2 Aralık 2019 Pazartesi

Ayetel Kürsi Tılsımı




Bereket sembolüdür. Borçlardan kurtulup işin kariyerin zenginliğin anahtarı olmuştur.
Borçlu işsiz aile içi sıkıntıları olan ve tüm kapıları kapanmış olan kişilerde bile etkisi çok yüksektir.
Her türlü Şeytan, Cin, peri, kötü enerji boyutu bu tılsımın olduğu bölgeye gelemez ve yaklaşamaz muazzam bir koruma alanı oluşturur.yani koruyucu bir aura oluşturur ve negatif enerji ve kötü şeytani varlıklar yaklaşamaz. Muazzam bir koruma alanı oluşturur(Görünmez lazer alanı). Böylece kazancın artar ve istemekte olduğun parayı kazanmaya başlarsın yeni insanlarla tanışır yeni sebeblerle yeni kapılar açılır. 

Nal-i Şerif Tılsımı

Kastallani (rahimehullah) ın el mevahibül-Ledünniyye isimli eşsiz eserinde, bu nal-i şerifin resminin ve misalinin bereket ile ilgili tecrübe edilen faydalar şöyle sıralanmıştır.

a) Her kim,kendisinden bereketlenmek niyeti ile ,bu nal-i şerifin resmini yanında bulundurursa,
1- Azgınların saldırısından,
2- Düşmanların galibiyetinden,
3- Azgın şeytanların şerrinden,
4- Her kıskanç kişinin nazarından emin olur.
b) Hamile kadın onu sağ elinde bulundursa,ALLAH-u Teala'nın yardımı ile doğumu kolay olur.
c) Sihir ve büyüler bunu taşıyana tesir etmez.
d) Bunu tasımaya devam eden kişi bütün insanlar tarafından tam bir kabul görür.
e) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) in kabrini ziyaret etmek mutlaka nasib olur.
f) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) i rüyasında görür.
g) Onu tasıyan ordu bozguna uğramaz.
ı) Bulundugu gemi batmaz.
j) Bulundugu ev yanmaz.
k) İçinde bulundugu eşya çalınmaz.
l) Sahibinin hürmetine ne istense ,yapılan dua reddolmaz.
m)Sahibi ile hangi darlıkta tevessül edilse mutlaka o sıkıntı kalkar.
n) Sahibi ile hangi hastalıkta meded istense mutlaka şifa gelir.


Ancak Bütün Bu Sayıların Gerçekleşmesi Kuvvetli İman Şartına Bağlıdır.


Osmanlı Padişahlarından Sultan I.Ahmed’in Peygamberimizin kademine hürmeten söylediği ve O’nun ayak izinden yaptırdığı sorgucunun üzerine nakşettirdiği, meşhur dizeleri şöyledir:
Nola tacım gibi başımda götürsem daim /
Kadem-i nakşını ol Hazret-i Şâh-ı Rusûlün /
Gül-i gülzâr-ı Nübüvvet o kadem sahibidir /
Ahmeda durma yüzün sür Kademine o Gülün /



Kalp Gözü Açan Ayetler (Keşif Ayetleri)


Kuran-ı Kerimdeki Keşif Ayetleri
sabah namazını kıldıkdan sonra 7 defa
"fe keşefna anga gıdaa fe beserukel yevme hadid ve sallahlahü ale seyyideni muhammedin ve ala ali hi ve sahbihi vesellem "okuyun iki elin baş parmaklarına üfleyin ve parmaklarınızı gözünüze mes edin...Bunu alışkanlık haline getirin.Hiç bir zararı olmaz aksine gözünüzün nuru artar.Aşağıdaki ayetler 40 gün 41 defa okunur.

1- Necm Suresi 58 لَيْسَ لَهَا مِن دُونِ اللَّهِ كَاشِفَةٌ

Leyse lehâ min dûnillâhi kâşifeh(kâşifetun).

Onu, Allah'tan başka keşfedecek yoktur.

2- kaf suresi 22.ayeti:لَقَدْ كُنتَ فِي غَفْلَةٍ مِّنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنكَ غِطَاءكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ

Lekad kunte fî gafletin min hâzâ fe keşefnâ anke gıtâeke fe besarukel yevme hadîdun.

(Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.”

3- Mülk suresi 14.ayet:Elâ ya’lemu men halak(halaka), ve huvel latîful habîr(habîru).

Yaratan (yarattığını) bilmez mi? Ve O; Lâtif'tir, Habîr'dir (haberdar olandır).

4- Yasin suresi 53.ayet:İn kânet illâ sayhaten vâhıdeten fe izâ hum cemîun ledeynâ muhdarûn(muhdarûne).

