3 Şubat 2020 Pazartesi

.."Bir gece #İmam-iA'zam# hazretleri Rasulullah efendimizi rüyasında görür.rüyada peygamberimizi dizine yatırmış etlerini vücudunu lime lime edip ayırmaktadir.gider rüyasını İbn-i Sîrîn hazretlerine tabir ettirir.İbn-i Sîrîn hazretleri de şöyle açıklar "ey imam sen dinin meselelerini tek tek ayırıp tek tek aciklayacaksin fetva vereceksin".nitekim İmam-i azam hazretleri bütün dini meseleleri tek tek ele almış ayet ve hadis ışığında 83 bin meselede fetva vermiştir.Hazreti Allah kendisinden razı olsun BİZLERİ şefeatine nail eylesin.Âmin"

Mustafa Arabacı
.."Bir gece #İmam-iA'zam# hazretleri Rasulullah efendimizi rüyasında görür.rüyada peygamberimizi dizine yatırmış etlerini vücudunu lime lime edip ayırmaktadir....
Devamını Gör

İMAMI AZAM EBU HANİFE (Numan Bin Sabit) (Kendi zamanının en ağı zulüm gören alimi) Rivayet o ki Halife Cafer El Mansur (emrine ram olmadığı takdirde öldürmek maksadıyla), Ebû Hanife’yi huzura davet etti. Zehirli bir süt ikram etti. Ebû Hanife yanına oturduğu halifeye sütün midesine dokunduğunu ifade ederek içmek istemedi. Halife ısrar ediyordu. Hanefî mezhebinin kurucusu o büyük âlim sütü içti ve ayağa kalktı. Halife hayret içinde sordu: “Nereye?” İmam, mütevekkil bir eda ile döndü ve taşı gediğine k


Hayati Şipleme
İMAMI AZAM EBU HANİFE (Numan Bin Sabit)
(Kendi zamanının en ağı zulüm gören alimi)
Rivayet o ki Halife Cafer El Mansur (emrine ram olmadığı takdirde öldürmek maksadıyla), Ebû Hanife’yi huzura davet etti. Zehirli bir süt ikram etti. Ebû Hanife yanına oturduğu halifeye sütün midesine dokunduğunu ifade ederek içmek istemedi. Halife ısrar ediyordu. Hanefî mezhebinin kurucusu o büyük âlim sütü içti ve ayağa kalktı. Halife hayret içinde sordu: “Nereye?” İmam, mütevekkil bir eda ile döndü ve taşı gediğine koydu: “Senin gönderdiğin yere!” Kitabü’l-Mihen’de nakledilen bu hadiseye pek de şaşırmamak lazım; zira Ebû Hanife, hayatının çok büyük bir kısmını devlet zulmü altında yaşadı. Emevî döneminde de Abbasî devrinde de çekmediği cefa, görmediği eza kalmadı. Neden?
Emevî yönetimi Ebû Hanife’ye kadılık görevi teklif ederek o büyük âlimi icraatına (biraz da zulmüne) ortak etmek istedi. Irak Valisi (Ömer bin Hübeyre) tarafından yapılan teklifin aslî maksadını anlayan Ebû Hanife, görevi kabul etmeyince gözaltına alındı ve kırbaçlatıldı. Öyle ki, kırbaçlama işini yapan zindancı bile bir gün bu zulme “Yeter!” deyip isyan edecekti.
Devir değişip Abbasîler iktidara gelince Ebu Hanife hazretleri çok sevindi. Ona göre hak yerini bulmuş, Emevî zulmü sona ermişti. Maalesef bu umut çok sürmedi, güç zehirlenmesi ile malul Abbasî yöneticileri de benzer bir siyasete devam etti. Pek çok âlim ve âbide zulmetmeye başladılar. Abbasî halifesi, Ebû Hanife’yi yanına almak istemiş, ona hediyeler göndermişti. Büyük imam, kamu imkânları ile alınan hediyelerin hiçbirini kabul etmedi ve meşru görmedi. Buna da çok içerledi Halife Ebû Cafer el-Mansur. Musul isyanını bahane ederek halkı katletmek için fetva isteyen halifeye menfi cevap veren Ebû Hanife için tekrar zindana girmekten başka çare kalmadı.
Hanefi mezhebinin ve İslam tarihinin muhteşem mütefekkiri Ebû Hanife, ne Emevî zulmüne ortak oldu, ne Abbasî baskısına boyun eğdi; ama bu mehip duruşunu özgürlüğüyle, canıyla ödedi. Ona zulmedenler kendilerini “halife-i ruy-i zemin” olarak tanıtıyor; ama siyasî kaygılar nedeniyle o koca İmam’a cevr u cefa etmekte bir sakınca görmüyordu. Ebû Hanife, arkasında onlarca eser bıraktı, milyonlarca insana ilham kaynağı oldu ve hep hayırla yâd edildi.
Ya ona bu zulmü reva görenler...?
Fuat Kara paylaşımından ALINTIDIR..

ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ SÖZÜ DOĞRU DEĞİLDİR..!!! Cenâb-ı Hak buyuruyor ki, “Ey mü’minler! Allah’tan korkun ve ona (yaklaşmaya) vesîle-vâsıta-sebep arayın.”(7) Yani bana doğrudan değil, bir vâsıta, bir vesîle (aracı) ile gelin. Nitekim varlığını-birliğini, eşi-benzeri olmadığını, ibâdete hakkıyla lâyık olanın sadece kendisi olduğunu bizzat değil, bilvâsıta yani peygamberleriyle bildiriyor, öğretiyor… Ve ondan sonradır ki, kulunu mükellef tutuyor.

ALLAH İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ SÖZÜ DOĞRU DEĞİLDİR..!!!
Cenâb-ı Hak buyuruyor ki, “Ey mü’minler! Allah’tan korkun ve ona (yaklaşmaya) vesîle-vâsıta-sebep arayın.”(7) Yani bana doğrudan değil, bir vâsıta, bir vesîle (aracı) ile gelin. Nitekim varlığını-birliğini, eşi-benzeri olmadığını, ibâdete hakkıyla lâyık olanın sadece kendisi olduğunu bizzat değil, bilvâsıta yani peygamberleriyle bildiriyor, öğretiyor… Ve ondan sonradır ki, kulunu mükellef tutuyor.
Ama o Allâh’ın kullarından bazıları da tutturmuşlar, “Allah’la kul arasına girilmez” nakaratını, zaman zaman tekrarlayıp duruyorlar. Halbuki bu söz, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadına aykırıdır, temelden zıttır; Vehhâbilerin inanç esasları arasındadır. Onlar derler ki; “Tevessül, küfür ve şirktir. Peygamberlerden ve onların vârisleri olan kâmil ve mükemmil mürşidlerden, meleklerden, rûhânilerden medet ummak, şefaat-yardım dilemek küfürdür. Bu cümleden olarak tasavvuf bid’attir… Tasavvuf büyüklerini vesîle edinmek, onlara bağlanmak şirktir. Hatta, kabirleri ziyaret etmek de dalâlettir, küfürdür…”
Oysa Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancına göre, bütün bunlar meşru’ şeylerdir. Ve Müslümanları bu şekilde küfür ve şirkle itham etmek, -Allah korusun- insanı, “Kim bir Müslümanı tekfir ederse, muhakkak ki kendisi kâfir olur” hükmünün altına sokar.
Halbuki meseleyi basite irca edecek olursak görürüz ki; en başta Allah Teala ile kulu ve Resûlü arasına, bir melek olan Cebrâil (a.s.) giriyor. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) de, Allah Teâlâ ile diğer kulları arasına giriyor, vâsıta oluyor. Tarîkat şeyhleri gene öyle… Daha da aşağıya doğru inecek olursak, cemaatle kılınan namazda her imam, Allah ile kulları arasına giriyor.
Sözün özü;
Sünnet-i İlâhi böyle; yani Allâh’ın âdeti, kâinatta hüküm süren İlâhi kanunlar bu şekilde cereyan ediyor. Hatta dünya işlerimizde bile vâsıtasız nereye gidebiliyor, ne kadar mesafe alabiliyoruz? Doğrudan hangi yüksek makama çıkabiliyoruz?.. Dünya ise âhiretin enmûzecidir (örneğidir) mâlumunuz.
