12 Mayıs 2020 Salı

Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanmadan önce araştırın inceleyin doktorunuza danışın saygılar

Sayfadaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır kullanmadan önce araştırın inceleyin doktorunuza d
8 saatanışın saygılar

ZEKÂTIN VERİLECEĞİ, HARCANACAĞI YERLER

ZEKÂTIN VERİLECEĞİ, HARCANACAĞI YERLER

Kur‘ân-ı Kerim, zekâtın verilebileceği kimseleri hususî bir biçimde sıralayıp, sonra da nerelere harcanabileceğini şöyle ifade eder:

“Zekâtlar, Allah'tan bir farz olarak fakirlere, yoksullara, üzerinde çalışanlara (zekât toplamak üzere vazifeli memurlara), kalbleri te'lif olacak olanlara (İslâm'a ısındırılmak istenenlere) verilir; âzât edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda ve yolcu olanlar için sarf edilir.” (4)

Görüldüğü üzere âyet-i kerimede, zekâtın verileceği insanlar ve sarf edilebileceği/harcanacağı yerler sekiz sınıf olarak belirtilmiştir:

1. Fakirler: Nisap miktarından az bir mala sahip olan ve mevcut malı ihtiyacına kifâyet etmeyenlerdir. Yani normal ölçülerde geliri giderini karşılamayan kimseler.

2. Miskinler: Fakirden daha aşağı derecede olup hiçbir şeye sahip olmayan yoksullar.

3. Âmil: Ülû’l-emr tarafından zekât, sadaka ve öşürleri toplamak üzere vazifelendirilen memurdur.

4. Müellefe-i kulûb: Kalbleri İslâm’a ısındırılmak istenenler.

5. Borçlular: Borç altında olup da, ödeme imkanı bulunmayan kimseler.

6. Yolcu: Yolda kalan kimse, yani memleketinde malı-mülkü olsa bile, gurbette parasız kalmış kimseler.

7. Köle: Hür / özgür olmayan kimse.

8. Fî sebîlillah: Allah yolunda demektir.

Bu sekiz sınıftan “tahsis lâmı” ile beyan olunan ilk dört grup için temlikin şart; zarfiyet edâtı olan “fî” ile ifade edilen dört kısım sarf yerleri içinse, temlikin şart olmadığı söylenmiştir. Temlikin bunlar için de gerekli olduğunu söyleyenler ise, zekâtı, onların ihtiyaçlarını görmekle vazifeli kimselere vermek suretiyle bunun yerine gelmiş olacağını ifade etmişlerdir. Zira Allah yolundaki mücahitlerin, “cihad ihtiyaçları”nın hepsini bizzat kendilerinin temin edebilmeleri mümkün değildir. Bu uygulamadaki asıl maksat ise, ihtiyaçların karşılanması olduğundan, ihtiyacın cinsine göre zekâtları, mücâhitlerin teker-teker bizzat kendilerine değil de, veliyyü’l-emr’e yani onların işlerini-hizmetlerini görmekle, ihtiyaçlarını gidermekle vazifeli kişi veya kişilere teslim etmekle de temlik tahakkuk etmiş ve farz yerine getirilmiş olur. [Bkz. Zemahşerî, el-Keşşâf; er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, mezkûr âyetin tefsiri.]

Zekâtla alâkalı bu âyet-i celile (nass), günümüzde çocuklarımızın-gençlerimizin en iyi şekilde yetişmeleri için faâliyet gösteren İslâmî müesseselerin-derneklerin mâlî yapısını teşekkül ettirecek şekilde genişçe tefsir ve te'vil edilmeye (yorumlamaya) gayet müsaittir.( kuran ilmini tahsil eden talebelerde bu sınıftan sayılır)

MUSAB BİN ÜMEYİR R.A.-!!!!!!!! “ “ “ “ henüz 17 yaşında olan mekkenin en zengini ve en yakışıklı genci olan bütün


