8 Ocak 2020 Çarşamba

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Ebûbekir’in îmânı yeryüzü halkının îmânı ile tartılsa elbette hepsinden ağır gelirdi.” (Beyhakî, Şuabü’l-Îmân) FAZİLET TAKVİMİ Pazar-05-Ocak-2020

“Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve selleme, amellerin en fazîletlisinden suâl olundu da ‘Allâhü Teâlâ’ya îman etmek, Allah Azze ve Celle yolunda cihâd etmek ve kabul olunmuş hacdır’ buyurdular.”
(Müsned-i Ahmed bin Hanbel)
FAZİLET TAKVİMİ
Cumartesi-04-Ocak-2020

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim yüz âyet okuyarak gece namaz kılarsa gâfillerden yazılmaz. Kim de iki yüz âyet okuyarak gece namaz kılarsa muhakkak o kânitînden (huşû ile ibâdet ve itâate devam edenlerden) yazılır.” (Hâkim, el-Müstedrek)

HAZRET-İ EBÛBEKİR’İN
ALLAH İÇİN ÖFKELENMESİ:
Bakara Sûresi’nin “Hani, kim var Allâh’a güzel bir ödünç ile ödünçte bulunur, Allâhü Teâlâ da ona kat kat fazlasıyla ihsan buyurur” meâlindeki 245. âyet-i kerîmesi nâzil olunca Yahûdîler: “Allah -hâşâ- fakir, biz ise zenginiz” dediler. İbn-i Abbas (radıyallâhü anhümâ) şöyle anlattı:
Ebûbekr-i Sıddîk (r.a.) bir gün Yahûdîlerin meclislerinden birine gitmişti. Onlar, bilginlerinden ve ruhbanlarından Fenhâs denilen bir adamın etrafına toplanmışlardı.
Hz. Ebûbekir (r.a.) ona dedi ki: “Yazık sana ey Fenhâs! Allah’tan kork ve Müslüman ol. Vallâhi sen şüphesiz bilirsin ki Muhammed Resûlullah’tır, siz onu yanınızdaki Tevrat’ta yazılmış bulursunuz.”
Fenhâs: “Bizim -hâşâ- Allâh’a ihtiyâcımız yoktur, bilakis o bize muhtaçtır. Ve biz onun bize yalvardığı kadar ona yalvarmıyoruz. Herhâlde biz ondan zenginiz. Eğer o, peygamberinizin zannettiği gibi zengin olsaydı, bizden borç istemeye tenezzül etmezdi.” gibi sözler söyledi.
Bunun üzerine Hazret-i Ebûbekir (r.a.) öfkelendi, Fenhâs’ın yüzüne şiddetli bir tokat vurdu ve dedi ki: “Nefsim kudretinde olan Allâh’a yemin ederim ki bizimle senin arandaki ahid olmasaydı boynunu vururdum, ey Allâh’ın düşmanı!”
Fenhâs da, Resûlullâh’a (s.a.v.) gidip: “Yâ Muhammed, arkadaşının bana yaptığına bak!” diye şikâyet etti.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ey Ebûbekir, ne sebeple böyle yaptın?” diye sordular. Hazret-i Ebûbekir (r.a.):
“Yâ Resûlallâh, o pek büyük laf etti: Zannediyor ki Allah fakir, onlar zenginlermiş. Bunu söyleyince Allah için kızdım ve yüzüne bir tokat vurdum” dedi.
Fenhâs: “Ben öyle bir şey söylemedim” diye inkâr etti.
İşte bunun üzerine Allâhü Teâlâ, Hazret-i Ebûbekir’i tasdik ederek Âl-i İmrân Sûresi’nin 181. âyet-i kerîmesini indirdi (meâlen): “Elbette Allah, onların: ‘Herhâlde Allah fakirdir, bizler zenginiz’ diyenlerin sözlerini işitti. O dediklerini, peygamberleri haksız yere öldürdükleriyle beraber yazacağız da diyeceğiz ki: O yakıcı (cehennem) azâbını tadınız.” (Elmalılı, Hak Dîni Kur’ân Dili Tefsîri, Fazilet Neşriyat)
/ FAZİLET TAKVİMİ Pazar-05-Ocak-2020