5-Yusuf 100.ayet:"İnne rabbi lediyfun lima yeşa'u İnnehü huvel alimul hakim."
Şüphesiz ki; benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak ki; “O” dur.”

6- En'am 103.ayet : Lâ tudrikuhul ebsâru ve huve yudrikul ebsâr(ebsâru) ve huvel lâtîful habîr(habîru).

Görme hassaları onu idrak edemez. Ve O, görme hassalarını idrak eder. Ve O, lâtiftir, herşeyden haberdardır.

7- Lokman 16.ayet:"Yâ buneyye innehâ in teku miskâle habbetin min hardalin fe tekun fî sahretin ev fîs semâvâti ev fîl ardı ye’ti bihâllâh(bihâllâhu), innellâhe latîfun habîr(habîrun)."

Ey yavrum! Muhakkak ki o (amelin), bir hardal tanesi kadar dahi olsa ve o, bir kaya içinde veya göklerde veya yerde bile olsa, Allah onu, (kıyâmet günü hayat filminde karşına) getirir. Muhakkak ki Allah; Lâtif'tir (lütuf sahibi), Habîr'dir (haberdar olan).

8-Azap 34.ayet:Vezkurne mâ yutlâ fî buyûtikunne min âyâtillâhi vel hikmeh(hikmeti), innallâhe kâne latîfen habîrâ(habîren).

Ve evlerinizde Allah'ın âyetlerinden okunanları ve hikmeti zikredin. Muhakkak ki Allah; Lâtif'tir (lütuf sahibi), Habîr'dir (herşeyden haberdar).

9- Hacc 63.ayet :"E lem tere ennallâhe enzele mines semâi mâen fe tusbihul ardu muhdarreh(muhdarreten), innallâhe latîfun habîr(habîrun)."

Allah'ın semadan su indirdiğini ve böylece yeryüzünün yeşerdiğini görmedin mi? Muhakkak ki Allah, Lâtif'tir (lütûf sahibidir), Habîr'dir
(herşeyden haberdardır).

10- Tarık suresi 9.ayet:"Yevme tubles serâir(serâiru). "

"Gizli şeylerin açıklanacağı gün."

11- Nahl 69.ayeti:Summe kulî min kullis semerâti feslukî subule rabbiki zululâ(zululen), yahrucu min butûnihâ şarâbun muhtelifun elvânuhu fîhi şifâun lin nâs(nâsi), inne fî zâlike le âyeten li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne).

Sonra meyvelerin (çiçeklerin) hepsinden yeyin! Rabbinin emre amade kılınmış yollarında sülûk edin (uçun, dolaşın). Onun karnından muhtelif (çeşitli) renklerde içecek (bal) çıkar. Onda insanlar için şifa vardır. Muhakkak ki bunda, tefekkür eden bir kavim için elbette bir âyet (delil) vardır.


12-Tevbe .16.ayeti:Em hasibtum en tutrekû ve lemmâ ya'lemillâhullezîne câhedû minkum ve lem yettehızû min dûnillâhi ve lâ resûlihî ve lel mu'minîne ve lîceh(lîceten), vallâhu habîrun bi mâ ta'melûn(ta'melûne).

Yoksa siz Allah'ın, sizden savaşanları ve Allah'tan ve O'nun resûlünden ve mü'minlerden başkasını dost edinmeyenleri bilmesine rağmen, bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptığınız şeylerden haberdardır

Tevbe suresi son 3 ayeti:

13-Ve îzâ mâ unzilet sûretun nazara ba’duhum ilâ ba’d(ba’din), hel yerâkum min ehadin summensarafû, sarafallâhu kulûbehum bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne).

Ve sure olarak bir şey indirildiği zaman: “Sizi gören bir kimse var mı?” diye onlar birbirlerine bakarlar sonra giderler. Allah, onların kalplerini, fıkıh etmeyen bir kavim olmaları sebebiyle çevirdi.

14-Lekad câekum resûlun min enfusikum azîz(azîzun), aleyhi mâ anittum harîsun aleykum bil mu’minîne raûfun rahîm(rahîmun).

Andolsun ki; size, sizin içinizden azîz bir Resûl geldi. Sizin üzüldüğünüz şey, O'na ağır gelir (O'nu üzer). Size çok düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametlidir.

15- Fe in tevellev fe kul hasbîyallâh(hasbîyallâhu), lâ ilâhe illâ hûv(hûve), aleyhi tevekkeltu ve huve rabbul arşil azîm(azîmi).

