14 Ağustos 2020 Cuma

SEMBOLLERİN DİLİ VE AYASOFYA

 [Photo]

156
[1:02:23 PM]KIBRIT-İ AHMER:
İmam-ı Rabbani hazretlerinin torunlarından, son devrin İslam büyüklerinden Ebül Haseni Zeydi, 1974’de Hindistan’da basılan “Faruki Makamatı Ahyar” kitabında şunu anlatmaktadır:
Babam, Peygamber Efendimizi rüyasında görür.Mübarek Peygamber efendimiz,Çok üzüntülü, Babam Peygamber efendimize, Üzüntülerinin sebebini sorar,Efendimiz, Benim halifemi bugün makamından indirdiler.Benim halifeme ihanet edenler, Bunun cezasını,çok acılar çekerek ödeyeceklerdir buyurmuştur
[6:23:10 PM]KIBRIT-İ AHMER:
Forwarded message
Re’y-i Sedad [Jul 14, 2020 3:44:25 PM 360
“Toplumda fuhuş(zina ve türleri) yaygın hale gelirse Allah o topluma bela ve musibeti umumileştirir.”

Ebû Bekir es-Sıddîk ra
Bîat hutbesinde.

(Sahih rivayetlere göre DÖRT HALİFE DÖNEMİ s. 48)
Hz. Ebûbekr (ra)’in Hilâfet Dönemi

:bouquet:Kanal FİHRİSTi sayesinde diğer makalelere hızlıca ulaşabilirsiniz.

#EbuBekir(ra)
Telegraph
Resûlullah’ın (s.a.v.) vefatını müteakip, müslümanlar, Beni Sâide sakifesinde toplanıp; Resûlullah’dan sonra onun yerine geçecek, müslümanlara lider o...
Telegraph
١٠٧١– وعن ابن مسعود - رضي الله عنه - قَالَ: مَنْ سَرَّهُ أَنْ يَلْقَى اللهَ تَعَالَى غدًا مُسْلِمًا، فَلْيُحَافِظْ عَلَى هؤُلاَءِ الصَّلَوَاتِ حَيْثُ...
Müslümana Kâfir Demenin Haram Oluşu

:bouquet:Kanal FİHRİSTi sayesinde diğer makalelere hızlıca ulaşabilirsiniz.

#HadisiŞerif
Telegraph
١٧٣٦– عن ابن عمر رضي الله عنهما، قال: قالَ رسولُ اللهِ - صلى الله عليه وسلم: «إذَا قَالَ الرَّجُلُ لأَخِيهِ: يَا كَافِرُ، فَقَدْ بَاءَ بِهَا أَحَدُهُم...
Telegraph
١٧٧– وعن أَبي العباس سهل بن سعد الساعدي - رضي الله عنه: أنَّ رَسُول الله - صلى الله عليه وسلم - قَالَ يوم خَيبَر: «لأُعْطِيَنَّ الرَّايَةَ غَدًا رجلًا...

--- 
Wednesday, July 15, 2020 ---
184
[10:59:01 PM]KIBRIT-İ AHMER:
:sunrise: ''Kişi cehaletini gidermek ve ilim öğrenmek için yola düşer, öğrenir,
Talim eder ve bir noktaya gelir; bildiklerine ve öğrendiklerine bakarak henüz hiçbir şey bilmiyormuşum diyerek hayret eder.
İşte ilim o noktadan sonra başlar.''

:hibiscus: İmam Gazâli :hibiscus:

--- 
Saturday, July 18, 2020 ---
[12:00:55 PM]KIBRIT-İ AHMER:
Forwarded message
:hibiscus: TAKVÂ VAKTİ [Jul 18, 2020 11:13:42 AM 2.8K
BAHAEDDÎN VELİ HZ. VE EDEP

Bahaeddîn Buhârî hazretleri bir sohbetlerinde buyurdu ki;
"Bizim yolumuzdaki kimselerin şu edebi gözetmesi gerekir.
1- Allahü teâlâya karşı edeptir. Yani zâhiri ve bâtını ile tamamen kulluk içinde olmalı. Allahü teâlânın bütün emirlerini yerine getirip, yasaklarından sakınması ve Allahü teâlâdan başka herşeyi, mâsivâyı terketmesidir.
2- Resullullah efendimize karşı edeptir. Bu da iş ve hâllerde O'na uymaktır.
3- Hocasına karşı edeptir. Çünkü kendisinin Peygamberimize uymasına, hocası vâsıta olmuştur. Bu bakımdan hocasını, hiçbir zaman unutmamalıdır."

