9 Ağustos 2020 Pazar

İbn-i Mes’ud ra. anlatıyor : “Rasulümüz ayrılık vakti yaklaştığında bizi Âişe validemizin evinde topladı, bize baktı, mübarek gözleri yaşardı ve ‘merhabalar olsun, Allah size selamet versin. Size takvayı ve hz. Allah’a itaati tavsiye ederim. Ayrılık vakti yaklaştı. Hz. Allah’a ve cennete dönüş vakti geldi. Beni ehli beytimin erkekleri yıkasın. Beni bu elbiseme veya şu yemen elbisesine kefenleyin. Yıkama ve kefenleme işi bittiği zaman bu odada yatağımın üzerine şu kenara koyun ve bir saatliğine odadan çıkın. Benim üzerime ilk cenaze namazını ordusu ile beraber Cebrail as, sonra orduları ile beraber sırası ile Mikail, İsrafil ve Azrail as kılarlar. Sonra bölük bölük odama girip sizler kılarsınız.’ Buyurdular. Bunu duyan ashap feryad ederek ağladılar ve; ‘Ya Rasulallah! Sen rabbimizin nuru, topluluğumuzun ışığı ve işlerimizin sultanısın. Sen aramızdan ayrılınca biz kime müracaat edeceğiz?’ efendimiz; ‘ben sizi geceside gündüzü gibi aydınlık olan bir yol üzerine bıraktım ve size biri konuşan diğeri susan iki vaiz bıraktım. Konuşan Kur’an-ı Kerim, susan ise ölümdür. Herhangi bir işte müşkilat çıkarsa Kur’an-ı Kerim ve sünnetime müracaat edin, kalbiniz katılaştığı zaman ölüm ve ölüm ahvalini düşününüz.’” (tefciruttesnim 1/177)

 Görüntünün olası içeriği: yazı

 İmam Malik Hazretleri: «Her kim Resulüllahın ashabından birine buğz eder ve kim olursa olsun Gaibinde kin beslerse onun müslümanlara ait olan fey'de hakkı yoktur, demiştir.

Şeriat ve Hikmetten Habersiz Olandan Yüz Çevir

 

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, şunu diyen bir yazı 'Başına Sarık Sarar, Kendine Mürid Arar, Ilmi Yok Neye Yarar, Ahir Zaman Şeybleri. Beline Kuşak Bağlar, Sözleri Yürek Dağlar Para Toplarken Ağlar, Ahir Zaman Şeybleri. Ahmed Yesevi (Rahmetullahi aleyh) Evliyalardan Nasihatlar Ağlaması Göz Boyar, Her Gün Ayağı Kayar, Kendini Adam Sayar, Ahir Zaman Şeyhleri.'
Ilim Irfan Sofrası

Şeriat ve Hikmetten Habersiz Olandan Yüz Çevir

Tasavvuf konusunda şeriat ve hükümlerinin değerini bilmeyen ve şeriat ile amel etmeyen kişiden yüz çevirmek lazımdır. Çünkü o (şeriat ilimleri, hükümleri ve hikmetlerini bilmeyen kişi) kısırdır. Maneviyattan yoksun, eksik ve irşad derecesine yükselmen “müteşâyih ”e bağlanan (müritlerde) ancak ve ancak kısır ve çalışmaları sonuçsuz kalmaya mahkumdurlar .

Dul ve yetimlerin ihtiyacına koşanlar, gündüz (nâfile) oruç tutup, geceyi ibâdetle geçiren gibidir. Hadîs-i şerîf (Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirmiştir.) [Darimi]

 

Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi, şunu diyen bir yazı 'GIYBET ZAYIF ZELİL VE AŞAĞILARIN SİLAHIDIR! Gıybet, bir kimsenin ayıbını arkasından söylemek veya aleyhine konuşmak ahiret hayatımızı zedeleyen unsurların başında gelir.'
Ilim Irfan Sofrası
 O öyle zevk verir ki, onu kötülemek, ondan bahsetmek onu alt etmek, felaket bir şey.. Ruh mahvolur, perişan olur gider. Onun için aman din kardeşinizin aleyhinde konuşmayın, konuşanları dinlemeyin.