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim âhireti murad eder ve onun için ona

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “Kim âhireti murad eder ve onun için ona lâyık bir gayret ile çalışırsa, Allâhü Teâlâ zenginliğini o kimsenin kalbine yazdırır. Böylece onun maîşetini düzene koyar, zengin olarak sabahlar ve yine zengin olarak akşamlar.”
(Suyûtî, Câmiu’l-Ehâdîs)
FAZİLET TAKVİMİ
Pazartesi-06-Ocak-2020

ÂHİRET AZIĞI: Bir gün Ebû Zer (radıyallâhü anh), Ka’be-i Muazzama’nın yanında durarak: “Dikkat edin! Beni bilen bilir, bilmeyen de bilsin ki ben Cünd

ÂHİRET AZIĞI:
Bir gün Ebû Zer (radıyallâhü anh), Ka’be-i Muazzama’nın yanında durarak: “Dikkat edin! Beni bilen bilir, bilmeyen de bilsin ki ben Cündüb bin Cünâde el-Ğıfârî Ebû Zerr’im. Size nasîhat eden ve sizlere karşı çok şefkatli olan kardeşinizin yanına geliniz.” dedi.
Bunun üzerine insanlar, etrafında toplandılar. Ebû Zer (radıyallâhü anh) onlara: “Sizden biriniz dünyada bir yolculuğa çıkacağı zaman bunun için muhakkak azığını hazırlar. Peki, âhiret yolculuğuna çıkacak kişi azıksız nasıl yola çıkar?” dedi. Etrafındakiler: “Bizim âhiret yolculuğundaki azığımız nedir, ey Ebû Zer?” diye sorunca şöyle buyurdular:
“Kabir yalnızlığından kurtulmak için geceleri iki rekât -olsun- namaz kılmak, mahşer gününün şiddetinden kurtulmak için çok sıcak günlerde oruç tutmak, o çetin günün azâbından kurtulmak ümidi ile miskinlere sadaka vermek, başınıza gelecek dünyâ ve âhiretin büyük musîbetlerinden kurtulmak için haccetmektir.
Dünya hayatını ikiye ayırın: Birisi rızkınızı kazanmak için, ikincisi de âhiretinizi kazanmak için. Bunların dışında üçüncü bir hayat fayda sağlamaz, ancak zarar verir.
Konuşmanızı da ikiye ayırın: Birincisi dünya işlerinizde size faydalı olanı konuşmalı, ikincisi de âhiret işlerinizde ebedî olarak faydasını görecek olduğunuz şeyleri konuşmalıdır. Bunların dışında üçüncü bir konuşma bir fayda sağlamaz, ancak zarar verir.
Malınızı da ikiye ayırın: Birincisi ailenize harcayacağınız, ikincisi de kendiniz (âhiretiniz) için harcayacağınız. Bunların dışında üçüncü bir harcama bir fayda sağlamaz, ancak zarar verir.”
Bunları söyledikten sonra Ebû Zer (r.a.) derin bir âh çekerek: “Henüz ulaşmadığım günün tasası beni kahretti, perişan etti.” buyurunca “O nedir?” dediler. Cevaben: “Benim dünyalık istek ve arzularım, ecelimi hatırlamamın önüne geçti de beni amel işlemekten geri koydu.” buyurdu. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)
/ FAZİLET TAKVİMİ Pazartesi-06-Ocak-2020

Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem: “Allâh’ın rahmeti, halîfelerimin üzerine olsun.” buyurdular. “Sizin halîfeleriniz kimlerdir, yâ Resûlallah?” dediler. “Sünnetimi ihyâ edenler ve onu insanlara öğretenlerdir.” buyurdular. (İbn-i Asâkir, Târîh-i Dımaşk) FAZİLET TAKVİMİ Salı-07-Ocak-2020

Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'MEZHEP ŞER'Î MES'ELELER TOPLULUĞUDUR. İLMİHAL'Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'ÎTİKATTA BÜ'L-HASENİ'L-'Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı '(C.C)'A'Görüntünün olası içeriği: bitki

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular: “Hayatta olmam sizin için hayırlıdır, benimle konuşursunuz ben de sizinle konuşurum. Vefatım da sizin için hayırlıdır. Amelleriniz bana arz olunur. Hayırlı gördüklerim için Allâh’a hamd ederim. Kötü gördüklerim için ise sizin için Allâh’a istiğfâr ederim.” (Müsnedü’l-Bezzâr) FAZİLET TAKVİMİ Çarşamba-08-Ocak-2020

SAHÂBE-İ KİRÂM’A HÜRMET:
Zübeyr bin Avvâm’ın (r.a.) oğlu
Ebû Urve ez-Zübeyrî (r.a.) rivâyet ediyor:
“Mâlik bin Enes’in (rah.) yanında idik. Resûlullâh’ın (s.a.v.) ashâbını noksan gören bir adamdan bahsedildi. Mâlik bin Enes (rah.), şu âyet-i kerîmeyi okudu (meâlen):
‘Muhammed (Aleyhisselâm), Resûlullâh’tır. Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı çok şiddetlidirler, kendi aralarında ise pek merhametlidirler. Onları rükû ediciler, secde ediciler olarak görürsün. Allâhü Teâlâ’dan fazl (dünyada rızk, âhirette cennet sevabı) ve rıdvan (Allâh’ın rızasını) isterler, yüzlerindeki nişâneleri (nurları), secdelerinin eserindendir. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. Ve onların İncil’deki meselleri (vasıfları) ise bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, sonra da kalınlaşmış, sonra da gövdesi üzerine yükselmiş (istikâmet almış) ekincilerin hoşlarına gidiyor. (Ashâb-ı Kirâm hakkındaki bu teşbih) Onlar ile kâfirleri öfkelendirmek için(dir). Allâhü Teâlâ, onlardan îman edip salih amelde bulunanlar için bir mağfiret ve pek büyük bir mükâfat vaad buyurmuştur.” (Fetih Sûresi, âyet 29)
İmam Mâlik (rah.) sonra şöyle söyledi: Kim ki Resûlullâh’ın (s.a.v.) ashâbından herhangi birine karşı kalbinde kin ve öfke bulundurursa o kimse de âyet-i kerîmede bildirilen Ashâb-ı Kirâm’a öfkelenenlerden olur. Kim ki Ashâb-ı Kirâm’dan birisine noksanlık atfetse veya rivâyetlerinden biri sebebiyle onları kötülese, âlemlerin Rabb’i olan Hz. Allâh’ın buyruğunu reddetmiş ve Müslümanların şerîatını iptal etmiş olur. Sahâbe-i Kirâm’ı öven ve onların doğruluklarına ve felâha ereceklerine şâhitlik eden daha birçok âyet-i kerîme mevcuttur.
Hazret-i Allah (Celle Celâlühü) şöyle buyurmuştur (meâlen): “Müminlerden bir kısım erler vardır ki, Allâh’a karşı üzerine muâhedede bulundukları şeyde sâdık oldular. Artık onlardan öylesi vardır ki, nezrini ödedi ve onlardan öylesi vardır ki, (nezrini) gözetiyor. Hiçbir tebdil ile tebdilde bulunmadılar. (Ahzâb S., âyet 23)
İşte bu ve benzeri âyet-i kerîmeler Allâhü Teâlâ’nın Sahâbe-i Kirâm’ın hâllerini ve sonradan neler olacağını bilmesiyle beraber onlar hakkında buyurduklarıdır. O hâlde, onlar hakkında kötü düşünmek ve aleyhlerinde konuşmaktan şiddetle kaçınmalıdır.
/ FAZİLET TAKVİMİ Salı-07-Ocak-2020

ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA İMAN. Îmânın altı şartından birincisi Allâhü Teâlâ’ya îmândır. Allâhü Teâlâ’ya îmân, tevhîdden (onun birliğine inanmaktan) ibârettir. Allâhü Teâlâ bütün kâinâtın, her şeyin yaratıcısıdır. İbâdet edilmeye lâyık olan ancak Allâhü Teâlâ’dır. Ondan başka ibâdete lâyık bir zât yoktur. Noksan sıfatlardan münezzehtir, u

ALLÂHÜ TEÂLÂ'YA İMAN.
Îmânın altı şartından birincisi Allâhü Teâlâ’ya îmândır. Allâhü Teâlâ’ya îmân, tevhîdden (onun birliğine inanmaktan) ibârettir.
Allâhü Teâlâ bütün kâinâtın, her şeyin yaratıcısıdır. İbâdet edilmeye lâyık olan ancak Allâhü Teâlâ’dır. Ondan başka ibâdete lâyık bir zât yoktur. Noksan sıfatlardan münezzehtir, uzaktır, kemâl sıfatları vardır:
Allâhü Teâlâ’nın sıfât-ı zâtiyyesi altıdır:
Vücûd: Var olmak. Allâhü Teâlâ vardır. Kıdem: Evveli olmamak; ezelî olmak. Allâhü Teâlâ’nın varlığının evveli yoktur. Bekâ: Sonu olmamak; ebedî olmak. Allâhü Teâlâ’nın varlığının sonu yoktur. Vahdâniyet: Birlik. Allâhü Teâlâ zâtında ve sıfatlarında tek olup, ortağı yoktur. Muhâlefetün lilhavâdis: Yaratılanlara hiç benzememek. Allâhü Teâlâ sonradan olan hiç bir şeye benzemez. Akla ne gelirse Allâhü Teâlâ onun gayrıdır. Kıyam binefsihî: Allâhü Teâlâ varlığında hiç bir şeye muhtaç değildir.
Allâhü Teâlâ’nın sıfât-ı sübûtiyyesi sekizdir:
Hayât: Allâhü Teâlâ diridir ve dirilticidir. İlim: Bilgi. Allâhü Teâlâ her şeyi bilir. Allâhü Teâlâ kalblerde gizlenen niyetleri dahi bilir. Semi’: İşitmek. Allâhü Teâlâ her şeyi işitir. Basar: Görmek. Allâhü Teâlâ her şeyi görür. Allâhü Teâlâ karanlık gecede, kara taşın üzerinde, kara karıncanın yürüdüğünü görür ve ayağının sesini işitir. İrâdet: Dilemek. Allâhü Teâlâ ne dilerse onu dilediği gibi işler. Kudret: Gücü yetmek. Allâhü Teâlâ her şeye kâdirdir. Kelâm: Konuşmak. Allâhü Teâlâ’nın harf ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Kur’ân-ı Kerîm, Allâh’ın kelâmıdır. Tekvîn: Yoktan var etmek, meydana getirmek, yaratmak. Allâhü Teâlâ bütün mahlûkların yaratıcısıdır.
Allâhü Teâlâ’yı bilmek bu sıfatları bilmek ile olur.
Allâhü Teâlâ’nın şânı büyük olan zâtını kimse bilemez, bilmek için düşünmek câiz değildir. Allâhü Teâlâ şöyle midir böyle midir, diye akıllara ve fikirlere gelirse; Allâhü Teâlâ’nın zâtı ve sıfâtları akla gelen hayâllerin tamamından münezzehtir ve uzaktır.