7 Nisan 2020 Salı

"AHMED YESEVİ HAZRETLERİ" Ahmed Yesevi : Orta Asya Türkleri arasında İslamiyeti yayan büyük alim ve veli. İsmi Ahmed bin Muhammed bin İbrahim bin İlyas olup, “Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hazret-i Sultan, Hace Ahmed, Kul Ahmed Hace” lakablarıyla da bilinir.

"AHMED YESEVİ HAZRETLERİ"
Ahmed Yesevi : Orta Asya Türkleri arasında İslamiyeti yayan büyük alim ve veli. İsmi Ahmed bin Muhammed bin İbrahim bin İlyas olup, “Pir-i Türkistan, Hazret-i Türkistan, Hazret-i Sultan, Hace Ahmed, Kul Ahmed Hace” lakablarıyla da bilinir.
Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Türkistan’ın Yesi şehrinde doğduğu için Yesevi diye meşhur olmuştur. 1194 (H. 590) senesinde Yesi’de vefat etti. Vefat tarihi hakkında başka rivayetler de vardır.
Küçük yaştan itibaren babasından feyz alan Ahmed Yesevi büyük alim Baba Arslan’ın talebesi oldu. Onun kalblere hayat ve huzur veren sohbetlerinde bulundu.
Teveccühlerine kavuşarak kısa zamanda tasavvufdaki yüksek derecelere ulaştı. Küçük yaşta meşhur oldu.
Baba Arslan hazretlerinin vefatından sonra onun manevi işaretiyle Buhara’ya giderek Ehl-i sünnet alimlerinin en büyüklerinden olan Yusuf-ı Hemedani’den manevi ilimleri tahsil etti.
İcazet alıp talebe yetiştirmekle vazifelendirildi. Hocasının vefatından sonra bir müddet Buhara’da kalıp, talebe yetiştirmekle meşgul oldu.
Bir müddet sonra talebelerin terbiye ve yetiştirilmesini Yusuf-i Hemedani’nin en büyük talebesi olan Abdülhalık Gondüvani’ye havale edip, Yesi’ye döndü.
Türklere İslamiyetin emir ve yasaklarını anlatmaya ve talebe yetiştirmeye burada devam etti.
Talebeleri günden güne çoğaldı, büyüklüğü ve kıymeti kısa zamanda Türkistan, Maveraünnehr, Horasan ve Harezm’e yayıldı.
Zamanında bulunan alimlerin ve evliyanın en büyüklerinden, en üstünlerinden oldu. Dine olan bağlılığı sebebiyle, şaşırıp yoldan çıkmışlara sözleri kısa zamanda te’sirli oldu. Yetiştirdiği talebelerin her biri bir memlekete giderek, İslamiyeti doğru olarak öğretip yaydılar.
Dergahı fakir, yetim ve çaresizler için sığınak yeri idi. Şöhretinin yayılması, pekçok kerametlerinin görülmesi, kendisini çekemeyenlerin dedikodularına sebep oldu.
Ahmed Yesevi hazretlerinin zamanında Türkistan’a ilk Türk-İslam devletlerinden Karahanlılar hakimdi.
Bu devlet zamanında İslam dininin Seyhun Nehri boyları ile ahalisi göçebe olan Kazak-Kırgız, memleketlerinde kolayca yayılmasını sağladı.
Sade bir Türkçe ile söyleyip yazdığı derin manalı “hikmet” denen sözleriyle tekke edebiyatının ilk temsilcilerinden oldu ve nasihatlerde bulundu.
Çocukluğundan itibaren Resulullah efendimizin sünnetine uymakta hiç gevşeklik göstermeyen Ahmed Yesevi, 63 yaşına geldiği zaman, yer altında bir çilehane yaptırıp girdi ve burada vefatına kadar devamlı ibadet ve Allahü tealayı düşünmekle meşgul oldu.
Kendisini vefat etmiş, kabre konmuş şekilde hissederek Allah korkusu ile ibadetlerini yaptı.
Burada evliyalık yolundaki makam ve dereceleri kat kat arttı.
Pir-i Türkistan Ahmed Yesevi hazretleri, 1194 (H. 590) senesinde vefat etti.
Türkistan’ın Yesi şehrinde, Seyhun Nehrinin sağ sahilinde defnedildi. Kabri üzerindeki muazzam türbeyi ve külliyesini Timur Han (1370-1405) inşa ettirmiştir.
Ahmed Yesevi hazretleri vakitlerinin çoğunu Allahü tealaya ibadet ve taat etmekle, talebelerine zahiri ve batıni ilimleri öğretmekle geçirirdi. Kendisini ve talebelerinin ihtiyaçlarını karşılamak için sanatla uğraşır ve elinin emeği ile geçinirdi.
Herkese iyilik eder, kimseye sıkıntı vermezdi. İnsanların saadet ve kurtuluşu için çalışırdı.
Ahmed Yesevi’nin sade bir Türkçe ile söyleyip, derin manalı veciz sözleri ve Hikmet adlı şiirleri Divan-ı Hikmet adlı eserinde toplandı.
Sohbet tarzında ve sade Türkçe ile söylenen hikmetleri kısa zamanda doğuda Çin hudutlarından, batıda Akdeniz ve Marmara sahillerine kadar yayıldı.
Divan-ı Hikmet aslında İslamiyeti ve İslam ahlakını öğreten bir ahlak ve din kitabıdır.
Ahmed Yesevi ayrıca Anadolu’daki Türk edebiyatının yeşerip, gelişmesine zemin hazırlamış ve Yunus Emre gibi şairlerin yetişmesine sebeb olmuştur.
Ahmet Faruk Hasanoğlu