Resulü Ekrem“, Bilâl sabah namazı okurken uyanmamış. Bilal kapıyı şiddetle vurarak, hiddetle ‘Esselatu hayrun minen nevm Ya Resulallah” diye iki defa bağırmış. Resulü Ekrem hemen uyanmış ve hücresinden kapıya çıkarak bu çok güzel Ya BİLAL Daima söyle demiştir. Resulü Ekrem sabah namazının vaktinin kıymetini anlatmak için (Allah tarafından) uyanamamış. Vesile olmuştur…Bu hadise çok mühim bir hadisedir.Bunları bilmek gerek. O vakit için kılınan namaz sana o vakte kavuşmanı temin ediyor. Onun için namaz uykudan hayırlıdır. Burada (Hayır), devamlı bulunan Allah’ın mağfiretine çarpılmak haym dır. Sabah hersey başkadır. Güneş dogmadan evvel gökyüzü. Yıldızlar, Rüzgârlar, Nebatlar, Hayvanlar, Toprak, Sular, Göller, Denizler, Aksama yakın bütün bunlarda dikkat eden görür. Değişmeler vardır. Güneş battıktan sonra namaz vaktinde çok olaylar olur. Görmek lâzımdır. Duymak lazımdir. Anlamak lazımdır. Bunlar hem maddi tabiat kanunlarında, hem hayvanlarda, nebatlarda, herseyde ruhaniyetde değişiklikler olur. Sabah namazı Allah’a yanaşmanın merdivenidir. Sabah namazını daima vaktinde kılanlarda (MlN ESERlS SÜCUD) onların alınlarında ancak sabah namazında elde edilen bir iz vardır. Herkes o izi göremez. Bu iz, halıya hasıra veya kilime sürtünmeden husule gelen iz değildir. Resulullah Efendimiz bundan ötürü (sizi süvariler bile kovalasa sabah namazının sünnetini kaçırmayın), (kaçırmayınız) buyurmamıştır. Kaçırmayın diyerek teker teker her müslümana burada hitap mevcuttur. 9. (2459)- İmam Mâlik’e ulaştığına göre: “Müezzin, sabah namazını haber vermek için Hz. Ömer (radıyallâhu anh)’in yanına gider. Onu uyuyor bulunca: “Essalâtu hayrun mine’nnevm (namaz uykudan hayırlıdır)” der. Bunun üzerine Hz. Ömer, o ibareyi sabah ezanına ilave etmesini emreder.”[14] Bu rivayet, sadece sabah ezanında söylenen essalâtu hayrun mine’nnevm cümlesinin, ezana Hz. Ömer tarafından ilave dildiğini ifade etmektedir. Halbuki 2456 numaralı Ebû Mahzûra rivayetinde görüldüğü üzere bu ilaveyi bizzat Aleyhissalâtu Vesselâm talim buyurmuştur. Resûlullah’ın müezzinlerince söylendiğini ifade eden başka rivayet de var. Hz. Ömer (radıyallâhu anh)’in bunu bilmemesi de mümkün değildir. Görüldüğü üzere ortada, izahı gereken bir müşkil söz konusudur. Ebû’l-Velid el-Baci der ki: “Muhtemelen, Hz. Ömer (radıyallâhu anh) bu cümlenin, diğer vakitlerin ezanında da kullanılmasını önlemek için bunu söylemiş, “Bunu sadece sabah ezanında söyle” demek istemiş olmalıdır.” İbnu Mâce’de gelen bir rivayete göre, Hz. Bilâl (radıyallâhu anh), sabah ezanı için Resûlullah’a gelir, ancak uyumakta olduğu söylenir. Bunun üzerine Hz. Bilâl iki kere, essalâtu hayrun mine’nnevm der. Bunun üzerine bu cümle sabah ezanında sabitleşir, kesinleşir. Bir başka rivayete göre, Ebû Mahzûra, Huneyn günü sırasında sabah vakti Resûlullah’ın yanında sabah ezanı okur. O vakit Aleyhissalâtu vesselâm ezana es salâtu hayrun mine’nnevm cümlesini ilave ettirir. İmam Mâlik der ki: “Müezzin, essalâtu hayrun mine’nnevm cümlesini sabah ezanında hazerde de seferde de terketmemelidir. Ancak kim, kendi başına tarlasında okursa terkinde bir beis yok, fakat terketmemesi daha iyidir.”

 Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'Zamansız ölümden korkmayın, namazsız ölümden korkun..! Allah bizleri namazsız bırakmasın.'