Ve yine, “Bir şeyin en büyük rüknünü-dayanağını inkâr etmek, o şeyin tamamını inkârdır.” Meselâ bir insan, “namaz inkâr edilmez ama, kıyâmın aslı yoktur” dese, bu adam namazın tamamını yani aslını inkâr etmiş olur.
Binaenaleyh İslâm’da vâsıta da, namazda kıyam gibidir, dinin en büyük rüknüdür. Şayet peygamberler (aleyhimüsselâm) gelmemiş olsaydı, insanların, hayvanlardan ne farkı kalırdı? Hatta, onlardan daha beter, daha sapık olurlardı. Canlı misâlleri ise, her an hepimizin gözleri önünde… Allah Teâlâ, ümmet-i Muhammed’i sapıtmaktan veya sapıttırılmaktan muhâfaza buyursun.
Meşhur hadîs âlimlerimizden İmam Hâkim’in Müstedrek’inde tahric ettiği ve sahih olduğunu kaydettiği bir hadîs-i şerifte, atamız Âdem aleyhisselâmın, hatasının afvı için Cenâb-ı Hakk’a; “Yâ Rabbî, eğer beni hâlen mağfiret etmemiş isen, Muhammed (s.a.v.) hakkı için afvımı diliyorum…” diyerek iltica ettiği ve bu vesileyle bağışlandığı bildirilmiştir. Yani
Demek ki bu mesele, ilk insan ve ilk peygamberden bu yana varolagelmiştir. Bu itibarla inkârı mümkün değildir.
Bu meseleyi, Hıristiyanlıktaki “ruhban” meselesi ile de asla karıştırmamak lâzım. Zira İslâm’da zaten ruhban sınıfı yoktur. Çok iyi düşünülmesi gereken bir mevzû… Çünkü, gâye ile vâsıtanın birbirine karıştırılmasıümmet için peygamber, müridler için mürşid, cemaat için imam, hatta talebe için hoca gâye değil, birer vâsıtadırlar. Hiçbir mü’min, vesîleyi ma’bûd olarak kabul etmez. Hiçbir zaman ona ibâdet ediyorum demez. gibi bir durum ortaya çıkıyor. Halbuki Bilakis her zaman, “iyyâke na’büdü ve iyyâke nesteıyn” diyerek, yalnız Allâh’a ibâdet ettiklerinin ve yalnız ondan yardım istediklerinin şuurundadırlar.
Ve yine, “İlâhî ente maksûdî ve rızâke matlûbî”diyerek, maksatlarının Allah azze ve celle, isteklerinin de, onun rızâsı olduğunu daima ifade ederler.
Hâsılı mü’minler, vâsıtaların ancak, Allah Teâlâ’ya vuslatın keyfiyetini gösteren birer kılavuz olduklarına inanırlar. Bu itibarla, ikide bir, “Allah’la kul arasına girilmez” mücerred sözünün arkasına saklanıp, hâlis-muvahhid mü’minlere, “putperest-müşrik!” diyecek kadar ileri gidenlerin tuzağına düşmemek lâzım. Zira onlar, “putperest” değil, bilakis “Hüdâperest”tirler.
Sûret-i Hakk’tan gözükerek, bu iddiayı ortaya atanların delilleri de pek gülünç. İşi, döndürüp dolaştırıp hemen Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfı meselesine getiriveriyorlar. Oysa, yukarıda da temas ettiğimiz gibi, İslâm’da böyle bir sınıfın mevcudiyeti bahis konusu bile değildir. Bu sebeple, “Delilleri iddialarından bozuk, örümcek ağından daha zayıf” tabirlerini kullanmak, inanıyoruz ki çok yerinde olur. Çünkü, bunlara mukabil bizim ortaya koyduğumuz deliller; âyet, hadîs ve Allah dostları olan âlimlerin icmâıdır.