VELİLER KİMSEYE KILIÇ VURMAZ

Bahaeddîn Buhârî hazretleri, kendisine karşı edebsizlik yapan birine kızmayıp, tebessümle karşıladı. Fakat edepsizlik yapan kimse büyük bir derde düşüp, helâk olacak hâle geldi. Hatâsını anlayıp tövbe etti. Bahaeddîn Buhârî hazretleri bir ara o adamın evinin önünden geçerken, içeri girip hâlini sordu. "Allahü teâlâ şifa vericidir, korkma iyileşirsin" dedi. O kimse bu söz üzerine kalkıp; "Efendim, size karşı edepsizlik ettim, hatırınızı incittim, beni affediniz" dedi. Bunun üzerine Bahaeddîn Buharî hazretleri buyurdu ki: "Kalbimiz o zaman incindi. Fakat şu anda gönül aynası tertemiz. İyi bil ki, velilerin, yol göstericilerin kılıcı, kınından çıkmış yalın bir kılıçtır. Ama veliler merhamet sahibidir. Kimseye kılıç vurmaz. İnsanlardan belâsını arayanlar gelip kendilerini o kılıca vururlar"
[2:40:58 PM]KIBRIT-İ AHMER:
Forwarded message
:hibiscus: TAKVÂ VAKTİ [Jul 18, 2020 12:35:52 PM 3K
HERKES FITRATININ GEREĞİNİ YAPAR

Ateşin ortasında yanmakta olan yılanı gören adam onu yangından kurtarmaya çalışır. Yılan kendisini kurtarmaya çalışan adamı ısırınca, adam acılar içerisinde yılanı ateşlerin arasına düşürür. Ama vazgeçmez, bu sefer bulduğu demir çubuk ile yılanı tekrar yangından kurtarır. Olayı gören bir diğer kişi “ Yılan seni ısırdı, neden kurtarıyorsun? “ diye sorar. Adam cevap verir “ Isırmak yılanın doğasında var ve bu benim doğamı değiştiremez!

Sırf birisi size zarar verdi diye bu durumun sizi değiştirmesine ve iyiliğinizi kaybetmenize sebep olmasına asla izin vermeyin!

--- 
Sunday, July 26, 2020 ---
131
[12:05:44 PM]KIBRIT-İ AHMER:
Ali Değermenci
SEMBOLLERİN DİLİ VE AYASOFYA

18380 Defa Okundu
Ayasofya’yla ilgili son tartışmalar onun iç düzenlemesinde yoğunlaşmış durumda. Yapı içindeki mozaik ve sembollerin, ısrarla fıkıh kitaplarımızda hükme bağlanmış olan normal resimler kategorisinde gösterilmesi doğrusu oldukça dikkat çekici.

Ayasofya, 1985 yılında Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştı. Bununla bağlantılı olarak cami içindeki bu mozaik ve sembollere “kültürel miras”, “insanlığın ortak kültürel değerleri” gibi sıfatlar yakıştırılması da tahlil edilmesi gereken yaklaşımlardır.

Bu yazımızda bu konuya ilmî ve İslamî açıdan izahlar getirmeye çalışacağız.

I- AYASOFYA’DAKİ SEMBOL VE MOZAİKLERİN NORMAL RESİM KATEGORİSİNDE GÖSTERİLMESİ

Ayasofya’daki mozaik ve sembollerin normal resim gibi gösterilmesi son derece yanlıştır. Çünkü bunlar aşağıda izah edeceğimiz gibi Hıristiyanlığa ait sembollerdir.

Resim Kavramı:
Resim, varlıkların görünüşlerinin kalem, fırça ve boya gibi araçlarla bir yüzeye çizilmesidir.

İslam, tevhid inancını korumak, şirk ve putperestliğin önünü kapamak için tedbir sadedinde resim konusunda hassas davranmıştır. Özellikle canlı resmi yapmak bizzat Peygamberimiz tarafından yasaklanmıştır. Bu konuda iki hadis-i şerif, mealen şöyledir:

“Her kim bir canlı resmi yaparsa, Allah ona, o resme can verinceye kadar azab eder. Ressam resmine katiyyen ruh veremez ve ebediyen azab olunur.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI / 533).