Bundan sonra eğer onlar dönerlerse, o zaman onlara şöyle de: “Bana, Allah yeter (kâfidir), O'ndan başka ilâh yoktur. Ben, Allah'a tevekkül ettim (güvendim). Ve O, azîm arşın Rabbidir.

16-En'am suresi 75.ayet:Ve kezâlike nurî ibrâhîme melekûtes semâvâti vel ardı ve li yekûne minel mûkınîn(mûkınîne).

Ve böylece Biz, İbrâhîm'e onun mûkınîn (yakîn hasıl edenlerden) olması için yerin ve göklerin (semaların) melekûtunu gösteriyoruz (gösteriyorduk).

Uyarı:
Kuran-ı Kerimde toplam 20 keşif ayeti var.Havas çalışmalarında kullanılır.40 gün 41 defa okunur..ama yetki sahibi olmanız ve ya bu konuda bilgi sahibi bir hocadan eğitim almış olmanız gerekiyor.Sıradan kişiler kesinlikle okuyamaz çünkü Beyinde hasar bırakma tehlikesi vardır.

19 Hıfz(koruma) Ayeti

Okunmasında büyük faydalar görülen.cin şeytan insan diğer varlıkların şerrinden koruyan 19 ayeti kerime.
Bismillahirrahmanirrahiym*Ve la yeudühu hıfzuhüma ve hüvel aliyyül aziym* Falllahü hayrun hafizan ve hüve erhamür rahımiyn.VE HİFZAN MİN KÜLLİ ŞEYTANİN MARİD.ve hafaznaha min külli şeytanin raciymin.Ve hıfzan zalike takdirul azizil aliym.İn kullu nefsin lemmâ ‘aleyhâ hâfiz(un).İnne batşe rabbike le şedîdun.İnnehu huve yubdiu ve yuîdu.Ve huvel gafûrul vedûdu.Zul arşil mecîdu.Fa’âlun limâ yurîdu.Hel etâke hadîsul cunûdi.Fir’avne ve semûde.Belillezîne keferû fî tekzîbin.Vallâhu min verâihim muhîtun.Bel huve kur’ânun mecîdun.Fî levhın mahfûzin.Ve hüvel kahiru fevka ıbadihi veyürsilü aleyküm hafezaten.femâ erselnâke ‘aleyhim hafîzân.İnne rabbi ala külli şey'in hafıyz.Lehu muakkibâtun min beyni yedeyhi ve min halfihî yahfezûnehu min emrillâh.İnna nahnü nezzelnez zikra ve inna lehu le hafizun.ve künna lehüm hafizıyn.ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîzın.Allahü hafiyzun aleyhim ve ma ente aleyhim bi vekil.Li külli evvabin hafiyz.ve inne aleyküm le hafizıyn.

Allah'ın Görünmeyen Erleri (Rical'ul Gayb)


Allah-u Zülcelal Hazretleri, insanı hiçbir zaman nefsi ile baş başa, başıboş bırakmamıştır, yaratılış gününden beri insanı denetim ve gözetim altında tutmuştur.

‘Eşref-i mahlukat’ olarak yaratılan insan, yine insanlarla, ama seçkin olan rehber insanların vasıtasıyla irşad edilmiş, yolu aydınlatılmıştır.

Bu rehberler, “Peygamber” denen Allah-u Zülcelal’in elçileri ve onların maneviyatlarının varisleri olan “Veliler”dir.


Peygamberler, Hak’tan aldıkları hakikat meşaleleriyle insanların yollarını aydınlatmış, onları kötülükten korumuşlardır. Peygamberlerin varisleri veliler de aynı yolu takip ederek, insanların hak yola dönmeleri ve aydınlığı bulmaları için gayret ve mesai harcamışlardır. 

İnsanlığın var oluşundan bu yana süregelen ve Peygamber Efendimiz (sav) Efendimiz ile birlikte devam eden Fatiha Suresi’ndeki “İhdina’s Sırada’l Mustakîm…” diye başlayıp devam eden ayetlerin sırrı, insanlığın başlangıcından bu yana devam etmiş ve kıyamete kadar devam edecektir.

Peygamberler ve onların varisleri (veliler) hiçbir zaman kendi arzularıyla kendi nefisleri için ve kendileri namına, ‘asaleten’ bir davette bulunmamışlardır. Onlar sadece ilahi emirle Allah Rızası için ve Hz. Peygamber’in gölgesi altında, insanları hak yola davet etmişlerdir.