(Kıyamette Sırat köprüsünün başında durur, ümmetimin geçmesini beklerim. Allahü teâlâ, "Dilediğini iste, istediklerine şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır" buyurur. Ümmetime şefaatten sonra, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana "Ümmetinden ihlasla bir defa "La ilahe illallah" diyen ve imanla ölen herkesi Cennete koy" buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.) [İ. Ahmed]

 Ilim Irfan Sofrası

Resulullah efendimizin şefaati

Sual: Şefaatin hak olduğunu kabul etmeyen bir tek Ehl-i sünnet âlimi var mıdır?
CEVAP
Bütün Ehl-i sünnet âlimleri, ittifakla, hepsi şefaati kabul etmişlerdir. Sadece nakilden çok akla tâbi olan Mutezile denilen sapık bir fırka ve Vehhabiler şefaati inkâr etmiştir.

Yeni türedi bazı yazarlar da Peygamber efendimize düşmanlık ederek, “Kur'anı getirmekle onun vazifesi bitmiştir. Kimseye faydası olmaz, şefaat edemez” diyorlar. Onun, âlemlere rahmet olarak geldiğini kabul etmiyorlar, Mutezileye, Vehhabilere inanıyorlar da, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet ve hadisleri inkâr ediyorlar.

Halbuki Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden, en büyük kurtuluşa ermiştir.) [Ahzab 71]

(Peygamberin verdiğini alın, yasak ettiğinden sakının!) [Haşr 7]

(De ki; “Bana uyun ki, Allah da sizi sevsin!”) [Al-i İmran 31]

{Bu âyet-i kerime gelince, münafıklar, “Muhammed kendisine tapılmasını istiyor” dediler. [Şimdiki mezhepsizler de, “Peygamber, Allah’tan üstün tutuluyor” diyorlar.] Bunun üzerine aşağıdaki âyet-i kerime inmiştir. (Şifa-i şerif)}
(De ki; “Allah’a ve Peygambere itaat edin! [İtaat etmeyip] yüz çeviren [kâfir olur] Elbette Allahü teâlâ kâfirleri sevmez.) [Al-i İmran 32]

Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, şefaat edene ve şefaat edilene izin vermedikçe, hiç kimse şefaat edemez. Kalblerindeki müthiş korku giderilince, [şefaat bekleyenler, şefaat edenlere] “Rabbiniz şefaat hakkında ne buyurdu?” diye soracaklar. Onlar [şefaat edenler] ise, “Hak olanı buyurdu [şefaate izin verdi]” diyecekler.) [Sebe 23]

(Allah’ı bırakıp da, taptığı putlar şefaat edemez. Ancak hak dine inanıp ona şahitlik eden kimseler şefaat eder.) [Zuhruf 86]

(Onlar, Onun [Allah’ın] rızasına kavuşmuş olandan başkasına şefaat etmezler.) [Enbiya 28]

(Sadece Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimselere şefaat etmesi için izin verilen, göklerde nice melekler vardır.) [Necm 26]

(Allah’ın izni olmadan kim şefaat edebilir?) [Bekara 255]

(Allah’ın izni olmadan hiç kimse şefaatçi olamaz.) [Yunus 3]

(Bütün şefaatler Allah’ın iznine bağlıdır.) [Zümer 44]

Bu âyet-i kerimelerde görüldüğü gibi, şefaat yetkisine sahip olanlar, (Peygamberler, âlimler, şehitler gibi) ancak Allahü teâlânın izni ile şefaat edeceklerdir.

Yukarıdaki âyet-i kerimelerde, Allah’ın izni olmadan kimsenin şefaat edemiyeceği açıkça bildirilmektedir. Ancak Allah’ın izin verdiklerinin bundan müstesna oldukları, yani ancak Allah’ın izni ile şefaat edecekleri bildirilmiştir.

Kimler şefaate kavuşur?
Kâfirlere şefaatçi olmadığını ve putların şefaat edemiyeceğini gösteren âyetleri vehhabiler müslümanlara yüklemeye çalışıyorlar, Peygamberler de şefaat edemez diyorlar. Şefaate sadece iman ehli kavuşacak, kâfirler şefaatten mahrum kalacaklardır.
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Artık şefaat edicilerin [Peygamberlerin, meleklerin, salihlerin, şehitlerin] şefaati, onlara [kâfirlere] fayda vermez.) [Müddesir 48]

(O gün zalimler [kâfirler] için, müşfik bir dost, sözü dinlenecek şefaatçi de yoktur.) [Mümin 18]

(Kâfir için dost ve şefaatçi yok) demek, (Müminler için dost ve şefaatçi var) demektir. Mesela Mümin suresinin 7, 8 ve 9.âyet-i kerimelerinde, meleklerin müminler için dua ettiği bildirilmektedir. Meleklerin duası elbette kabul olur.