Salâhüddîn İbni Mevlâna Siracüddin Hazretlerinin duası;
اَللَّهُمَّ ارْ زُقْناَ عَيْشاً بِلاَ بَلاَءٍ وَدِيناً بِلاَ هَوَاءٍ وَعَمَلاً بِلاَ رِياَءٍ وَعَفْواً بِلاَ عَذاَبٍ وَمَغْفِرَةً بِلاَ عِتَابٍ وَجَنَّةً بِلاَ حِساَبٍ
اَلَّلهُمَّ تُبْ عَلَيْناَ قَبْلَ الْمَوْتِ وَارْحَمْناَ عِنْدَالْمَوْتِ وَلاَ تُعَذِّبْناَ
بَعْدَالْمَوْتِ وَهَوِّنْ عَلَيْناَ سَكَراَتِ الْمَوْتِ ياَ اَرْحَمَ الرَّاحِمِين
Allahumme’r-zuknâ ayşen bilâ belâin ve dînen bilâ hevâin ve amelen bilâ riyâin ve afven bilâ azâbin ve mağfireten bilâ ıtâbin ve cenneten bila hısâbin.
Allâhümme tüb aleynâ kablel mevt. Verhamnâ ındel mevt. Vela tuazzibnâ ba’del mevt. Ve hevvin aleyna sekarâtil mevt. Ya erhamer rahımîn.
Manası: Ey Allâh’ım; sen bizi belasız rızık ile, hevasız din ile, riyasız amel ile, azapsız avf ile, azarsız mağfiret ile, hesabsız cennet ile rızıklandır.
Ey Allâh’ım; sen ölmeden tövbe ile rızıklandır. Ölüm anında rahmet eyle, öldükten sonra azâb etme, ölüm sarhoşluğunda kolaylık ver. Sen rahmet edenlerin en rahmet edicisisin.

KADİR GECESİ’NİN FAZÎLETİ Ashâb-ı Kirâm, Kadir Gecesi hakkında: “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” meâlindeki Kadr Sûresi’nin 3. âyet-i kerîmesine sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmediler

KADİR GECESİ’NİN FAZÎLETİ
Ashâb-ı Kirâm, Kadir Gecesi hakkında: “Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır.” meâlindeki Kadr Sûresi’nin 3. âyet-i kerîmesine sevindikleri kadar hiçbir şeye sevinmediler.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), Ashâbına, İsrâiloğullarından dört kişiyi anlattı. Bunlar -göz açıp yumuncaya kadar kısa bir zaman dahi Allâh’a âsî olmadan- seksen sene ibâdet etmişlerdi. Ashâb-ı Kirâm da bundan dolayı hayret etmişlerdi.
Cebrâil (a.s.) geldi ve: “Yâ Muhammed! Sen ve Ashâbın, bu zâtların göz açıp yumuncaya kadar kısa bir vakitte bile, Allâh’a isyan etmeden seksen sene ibâdet etmelerine hayret ettiniz. Allâhü Teâlâ, sana bundan daha hayırlısını indirdi.” dedi ve “İnnâ enzelnâhü fî leyleti’l-kadr...” (Biz, onu Kadir Gecesi’nde indirdik), meâlindeki âyet-i kerîmesi ile başlayan Kadr Sûresi’ni sonuna kadar okudu. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) ve Ashâb-ı Kirâm çok sevindiler.

KADİR GECESİ’NDE NE YAPILIR?

Bu gece dört rekât Kadir Gecesi namazı kılınır:
1’inci rekâtte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 İnnâ enzelnâhü...,
2’nci rekâtte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 İhlâs-ı Şerîf,
3’üncü rekâtte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 İnnâ enzelnâhü...,
4’üncü rekâtte: 1 Fâtiha-i Şerîfe, 3 İhlâs-ı Şerîf okunur.
Namazdan sonra:
• 1 defa, “Allâhü ekber Allâhü ekber, Lâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber, Allâhü ekber ve lillâhi’l-hamd.”
• 100 “Elem neşrah leke...” sûresi,
• 100 “İnnâ enzelnâhü...” sûresi,
• 100 defa da Resûlullah Efendimizin (s.a.v.), Hz. Âişe vâlidemize öğrettiği “Allâhümme inneke Afüvvün Kerîmün tühıbbü’l-afve fa’fü annî” duâsı okunur ve duâ edilir.
Mümkünse, bir de tesbih namazı kılınır. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)

