10 Ağustos 2020 Pazartesi

UNUTKANLIĞIN BİR SEBEBİ VE BAZI ÇÂRELERİ

 

UNUTKANLIĞIN BİR SEBEBİ VE BAZI ÇÂRELERİ
Unutkanlığın en büyük manevî sebebi, işlenilen günahlardır. Bu sebeple, kişi işlediği günahlara tevbe etmeli ve bir daha işlememeye gayret etmelidir.
Tâbiîn’den Dahhâk bin Müzâhim (r.a.) demiştir ki:
“Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenip de unutan herkes, onu mutlaka işlediği bir günah sebebiyle unutmuştur. Zîrâ Allâhü Teâlâ, Şûrâ Sûresi’nin 30. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “Ve size musîbetten her ne şey isâbet ederse kendi ellerinizin kazandığı şey sebebiyledir” buyurmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’i unutmak ise en büyük musîbetlerdendir.”
Hanefî ulemâsından ve İmâm-ı A’zam Hazretlerinin talebelerinden olan Vekî bin Cerrâh’a (rah.) dostlarından bir zât gelmiş, hâfızasının zayıf olmasından (unutkanlıktan) şikâyette bulunmuştu. Vekî Hazretleri de ona günâhlardan kaçınmasını tavsiye etmişti. O zât bu tavsiyeyi şöyle ifâde etmiştir: “Ben hâfızamın fenâlığından hocam Vekî’e şikâyet ettim. Bana günâhları terk etmek yolunu gösterdi ve sebebini şöyle îzah etti ki: “İlim bir fazl-ı ilâhîdir, Allâh’ın fazlını ise günahkâr elde edemez.”
Bir kimse, söyleyeceği bir şeyi unuttuğu zaman Peygamber Efendimize (s.a.v.) salevât okursa, ya unuttuğunu hatırlar veya unutup da söyleyemediği şeyin sevâbından daha çok sevab kazanır.
Bir şeyi unutmak istemeyen kimse, “Elhamdü lillâhi müzekkiri’l-hayri ve fâilihî.” duâsını çok okumalıdır.
Kişi bir şey söylediği veya söz verdiği zaman “İnşâallâh” demelidir. Zîrâ Allâhü Teâlâ, Kehf Sûresi’nin 23 ve 24. âyet-i kerîmelerinde (meâlen): “Ve bir şey hakkında ‘Ben elbette ki bunu yarın yapacağım’ deme. Ancak ‘İnşâallâh’ (Allâhü Teâlâ dileyecek olursa) yaparım, de…” buyurmuştur. (Âdâb ve Fazîletleriyle Duâlar, Fazilet Neş.)

Müslüman için Besmele hayatının her safhasında olduğu gibi, yeme ve içmesinde de tabii çok çok önemlidir. Samimi olarak çekilen Besmele ile şeytanî ve sair süflî varlıkların zarar ve zulmetleri dağılır. Ama bütün bunlar latîf / son derece şeffaf şeyler olduğu için, kelime ve kavramlarla, tarif ve tasvirlerle anlatıp anlamak, kısacası bu gözlerimizle görüp izah etmek muhâldir. Mü’min bunun böyle olduğuna inanır, hisseder ve manevi hayatında da gayet net bir şekilde yaşar.

 

Müslüman için Besmele hayatının her safhasında olduğu gibi, yeme ve içmesinde de tabii çok çok önemlidir. Samimi olarak çekilen Besmele ile şeytanî ve sair süflî varlıkların zarar ve zulmetleri dağılır. Ama bütün bunlar latîf / son derece şeffaf şeyler olduğu için, kelime ve kavramlarla, tarif ve tasvirlerle anlatıp anlamak, kısacası bu gözlerimizle görüp izah etmek muhâldir. Mü’min bunun böyle olduğuna inanır, hisseder ve manevi hayatında da gayet net bir şekilde yaşar.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) buyurmuşlardır ki:

“Bir kimse evine girerken ve yemeğe başlarken, Allah’ın ismini zikrederse (Eûzübillâhi mineşşeytânirracîm Bismillâhirrrahmânirrahîm derse), Şeytan (yardımcılarına), ‘Sizin için burada gecelemek de yok, yemek de yok’ der. Fakat evine girerken Allah’ın adını anmazsa, Şeytan, ‘Geceleyecek yere de, yemeğe de kavuştunuz’ der”. [Râmûzü’l-Ehâdîs, C. 1, S. 44/4]