(Kitabın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Haber verilenler ortaya çıktığı gün, önce onu unutmuş olanlar, “Rabbimizin Peygamberleri elbette bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek [dünyaya tekrar gitsek] de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek” derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler [putlar] onları koyup kaçmışlardır.) [Araf 53]

(Orada putlarıyla çekişerek derler ki: “Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi âlemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da, inananlardan olsak.) [Şuara 96-102]

(Allah'a koştukları) ortaklarından kendilerine hiçbir şefaatçi çıkmayacaktır. Zaten onlar, ortaklarını da inkâr edeceklerdir.) [Rum 13]

(Ondan başka ilahlar mı edineyim? O Rahman olan Allah, eğer bana bir zarar dilerse putların şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramaz.) [Yasin 23]

Yukarıdaki âyetler, kâfirlere putların şefaat edemiyeceğini göstermektedir. Bu âyetleri ileri sürerek, (Müslümanlara Peygamberler, melekler, âlimler, evliya, şehitler, Kur’an-ı kerim şefaat edemez) diyerek cahilce iftira ediyorlar.

Kur’anı insanlara açıkla
Eşsiz mucize olan Kur’an-ı kerime uyabilmek için, Kur’anın muhatabı olan Peygamber efendimize uymak ve şerefli sözlerini [hadis-i şeriflerini] kabul etmek lazımdır. Allahü teâlâ, Resulüne Kur’anın açıklamasını, hüküm koymasını emredip, iman, itaat ve Kelime-i şehadette de Resulünü kendisiyle birlikte bildiriyor:
(Kur’anı insanlara açıklayasın diye sana indirdik.) [Nahl 44]

(İhtilaflı şeyleri insanlara açıklayasın ve iman eden bir kavme de hidayet ve rahmet olsun diye bu Kitabı sana indirdik.) [Nahl 64]

(İhtilaflı bir işin hükmünü Allah’tan [Kur’andan] ve Resulünden [Sünnetten] anlayın!) [Nisa 59]

(Aralarındaki anlaşmazlıkta seni hakem tayin edip, verdiğin hükmü tereddütsüz kabullenmedikçe, iman etmiş olmazlar.) [Nisa 65]

(Allah’a ve ümmi nebi olan Resulüne iman edin!) [Araf 158]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin!) [Enfal 20]

(Size kitabı, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi öğreten bir Resul gönderdik.) [Bekara 151]

(Yalnız Kur’an) diyenler kesinlikle Kur’an-ı kerime inanmıyorlar. İslamiyet’i yıkmak için inanmış gibi görünüyorlar. Bunların, Kur’an ve Sünneti kabul etmedikleri için kâfir olduklarını âyetlerle bildirdik. Bu konudaki hadis-i şerifler de şöyledir:
(Cebrail aleyhisselam, Kur’an ile beraber açıklaması olan sünneti de getirmiştir.) [Darimi]

(Bana Kur’anın misli kadar daha hüküm verildi.) [İ. Ahmed]

(Yalnız Kur’andaki helal ve haramı kabul edin diyenler çıkar. İyi bilin, Peygamberin haram kılması, Allah’ın haram kılması gibidir.) [Tirmizi, Darimi]

(Bana uyan Cennete girer, bana isyan eden ise giremez.) [Buhari]

(Bir zaman gelir “Kur’andan başka şey tanımam” diyenler çıkar) [Ebu Davud]

(Kur’ana ve sünnete uyan hiç sapıtmaz.) [Hakim]

(Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.) [Müslim]

(Bir zaman gelir, beni yalanlayanlar çıkar. Bir hadis söylenince, “Resulullah böyle şey söylemez. Bunu bırak, Kur’andan söyle” der.) [Ebu Ya’la]

Yalnız Kur’an diyenler, Kur’andaki İslam diyenler, utanmadan yalan söylüyorlar. Sözlerinde zerre kadar samimiyet yoktur. Kur’ana inanmalarında samimi olsalardı, âyetlere inanırlardı. Allahü teâlâ yalnız Kur’an mı diyor? (Resulüme uyun, onun bildirdiği her şeyi kabul edin, haram ettiklerinden sakının, Resule uyan bana uymuş olur. Ona isyan eden bana isyan etmiş olur. Onun sözleri vahye dayanır. Onun sözünü benim sözüme aykırı görenler ve Allah’ın yolu ile Peygamberin yolunu birbirinden ayırmak isteyenler kâfirdir) buyurmuyor mu?