HİLAFETİN KALDIRILMASI HİLAFET KALDIRILINCA İNGİLİZLER NASIL SEVİNMİŞTİ? Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırıldı. Halifelik kaldırılınca İngiltere’nin Musul’daki resmi görevlisi bunu hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çekmiştir. İngiliz görevli “Halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla Türklerin bindikleri dalı kestiklerini ve bununda İngiltere için inanılmayacak derecede mükemmel olduğunu” söyledi. İngiltere büyükelçisi Ronald Lind 8 Şubat 1926 raporunda şunları diyor: “Laik Türkiye’nin Müslümanları artık İngilizler için tehlike olmaktan çıkmıştır.”

HİLAFETİN KALDIRILMASI
HİLAFET KALDIRILINCA İNGİLİZLER NASIL SEVİNMİŞTİ?
Halifelik 3 Mart 1924’te kaldırıldı.
Halifelik kaldırılınca İngiltere’nin Musul’daki resmi görevlisi bunu hayretle karşılayıp inanmakta güçlük çekmiştir. İngiliz görevli “Halifeliğin ortadan kaldırılmasıyla Türklerin bindikleri dalı kestiklerini ve bununda İngiltere için inanılmayacak derecede mükemmel olduğunu” söyledi.
İngiltere büyükelçisi Ronald Lind 8 Şubat 1926 raporunda şunları diyor: “Laik Türkiye’nin Müslümanları artık İngilizler için tehlike olmaktan çıkmıştır.”
Meşhur tarihçi Arnold J. Taynbee ise şunu dedi: “Halifeliğin kaldırılmasıyla Türkler İslam dünyasının merkezi olmaktan çıkmıştır. Türkiye İslam’ın manevi önderliğini bırakıp, dünyevi bir hükümet kurup halifeyi sınır dışı edince Batılaşmanın nimetlerine karşılık İslam birliği ve desteğinden vazgeçti. Ne olursa olsun Halifelik İslam toplumunu birleştirici ve İslam’ın geçmişi ile en güçlü bağı sayılmıştır” Zaten bunun için hilafet tehlikeliydi.
İngiliz yazar Philips Graves ise “Türkler herhangi bir devlet için güçlük yaratabilecek Hilafet kurumunu ortadan kaldırmakla Britanya(İngiliz) İmparatorluğuna çok büyük iyilik yapmıştır.”
+ + + +
Hilafet, tespihin ipi gibiydi. İpi aradan çekince boncuklar nasıl etrafa dağılıp parçalanırsa hilafet kurumunu da aradan çekince Müslümanlar kolayca parçalanacaktı. Malumunuz ki bir yerde parçalanma bölünme varsa orada İngilizler var demekti. İngilizlerin işgal edip sömürdüğü ülkelerin çoğu Müslüman ülkeydi. Her an halifenin birlik çağrısı ile İngilizlere karşı isyan edebilirlerdi. Bu sebeple İngilizler ne yapıp edip hilafeti kaldırmalıydılar. Zaten Lozan’da İngitere Dışişleri Bakanı “Lord Curzon” hilafetin kaldırılması şart koşulmuştu.
Hilafetin kaldırılması en çok İngiliz işgalindeki Hindistan’daki Müslümanlara dokundu. Çok fakir olmalarına rağmen kadınlar “altın bileziklerini, küpelerini, kolyelerini ve bu altınlarla toplanan paraları” Türkiye’ye Hilafetin kurtulması için göndermişlerdi. Bu Müslümanların düşüncesi şuydu: Hilafet kurtarılırsa nasıl olsa bir yolu bulunur ve bizde bağımsızlığımıza kavuşuruz düşüncesindeydiler. Ama Atatürk hilafeti kaldırınca kahroldular. Hintli Müslümanların gönderdiği paralar 500 bin TL’yi bulmuştu. Savaş yıllarında bu paranın sadece 120 bin TL’si harcanmış, geriye kalan 320 bin TL ile de İş Bankası kurulmuştu. Mustafa Kemal de bankaya ortak.
+ + + +
4 Mart sabahı halife ve ailesi sürülmek için Çatalca İstasyonu’na götürüldü. Öğleden sonra Çatalca’ya varan halife ailesini Rumeli Demiryolu Şirketi’nin amiri ağırladı. Amir, bir Yahudi-Musevi idi. Ve bu Osmanlı Musevisi’nin ağzından hüzünlü bir şekilde ağlayarak şu sözler döküldü: “Osmanlı hanedanı Türkiye Musevileri’nin velinimetidir. Atalarımız İspanya’dan sürüldükleri ve kendilerini koruyacak bir ülke aradıkları zaman Osmanlılar onları yok olmaktan kurtardılar, devletlerinin gölgesinde tekrar can, ırz ve mal emniyetine, din ve dil hürriyetine kavuşturdular.Onlara bu kara günlerinde elimizden geldiği kadar hizmet etmek, bizim vicdan borcumuzdur.” Vicdanlı bir Yahudi hilafetin kaldırılıp halifenin sürülmesine çok üzülüp gerçekleri böyle ifade etmişti.
KAYNAKLAR:
1) Ali Satan, Son Halife Abdulmecid Efendi, Ufuk Yay. 2011, s.153
2) İsmail Çolak, Osmanlı’nın Gizli Tarihi, Nesil Yay.2011, s.184-187
3) Yavuz Bahadıroğlu, Yeni Akit/26.09.2012
4) Şükrü Altın,Hazret-i Muhammed Aleyhisselam'dan Abdulmecid’e Hilafetin Çığlığı,Çelik Yay.s.340