Ancak, “Bazan göz, herhangi bir illetten dolayı Güneş’in ışığını göremez, inkâr eder… Ve yine ağız, bazan bir hastalıktan dolayı, yediği-içtiği gıdaların tadını alamaz” sözü uyarınca; inkârcı, inatçı ve bid’atçiler tarafından çeşitli eserlerde, yalan-yanlış sözler sarf edilmiş olabilir.
Kanaatimizce bunların eğrilik ve doğruluğunu araştırmak da, “tedkik mumu”nu hiç söndürmediğini düşündüğümüz siz ilim ve fikir adamlarına düşer. Binaenlayeh mahut söz, İslâm’a yapılan en büyük iftiralardan ve sokulmak istenen en büyük bid’atlerden birisidir.
Maaleesef bazı aydınlarımız ve de devlet büyüklerimiz, bu söze, -mal bulmuş mağribî gibi demiyeyim- bir mârifetmiş gibi yapışıp, çeşitli vesilelerle dillerine ve kalemlerine pelesenk edip duruyorlar. Ve yine üzülerek müşahede ediyoruz ki, bir tahkik (aslını-esasını araştırıp soruşturma) lüzumunu dahi hissetmiyorlar.
Kısacası her Müslümanın, lüzumuna inandığı bir mesele ile alakalı olarak bildiklerini, dilinin döndüğü kadar söylemesi, elinin tuttuğu kadar yazması icap ettiğine inandığım için, bu hususlarda bir şeyler yazmaya gayret ettim. Mutlaka benim de kusurlarım vardır, olmuştur. Bu sebeple son sözüm, eskilerin tabiriyle, “Huz mâ safâ, da’ mâ keder” olacak. Yani; doğruları alın, hatalı olanları terk edin.
Cenâb-ı Hak, ümmet-i Muhammed’i dosdoğru olan kurtuluş yolundan, Ehl-i Sünnet câmiasından ayırmasın, yapmakta olduğumuz hayırlı iş ve yararlı hizmetlerde başarılı kılsın, bütün amel ve ibadetlerimiz rızâsına uygun eylesin.
Selâm, hidâyete tâbi olanların üzerine olsun… Fatih, 1987 –
Halis ece ( Rahmetli )
DİPNOTLAR;
(*) Bu makale 1987 yılında yazar Yılmaz Öztuna’ya cevap olarak hazırlanmıştır.
(1) Kur’ân-ı Kerim, Ahzâb sûresi, 33/4.
(2) Bilindiği gibi masonlukta gizlilik esastır. Bu zat da masonluğun bütün sırlarını fâş ettiği (açığa vurduğu) için masonlar tarafından “bed-nâm (kötü şöhretli)” diye vasıflandırılmıştır.
(3) Bununla mücerred insanı, yani geçmişte yaşamış birini kastediyor. Masonlar hep sembolizm esası üzerine yani temsîli, mecâzi sözlerle, teşbih ve tasvirlerle fikirlerini ifade ederler. Ve bunları muhâtabın-dinleyenin anlamasını isterler.
(4) Tabii yazının hazırlandığı 80’li yıllar kastediliyor. Mâlum bugün artık ne SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) ne de komünizm var. Yerlerinde yeller esiyor.
(5) Masonlukla ilgili kısmın kaynağı; eski İstanbul milletvekili merhum Kemâl Kacar Bey’in, Farmasonluk (Franc Maçonnerie) hakkında, 30.11.1978 Perşembe günü A.P. Millet Meclisi Grubu’nda yaptığı konuşma metnidir. Haşmet Matbaası, İstanbul 1978.
(6) Buharî ve Müslim Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet etmişlerdir. el-Mektûbat, İmâm-ı Rabbânî, 1, 171.
(7) Kur’ân-ı Kerim, Mâide sûresi, 5/35.

