3 Temmuz 2020 Cuma

TÜRKLER BOZKURT’U NEDEN SEMBOL OLARAK SEÇTİ?... Türkler? Neden başka bir hayvan değil de, “Gök yeleli Bozkurt’u” sembol edindi? ...........Bozkurt’un özelliklerini temel olarak şu şekilde sıralamak mümkündür: 1- Bozkurtlar atasına bağlıdır; Bozkurt sürüsünden ayrılan bir erkek bozkurt, karşılaştığı bir kara kurt sürüsüne girer ve girdiği sürünün liderliğini alır. 2- Bozkurt özgürlüğüne düşkündür. Dünyada evcilleştirilememiş tek hayvan olma ünvanı, Orta Asya bozkurtlarındadır. Hayvan yakalandığında tüm hayvanların aksine, gırtlak kısmında bulunan, “öd” denen keseyi parçalar ve intihar eder. Bozkurt esareti kabul etmeyen bir varlıktır. Bozkurt’un boynuna tasma takıp bir kafese koyamazsınız. Bozkurt ölümü kabul eder, kendisini parçalar ve intihar eder. 3- Bir bozkurt, sadece yiyeceği kadarını avlar ve yavrusu olan bir hayvana saldırmaz, avlamaz. Bozkurt leş eti yemez. Kendi avını kendisi avlar. Başka havanların avladığı leşi yemez. 4- Bozkurtlar eşlerini kıskanırlar. Bozkurt dişisi asla bir kara kurtla çiftleşmez. Bozkurt yaşamında tek eş seçer. Eşi ölmeden başka eş aramaz. 5- Bozkurt sürüsü sağdan ve soldan giden öncüler, akabinde de göbekten gelen ana kuvvetle saldırırlar düşmanına. Bozkurt cesaretli ve ölümüne mücadele eden bir yapıya sahiptir, esareti kabul etmez. 6- Bozkurtların bir lideri vardır ve sürü o liderin emrinden çıkmaz. Bozkurt liderine bağlıdır, dinlenme anında da lideri etrafında koruma tedbirleri alır. Bozkurtlar avlamaları, toplu yaşama kurallarına uyma vb. açılardan bir sistem içerisindedirler, yani asildirler. 7- Bozkurtlar teşkilat halinde bir yaşam sürerler. Bozkurt ekip çalışması yapar ve hürriyetine son derece düşkündür. 8- Karda yürüyen 40 kadar bir Bozkurt grubunu takip etseniz ancak beş, altı ayak izi görebilirsiniz, o kadar dikkatli ve organizedirler. Çünkü grup, önde giden lider bozkurt’un ayak izlerine basarak ilerler. Bozkurtlar asla organizesiz ve plansız hareket etmez, avlanmazlar. 9- Bozkurtlarda bir yavrunun hem annesi, hem de babası ölse dahi yavru hayatta kalır. Bozkurtlarda grup hiyerarşisi buna müsaade etmez. Diğer grup üyeleri yavruyu evlat edinir ve kendi yavruları gibi büyütürler. 10- Türklerin sembolü, “Gök yeleli bozkurt”tur; yani “GÖKBÖRÜ”. Bu kurt türü sadece Orta Asya dolaylarında yaşamaktadır. Türk milleti Bozkurt’u bu taşıdığı özelliklerden dolayı kendine sembol edinmişti...


................İrâde-i cüz'iyye: Cenâb-ı Hakk'ın kuluna verdiği mahdut bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zira insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, şerre sarf ederse şerri yaratır. Bu itibarla insan, Cenneti de, Cehennemi de bu irâde ile kazanır. Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Cenâb-ı Hakk'tır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan'dır. İnsana verilen irâde-i cüz'iyye otomobilin direksiyonu gibidir . İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, isyan içinde olan bir kimse, “Ben ne yapayım Allâh böyle dilemiş, böyle yaratmış” deyip mes'uliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allâh dilemiştir ama, kulun irâdesi ve çalışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz'iyye yâni tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hakk kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Halbuki Cenâb-ı Hakk kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezalandırmaktan münezzehtir. Bâzı kimseler, “Ezelde bâzılarının rûhu secde etmiş, bâzılarının etmemiş; işte ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider.” derler. Aslâ böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın itikadını kökünden sarsar. Ezel itiraz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Cenâb-ı Hakk, ruhları imtihana çekerek, “Elestü birabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye sorduğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, “Belâ (Evet Rabbimizsin Yârabbi)” diye ahid verdiler. Yine bâzı yanlış düşünenler diyorlar ki: “Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediğine hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder.” Bu düşünce de aslâ doğru değildir. Bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi çokları yanlış tefsir ve izah ediyor. Üstâzım, Hocam Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi: “Allâh, hidâyeti isteyip, hidâyeti dileyenlere hidâyeti; dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halkeder” diye tefsir ve izah ederlerdi. Ayrıca bu mevzuu izah ederken derlerdi ki: “Ezelde Ahmed Cennetlik, Mehmed Cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (İman elbisesi, itâat elbisesi, nur elbisesi) şu elbiseleri giyenler cennetliktir denilmiş; ayrıca küfür, isyân, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de Cehennemliktir denilmiştir. Kul, irâde-i cüz'iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamâmen serbest bırakılmıştır. Binâenaleyh, insan irâde-i cüz'iyyesiyle bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider.” Kul bütün fiillerinden kendisi mes'ul olduğuna göre artık kula lâzım gelen isyan etmek değil, mukadderâta boyun eğmek ve başa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber görünür görünmez belâlardan bizi koruması ve ömrümüzü sıhhat ve âfiyet içinde geçirmemiz için Cenâb-ı Hakk'a yalvarmak da üzerimize düşen mühim bir vazifedir. Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde, "Sadaka vermek belayı defeder, ömrü uzatır" buyurmuşlardır.. muhtasar ilmihal. hasan arıkan

Fotoğraf açıklaması yok.