11 Mayıs 2020 Pazartesi

RIZIK GENİŞLİĞİ VE BEREKET İÇİN 10 TAVSİYE 1- Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerifte “Bir adamı namazın ruku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız”(Ruhul Beyan) Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.

RIZIK GENİŞLİĞİ VE BEREKET İÇİN 10 TAVSİYE

1- Namazı tadili erkan ile kılmak. Hadis- Şerifte “Bir adamı namazın ruku ve secdesini hafifletir (tadili erkanı terk eder) görürseniz onun çoluk çocuğuna acıyınız”(Ruhul Beyan) Yani tadili erkanı terk eden maişet darlığına düşer, tadili erkana riayet eden ise maişet genişliğine kavuşur.

2- Zekatını tam, hatta fazla fazla vermek. Malın şükrü mal iledir. Yani zekat, malın şükrüdür. Toprak mahsullerinin zekatı onda birdir ve “öşür” diye isimlendirilmiştir, ticari malların ve paranın zekatı ise kırkta birdir. Şükür ise malın artmasına sebeptir. Ayeti Kerimede “…Eğer nimetime şükrederseniz onu elbette ve elbette çoğaltırım…” (Sure-i İbrahim 7) buyurmuştur. Yani zekat, malı hem telef olmaktan muhafaza eder, hem de ilahi hazineden artmasını temin eder,

3- Sabah vakti uyanık olmak. Hadis-i Şerif “Sabah uykusu rızka manidir” (Tergib) Yani bir müslüman sabah namazını ve manevi ilticalarını ihmal etmemelidir.

4- Vakıa suresini okumaya devam etmek. Hadisi Şerif “Kim ki vakıa süresini her gece okursa ona ebediyyen sefalet isabet etmez, kim ki bu sureyi her sabah okursa ona ebediyyen fakirlik yaklaşmaz.” (Havassul Kuran-İmamı Ya’fi)

5- Duha namazına devam etmek. Duha namazı güneş doğduktan 45dakika sonra başlayıp öğle namazına 15 dakika kalıncaya kadar kılınan ve en büyük fiili teşekkür olan 6 rekatlık nafile namazdır. Duha (teşekkür) namazının ilahi ücretinin %75’i dünyada verilir.

6- Geçim darlığı çeken ve borçlarını ödemekte zorlanan kimselerin rızası için kurban keserek ve o kurbanı tasadduk ederek tıkanıklığı açmaya çalışmaları ehlullahın tavsiyesidir.