“Şeytan, Besmele çekilmemiş yemeği kendisine helâl görür. Bir a’râbî Rasûlullah (s.a.v.) ile yemekteydi. Onun Besmelesiz uzanan elini tuttu ve ‘Yemin ederim ki, şeytanın eli de onun eliyle beraber elimin içindeydi’ buyurdu”. [Râmûzü’l-Ehâdîs, c. 1, s. 102/5]

Çiçek gibi insanların kalplerini kırdınız,bahçeleriniz bahar görmesin.😔 Ahmet Arif

 

9 Ağustos 2020 Pazar

İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür. Nasıl ölürse öyle dirilir. Allah’ın dinine hizmet için yaşayalım. Yoksa kendin için, bilmem ne için yaptığın, uğraştığın her şey, boştur. Sıfırla uğraşan, sıfırdır. Gerçekle uğraşan, aziz olur. Gerçek, Allahü teâlânın beğendiği şeylerdir

 Ilim Irfan Sofrası

İbadetlerin hepsini kendinde toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran şey namazdır. Namaz kılmak, huzur-u ilahiye çıkmak demektir. Allahü teâlânın huzurunda olduğumuzu bilerek okumalıyız. Namazı ne olduğunu bilerek kılmalıyız.

 Şeytanın ve Nefsiemmarenin Şerrinden cümletemizi muhafaza eyle Ya Rab...

🌹🌴🌷🌹🌴🌷🌹🌴🌷🌹🌴🌷🌹🌴🌷
EBA YEZİD BESTAMİ VE BAŞ RAHİBİN 40 SORUSU

Ebu Yezid Bestami hazretleri 40. hacını eda ediyordu. Bir bayram akşamı Arafat’ta beklerken. Nefsi “Ey Eba Yezid şu mahşeri kalabalığa bak. Kim senin gibi 40 kez hacca gelmiş?” Gönlünden bu geçince ayağa kalktı ve yüksek bir sesle:

“-Ey ahali ben kırk kez hac farizasını yerine getirdim! Bu kırk haccımın sevabını iki ekmeğe satıyorum, alan var mı?” diye seslendi.

Biri ayağa kalkıp:

“-Ben alıyorum” dedi

-“Ver iki ekmek” dedi.

Adam iki ekmek verince ekmekleri bir köpeğin önüne yemesi için attı. Sonra nefsine dönerek “Artık övüneceğin bir şey kaldı mı?” diye onu kınadı. Sonra Hac vazifesi bitince kafileden ayrılarak. Rum ellerine doğru gitti. Bir yerde mola vermek için durduğunda bir Hıristiyan rahip ondaki değişikliği fark edip onu evine davet etti. Evinde rahat ibadet etmesi için ona uygun ortam oluşturdu. Rahip ondaki değişik halleri müşahade edince onu ağırlamakla iyi ettiğini düşünerek memnun oldu. Bir süre sonra Beyazıd hazretleri rahibin konukseverliğine teşekkür ederek oradan ayrılmak istedi. Ama rahip bunu kabul etmeyip biraz daha kalmasını ısrarla rica etti ve:

-“Yalvarırım birkaç gün daha burada kalın. Çünkü birkaç gün sonra bizim bir bayramımız var. Bu bayramda bütün rahipler ve din büyüklerimiz gelir, halkla birlikte bu bayramı kutlarız. Hem büyük rahibimiz de gelip ayine katılır. Sanırım Büyük rahibimizle görüşüp konuşmanda fayda var.”

