya Kafi , ya Fettah , ya Müfettih ! Hayirli olarak ac ( hayirli fetihler nasib eyle ) Allahim bu yemegin sahibi ve yiyenleri magfiret buyur. Allahim onlarin devletlerini daim, evladlarini alim, salih eyle.Onlar üzerine zalimleri musallat etme ! Allahim Fatiha suresinin sirri hürmetine, -bize- bir cok nimetler fazlalastir, noksanlastirma !

YAĞMURDAKİ ESRAR

YAĞMURDAKİ ESRAR

Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü? Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz? Yoksa indiren biz miyiz? Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık. Şükretmeniz gerekmez mi?" (Sûre-i Vakıa, âyet 68-70) mealindeki âyet-i kerîmelerde Hz. Allah (c.c.) vermiş olduğu nimetlerin bizler için ne kadar hayatî öneme sahip olduğunu ve bunlar için şükredilmesi gerektiğini bildirmiştir. 
Su buharlarının yoğunlaşmasıyla meydana gelen bulutlar görünüş olarak pamuğa benzedikleri için çok hafif oldukları zannedilir. Fakat ortalama büyüklükteki bir yağmur bulutunda 300 bin ton su bulunur. Yeryüzünü canlandıracak ve hayat verecek yağmur bu dev bulutlardan iner. 
Hz. Allah (c.c) ayet-i kerîmesinde meâlen "Baksana Allah bir bulut sevk ediyor sonra onun açıklığını telif eyli(birleştiri)yor. Sonra onu (bulutları birbirine katarak) teraküm ettiriyor da, yağmuru (bulutun) hılalı(arası)ndan çıkıyor görürsün." (Sûre-i Nûr, âyet 43) buyurmuşladır. 
Başka bir âyet-i kerîmede ise bulutlardan akan yağmur suyunun temizliğine işaret edilmiş ve "Biz gökten tertemiz su indirdik" (Sûre-i Furkân, âyet 48) buyurulmuştur.

Akan tertemiz suyun içerisinde az nisbette tuz ve bazı mineraller vardır. Bunlar da Hz. Allah'ın büyük bir rahmetidir. Toprak, yağmur suyunda bulunan bu az miktardaki tuz ve mineraller sayesinde beslenir.    

İstanbul Boğazı, meşhur ismiyle Boğaziçi nasıl oluştu?