“Şu resimleri yapanlar yok mu? İşte onlar, kıyamet gününde, 'Haydi yaptığınız resimlere can veriniz?' diye azab olunacaklardır.” (Tecrid-i Sarih Tercümesi, XII / 116).

Bu hadis-i şeriflerdeki tehdit, canlı resimlerinin yeniden put yerine konulması tehlikesini bertaraf etmeye yöneliktir.

Böyle bir tehlike olmadığı durumlarda ise ulemaca namaz kılınan bir yerde canlı resminin bulunması fıkhen mekruh kabul edilmiştir.

Peki Ayasofya’daki resimler bu fıkıh hükmü içinde değerlendirilebilecek sıradan resimler midir? Bu soru çok önemlidir; bunun cevabını aramaya çalışacağız.

Teslisin Sembolleri
Ayasofya’daki mozaikler kesinlikle sıradan birer resim değildir. Bunlar Hıristiyanlıktaki teslisin sembol ve simgeleridir. Teslis, bilindiği gibi “Baba Rab”, “Oğul Rab” ve “Ruhu’l Kudüs”ten oluşan üçlü tanrı sistemidir.

Teslisin İslam’daki hükmü Allah’a şirk koşmaktır. Zira Allah’a oğul isnad etmek (hâşâ) Cenab-ı Hakkı bir beşer olarak telakki etmek anlamına gelir. Ruhu’l Kudüs’le beraber üç mukaddes kabul etmek, âlemin sevk ve idaresinde (hâşâ) Allah’a yardımcı ve ortaklar tanımak olacağından bu şirktir. Bundandır ki Cenab-ı Hak bütün günahları affettiği halde şirki affetmiyor. (Bak: Nisa: 116.)

Ayasofya’nın içindeki mozaik ve sembollere bakıldığı zaman bu şirk unsurlarını görmek mümkündür.

Birkaçını hemen zikredelim:

Mozaiklerden birinde İmparator 6. Leon, İsa’ya (af dilemek üzere) secde ederken tasvir ediliyor. İsa’nın sağında Meryem Ana, solunda da (hâşâ) Cebrail bulunuyor.

Bir diğerinde Meryem Ana değerli taşlarla süslü bir tahtta, kucağındaki çocuk İsa’yla oturuyor. Başının iki yanındaki harelerde “TANRI ANASI” manasına gelen kısaltmalar yer alıyor.

Bir başkasında cennette tanrının tahtını koruyan melekler tasvir ediliyor.

Yine başka bir mozaikte, kıyamet gününde insanlığın affedilmesi için Meryem ve Yahya’nın İsa’ya yakarmaları tasvir ediliyor.

Ve bir başkasında da elbiselerinde haç işaretleri bulunan patrik tasvirleri yer alıyor.

Yani bu tasvirleri normal birer resim gibi görüp “Olsa olsa en fazla mekruh olur, o da namazın sıhhatine mani değildir” diye düşünmek asla mümkün değildir. Bunu bile bile böyle söyleyenlerin itikadî bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını hatırlatmak isteriz. Yani yukarıda manaları izah edilen semboller, açıkça Hıristiyanlığın teslis şirk ve küfrünün sembolleridir.

II- SEMBOL, SİMGE, ŞİAR VE ALAMET KAVRAMLARI

Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için sembol, simge, şiâr ve alamet gibi kavramların izahına yer verelim.

Bir manayı, bir inancı, bir telakki veya ideolojiyi, bir sistemi somut biçimde gösteren şeye, remiz, rumuz, timsal, sembol veya simge denir. Bunun dinî literatürdek
122
[12:05:45 PM]KIBRIT-İ AHMER:
i karşılığı ise “şiâr”dır. Yani şiâr, bir inancı, bir telakkiyi sembolize eden alamet demektir.

İslam’ın Sembol ve Şiârları
Hayatımızda sembollerin büyük yeri vardır.

Mesela bayrak bir bez parçasıdır, ama milleti temsil eder; sancak da yine bir bez parçasıdır, ama orduyu temsil eder. Dolayısıyla bunlara hakaret, millete ve orduya hakaret manasına gelir. İşte Türk bayrakları yakıldığında maşeri vicdanda meydana gelen infialin sebebi budur.