Beyazıd hazretleri bu işte bir hikmet var diyerek bu teklifi kabul etti ve birkaç gün daha kalmaya karar verdi. Bayram günü gelince herkes kiliseye bayram ayinine katılmaya gitti. Rahipler ve büyük rahip de geldiler. Beyazıd hazretleri de yerel bir elbise giyerek ev sahibi rahip ile birlikte kiliseye gidip oturdu. Biraz sonra baş rahip ayin için kürsüye çıktı. Ama hiçbir şey konuşmadı. Biraz böyle bekleyince rahipler:

-“Niçin susuyorsunuz?” diye sordu. O da:

-“Nasıl konuşayım ki aramızda bir MUHAMMED’i var!” dedi. Halk birden galeyana geldi. Bayramı sabote ettiğini düşünerek:

-“Göster onu bize parçalayalım! Diye haykırmaya başladılar. Baş rahip:

-“Böyle taşkınlık yaparsanız onu size göstermem. Ama ona dokunmayacağınıza söz verirseniz onu size gösteririm.” Deyince halk ona dokunmayacağına söz verdi. Bunun üzerine Baş Rahip:

“Ey MUHAMMED’i ALLAH için ayağa kalk” dedi. Bunu diyince Beyazıd hazretleri ayağa kalkt.

Baş Rahip ona:

-“Adın ne?

-“Beyazıd”

Tahsilin varmı?

-“Rabbimin öğrettiği kadar”

“O zaman sana kırk sorum olacak bakalım bile bilecekmisin”.

Beyazıd Hazretleri:

-“Buyrun sorun” dedi.

Baş Rahip:

-“O halde bana ikincisi olmayan biri ,üçüncüsü olmayan ikiyi ,dördüncüsü olmayan üçü, beşincisi olmayan dördü, altıncısı olmayan beşi, yedincisi olmayan altıyı, sekizincisi olmayan yediyi, dokuzuncusu olmayan sekizi, onuncusu olmayan dokuzu ,on birincisi olmayan onu , on ikincisi olmayan on biri , on üçü olmayan on ikiyi söyle.” Dedi.

Beyazıd hazretleri:

-“ikincisi olmayan bir eşi ortağı , dengi-benzeri olmayan ALLAH,ü Teala dir.

Üçüncüsü olmayan iki GECE İLE GÜNDÜZDÜR.

Dördüncüsü olmayan üç TALAK,TIR.

Beşincisi olmayan dört TEVRAT, ZEBUR, İNCİL VE KURANI KERİM’dir.

altıncısı olmayan beş BEŞ VAKİT NAMAZDIR.

Yedincisi olmayan altı GÖKLERİN VE YERİN YARATILDIĞI GÜN SAYISIDIR.

Sekizincisi olmayan yedi, YEDİ KAT GÖKTÜR.

Dokuzuncusu olmayan sekiz KIYAMET GÜNÜ ARŞI TAŞIYACAK MELEKLERİN SAYISIDIR. Onuncusu olmayan dokuz, HAMİLELİK MÜDDETİDİR.

On birincisi olmayan on , MUSA a.s ŞUAYB PEYGAMBERE ÇOBANLIK ETTİĞİ YILLARDIR. Onikincisi olmayan on bir YUSUF PEYGAMBERİN KARDEŞLERİDİR.

On üçüncüsü olmayan on iki SENENİN YILLARIDIR.”

Baş Rahip:

-“Doğru dedin Peki söyle bakayım Havadan ne yaratıldı, havada ne muhafaza olundu ve hava ile kim helak edildi?”

Beyazıd Hazretleri:
-“İsa a.s Hava’dan yaratıldı, havada muhafaza edildi.

Ad kavmi Hava ile helak edildi..”

Baş rahip:

-“Peki ne ağaçtan yaratıldı, Ağaçta kim korundu ve ağaç ile kim helak oldu?”

Beyazıd Hazretleri:
-“Musa a.s’ın asası Ağaçtan yaratıldı.

Nuh a.s ağaç içinde gemide korundu.

Zekeriya a.s ise ağaç içinde testere ile biçildi.”

Baş Rahip:
-“Pes doğrusu, peki ateşten kim yaratıldı ,ateşten kim korundu ve kim ateş ile helak oldu?”
”-İblis ateşten yaratıldı.

İbrahim a.s ateşten korundu.

Ebu Cehil ateş ile helak oldu.”
-“Ya taştan kim yaratıldı , taş içinde kim korundu ve taş ile kim helak oldu?”
-“Salih a.s’ın devesi taştan yaratıldı .

Ashabı Kehf taşta korundu.

Ebrehe ve ordusu taş ile helak edildi.”