7- Güneş doğarken 1 “Euzu”, 300 “besmele” ve 100 “salavat-ı şerife” okumaya devam edenleri ummadıkları yerden Allahu Teala rızıklandırır ve bir sene geçmeden zengin (nisaba malik) hale getirir.(Tefcirut Tesnim Sh.18)

8- Namazlardan sonra okunması sünnet olan tesbihatı (33 sübhanellah, 33 elhamdülillah, 33 -u Ekber) okumayı asla terke etmemek. Çünkü kelime-i tenzih (sübhanellah) günahları söküp atar, kelime-i tahmid (Elhamdülillah) her türlü nimete şükürdür, kelime-i tekbir (Allahu Ekber) ise kulun ibadetini ve tevbesini Allahu Tealaya layık hale getirir.

9- Yemeklerden sonra mutlaka yemek duası yapmak. (Mümkünse Hz.Üstazımın tavsiye ettiği yemek duasını okumak) Çünkü bu dua hem şükür hem de rızık duasıdır. Duaya başlarken 3 kere “elhamdülillah” denilmesinde ki hikmet: Kul birinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde Cenab-ı Hak ‘Kulumun şükrü bana ulaştı’ der, ikinci defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ‘sana nimetlerimi artıracağım’der, üçüncü defa ‘elhamdülillah’ dediğinde ise ‘kulumu affettim’der.

10- Nimeti israf etmemek, ayakta su içmemek, ekmek kırığını toplamak ve tabağı sünnetlemek.

#ÎTİKÂFIN_FAZÎLETİ... İhlâs ile yapılan îtikâf en fazîletli amellerdendir. Çünkü bunda kalbi dünya meşgalelerinden boşaltmak ve nefsi Mevlâ’ya teslim etmek vardır. Tâbiîn’den Atâ (rah.) dedi ki:

#ÎTİKÂFIN_FAZÎLETİ...

İhlâs ile yapılan îtikâf en fazîletli amellerdendir. Çünkü bunda kalbi dünya meşgalelerinden boşaltmak ve nefsi Mevlâ’ya teslim etmek vardır.

Tâbiîn’den Atâ (rah.) dedi ki:

“Îtikâf yapan kişi, bir işi için büyüklerden birisinin kapısına varan ve ‘İhtiyâcımı halledinceye kadar buradan ayrılmayacağım’ diyerek orada oturan kimse gibidir.

Aynı şekilde, îtikâf yapan kimse de Allâhü Teâlâ’nın beytinde (mescidde) oturur ve ‘Beni affedinceye kadar buradan ayrılmayacağım.’ diye niyaz eder.”

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki:

“Kim, bir kardeşinin ihtiyacını halletmek için uğraşırsa, sanki yirmi sene îtikâf yapmış gibi sevap alır. Kim de bir gün îtikâf yaparsa, Cenâb-ı Hak onunla cehennem arasında üç hendek yaratır ki her iki hendeğin arası doğu ile batı arası kadar uzaktır.”

Îtikâfta nefsi ezmek, kahretmek ve dünyâdan yüz çevirmek vardır ki, bu, sıdk (doğruluk) ve ihlâsın ilk adımıdır. Yine îtikâfta, Allâhü Teâlâ’nın rahmetine yaklaşmak, ona tevekkül etmek ve yaşamaya yetecek kadar rızka râzı olmak vardır.

Îtikâf yapan, bütün vakitlerini namaza tahsis etmiş demektir. Çünkü o, namaz kılmadığı vakitlerde de mescit içerisinde namazı bekler bir hâldedir. Bu bekleme ise namaz hükmündedir.

Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem), irtihâl edinceye kadar Ramazân-ı Şerîf’in son on gününde îtikâfa girmişlerdi. Resûlullah Efendimizden (s.a.v.) sonra da ezvâc-ı mütahharât (mübârek hanımları) irtihallerine kadar îtikâfa girmeye hep devam etmişlerdir.

Bir müminin, böyle kudsî bir mahalde, Rabbine olanca varlığıyla yönelip, saf bir kalp ve nezih bir lisanla, bir müddet ibâdet ve tâatte bulunarak mânevî bir zevke dalması pek müstesnâ bir ganîmettir.

Îtikâf, vâcip kuvvetinde sünnet-i müekkededir. Bir memlekette yapılmazsa felâket-i umûmî zuhûr eder. Belâyı defetmek için muhakkak yapılmalıdır.