Hz. Ali (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

Yarın akşam ezanı itibari ile Şaban-ı Şerif’in 15.gecesi

Hz. Ali (r.a.)’nin rivayet ettiğine göre Allah Resûlü (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

“Şaban ayının yarısındaki gece olunca gecesini kıyamla, gündüzünü oruçla geçirin.Çünkü Allah güneş battığında dünya semasına rahmetiyle tecelli ederek şöyle der: İstiğfar eden yok mu onu affedeyim? Rızık isteyen yok mu ona rızık vereyim? Bir belaya mübtela olan yok mu onu afiyete kavuşturayım? Şöyle olan yok mu ona şöyle yapayım” Bu, fecir doğuncaya kadar böyle devam eder."

Bir gün bir bedevi görmüş olduğunuz yeşil kubbenin başına gelir. Ellerini semaya açıp

Ilim Irfan Sofrası
Bir gün bir bedevi görmüş olduğunuz yeşil kubbenin başına gelir. Ellerini semaya açıp
“Ya Rabbi bu mescidin sahibi senin sevgilin, ben senin kulunum, şeytan ise senin düşmanın. Beni affetmezsen sevgilin üzülür bu kulun helak olur düşmanın olan şeytan sevinir. Eğer beni affedersen sevgilin sevinir bu kulun kurtulur düşmanın olan şeytan ise üzülür. Sen sevgilini üzmekten kulunu helak etmekten düşmanını sevindirmekten daha cömertsin.” Der. Bu duayı duyan Hz. Ömer amin der ve duaya defalarca katılır.
ALINTI
Bizlerde bu duaya katılıyoruz Ya rabbim bizleri affet 🤲🏻

YARIN 7 NİSAN BERAT KANDİLİDİR... Kader gecesi.. .Rabbim cümlemizi kandil gecelerini en güzel şekilde kazananlardan eylesin.Peygamber Efendimiz (s.a.s.) bizlere de şöyle buyurmuştur: "Şaban ayının yarısı (Berâet gecesi) gelince: gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz.