Kuran-ı Kerim’de Safa ve Merve tepeleri ve kurban edilecek hayvanlar şiâr olarak tanıtılır (Bak: Bakara: 158; Hac: 36.); şiâr ve simgelere saygısızlık edilmemesi gerektiği ve bunlara değer vermenin Allah’a bağlılığın bir ifadesi olduğu anlatılır. (Bak: Maide: 2, Hac: 32.)

Hac esnasında yüksek sesle söylenen telbiye de (lebbeyk Allahümme lebbeyk duası da) bir İslam şiârdır. (Müsned, II, 325.; V, 192.)

İmam Maturudi’ye göre bütün farzlar birer şiârdır. (Bak: Tevilatü’l Kuran, IV, 134.)

Fahri Razi ise ibadetle sınırlı olmaksızın Allah’a kulluk işareti taşıyan her şeyin şiâr kapsamına girdiğini söyler. (Mefatihul Ğayb, IV, 177; XI, 128.)

Şah Veliyullah ed-Dihlevi’ye göre İslam’da öne çıkan en büyük dört şiâr “Kuran”, “Kâbe”, “Peygamber” ve “Namaz”dır. Bunlara saygı göstermek Allah’a saygı göstermek, bunlara saygısızlıkta bulunmak da yine Allah’a saygısızlık yapmak hükmündedir. (Hüccetüllahil Baliğa I, 206- 209.)

Son devrin büyük âlimlerinden Elmalılı Hamdi Yazır da şiârların bazen ibadetin kendisiyle, bazen de ibadet edilen mekânla ilişkili olabileceğini belirterek, ezanı, cemaatle namazı, Cuma ve bayram namazlarını, hatta cami ve minareleri de dinin şiârları arasında sayar. (Hak Dini, I, 554.)

Demek ki şiâr İslam’ı çağrıştıran her şeyi içine alabilecek kadar geniş bir kavramdır.

Ve İslam’ı çağrıştıran herhangi bir şeye saygısızlık, ona karşı küçük düşürücü, alaycı bir tavır, direkt İslam’a yapılmış gibi kabul edilir.

İslam Dışındaki Diğer İnanç ve Dinlerin Küfür ve Şirk Sembolleri
İslam dışında diğer bütün bâtıl din ve inançların da şiârları vardır.

Kilise, Hıristiyanları; havra, Yahudileri; heykeller de putperestleri hatırlattığına göre, bunlar da bu grupların sembol ve şiârlarıdır.

Kâfirler için kutsal kabul edilen şiârlardan herhangi birini kabul etmek dinimizde haramdır ve küfre düşmek anlamına gelir. Bu sebeple küfrün alametlerini kabul etmek şöyle dursun, onlara hoş nazarla bakmak bile son derece tehlikelidir.

Bu manada haç işareti, papaz kıyafeti, orak çekiç işareti, gamalı haç, altı köşeli Yahudi yıldızı, kâfirlere ait devlet marşları, bayrak, flama ve armalar, rozetler vs. bunların her biri birer şiârdır ve Müslümanlar bunlardan uzak durmalıdır.

Konumuz olan Ayasofya meselesinde bu şiâr ve alametlerin nasıl anlaşılıp yorumlanacağı meselesi hayatî önem taşımaktadır.

III- ANA SORUN AYNI ÇATI ALTINDA İBADET VE AYİN MESELESİ

Burada ana mesele tek bir çatı altında tevhid açısından namaz kılmanın, teslis açısından ferdî olarak yahut grup halinde şirk ayini yapmanın taşıdığı tehlikedir.

Tevhidle şirkin, hakla batılın karıştırılması, sanki birbirlerine muarız değillermiş gibi düşünülmesi, İslam akaidi ve fıkhı açısından bunu yapanların İslam dışına çıkması sonucunu hâsıl edecek kadar tehlikelidir. Ve elbette ki bu tehlikenin kaynaklandığı referanslar vardır.

Yine Ayasofya konusunu işlediğimiz bir önceki yazımızda Cin Suresinin 18. Ayet-i kerimesinden ve tefsirinden bahsetmiştik. Ayeti mealen tekrar hatırlayalım:

“Şüphesiz ki mescidler Allah’ındır; o halde (oralarda) Allah ile beraber hiç kimseye ibadet / dua etmeyin!” (Cin:18.)

Ayetin tefsirinde ise Yahudi ve Hıristiyanların havra ve kiliselerinde Allah’tan başkasını ilah addederek dua ve ayin yapmalarının şirk olup, Allah’tan başkasına yalvarma anlamına geldiğinin zikredildiği bilgisi vermiştik.

