SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S)
TOROS YAYLALARINDA KUR'AN HİZMETLERİ
Bundan tam 93 yıl evvel Toros'ların tepelerinde talebe hizmetlerine başlayan bu zatı şerife bu vatan evlatları çok şey borçludur.
1927 yılı yaz aylarında Hz.Üstazımız trenle İstanbul'dan Konya-Ayrancı'ya teşrif eder. Ayrancı'dan Çat Köyüne gitmek üzere Çat Köylülerini sorar. İçlerinde Çat Köylü Ali Güzeller olmak üzere birkaç kişi ile beraber Çat Köyüne doğru yola çıkarlar.
Çat Köyüne gelirler. Orada sütçülük yapan Dede Hocaya müsafir olur. Üstazımız Dede Hocaya hitaben: “Hem beraber sütçülük yapalım, hemde bana biraz talebe temin ediver de okutayım” buyurur. Dede Hoca da:
-“Sütçülük yapalım, ama talebe okutmayalım. Bizi yakalarlar” diyerek talebe okutmayı kabul etmez.
Çat Köyünde bir müddet süt aldıktan sonra yörüklerin çok olduğu Toros dağlarının zirvesindeki Soğanlı Yaylasına gelerek, orada mandırasını kurar ve bir taraftan da yörüklerin çocuklarını toplayarak okutmaya başlar.
Soğanlı Yaylası Ereğli’ye takriben 100 km. mesafede ve Torosların zirvesinde bir yerdir. Burada Hz.Üstazımız mağaramsı bir kayanın önüne taştan duvar ördürüp, onun içerisine yörük çocuklarını toplayıp, okutmaya devam eder.
Soğanlı Yaylasında kaldığı müddetçe yörüklerden Kır Mevlüt lakabıyla anılan bir kişinin evinde müsafir kalır. Mevlüt Ağa,“Hoca Efendi çocuklarımızın içerisinde belki rahatsız olabilir” düşüncesiyle Üstazımız için ayrı bir çadır kurdurur. Bir zaman sonra ordan Cumalık yaylasına geçecektir.
Soğanlı’ya 4 – 5 km. mesafede olan Cumalık Yaylasında, Hz.Üstazımız yörüklerden Dudaklı Hacı Mehmet Ağanın çadırında bir müddet müsafir kalıyor.
O yaylanın ismine Cumalık denmesinin sebebi ise Hz.Üstazımız yörükleri toplayarak bir avlu çevirtmiş. O muhitte ilk defa Cuma Namazı kıldırmaya başladığı için o yaylanın ismine “Cumalık” ismi verilmiştir.
Bir müddet de o avlunun içerisinde yine yörük çocuklarını okutmaya devam etmiştir.
Bir gün Arslanköy Karakol Komutanı devriye gezerken Hz.Üstazımız’ın çocuk okuttuğu o yere gelmiş, Hz.Üstazımız’ın çocukları okuttuğunu görünce çok kızmış, Hz.Üstazımız’ı yakalayarak:
–“Sen bu dağın başına çıktın da çocukları mı zehirliyorsun. Senin haddini bildireyim” diyerek almış yola düşmüş.
Bu arada Dudaklı Hacı Mehmet Ağanın haberi olmuş, hemen koşup, başçavuşun önüne geçerek:
–“Başçavuşum. Yahu burası mezarlık mı? İnsan bir selam verir, yemeğimizi yer, çayımızı, kahvemizi içer, ondan sonra vazifeni yaparsın” demek suretiyle onları çevirip, evine getirir.
Oğluna: –“Oğlum koş şu sürünün içinden etli bir koyun tut, kavurma yap” diye talimat verir.
Oğlu Hasan Hoca da hemen sürüden etli bir koyun kesip, kavurmasını Başçavuşa ikram eder, Başçavuş ve Jandarmalar kavurmayı yiyip, doyduktan sonra kahvelerini de içince Dudaklı Hacı Mehmet Ağa:
–“Başçavuşum. Şimdi gidebilirsin” der. Başçavuş kalkıp, Hz.Üstazımızı da alıp yola düşer. Dudaklı Hacı Mehmet Ağa onları uğurlamak üzere refakat eder. Birazcık gidince Hacı Mehmet Ağa Başçavuşa dönerek:
–“Başçavuşum. Hocamı nereye götürüyorsun?” der. Başçavuş da: –“Mehmet Ağa. Görmüyor musun? Bu hoca bu yörük çocuklarını buraya toplamış, zehirliyordu. Ben de şimdi yakaladım. Arslanköy karakoluna götürüp, orada bu hocanın haddini bildireceğim” demesi üzerine, Dudaklı Hacı Mehmet Ağa:
–“Başçavuşum. Bu hocam burada süt alıyor. Benim müsafirimdir. Ben de hocama ‘hocam ne olur, burada bulunduğun müddetçe şu bizim çocuklarımıza hiç olmazsa Allah’ını, peygamberini öğretiver’ diye ısrar ettim. Israrıma dayanamayarak çocukları okutmaya başladı. Eğer bir
suçlu arıyorsan o da benim. Ne olur hocamı bırak. Beni götür de ne gibi ceza vereceksen bana ver” demesi üzerine, başçavuş hem Hz.Üstazımız’ı, hem de Hacı Mehmet Ağayı bırakıp gider.
... Dudaklı Hacı Mehmet Ağa 1846 doğumlu olup, 25 Haziran 1966 senesinde tam 120 yaşında Hz.Üstazımız’ın talebe okuttuğu Cumalık yaylasında vefat etti. Bu yaşına rağmen dişleri bembeyaz, kuzu dişi gibiydi. Ata biner, at üzerinde gözlükte kullanmadan keklik, tavşan avlayarak yaylaya giderdi. Karşılaştığı dostlarına,
–“Bu dinç halimi bu malı-mülkü ve bu sıhhati
–“Hz.Üstazımız’ın kendisine olan himmet ve teveccühlerine borçlu olduğunu” söylermiş