Cenâb-ı Allah o gece güneşin batmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der:
Benden af dileyen yok mu; onu affedeyim.
Rızık isteyen yok mu; rızık vereyim.
Şifaâ dileyen yok mu; şifâ vereyim. ""Allah Teâlâ Şaban'ın onbeşinci geresi (Berâet gecesi) tecelli eder ve ana-babaya asi olanlarla Allah'a ortak koşanlar dışında bütün kullarını bağışlar.
Resûlü Ekrem Efendimiz de hadisi şeriflerinde bu gece hiç uyumamayı emretmişlerdir.
Bedeni, bünyesi zayıf veya hasta olanlar veya uykusuzluğa hiç dayanamıyanlar bir iki saat kaylûle yaparlar ve sonra kalkar geceyi uyanık geçirmeğe çalışırlar.
Çünkü herkes hakkında bu gece hüküm verilecektir. Hakkında hüküm verilecek kimse uyumamalıdır.
Dua, niyaz, ibadet, tevbe, istiğfar, zikir, şükür yaparak hakkında verilecek hükmün hayırlı olması için yalvarmalıdır.
Nısf-ı Şâbân (Şâbân’ın ortası) 14. günü 15. güne bağlayan gecedir.
Berat Gecesinde yüz rek’at namaz kılınması, o geceyi uyanık geçirmeğe güzel bir vesile olur.
Kılınacak yüz rek’at namazın her iki rek’atında bir selam verilir.
Her rek’atta Fâtiha-i Şerifeden sonra 10 defa İhlâs-ı Şerif okunur. 10 İhlâs okumağa tahammül edemiyen kimse üçer yahut beşer veya yedişer okusa da olur, fakat her rek’atta 10 İhlas-ı Şerif okunursa 100 rek’atta “1000 ihlas” okunmuş olur ki çok güzeldir.
Berat gecesi eceller tayin edilir, şakîler ve saîdler ayrılır, bu sebeple bu gece çok dua etmelidir. Çünkü Cenabı Hakkın bu edilen dualarla hakkımızda saîd ve hayır yazması mümkündür, bunun için çok niyaz etmelidi
.Peygamber Efendimiz bu geceyi ibadetle geçirmiş ve Allah'a şöyle dua etmiştir:
Azabından affına, gazabından rızana sığınır, senden yine sana iltica ederim. Sana gereği gibi hamdetmekten âcizim. Sen seni senâ ettiğin gibi yücesin. "
et-Tergib, II, 119, 120).
Ecel!
İki türlü ecel vardır;
Biri ecel-i mübrem, diğeri de ecel-i muallak’dır.
Ecel-i mübrem asla değişmez, kat’îdir, fakat ecel-i muallak değişebilir.
Çünkü bu ecel, bir işin yapılmasına veya yapılmamasına bağlanmıştır.
Bir iş yapılırsa ecelin gelmesi, yapılmazsa gelmemesi takdir olunmuştur.
Meselâ: duâ’ya bağlı ecel, sadaka’ya bağlı ecel, devâ’ya bağlı ecel gibi.
Duâya bağlı eceli Cenâb-ı Hakk, dua eden kuluna değiştirir, sadakaya bağlı eceli de, verilen sadaka ile değiştirir, ilaca bağlı eceli de, ilacın devasıyle değiştirebilir.
Bunlara ecel-i muallak denir.
Bir de kaza ve belaları değiştirme vardır ki, Allah yazdığı bir belayı, bir sadakaya veya duaya veya bir namaza, veyahut bir hayra bağlamıştır, o da, o hayır, o sadaka işlenince belayı def eder.
Nitekim Hadisi Şerifde sadaka hakkında buyrulmuştur ki: “Sadaka belayı def eder, ömrü uzatır, Allah’ın gadabını söndürür, günahları imha eder, rızka bereket getirir.”
Sadakanın daha pek çok hasletleri sayılmıştır. Faydaları çoktur.
Sadaka belayı def eder, eğer verilmezse bela gelir, sadaka ömrü uzatır, eğer verilmezse ecel gelir, çünkü ecel-i muallak buna bağlıdır... Sadaka verilince ecel değişecek ve ömür kat’î ecele kadar uzayacaktır. Verilmezse ecel-i muallak takdir olunacak veya mukadder bela gelecektir.
Fotoğraf açıklaması yok.

ÖLÜMÜ BAŞKALARINDA GÖRDÜĞÜMÜZ İÇİN BİZE MASAL GELİYOR DEĞİLMİ AMA BİR GÜN BİZEDE GELECEK UNUTMA BUNU Reflu gastrit Ülser mide fıtığı hıçkırık için Bir çay kaşığı bıttım yada fıstık ağacı sakızı bir yemek kaşığı hakiki bal aç karnına tüketin bir kaç gün içinde tamamen kurtulacaksınız