İşte âyet-i kerime mealleri:
(Resulümün verdiğini alın, yasakladığından da sakının!) [Haşr 7]

(O, [Resulüm] vahiyden başkasını söylemez.) [Necm 3,4]

(Resule itaat eden, Allah’a itaat etmiş olur.) [Nisa 80]

(Allah ve Resulüne itaat eden Cennete, isyan eden Cehenneme gider.) [Nisa 13,14]

(Aralarında hüküm verilmek üzere Allah’a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: “İşittik, itaat ettik” demek, ancak müminlerin sözüdür, işte kurtuluşa erenler onlardır.) [Nur 51]

(Allah’a ve Resulüne karşı gelen, bilsin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir.) [Enfâl 13]

(Allah’a ve Resulüne itaat edin! [uymayıp] yüz çeviren [kâfirdir] Allah da kâfirleri sevmez.) [A. İmran 32]

Kur’anda, (yalnız Kur’ana uyun) denmiyor, (Allah’a ve resulüne uyun) deniyor. Resulünü devreden çıkaran, Kur’anın açıklaması olan hadisleri delil saymayan, Kur’anın ifadesi ile kâfir olur.

Resulullah efendimiz açıklıyor
Allahü teâlâ, (Ey Resulüm, Kur’anı insanlara açıkla) buyuruyor. Resulü de açıklıyor:
(İsra suresinin (yakında Rabbin sana makamı mahmudu verecektir) [mealindeki] âyet-i kerimedeki "Makamı mahmud" bana verilecek şefaat hakkıdır.) [Tirmizi]

(Ahirette ilk şefaat eden ve şefaati kabul olan ben olacağım.) [İbni Mace]

(Kıyamet günü en önce ben şefaat edeceğim.) [Müslim]

(İmanla ölen herkese şefaat edeceğim.) [Buhari, Müslim]

(Ümmetimin yarısının Cennete girmesi ile şefaat etmem arasında serbest bırakıldım. Şefaat etmeyi seçtim. Çünkü şefaatimle daha çok kimse Cennete girer.) [İbni Mace]

(Benden önce hiçbir Peygambere verilmeyen beş şeyden biri şefaattir. Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.) [Bezzar]

(Ümmetimden büyük günah işleyenlere şefaat edeceğim.) [İmam-ı Ahmed, Nesai, Tirmizi, Ebu Davud]

Peygamber efendimiz, günahkârlara şefaat edeceğini bildirince, Hazret-i Ebüdderda, (İmanı olan hırsız ve zâniler de şefaate kavuşacak mı?) diye sual etti, (Evet, onlara da şefaat edeceğim) buyurdu. (Hatib)

(Nefslerine aldananlara şefaat edeceğim.) [Deylemi]

(Kıyamette, kum sayısından daha çok kimseye şefaat ederim.) [Taberani]

(Ehl-i beytimi sevenlere şefaat edeceğim.) [Hatib]

(Eshabımı kötüleyenden başka, herkese şefaat edeceğim.) [Buhari]

(Kabrimi ziyaret edene şefaatim vacip oldu.) [İbni Huzeyme, Bezzar, Dare Kutni, Taberani]

(Kabrimi ziyaret edenin şefaatçisiyim.) [Taberani]

(Sırf beni ziyaret için gelen, Allah’ın izniyle şefaatime kavuşur.) [Müslim]

(Medine’de ölenlere şefaat ederim.) [Tirmizi]

(Medine’nin sıkıntılarına katlanana, şefaat ederim.) [Müslim]

(Sünnetimi [imanını] elinden kaçıran kimseye [kâfire] şefaatim haram oldu.) [Şir’a]

(Şefaatime inanmayan kimse, ona kavuşamaz.) [Şir’a]

(Şefaatime kavuşmak isteyen kızını fâsıka vermesin!) [Şir’a]