Baş Rahip:

-“Hepsi doğru” dedi. Ve sormaya devam etti:

-“Bir ağaç düşünki on iki dalı her dalında otuz yaprağı ve her yaprağında beş çiçek bulunsun. bu çiçeklerden ikisi güneşe, üçü karanlığa baksın?”
-“Bu ağaç bir yılı temsil eder.

On iki dalı on iki aya,

Otuz yaprağı otuz güne

Beş yaprak beş vakit namaza

Güneşe bakan iki yaprak öğle ve ikindi, geceye bakan üç yapraksa akşam, yatsı ve sabah namazını temsil eder.”

Baş Rahip her cevapta:

_”Doğru diyorsun” diye itiraf etmekten kendini alamadı ve devam etti:

-“Söylermisin bana:” Alimleriniz ‘Cennette dört nehir vardır: Biri baldan , Biri sütten , Biri sudan, Biri de şerbettendir’ diyorlar. Aynı kaynaktan beslenen dört nehir nasıl farklı farklı akabilir ki?”
-Beyazid hazretleri cevap verdi:

"İnsanın kafasından dört küçük nehir akar. Kulak yağı acı, Göz yaşı tuzlu, Burun salgısı iğrenç, Ağız suyu leziz değimlidir?” Buna ne dersin?

Baş rahip:
-“Birde şu var sizin alimleriniz ‘Cennet ehli yer içer fakat abdest bozmaz, su dökmez’ diyorlar.”

Hazret:
-“Ana rahmindeki cenin de öyle değimlidir?”

-“Peki hacca giden tavaf eden ama canı ruhu olmayan bir şey ne olabilir?”
Beyazıd Hazretleri:

-“Nuh a.s’ın gemisidir. Tufanda Kabe’yi tavaf etmiştir.” dedikten sonra Baş Rahibe döndü ve -“Sanırım bu kadar soruya cevap verdikten sonra bana da soru sorma hakkı doğdu” dedi. Ve:

-“Ben müsaade ederseniz size sadece bir soru soracağım ve cevabını bildiğinizden de adım gibi eminim.”
-“Buyurun sizi dinliyorum.”
-“Cennet Kapılarının üzerinde ne yazar?”
Baş Rahip konuşmadı. Etrafındakiler rahatsız oldu ve Ey Büyüğümüz Cevabını ver ve bizi mahcup etme!” diye yalvarmaya başladılar. Bunun üzerine Baş Rahip:
-Doğrusunu sorarsanız bu sorunun cevabını biliyorum. Ama…”
-“Ama ne?”
-“Siz bu cevabı kaldıramazsınız.”
-Söz veriyoruz katlanacağız, Bedeli ne olursa olsun ödemeye hazırız.”

Bunun üzerine Baş Rahip:
-“O halde beni iyi dinleyin.”
-Cennetin anahtarı ve cennet kapılarının üzerinde yazılan şey aynı şeydir. O da "LA İLAHE İLLALLAH MÜHAMMEDÜRRESULULLAH" dır. Cennet kapılarının üzerinde bu ibare yazılıdır.”

Bunu deyince oradaki herkes kelime i şahadet getirerek Müslüman oldu. Sonra baş Rahip Beyazıd hazretlerine dönerek:

-“Ben çoktan Müslüman olmuştum ama beni öldürürler diye bunu herkesten saklıyordum. Allah’a dua ederek kamil bir dostunu göndererek bana yardımcı olmasını, etrafımdakilerin de islamla müşerref olmasını nasip etmesini istemiştim. Allah seni gönderdi” dedi

CÂHİL ŞEYH BERSUSANIN KÖTÜ SONU

 