BİD’AT EHLİNE;( İSLAM’DA GÜNCELLEME) İSTEYENLERE KARŞI NASIL DAVRANMALIYIZ..??? Sual: Peygamber efendimiz, (Allah’ın kulları, kardeş olun) buyurduğuna göre, birbirlerinin hatalarını görmeyip Ehl-i sünnet ile bid’at ehli niçin birleşmiyor? CEVAP

BİD’AT EHLİNE;( İSLAM’DA GÜNCELLEME) İSTEYENLERE KARŞI NASIL DAVRANMALIYIZ..???
Sual: Peygamber efendimiz, (Allah’ın kulları, kardeş olun) buyurduğuna göre, birbirlerinin hatalarını görmeyip Ehl-i sünnet ile bid’at ehli niçin birleşmiyor?
CEVAP
Bu hadis-i şerifin manası, (Kardeş olmanızı sağlayacak şeyleri yapın) demektir. Buna göre, bid’at sahiplerinin, hak yolda bulunan müslümanlarla kardeş olabilmeleri için, bid’ati terk etmeleri ve sünneti kabul etmeleri gerekir. Bid’ate devam edip de, Ehl-i sünnet olanları kendileri ile kardeş olmaya çağırmaları, açık sapıklık ve çirkin bir hiledir. (Umdet-ül-kari)
Bid’at ehli ile görüşmeyi yasaklayan hadis-i şeriflerden birkaçı:
(Bid’at ehline sert davran! Allahü teâlâ, onlara düşmandır.) [İbni Asakir]
(Onlardan kaçın! Sizi dalalete, fitneye düşürmesinler.) [Müslim]
(Hasta olurlarsa, ziyaretlerine gitmeyin!) [Ebu Davud]
(Karşılaşınca, onlara selam vermeyin!) [İbni Mace]
(Onlarla birlikte bulunmayın, birlikte yiyip içmeyin!) [Ukayli]
(Onların cenazelerine gitmeyin, onlarla birlikte namaz kılmayın!) [İbni Hibban]
(Ben onlardan değilim, onlar da benden değildir. Onlara karşı cihad etmek, kâfirlerle cihad etmek gibidir.) [Deylemi]
(Bid’at ehli, bid’atini Allah rızası için terk etmedikçe, hiçbir ameli kabul olmaz.) [İ.Neccar]
Yani itikadda veya amelde veya sözde yahut ahlakta bid’at olan bir şeyi yapmaya devam edenin bu cinslerden ibadetleri sahih olsa da, hiçbiri kabul olmaz. İbadetlerinin kabul olması için, bu bid’ati terk etmesi gerekir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Bugün kalbler kararmış olduğundan, bazı bid’atler güzel görünse de, hepsinden kaçınmak gerekir. Kıyamette hepsinin zararlı olduğu anlaşılacaktır. Hadis-i şerifte, (Her bid’at sapıklıktır) buyuruldu. [Kur’an-ı kerimde ise, (Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bekara 216] buyuruldu.
Bid’atin zararı büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bid’at işleyenin hiçbir ibadeti kabul olmaz.) [Deylemi]
(Allah bid’at ehlinin amelini, bid’ati bırakıncaya kadar kabul etmez.) (İbni Mace]
(Allah, bid’at ehlinin tevbesini, bid’ati bırakıncaya kadar kabul etmez.) [Taberani]
(Bir bid’at çıkarınca, bir sünnet kaldırılmış, eksiltilmiş olur.) [İ.Ahmed]
(Bid’atten sakının; her bid’at dalalettir ve her dalalet ehli de ateştedir.) [İbni Asakir]
(Bid’atler yayıldığı zaman ilmi olanlar bunu açıklasın. Eğer açıklamayıp ilmini gizlerse, Allah’ın, Muhammed aleyhisselama indirdiğini gizlemiş olur.) [İbni Asakir]
(Bid’atler çıkınca âlim ilmini açığa çıkarsın! İlmini açıklamayana lanet olsun!) [Deylemi]

BIR UYARAN YOK MUDUR? MÜSLÜMANLAR UYKUDA Umursamaz tavrınız, yetti be yetti artık

BIR UYARAN YOK MUDUR? MÜSLÜMANLAR UYKUDA
Umursamaz tavrınız, yetti be yetti artık
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
Bu vatan emanetti, kollamayı bıraktık
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
.
Duramaz karşımızda ecnebi çakalları
Yok onların imanı tutunacak dalları
Uyanıp birleşirsek ne olacak halları
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
.
Bitmez bu hainlerin yalancı sevmeleri
Devam ediyor kini, ecdada sövmeleri
Lazım değil itlerin, bizleri övmeleri
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
.
Yüce Allah bizimle, anla müslüman anla
Asla işimiz olmaz riya, şöhretle, şanla
Bu toprak vatan oldu, ona verilen canla
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
.
Ecdadımın izinden ilerlemek isterim
Zalim ile cihadım, Hak emrinde hislerim
Figan feryat ederim, duyulmuyor seslerim
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
.
Asla ihanet yoktur imanımda dinim de
Evladı fatihanın izleri var genim de
Vatana feda olsun, bu aciz bedenim de
Bir uyaran yok mudur? Müslümanlar uykuda
Salih Kozan

ALMAN KADINI’NIN MÜSLÜMAN OLUŞU..!! Sene 2006 Ramazan ayının Son günlerinde Dorsten Camimiz adına komşu şehir Gladbeck'e teberruya çıkmıştık.Vakit de ikindiyi bulmuştu. İlk geldiğimi