Bunun tevhidi bozacağı, iman ve İslam ölçülerini ortadan kaldırarak kişiyi iman dairesi dışına çıkaracağı açıktır.

Netice itibariyle aynı çatı altında tevhid ve teslisin sembollerinin bir arada bulunmasının doğuracağı iki büyük tehlike söz konusudur:

Bir: Ortada cami veya mescidin mahremiyeti diye bir şey kalmaz ki yukarıd
125
[12:05:45 PM]KIBRIT-İ AHMER:
toplumlar olduğu gibi, insanlık için ızdırap ve felaket sebebi toplumlar da olmuştur.

Bu ayrımı yapmadan, hakla batılı, haklıyla haksızı ayırmak mümkün değildir.

Şayet hak - batıl ayrımı yapmaksızın insanların ortaya koyduğu bütün her şey kültürel miras kapsamında değerlendirilecek ise, o zaman Sevgili Peygamberimiz (hâşâ) Mekke’yi fethettiğinde Kâbe’nin içindeki putları kırdırmakla bu kültürel mirasa mı kast etmiş oldu?

Onun kırılmasını, yıkılmasını emrettiği, yüzlerce yıllık geçmişe sahip Lat, Menat ve Uzza da bu mantığa göre birer kültür mirası mı idi?

Bu sorular “Canım o zaman cahiliye dönemi idi, putperestlik de zaten artık güncelliğini yitirmiştir” diye geçiştirilemez.

Çünkü o insanlar o putlara “kendilerini tanrıya ulaştıran aracılar” olarak tapıyorlardı.

Peki bu davranışla teslisin sembolü olan haça tapmak arasında ne fark var?

O zaman buradan şu sonuca gelmek zaruri oluyor:

Toplumların inanç ve faaliyetleri insanlığın hayrına ve menfaatine hizmet olabileceği gibi, helakine ve mahvolmasına da sebep olabilir. Bu ayrımı yapmak ilmî ve insanî bir görevdir.

Aksi takdirde tarih boyunca insanlığa nice acılar yaşatan rejim, sistem, din ve telakkilerin hepsinin müspet kabul edilmesi gerekir. Böyle bir yaklaşım da vakıaya, hakka ve adalete uygun olmaz.

O halde Hıristiyanlığın teslis ifade eden sembol ve mozaiklerini insanlığa mal ederek “kültürel miras” diye yutturmak haksızlıktır, insanlığa yapılmış bir zulümdür.

SONUÇ:

Ayasofya bizim savaşarak elde ettiğimiz fetih / kılıç hakkımızdır. Bunu bütün dünya meşru hak olarak kabul etmektedir.

Buna bağlı olarak Ayasofya’nın dinî ve millî hüviyeti, bizim millî egemenlik hakkımızla bağlantılıdır.

Ayasofya Müslüman Türk milletinin iftihar ettiği Fatih Sultan Mehmed’in tapulu malıdır. Hukukta da Ayasofya’nın mahiyeti ve devamı vakıf şartnamesiyle tanımlanmıştır. Bu vakıf şartnamesine göre Ayasofya fethin sembolü olan bir camidir. Nitekim hukukî bir kurum olan Danıştay’ın kararı da bunu teyit etmektedir.

O halde Ayasofya aslî hüviyetine döndürülmelidir

Onun aslî hüviyeti de, her türlü yabancı inanç ve telakkilerden arınmış bir şekilde “Allah’ın evi” olmaktır. İçinde İslamî kural, kaide ve ilkelere aykırı hiçbir yabancı unsura yer verilmemelidir.

Tüm bu şartları dikkate alarak Ayasofya’yı aslî hüviyeti olan gerçek manada bir camiye çevirmek

Allah’ın rızasını,

Rasulüllahın (s.a.v.) hoşnutluğunu kazanmak;

Müslüman Türk milletinin istek ve arzusunu yerine getirmek demektir.

Meseleye böyle dinî ve millî bir sorumluluk anlayışıyla yaklaşmak şarttır.

Bu aynı zamanda Ayasofya’yla beraber Müslüman Türk milletinin ilelebet kıyamete kadar yaşama iradesinin de bir gereğidir.