(Şefaatime en layık olan, bana en çok salevat okuyandır.) [Tirmizi]

(Cuma günü ve gecesi çok salevat getirene şefaat ederim.) [Beyheki]

(Ümmetimden geri kalan olur korkusu ile Cennete girdiğim halde tahtıma oturmam. Allahü teâlâya, "Ya Rabbi ümmetim ümmetim" derim. Rabbim "Ümmetine ne yapmamı istiyorsun?" buyurur. Ben de "Ya Rabbi onların hesaplarını çabuk gör, sıkıntıdan kurtulsunlar" derim. Cehennemliklerin listesi bana verilir. Onlara şefaat ederim. Hatta Cehennem hazini Malik "Ümmetinden cezalanacak kimse bırakmadın" der.) [Beyheki, Taberani]

(Rabbin sana [ahirette çeşitli nimetler, şefaat izni] verecek, sen de hoşnut, razı olacaksın) mealindeki Duha suresi beşinci âyet-i kerimesi inince, Resulullah efendimizin, (Ümmetimden bir kişi Cehennemde kalsa razı oldum demem) diye söylediği tefsirlerde bildirilmiştir. (Tibyan)

Lütfu ile daha fazla verir
Şuarâ suresinin 100. âyetinde, Cehennemdekilerin, (Bizim için şefaat edici [şefaat etmesine izin verilen] kimse yoktur) dedikleri bildirilmektedir. Şurâ suresinin 26. âyetinde ise, (İman edip salih amel işleyenlerin dualarına icabet eder. Lütfundan, fazlasını da verir) buyuruluyor. Fazlasını verir ifadesi, “Onlara şefaat edici arkadaşlar verir ve beraber Cennete girerler” diye tefsir edilmiştir. (İhya)

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Kıyamette Peygamberler, âlimler ve şehitler şefaat eder.) [İbni Mace]

Bütün müfessirler, muhaddisler ve fakihler gibi, dört mezhep imamı da şefaatin hak olduğunu bildirmişlerdir. Bütün âlimlerin en büyüğü olan imam-ı a’zam hazretleri, (Peygamberler, âlimler ve salihler, günahkârlara şefaat edecektir) buyurdu. (Fıkh-ı ekber)

Buraya kadar, şefaatin hak olduğunu bildiren âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile Ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarından bazısını bildirdik. Kur’an-ı kerimi açıklayan Peygamber efendimiz ve Eshabı ve Ehl-i sünnet âlimlerinin tamamı şefaatin hak olduğunu bildirmiştir. Bir hadis-i şerifin Kur’an-ı kerime aykırı olup olmadığını en iyi bilen muhaddisler ve diğer Ehl-i sünnet âlimleridir. Bütün muhaddisler, şefaatle ilgili hadis-i şerifleri bildirmişlerdir. Onlar, bir hadisin Kur’an-ı kerime aykırı olup olmadıklarını bilemiyor da, Mısırlı, Suriyeli ve yerli türedi mezhepsizler mi biliyor?

Sen razı olana kadar
Putlarla ilgili âyet-i kerimeleri gösterip, (Resulullah müminlere şefaat edemez) demek, mezhepsizliğe has bir taktiktir.

Duha suresinin, (Sen razı olana [yeter diyene] kadar, her dilediğini vereceğim) mealindeki 5. âyeti, Allahü teâlânın, Peygamberine bütün ilimleri, bütün üstünlükleri, ahkam-ı İslamiyeyi, düşmanlarına karşı yardım ve ümmetine kıyamette her türlü şefaat ve tecelliler ihsan edeceğini vaad etmektedir. Bu âyet-i kerime gelince, Cebrail aleyhisselama bakıp, (Cehennemde bir müminin kalmasına razı olmam) buyurdu.