CÂHİL ŞEYH BERSUSANIN KÖTÜ SONU

Cahil şeyh için Bersisa’ının hayatı bize örnek olmalıdır. Bersisa diye bir zat vardı. Yıllarca inzivaya çekilip, geceleri sabaha kadar namaz ve ibadet ile geçirip; gündüzlerini de oruçlu geçiriyordu.
Ehli takvâ sahibi bir zattı.
Şeyh diye biliniyordu.
Herkes hayır duasını almaya çalışıyordu.
Günden güne müridleri artıyordu.
Altmış bin müridi ile havada uçabiliyordu.
Ama ilim sahibi değildi.
Zahiri ilimden habersizdi.
Cahil bir insandı.
Toplum onun kerametlerine ve adının etrafa yayılmasına kapılarak, günden güne ona akın ediyordu.
Şeytanda ona meyletti.
Bunu nasıl kandırabilirim diye düşündü?
Şeytan sırtında cübbesi, elinde asası, başında sarığı, elinde tesbihi, olduğu halde bembeyaz sakalı ile bir sofu ve derviş kılığına bürünerek Şeyh Bersisa’nın dergahına gitti.
Şeyh Bersisa misafirine sordu:
-Derviş kardeş nereden gelip nereye gidersin?
Şeytan cevap verdi:
-Ben dünya nimetlerinden ve süsünden uzak, ömrünü Allâh’a ibadetle geçirmek isteyen bir kimseyim. Bir Allâh dostu bulup kendime arkadaş edinmek ve ona mürid olmak için yer yer dolaştım. Sizden daha büyük bir veli kula rastlamadım. Memleketinize geldiğimde, sizin adınızı ve şanınızı duydum. Sizin gibi bütün gayreti Cenab-ı Allâh’a ibadet etmek olan ve hiç kimsenin etlisine ve butlusuna karışmayan, abid, zahid bir şeyhe mürid olmak ve onunla beraber ibadet etmek istiyorum. Eğer beni de kabul ederseniz, bundan böyle sizin yanınızda kalmak ve Cenab-ı Allâh’a ibadet etmek istiyorum.
Şeyh Bersisa, kendisine hayran olan bu kişinin, şeytan olduğunu bilmediği için, memnuniyetle arkadaşlığını kabul etti.
Şeytan, şeyh Bersisa’nın dergahına yerleşti.
Günler geçti.
Şeyh Bersisa bu yeni sofu’nun işine bir türlü akıl erdiremiyordu.
Kendisi şeyh olduğu halde, yiyor, içiyor, uyuyor, istirahat ediyor, ihtiyaç gideriyor; ama bu yeni gelen kişi ne içiyor, ne yiyor, ne yatıyor, ne uyuyor ve ne de tuvalete çıkmak gibi zaruri ihtiyaçları oluyor. Gece gündüz uyumadan ve bir saniye bile olsa ara vermeden, ibadetle meşgul oluyordu.
Şeyh Bersisa dayanamadı sordu:
-Ey Allâh’ın salih kulu, sen bu mertebeye nasıl yetiştin. Ben senelerden beri ibadet ederim, yeyip içmekten ve uyumaktan kurtulamadım. Sense bütün zamanını ibadete ayırabiliyorsun. Ne olur, bunun sırrını bana da öğret de, ben de senin gibi olayım, dedi.
Şeytanın istediği doğmuştu
-Bunun kolayı var!
Şeyh Bersisa heyecan ile sordu:
-Nedir?
Şeytan ağır ağır konuştu:
-Önce büyük bir günah işleyecek, sonra da ona samimiyetle tövbe edeceksin. Büyük bir günah işlemiş olduğundan, Allâh’tan daha çok korkmaya başlayacak ve böylece benim gibi, sen de her türlü insanî kötü hasletlerden kurtulmuş olacaksın, dedi.
Şeyh Bersisa biraz düşündü;
-Meselâ ne gibi günah işleyeyim, diye sordu
Şeytan:
-Zinâ edebilirsin, dedi,
Şeyh Bersisa;
-Yapamam, dedi.
Şeytan:
-Adam öldür,
Şeyh irkildi, titredi:
-Adam öldüremem… Buna vicdanım tahammül edemez, dedi.
Şeytan
-İçki içersin, dedi.
Şeyh Bersisa düşündü, taşındı içki (şarap ve alkol) içmeyi biraz hafif görmüştü:
-O olur, yapabilirim, dedi.
Şeyh Bersisa, Cenab-ı Allâh’a biraz daha yaklaşmak ve daha çok ibadet etmek için içki içmeye niyyet ederek doğruca meyhaneye gitti. İçkiyi sunan sâki kadındı. Şeyh Bersisa kadının elinden içki içti. Sarhoş oldu. Orada kadına zina etti. Şeytanın “Bu yaptığın kötü bir şeydir. Duyulursa senin için iyi olmaz. Sen bu kadını öldür ve kimse görmeden bir yere göm” dedi .Desisesi ve hileleri ile Şeyh Bersisa meyhaneci kadını öldürüp gizlice bir yere gömdü.
Şeytan şehrin hakimlerine koştu.
Şeyhi şikayet etti.
Şeyh Bersisa içki içmek, zina etmek ve meyhaneci kadını öldürmek suçlarından mahkemeye çıkarıldı.
Şeyhin idamına karar verildi.
Şeyh idam sehpasına çıkmış, artık ip boğazına geçirildikten sonra, onu kurtaracak hiçbir kimse yoktu. Şeytan karşıdan görüldü ve alaylı bir tavır ile sordu:
-Bu hal nedir? Ey dostum, dedi.
Şeyh Bersisa ağlamaklı bir sesle:
-Görüyorsun ey Allâh’ın sevgili kulu! Beni kurtar, diye yalvarmaya başladı.
Şeytan:
-Seni kurtarırım; ama bir şartım var, dedi,
Şeyh hemen atıldı:
-Şartını kabul ediyorum.
Şeytan:
-Bana secde edeceksin, dedi.
Şeyh Bersisa kurtulmak umudu ile:
-Görüyorsun ip boğazıma geçirilmiş nasıl secde edebilirim. Beni kurtar ki, sana secde edeyim, dedi.
Şeytan
-İşaret (ima) ile secde edebilirsin, dedi.
Şeyh Bersisa başıyla Şeytana secde etti. Sandalye’yi ayağının altından çektiler.
Şeyh Bersisa cehaletinin kurbanı olup, imansız olarak gitti. Eğer Şeyh Bersisa alim olmuş olsaydı; içki içmek, zina etmek, adam öldürmek ve diğer günah veya mekruhları işlemekle, insanın evliya olamayacağını bilirdi.
Ruhu’l-Beyan tefsirinde buyuruldu:
Bersisâ ikiyüz yirmi sene Allâhü Teâlâ hazretlerine ibâdet etti. Bu süre içerisinde göz açıp kırpıncaya kadar olsa, bile Allâhü Teâlâ hazretlerine isyân etmedi. Ama islâm nimetine şükretmediği için Bersisâ en son imansız gitti.