“İstanbul Boğazı, daha meşhur ismiyle Boğaziçi nasıl oluştu?” Bu soru yüzyıllardır bilim dünyasını meşgul etmiştir. Günümüzde uzmanlar, İstanbul Boğazı açılmadan önce Karadeniz’in küçük bir tatlı su gölü olduğunu belirtmektedirler. Ama İstanbul Boğazı’nın insan gücüyle mi yoksa kendiliğinden mi oluştuğu sorusuna henüz bir cevap verilememiştir. İnsan gücüyle açılan Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı, uzun mesafeleri kısaltmıştır; ancak İstanbul ve Cebelitarık boğazının açılması daha eski çağlarda olduğundan bunlar hakkında arkeolojik çalışmalar yapılmaktadır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, İstanbul Boğazı’nı ve Cebelitarık Boğazı’nı İskender-i Zülkarneyn ve onun ordusunda bulunan Hızır Aleyhisselam’ın açtırdıkları anlatılmaktadır. Ayrıca, Üsküdar ile Sarayburnu arasında çok mamur bir şehrin olduğu ve bu şehrin İstanbul Boğazı’nın patlamasıyla sular altında kaldığı da aktarılır. Evliya Çelebi, İstanbul ve Cebelitarık boğazlarının açılışını şu şekilde anlatmaktadır: “Allahü Teâlâ, yeryüzünü bu­günkü şekline koymak için İskender-i Zülkarneyn'i yarattı. Zira “Cenâb-ı Al­lah bir şey murad ederse, sebebini hazır eder.” âyeti üzere, Âdem (a.s.)'ın dünyaya gelişinden 5079 yıl sonra yeryüzünde İskender-i Kübra pa­dişah oldu. Bütün hükümdarlar ona itaat ettiler. Fakat Yunanlı­ların Makedonya ve İzmirne sahibi Kaydâfe, İskender'e itaat etmeyip, kuvvetli bir hasım oldu. İskender, Kaydâfe'ye bir türlü galip gelemiyordu. Sonunda İskender, seyahat maksadıyla gizlice Kaydâfe'nin ülkesine ayakbastı. Kaydâfe’nin divanına girdi. Onun hal ve hareketini araştırırken, Allah'ın hikme­ti, Kaydâfe’nin askerleri İskender'i tanıdılar. Onu yakalayıp Kaydâfe’nin huzuruna getirdiler. Kaydâfe, daha önce İskender'in res­mini yaptırmış olduğundan, onu hemen tanıdı ve hapse attırdı. İs­kender, uzun zaman hapiste kaldı. Sonra Kaydâfe, İskender’i ha­pisten çıkarttı. Kendisi ile savaş etmeyeceğine ve kılıç çekmeyece­ğine dair İskender’e yemin ettirip onu serbest bıraktı. “İskender, oradan Elburz Dağı eteğinde hükümet merkezi olan Irak Daviyân'a geldi. Bütün bilginleri toplayıp bir görüşme yaptı. Vezirleri: ‘Pâdişâhım, Kaydâfe denilen o kadının ne haysiyeti ola! Denizler gibi asker ile üzerine gidip vilâyetini harab edip, halkını kılıçtan geçirip, ciğerlerini kebap edelim’ dediler. İskender onlara: ‘Kerim olan verdiği sözünde durur. Kaydâfe beni hapisten çıkar­dığında, üzerine asker göndermemeye ve kılıç çekmemeye söz verip yemin ettim. Buna bir çare verin ki, Kaydâfe’den intikam alalım.’ diye cevap verdi. O anda hemen Hızır (a.s.): ‘Ey İsken­der! Eğer Kaydâfe’den intikam alalım dersen, savaş yapmaya bile lüzum yok. Hemen Karadeniz'i Makedonya yakınından kesip, Akdeniz'e akıtalım. Kaydâfe’nin bütün ülkesini suya boğar ve intika­mını alırsın. Böylece ettiğin yemin ve verdiğin sözünde de durmuş olursun.’ dedi. İskender'in bütün bilginleri: ‘Allah mübarek eyleye, Allah'ın ilhamı ile en güzel çare bu ola.’ diyerek karar verdi­ler. Derhal bilginler, hocalar ve mühendisler Karadeniz ile Akde­niz'in yüksekliğini ölçtüler. Karadeniz daha yüksek idi. Yedi yüz bin, dağ deviren işçi toplandı. Karadeniz'in suyunun kesilmesine baş­landı. Bütün bu işlere Hazret-i Hızır bakıyordu. Zira Hazret-i Hızır, İskender-i Zülkarneyn’in ordusu­nda asker idi. “İskender ile karanlıklara varıp, âb-ı hayatı (Hayat suyu = ölümsüzlük) içmek Hızır'a nasib oldu. Hâlâ zinde durumdadır. Hazret-i Musa ile arkadaş olduğuna dair Kur'an-ı Kerim'de âyet var­dır. Hâlâ deniz işlerinde memurdur. Karadeniz'in Akdeniz'e karıştırılmasına sebep, Hızır Ne­bî olmuştur. Bu çalışma, üç sene sürdü. Neticede boğaz açıldı ve Kaydâfe'nin şehirlerinden Makedonya'yı, Es­ki İstanbul'u, Yoruz Kalesi’ni ve yedi yüz kadar şehri su basıp askerinden bir kişi bile kurtulamadı. Bu meşhur kıssa daha sonraları bir beyitte şöyle yer almış: Fırsatında düşmana veren amân / Kaydâfe gibi olıser bî-güman “O asırda Karadeniz ile Akdeniz arasında binlerce köy ve kasaba ve büyük şehirler vardı. İstanbul'un Sarayburnu ile Üs­küdar arasında Makedonya şehri vardı. Yedi yüz ılıcalı büyük bir şehir idi. Suda kaybolmuş, İskender-i Kübra da böylece Kaydâfe’den intikam almıştı. Sarayburnu'nda Makedonya şehrini hemen onarmaya başladı. O zamandan beri Macar ülkeleri Sirem ve Semendire sahraları, Leh, Çeh, Kırım, Kamer el-Kam, Kıpçak ve Heyhat vadileri denizden uzaklaştı. Hepsi İrem bahçeleri gibi gönül açıcı yerler oldu. İnsanoğlu ve hayvanlar için otluk ve ekilir yerler oldu. “Büyük İskender, Makedonya'yı hükümet merkezi yaptı. Sonra yine Allah'ın emri ile Akdeniz'in Septe Boğazı (Cebelitarık) olan yeri de açıp, Akdeniz'i okyanusa akıttı. Yunanca'da Okyanus Denizi derler. Arap dilinde Muhit Denizi (Bahr-i Muhit) denir.” Yedikıta Dergisi (9.sayı, Mayıs 2009)