ALMAN KADINI’NIN MÜSLÜMAN OLUŞU..!!
Sene 2006 Ramazan ayının Son günlerinde Dorsten Camimiz adına komşu şehir Gladbeck'e teberruya çıkmıştık.Vakit de ikindiyi bulmuştu. İlk geldiğimiz ev 7 katlı bir apartmandı. Baktık bir Türk ismi ve Son katta. Vaktin darlığından dolayı onu geçmek istedim. Yanımdaki genç talebe arkadaş bana o zamanki idarecinin sözünü hatırlattı. "Mahalle geçin ama ev geçmeden teberru yapınız" demişti. Neyse zili çalar çalmaz kapı açıldı. Bu çok nadir bir durumdu, heleki Pazar günü zili ilk çalmada kapı açılmazdı kapıda mutlaka biraz beklenirdi. Yukarı çıktık, ben ziyaret sebebimizi türkçe anlattım. Kapıdaki genç anlamadı , yanımdaki talebe almanca tercüme etti, genç okey diyerek içeriye girdi. İçeriden 35-40 yaşlarında annesi ile beraber geldi ve parayı uzattılar. Annesi benim makbuzu yazdığım sırada " Müslüman olmak için camiye gelmek gerekiyor mu?" diye sordu. Bizde hayır heryerde mümkün dedik. Bunun üzerine "Ben müslüman olmak istiyorum " dedi. Vaktin kısıtlı olmasından dolayı, sonra gelmeyi ve bir Randevü yapmayı teklif ettik. Kadın önümüze çıkarak "Ben bugün veya bir saat sonra ölürsem halim ne olur? yardımcı olmazsanız sizi Allaha şikayet ederim" dedi. Biz şok olduk. İçeriye girmek için izin istedik ve orada yapılması gerekenleri yaptık. (şimdi asıl şok eden kısma geleyim). Biraz sohbetten sonra. Pazar günü olmasına rağmen kapının neden hızlı açıldığını sorduk. Kadın şöyle cevaplandırdı: "Ben bir Türk ile evlendim müslüman oldum ve kocam islam'ı yaşamayınca ayrıldık bende tekrar hiristiyanlığa döndüm ama hep içimden iyi yapmadığım söyleniyordu. Tekrar müslüman olmaya karar verdim, 3 Ekim açık kapı gününde buradaki DİTİB ( Diyanet ) Camii'ne gittim. (normalde çok elemanları olan bir camidir) Fakat benimle orada ilgilenen olmadı. Eve geldim ağladım, ağladım ve Rabbime dua ettim. Allahım bana birilerini gönder de ben müslüman olayım diye. Dün akşam rüyamda Sizin büyüklerinizden birini (Hazretimizin resmini görünce O olduğunu tastik etti.) gördüm. Bana "Ağlama kızım ben sana bu gün birilerini göndereceğim, onlar sana yardımcı olacaklar, bekle olur mu?" dedi. Bende sizin geleceğinizi biliyordum onun için sabahtan beri pencereden bakıyordum. Ama siz geç geldiniz ben sizi daha önce beklemiştim. Sizi görünce oğluma kapı çalındığında hemen açmasını söyledim, eğer siz kapıyı çalmadan gitseydiniz, arkanızdan Size seslenecektim. İşte bu sebeple kapıyı hemen açtık "diye cevapladı. Rüyanızda size gönderileceklerin bizim olduğumuzu nerden bildiniz diye sordum. Kadın kıyafet ve simalarınızdan bildim dedi.
İşte aziz kardeşlerim tefekkürü Sizlere bırakıyorum.
”Hadiseyi yaşayan ve anlatan Mustafa Bakırcı” Gelsenkirchen/Almanya

Her gün sirke tüketmek için 9 sebep ! Sirke Neye İyi Gelir: Sirkenin faydaları saymakla bitmez. Saçlarınızdan cildinize kadar birçok alanda faydası olduğunu biliyor musunuz? Ünlü birçok isim sirkeyi yalnızca salatalarda değil, güzelliklerine katkı sağlaması için de kullanmaktadır. İnsan sağlığına olan faydalarını ve diğer önemli katkılarını öğrenmek için yazımızı mutlaka okuyun. İşte, her gün sirke tüketmek için 9 sebep; 1- Saçlarınızı parlatır:


Banyodayken saçlarınızı şampuanladıktan sonra durulamada sirke kullanabilirsiniz. Sirke kullandığınızda saç köklerinizi güçlendirdiğiniz gibi parlamasını da sağlayabilirsiniz. Banyoda sirke ile saçlarınızı durulamak için boş bir şampuan şişesine iki yemek kaşığı kadar sirke koyarak suyla doldurun. Saçlarınıza faydası olabilmesi için her hafta birkaç defa şampuanlamadan sonra sirkeli karışımı kullanabilirsiniz.
2- Cildin pH’ını dengeler:
Doğal elma sirkesi cildinizin pH dengesini sağlar. Cildiniz için tonik yerine doğal elma sirkesini pamuk kullanarak cildinize uygulayabilirsiniz. Bu uygulamayı gece yatmadan önce yüzünüzü yıkadıktan sonra ya da sabahları yüzünüze nemlendirici sürdükten sonra da gerçekleştirebilirsiniz. Sirkeyi hafif bir şekilde yüzünüze kompres yaparak uygulayın ve gece boyunca yüzünüzde kalmasına özen gösterin. Bu sayede ciltteki yaşlanma lekelerini ve sivilceleri yok edebilirsiniz.
3- Diş lekelerini giderir:
Diş sağlığınız için doğal elma sirkesi kullanabilirsiniz. Dişlerinizi elma sirkesiyle fırçalayarak hem dişlerinizi beyazlatabilir hem de sağlıklı olmasını sağlayabilirsiniz.
4- Güneş yanıklarına iyi gelir:
Küvetiniz varsa bir kahve fincanı kadar sirkeyi doldurduğunuz küvete ekleyin ve içinde 10 dakika kadar bekleyin. Bu uygulama ile güneş yanıklarının rahatsızlık yaratan etkilerini yok edebilirsiniz.
5- Kilo vermeye yardımcıdır:
Yarım litre içme suyunun içine iki yemek kaşığı elma sirkesi eklemeniz gerekmektedir. Hazırladığınız bu sirkeli su gün boyu tüketilebilir. Doğal elma sirkesinin içinde bulunan asetik asit her gün alınırsa kilo vermeye katkı sağlamaktadır. Bir araştırma sonucuna göre 12 hafta süreyle asetik asit tüketmek vücut ağırlığında, özellikle bel çevresi ve karın bölgesindeki yağlarla birlikte trigliseritte de azalma görülmüştür.
6- Vücut sistemini düzenler:
İnsan vücudu sürekli olarak dengede kalabilmek için çalışır. Vücudumuzun sağlıklı alkali pH seviyesini sürdürebilmek için doğal elma sirkesi çok önemlidir. Yapılan araştırmalarda asit düzeyindeki yükseklik enerjinin düşmesine ve enfeksiyon etkisinin artmasına yol açar.
7- Detoks etkisi vardır:
Vücut pH’ının dengelenmesine katkıda bulunan doğal elma sirkesi, aynı zamanda vücudun toksinlerden arınmasını da sağlamaktadır. Elma sirkesinin kardiyovasküler dolaşımı uyardığı ve karaciğerin toksinlerden arınmasını sağladığı bilinmektedir.
8- Lenfatik sistem için faydalıdır:
Sirkenin mukusun vücuttan atılmasını ve lenf düğümlerinin temizlenmesini sağladığı belirlenmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalarda doğal elma sirkesinin tıkanıklığı ve mukusu azalttığı ve alerjiye iyi geldiği görülmüştür. Alerjinin etkileri azaldığında sinüs enfeksiyonları, baş ve boğaz ağrıları gibi semptomlar da azalmaktadır.
9- Evdeki zehir etkisini yok eder:
Ev temizliğinde eşyalarınızı temizlerken sirkeli su kullanmak, kimyasal temizlik maddelerinin kullanımını da ortadan kaldırır. Elma sirkesi ile banyo ve tuvaletlerinizi de temizleyebilirsiniz. Bunun yanı sıra bulaşık makinenizde deterjan yerine de kullanma imkanına sahipsiniz. Bir bardak suyun içine yarım bardak kadar sirke katın ve bununla diğer elektrikli mutfak aletlerinizi, aynalarınızı, pencerelerinizi ve aklınıza gelen bir çok yeri temizleyebilirsiniz.