Bu yolda öğrenilen ve öğretilen ilk nokta; “Hakikat ehlinin en büyük sermayesi yokluktur” olmuştur. Tevazunun zirvesindeki bu Zatlar, kendilerini, bırakın insanları, herhangi bir eşyadan bile kıymetsiz ve aşağı görme yüksekliğini gösterebilmiş, bunu hayatlarının her anına yansıtmış nadir insanlardır.

Gaye Hak’tır Hakka ulaşmaktır. Şah-ı Nakşibend (ks) hazretleri şöyle buyurmuş: 

“Ben Hakk’ka ulaşmayı istedim. Hak Celle ve Ala Hazretleri beni bu yolda rehberlik yapanlara ulaştırdı. Onlar da beni Hakk’a ulaştırdı. Mürşid-i hakiki Hazret-i Allah’tır.”

Şu ahir zamanın akış biçimini, günahlara düşme konusunda insanların gafletini ve şeytanın insanları kandırmak için elinde bulundurduğu sermayenin çokluğunu gördüğümüzde, insan şunu anlıyor ki; Allah’a giden yolda, İslam’ı anlamada, Peygamber varisi veliler, mürşitler bizim için Allah-u Zülcelal’in lütfu ve bizim için halk ettiği kolaylıklardır. 

Bazı insanlar, Nübüvvetin sona ermesiyle müşahhas örneklerin de bittiğini söyleyerek velayet ve irşad meselesini teorik/ilmi olarak kabul etmelerine rağmen, zamanımızda pratik olarak örneğinin bulunmadığını söylemektedirler. 

Ahmed bin Hanbel (r.aleyh)’in naklettiği bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor:

“Bu ümmet içerisinde kırk kişi İbrahim meşrebi üzerinde, yedi kişi Musa meşrebi üzerinde, bir kişi de Muhammed (sav) meşrebi üzerinde bulunur. Bunlar mertebelerine göre insanların efendisidir.” (Bu hadis, İmam Ahmed Hambel’in Kitabu’z Zühd’ünde sahih, hatta mütevatir olarak belirtilmektedir. Bu ibare için ayrıca bknz. S. Ateş, ‘Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri’, İstanbul, 1969, s. 200.)

Yani, her zaman ve her devirde, Allah-u Zülcelal’in veli kulları, manevi alemin erleri mevcut olmuş ve kıyamete kadar da mevcut olacaktır. Manevi alemi yok saymak ya da inkar etmek, gözleri kapatıp ‘güneş yok’ demek gibidir. Zira, insanların hepsi gözlerini kapatsa da güneş yine vardır ve hakikati ortadadır. Geçmişte yaşamış alimler, Allah dostları, bu konuyu ciddiye almış ve hakikatini ortaya koymuşlardır.


Ebu Osman diyor ki: "Budelâ (ebdâl) kırk kişidir, umenâ (eminler) yedi kişidir. Hulefâ (halifeler) üç kişidir, kutup bir kişidir. Velilerin imamı olan kutup, bütün velileri bilir ve yönetir. Ama kendisini kimse bilmez ve yönetmez. Hulefâ olan üç kişi de yedileri bilir ve yönetir. Yediler de kırkları bilirler. Fakat kırklar; yedileri, üçleri ve kutbu bilmezler. Ancak ümmet arasında bulunan diğer velileri bilirler. Diğer veliler de kırkları bilmezler. Kırklardan biri ölürse, ümmet arasında bulunan velilerden biri onun yerine getirilir. Yedilerden biri ölürse, kırklardan biri yerine getirilir. Üçlerden biri ölürse, yedilerden biri yerine getirilir. Kutup ölürse, yerine üçlerden biri getirilir. Bu, kıyamete kadar böyle sürer."

Kehf Suesi’nin 65'inci ayetinde, Hz. Musa'nın, Allah katından kendisine gizli ilim verilmiş salih bir kul ile buluştuğu anlatılır: "(Musa, Orada) Kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiştik ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik." Bu ayetten, Allah'ın salih kuluna (Hızır Aleyhisselâm'a) kendi ‘ledün’ünden, kendisine arkadaş olan Musa'nın vâkıf olmadığı bir ilmin verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Ledün, yanında, katında anlamına gelmektedir.

"Onlar, sadece şu yakın hayatın dış yüzünü bilirler, ahiretten ise onlar tamamen gafildirler" (Rûm: 84/7) ayetinde de insanların çoğunun ancak dünya hayatının görünen kısmını bildikleri, fakat ahiretten habersiz oldukları belirtiliyor. İnsanın bilgisi, dış dünyaya açılan duyuların algısına dayanır. Görünmez olan âlem, duyularla algılanmaz, imanla bilinir.