SARI NOKTA VE KARATAVUK GÖZ HASTALIĞINIZIN TEDAVİSİ Sağlığımızın müthiş şifreleri
Sarı nokta ve karatavuk göz hastalığınızın tedavisi için gözlerinize 2 şer damla sarı kantaron yağı damlatıyorsunuz sabah akşam kullanın15 dakika yakar sulandırır geçer 2 saat puslu olur sonra oda geçer .sarı kantaronu damlatarak süreç devam ederken ilerleyen zamanda kantaronu damlattığınızda artık yakmıyorsa sarı kantaronun tedavisi bitmiş demektir bilginiz olsun
1 yemek kaşığı sarı kantaron yağından sabah akşam için alerjiniz yoksa tabiki bu yağa aç tok fark etmez saygılar Rabbim tüm hastaların şifasını versin Amin
M.ulaş




Zuraf Encu 

cehennem biletleri

Fotoğraf açıklaması yok.Salih Can

BERAAT GECESİ 100 REKAT NAMAZ KILANIN HİKAYESİ......17 Ağustos Depremi'nden önceki Berat Gecesi 1998

Mehmet Panaz
BERAAT GECESİ 100 REKAT NAMAZ KILANIN HİKAYESİ......17 Ağustos Depremi'nden önceki Berat Gecesi 1998 yılının Kasım ayına rastlamaktadır. Anadolu'nun Küçük ve Şirin ili olan Kütahya'daki bir yurtta Berat Gecesi'nin tatlı heyecanı yaşanmaktadır. Leblebiler, fındıklar hazırlanır gündüzden... Talebelerden birisi bu namazı kılmak için tam hazırlandığı zaman, ismi anons edilir. Gidip baktığı zaman, Üniversiteden aynı sınıfta Kocaeli'li bir ardakaşı olduğunu görür. Biraz hoş-sohbetten sonra talebe arkadaşına "-Arkadaşım, kusura bakma... Bu gün kılınacak 100 rekatlik bir namaz var. Benim şimdi onu kılmam lazım. Ben sana çay ikram edeyim. Sen iç.. Ben biraz kılıp, geleyim."der. Arkadaşı namazı merak eder. Talebede namazın kılınışını ve faziletini anlatır. O zaman Kocaelili ardakaşı, "Tamam, bende o namazı kılayım"der. Beraberce namazı tamamlarlar. Her ikiside gayet memnundur. Birisi hayatında ilk kez 100 rekatlik nafile namazı kıldığı için, diğeri de böyle hayırlı bir hadiseye sebep olduğu için...Günler bir birini kovalar. Yaz gelir. Talebenin Kocaelili arkadaşı memleketine yaz tatiline gider. İşte o yaz Büyük Marmara Depremi olur. Talebenin arkadaşı hakkında ne düşündüğünü bilemiyoruz, o an için. Ama arkadaşı için endişe ettiği muhakkak...1999 yılının Eylül-Ekim aylarında üniverseteler tekrar açılır. Talebe yine yurda döner. Ama arkadaşı okula devam etmemektedir. Artık arkadaşının başına bir şey geldiğine iyiden iyiye inannmaya başladığ bir gün, yurtta iken yine ismi anons edilir. Gidip baktığı zaman 50 yaşlarında hiç de tanımadığı bir adam karşısında durmaktadır. Adam talebeye "..... senmisin?" diye sorar. "Evet" cevabını alınca, ona sarılıp, hüngür hüngür ağlamaya başlar. Talebe şaşkındır. Adam sakinleşinceye anlatmaya başlar. "Oğlum ben senin Kocaelili arkadaşın ........ babasıyım. Maalesef onu depremde kaybettik. Depremin bir kaç gün sonrasında kaybettiğimiz günlerde, rüyamda onu gördüm. Bana rüyamda "Baba, benim burada rahatım iyi.. Sen sakın benim için endişe etme, ağlama... Ben, şehit olarak vefat ettim."dedi. Bende ona dedimki "Oğlum, doğru sen iyi bir çocuksun. Namazlarını bıraktığını da pek bilmiliyorum Ancak bütün bunlar senin şehit olmana yeterli mi?" diye sordum. O da bana dediki: "Babacığım, ben Kütahya'da iken Berat gecesinde orada filanca yurda gittim. Benim orada ....... isminde bir arkadaşım var. Onunla bebarer 100 rekatlik namaz kıldım. İşte benim şehit olmama sebep bu namazdır." dedi... Bende bunun üzerine kalkıp buraya geldim," diyor........İbret alana...
ALINTI, Ehli sünnet hanefi.