Yine buyurdu ki:
(O kadar çok kimseye şefaat ederim ki, Rabbim Allahü teâlâ, bana, “Razı oldun mu?” diye sorunca, “Evet razı oldum” derim.) [Beyheki, Bezzar, Taberani]

(Kıyamette Sırat köprüsünün başında durur, ümmetimin geçmesini beklerim. Allahü teâlâ, "Dilediğini iste, istediklerine şefaat et, şefaatin kabul olunacaktır" buyurur. Ümmetime şefaatten sonra, yalvarmaya devam ederim. Rabbim bana "Ümmetinden ihlasla bir defa "La ilahe illallah" diyen ve imanla ölen herkesi Cennete koy" buyuruncaya kadar yerimden kalkmam.) [İ. Ahmed]

(Allahü teâlâ bana, "Ümmetinin üçte ikisini sorgusuz sualsiz Cennete koymamı mı istersin, yoksa şefaat izni mi istersin?" buyurdu. Ben de şefaat hakkı vermesini istedim. Şefaatim elbette bütün müslümanlaradır.) [Taberani]

(Şirk üzere ölmeyen [imanla ölen] herkese şefaat edeceğim.) [İbni Hibban]

Resulullahı vesile edenlerin, onun şefaati ile tevbelerinin kabul olunacağını şu âyet-i kerime de göstermektedir:
(Nefslerine zulmedenler, sana gelip, Allah’tan af diler ve Resulüm olarak sen de, onlar için af dilersen, Allahü teâlâyı, tevbeleri kabul edici ve merhamet edici bulurlar.) [Nisa 64]

Resulullah gibi şefaatçi olmasaydı
Kabirden, önce Resulullah efendimiz, üzerinde Cennet elbisesi ile kalkacak. Burak üzerinde, elinde liva-ül-hamd isimli bayrakla mahşer yerine gidecek, Peygamberler ve bütün insanlar bu bayrağın altında duracak, hepsi, beklemekten çok sıkılacak, önce Peygamberlerden Hazret-i Âdem, sonra Hazret-i Nuh, sonra Hazret-i İbrahim, Hazret-i Musa ve Hazret-i İsa’ya gidip, hesaba başlanması için şefaat etmelerini dileyeceklerdir. Her biri, birer özür bildirerek, Allahü teâlâdan utandıklarını söyleyecekler, şefaat edemiyecekler, sonra Resulullaha gelip yalvaracaklardır.

Önce, Onun ümmeti, Sırattan geçip Cennete girecektir. Sonra bütün Peygamberler şefaat edecektir. (Buhari)

Peygamber efendimizin şefaati şöyle olacak:
1- Mahşerde bekleme azabından kurtaracaktır. (Makam-ı Mahmud şefaati)
2- Çok kimseyi hesapsız Cennete sokacaktır.
3- Günahı çok olan müminleri Cehennemden çıkaracaktır.
4- Sevabı ve günahı eşit olup, A’raf’ta bekleyenleri Cennete koyacaktır.
5- Cennettekilerin derecelerinin yükselmesine şefaat edecektir. (İtikadname, Berika, Şir’a şerhi)

Şefaat ile hesaptan kurtardığı yetmiş bin kimsenin her birinin şefaatleri ile de, yetmişer bin kişi sorgusuz, sualsiz Cennete girecektir.

İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Peygamberlerin sonuncusu gibi bir şefaatçi olmasaydı, bu ümmetin günahları kendilerini helak ederdi. Bu ümmetin günahları çok ise de, Allahü teâlânın af ve mağfireti de sonsuzdur. Allahü teâlâ, bu ümmete af ve mağfiretini o kadar saçacak ki, geçmiş ümmetlere böyle merhamet ettiği bilinmiyor. Doksandokuz rahmetini, sanki bu günahkâr ümmet için ayırmıştır.

Allahü teâlâ, af ve mağfiret etmeyi sever. Günahı çok olan bu ümmet kadar af ve mağfirete uğrayacak hiçbir şey yoktur. Bunun için, bu ümmet, ümmetlerin en hayırlısı oldu. Bunların şefaatçileri olan Peygamberleri, Peygamberlerin en üstünü oldu.

Furkan suresi, 70. âyet-i kerimesinde mealen, (Allahü teâlânın, günahlarını iyiliklerle değiştireceği kimseler, onlardır. Onun mağfireti, merhameti sonsuzdur) buyuruldu.) [C.2, m.3]

Çiçek gibi insanların kalplerini kırdınız,bahçeleriniz bahar görmesin.😔 Ahmet Arif

 Görüntünün olası içeriği: şunu diyen bir yazı 'ZEYTİNYAĞI-LIMON 1 Kaşık ZEYTINYAĞINA 12 damla LIMON suyu karıştırıp aç karna, 6AY boyunca içen bir insanın, CİLDİ TERTEMİZ OLUR ve KARACIĞERDEKI BÜTÜN ZEHİRLER dışarı atılır.'