Sonuç olarak, insan başı boş ve kontrolsüz bir yaşamın ve alemin olduğuna, kendisini ne kadar inandırmak isterse istesin, her şeyi yoktan var eden Yaradan’ın yarattığı her şeyi kendine has şekilde kontrol ettiğini ve nasıl ki kainatı zahirini bir denge ve sebepler zincirine bağlamış ise manevi alemi de bir denge ve sebepler zincirine bağladığını unutmamamız gerekmektedir.

HASTALIK ÖLMEZ,PUSUYA YATAR



Geçmişte sağlık açısından büyük dertler çeken insa­noğlunun karşısında artık çok daha zorlu düşmanlar var… Biz  tüm olanakları kullanıp on­ları yenmeye çabaladıkça, onlar da kılık değiştirip bambaşka biçimlerde karşımıza dikiliyorlar. Bilim, var gü­cüyle bu yeni düşmanlara karşı yeni mücadele yöntemleri geliştirmek için çabalarken sokaktaki sıradan insan soruyor: “Deli dana” hastalığı, 21. yüzyılda daha büyük salgınlara yol açacak mı? Yarın, korkunç AIDS vi­rüsünün yerini prionlar mı alacak?”
“Paleopatologi”
Bugün salgın bilimciler bu konuda sessizliklerini koruyorlar. Enfeksiyon hastalıkları uzmanları ise, kesin bir güvence veremiyorlar. Belki de, so­run hakkında yaklaşık bir fikre sahip olan tek bilim dalı “paleopatoloji” ve yüzlerce, binlerce yıl önceden kalma ölülerin bedenlerini inceleyen “paleopatolog” doktorlar… Onların kesin olarak bildikleri tek bir şey var; o da gelecekte AIDS’in yerini başka bir salgın hastalığın alacağı…
“Her salgını bir başka salgın izler”
Paleopatoloji biliminin en önemli araştırma alanlarından biri, fosil ke­mikler… Bu fosil kemikleri çok yakından inceleyen paleopatologlar “her salgını bir başka salgın izler” il­kesinden yola çıkıyorlar. Amaçları ise, bu anlayış çerçevesinde bugünü daha iyi değerlendirmek ve yarın için gerekli önlemleri almak…
Hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor
Bu acımasız yarışta, enfeksiyonla­rın, tarihin karanlık çağlarından beri ortalıkta dolaştıkları görülüyor. Ve daima bir kazanan bir de kaybeden oluyor. Ama çağlar boyunca berabe­re kalındığına hiç rastlanmıyor. Sözgelimi, 14. yüzyılda Avrupa’da cüzzamın çökmeye başladığı tarih­lerde birdenbire verem salgını patlak vermişti. Yine aynı şekilde 18. yüz­yıldan bu yana hayli can alan çiçek hastalığı, yerini bir başka virüs hasta­lığına, AIDS’e bıraktı. Bu “birbirini ızlemede” ki inanılmaz düzenlilik araştırmacıları şaşkınlığa sürüklüyor. Fransa’daki Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nda paleopatoloji dersleri veren doktor Pierre Thillaud, “Bu sürekliliğin ve dengelerin açık­laması henüz yapılamıyor. Yalnızca bu gerçeği ortaya koymakla yetiniliyor” diyor.
Ne var ki, bu süreklilik ve birbirini izleme noktasında dikkat edilme­si gereken bir konu daha var… Yeni bir enfeksiyonun egemen olması durumunda, “mağlup” olan hastalık kesinlikle yeryüzünden silinmiyor. Külün örttüğü kor parçaları gibi, her zaman bir yerlerde saklı duru­yor ve en uygun zamanda başkal­dırmaya hazır bekliyor. Bu gizli bekleyişin en anlamlı örneği bugün gelişmiş batı ülkelerinde yaşanıyor. Nitekim, son günlerde sefaletin art­tığı bu ülkelerde verem hastalığının güçlü bir biçimde geri döndüğün­den söz ediliyor.

EĞER EVİNİZDE ŞİDDETLİ GEÇİMSİZLİK VARSA VE SIK SIK KAVGALAR,TARTIŞMALAR OLUYORSA !! ÇÖZÜM



Eğer evinizde geçimsizlik varsa sık sık kavgalar ve tartışmalar oluyorsa biraz suya 1 kere Nebe(Amme) suresini evdeki geçimsizliğin gitmesi niyetiyle okuyun ve üfleyin, (3) akşam yemeğine karıştırın. evdekiler yesin biiznillahi teala evdeki geçimsizlik biter yerine sevgi ve muhabbet gelir...