Seven sevdiğinin çirkin yerlerini görmez. Seven kusurları söylemeye başladıysa sevgi etkisi bitiyor demektir.

Ömer NESEFÎ, kelâmın ezelî ve kadim olduğunu açıkça belirttikten sonra, okunan ve hadis olan nazma Kur'ân ismi verildiği gibi, kadim ve ezelî olan -bahiskonusu- kelâm-ı nefsiye de Kur'ân isminin verilmekte olduğuna işaret etmeye gayret ederek şöyle diyor: "Allah Teala'nın kelâmı olan Kur'ân, mahlûk değildir". Ömer NESEFÎ kitabında, "el-Kur'ân kelâmullah..." demek suretiyle önce Kur'ân'ı zikrettikten sonra, arkasından, kelâmullah tâbirini getirdi. Çünkü kelâm âlimleri, "Allah Teala'nın kelâmı olan Kur'ân, gayr-i mahlûktur" denilir, ama; kadim ve ezelî olan harf ve seslerden mürekkeptir, fikri akla gelmesin, diye "Kur'ân gayr-i mahlûktur denilmez" demişlerdir. Onun için, Kur'ân mahlûk değildir, demektense, ulu ve yüce Allah'ın kelâmı olan Kur'ân mahlûk değildir, demek daha uygun olmuştur.

Görüntünün olası içeriği: yiyecek, şunu diyen bir yazı 'Güneş, elmayı tatlı yaparken biberi acılaştırır. Kabahat günește değil, karakterdedir.'

H.Ş.: Emîre isyan eden kimsenin ecri tamâmen yok olur. (Râmuz 431/2) Hz. Ebû Umâme RA rivayet..........Ahir zamanda, zalim hükümdarın avanesi olur ki, onlar sabah Allah’ın gazabında yürürler. Akşamda Allah’ın buğzu içinde dolaşırlar. Sakın onların sırdaşlarından olmayın!...Râmûz el-Ehàdîs

Hasan Bozkurt ..... Hadis-i Şerif : Emîre isyan eden kimsenin ecri tamâmen yok olur. (Râmuz 431/2) ....İtaat müessesesi İslam dininin manevi derinliklerinde bel kemiği mesabesindedir. Zira kendisine yapılan riayet neticesinde ameller ile elde edilemeyecek hasene kazanılırken, dikkat edilmediği zamanda müminin sevap hazinesinde derin yaralar açmaktadır.





Kur’an'ı Kerime mahlûktur, diyen kâfir olur.

Selamünaleyküm şu kolonya tuz kataraktan kullanmanın hükmü nedir. bir bilginiz var mı. seneler önceden öyle bir bilgi edinmiş tik hep tuz kataraktan kullanıyoruz. Sizce hükmü malum ise yazabilir misiniz

 ve aleykümselam...Kolonya içine yeteri kadar tuz koymakla ve istihale geçirecek kadar bekletmekle terkibini değiştirdiği, görüldüğü zaman, necis olmaktan çıkar. Ancak bu değişim,tuzu içine attığımız anda oluvermez.Zaman ister. kolonya gölge ise güneşe, güneşte ise gölgeye koyarak yerini değiştirmeliyiz. m.emre fetvalar.t .

Ahmed Rufai Hazretleri'nin müridlerinden biri Allah'a şöyle yalvarmıştı: - Ya Rabbi, cehennemden kurtulduğuma dair bana bir belge gönder. Gökyüzünden derhal bir kağıt geldi. Mürid sevinerek aldı, baktı ki kağıtta hiç bir yazı yok. Üzüntülü bir şekilde kağıdı aldı ve Ahmed Rufai Kuddisi Sırruh Hazretleri'ne götürdü. Hazret, kağıdı eline alınca: - Ya Rabbi sana hamdü senalar olsun. Bu zayıf kulunun müridlerinden birine böyle bir berat göndermek lütfunda bulundun, diye şükretti. Kendisine: - Efendim, kağıtta yazı yok, dediklerinde buyurdu ki: - Allah'ın kudretiyle yazılan yazı siyah olmaz. Onun için siz buradaki yazıyı göremiyorsunuz. Bu yazı nur ile yazılmıştır.....Ali Eren - Dini Hikayeler


Hasan Bozkurt ......... Hz. Şeyh'in ( şah-ı nakşi bend ks) müridleri birgün kendilerine balık ikram etmişlerdi. Müridleriyle beraber yemeğe başladıklarında baktılar ki birisi yemiyordu. Onu da sofraya davet ettiler. O, "Oruçluyum" diye gelmedi. Hz. Şeyh, "Gel bizimle sen de ye" diye ısrar et tiyse de o şahıs kabul etmedi. Halbuki Ramazan ayı olmadığı için, tuttuğu oruç nafileydi. Muhammed Bahaüddin Hazretleri: - Gel bizimle ye. Onun yerine sana Ramazan günlerinde tutulmuş bir oruç sevabı bağışlayayım, dediyse de adam kabul etmedi. Bunun üzerine Şeyh Hazretleri, - Bu adam Allah'tan uzaktır. Bu adamdan uzak durunuz buyurdu. Gerçekten de, adam önceleri takva birisi gibi gözüküyorsa da sonradan yavaş yavaş her şeyi bıraktı ve sonunda namazı niyazı da bırakarak namazsız bir kimse olarak ölüp gitti. Unutmamalıdır ki, Allah dostlarının her sözlerinde bir hikmet gizlidir. O şahıs, nafile orucunu bozmalı ve sonra kaza etmeliydi.
Görüntünün olası içeriği: oturan insanlar, masa, oturma odası ve iç mekan