NAZAR: !!!!!!! Nazar'dan / 'isâbet-i ayn'dan, halk deyimiyle 'göz değmesi'nden korunmak için âlimlerimizin, Allah dostlarının, bâhusus sahib-i zaman Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin tavsiyesi;

 

NAZAR: !!!!!!! Nazar'dan / 'isâbet-i ayn'dan, halk deyimiyle 'göz değmesi'nden korunmak için âlimlerimizin, Allah dostlarının, bâhusus sahib-i zaman Üstâzımız Süleyman Hilmi Tunahan (k.s.) hazretlerinin tavsiyesi;

"Nûn ve'l-kalem" suresinin son iki âyetini hastaya 7 (yedi) defa okumaktır. Veya yazılıp su geçmemek şartıyla, üç kat muşambaya (ya da günümüzde en pratik şekliyle muşamba benzeri sentetik maddelerle, mesela geniş naylon koli bantları ile) sararak kişinin üzerinde taşıması kâfidir (yeterlidir). Bu dua ile insan, Allah'ın izniyle her türlü kötü nazardan korunur.

Sözünü ettiğimiz iki ayetin metni:

. وَإِنْ يَكَادُ الَّذِينَ كَفَرُوا لَيُزْلِقُونَكَ بِأَبْصَارِهِمْ لَمَّا سَمِعُوا الذِّكْرَ وَيَقُولُونَ إِنَّهُ لَمَجْنُونٌ . وَمَا هُوَ إِلَّا ذِكْرٌ لِلْعَالَمِينَ

Meali: O inkâr edenler / kâfirler Zikr'i (yani Kur'an'ı) işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devirivereceklerdi! Hâlâ da (kin ve hasetlerinden dolayı) 'Muhakkak ki o, bir delidir' derler.' Halbuki o (Kur'an), âlemler için ancak bir zikirdir / nasihattir / öğüttür." [Kalem suresi, 51-52]

Rabbim cümlemizi ve bilcümle Ümmet-i Muhammed'i ve evladını her türlü kem nazardan / kötü niyetli bakışlardan hıfz u himaye ve vikaye buyursun. Amin...

Görüntünün olası içeriği: yazı