BU YAZIYI OKUYANA PEYGAMBER DUASI VARDIR.! Hazreti Ali, bir gün gazadan hanesine geldiğinde, Hz. Ebubekir Sıddık, Hz Ömer El Faruk, Hz. Osman Zinnureyn gelerek Hz. Ali’ye: “Gazan mübarek olsun ey Allahın arslanı” dediler….. Hz. Fatımatüz Zehra validemiz de onlara ikramen kalaylı bir tas içinde bal getirdi. Balın üzerinde ince bir kıl vardı. Hz. Ebubekir kılı almak üzere davrandı. Hz. Ömer ise, k...ılı aldırmadı ve dedi ki:– Bizler Hazreti Zişanın vezirleriyiz. Belki Fatimetüz Zehra bizleri tecrübe için bu kılı koymuştur. Aramızda bu kıl hakkında üçer tevil edelim. Münasip değil mi?” dedi ve sonra; Hz. Ebubekir: – Namaz kılanın kalbi nurludur bu tastan. Dünya endişesini gönlüne getirmeden namaz kılmak tatlıdır bu baldan. Namazı tadili erkan üzere kılmak incedir bu kıldan. Müteakiben Hz. Ömer El Faruk şöyle buyurdular: – Misafiri seven hane sahibinin kalbi nurludur bu tastan. Misafirlere ikram etmek ve gönlünü almak tatlıdır bu baldan. Misafirin kalbi incedir bu kıldan. Hz. Osman da söyle yorumladı: – Alimlerin kalbi nurludur bu tastan. Alimlerle sohbet etmek ve onları dinlemek tatlıdır bu baldan. Kur’an-ı Kerim’e mana vermek incedir bu kıldan. Hz Ali Efendimiz de söyle bir açıklama da bulundu: – Gazaya giden gazilerin kalbi nurludur ba tastan. Cihat edip al kanlara boyanıp kafirlerle cenk etmek tatlıdır bu baldan. Üzerine kul hakkı geçirmeden, haram yemeden hanesine dönmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Fatıma validemiz de bir yorumda bulundular: – Erkeğini hoşnut eden kadınların kalbi nurludur bu tastan. Erine cefa etmeyip güzelce geçinip, kendinden razı etmek tatlıdır bu baldan. Kocasının hakkını yerine getirmek incedir bu kıldan. Sonra Hz. Peygamber Efendimiz(s.a.v) de bu sohbete iştirak ederek şöyle tevil buyurdular: – Benim ümmetimin kalbi nurludur bu tastan. Kevser şarabı tatlıdır bu baldan. Şeriatımız (İslamiyet) incedir bu kıldan. – Bu sohbete, neş’e veren Cenab–ı Hak, Cebrail (as)’ı göndererek buyurdu ki: – Senin nübüvvet nurun nurludur bu tastan. Yarın kıyamet günü mahşer yerinde ümmetine şefaat etmen tatlıdır bu baldan. Sırat köprüsü incedir bu kıldan. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) mübarek ellerini kaldırıp: – Ya Rabbi, bu bal tefsirini okuyana, dinleyene ikiyüz peygamber sevabı isterim ve senden dilerim, diye dua ettiler. Cihar Yari Güzin Efendilerimiz de “Amin” dediler. Cenabı Allah’tan şöyle nida geldi: – Ya Habibim! Senin ümmetinden her kim bu Bal Tefsirini üzerinde taşır, okur, okutur, yazar, yazdırır ve din kardeşlerine hediye ederse İzzet ve Celalim hakkı için ben de o kuluma ikiyüz peygamber sevabı veririm, diye buyurdular. Peygamber Efendimiz de dedi ki: – Benim ümmetimden her kim bu bal tefsirini kendisine evrad edinip üzerinde taşır, her gün okur veya dinlerse, ve burda bahsedilen ahlaklarla ahlaklanmaya çalışsa katiyyen dünya darlığı görmez; fakru zarurete düşmez; ölürken hüsnü şehadetle ölür; ahirete iman ile gider ve gelecek kaza ve musibetlerden kendisini Cenabı Hak muhafaza eder... Her kim bu yazıyı okuduysa ben de ona armağan ediyorum..

 Görüntünün olası içeriği: yiyecek, şunu diyen bir yazı 'BU YAZIYI OKUYANA PEYGAMBER DUASI VARDIR.!'