Ayasofya içindeki teslis sembollerine kültürel miras kılıfıyla müsaade etmek, Hıristiyanlık dünyasına, “Müsterih olun, sizin değerlerinizi koruma altına alıyoruz. Gün gelir buralara tekrar sahip olursanız, aynı şekilde iade ederiz.” mesajı vermektir.

Bu ise İspanya tecrübesinde olduğu gibi Endülüsleşmeye davetiye çıkarmaktır.

Ayasofya’yı aslî hüviyetine, “Allah’ın evi” olan “gerçek” bir camiye çevirmek, Fatih’in bedduasındaki lanetten ve Allah’ın gazabından kurtulmanın, ebedî hayatı kazanmanın yolunu ve fırsatını bulmak olacaktır.

Konuyla ilgisi olan bütün yetkili ve sorumluların buna dibkkat etmelerini millet olarak istiyor ve bekliyoruz.
145
[12:05:45 PM]KIBRIT-İ AHMER:
a meali verilen Cin: 18 ayeti zaten bunu anlatıyor. Keza bu, İstiklal Marşındaki “Ruhumun senden ilahi şudur ancak emeli, Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli” mısralarında dikkat çekilen tehlikenin somutlaşmış şeklidir.

İki: Bu uygulamalar Müslümanların tevhid inancına zarar verir. Zaman içinde şirk sembolleri normal kabul edilmeye başlanır. İnsanoğlu öyle yaratılmıştır ki, onun tehlikelerden uzaklaştırılması bir zarurettir. Şayet tehlikeye yakın olursa zamanla onunla ünsiyet peyda eder ve vahametini göremez olur. Ayasofya’daki mozaikler kapatılmazsa, Müslümanlar tevhidle teslisin, namazla Hıristiyan ayininin bir arada olabileceği vehmine kapılır, bunu yadırgamaz hale gelirler. Bu ise netice itibariyle akaid ihlaline sebep olur; işi, küfrü hoş görme noktasına sürükler. Bu sebeple Müslümanlar şirkin aslından ve onu çağrıştıran küçük büyük bütün alametlerinden uzak durmalıdır.

İmam Rabbanî’nin bir evvelki yazımızda paylaştığımız beyanı tam da bunu anlatmaktaydı. Önemine binaen tekrar hatırlayalım:

“İman, inanılması zorunlu olan bilgileri kalbin tasdik etmesi, yani inanması demektir. Bu tasdikin alameti, küfürden uzaklaşmak ve kâfirlikten sakınmaktır. Kâfirlikten sakınmak da, küfre mahsus şeylerden, mesela zünnar bağlamak gibi küfür alametlerini kullanmaktan sakınmak … demektir. Tasdik edip de, zaruret olmadığı halde, küfürden sakınmayan Müslüman mürted olur.” (Mektubat, 1. Cilt, 266. Mektup, 3. Cilt, 16. Mektup)

Küfre ve şirke ve onların bütün alamet ve işaretlerine karşı dikkatli olmamız konusunda Rasulüllah Efendimizin ciddi uyarıları vardır.

Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Rahiplerin elbiseleri (gibi yabancı ümmetlere has elbiseler) giymekten sakının. Kim onların şekillerine bürünür ve onlara benzemek isterse BENDEN DEĞİLDİR.” (Taberani, Evsat.)

Abdullah b. Amr b. As (r.a.) anlatıyor:

“Resulüllah (s.a.v.) üzerimde rengi sapsarı bir elbise gördüğünde şöyle buyurdu:

“Bu elbise (renk ve şekil itibariyle) kâfirlerin elbisedir; onu giyme!” (Ahmed b. Hanbel)

İslam âlimleri İslam’ın bu hassasiyetini eserlerine yansıtmışlar, haç takmak, zünnar bağlamak, haham rahip rahibe elbiselerini giymek gibi davranışları uzak durulması gereken küfür alametleri olarak görmüşlerdir.

Giyimde kâfirlere benzemek alamet-i küfür olursa, bundan daha önemli olan ibadet meselesinde Allah’ın evi sayılan camide teslis sembollerinin yer alması nasıl tehlike arz etmez?

IV- BU SEMBOLLER HAKKINDA “KÜLTÜREL MİRAS(!)” NİTELEMESİNİN KULLANILMASI

Ayasofya’daki mozaik ve semboller teslis şirkinin alamet ve işaretleri iken bu gerçeği ört bas etmeye çalışırcasına bunlara “insanlık mirası”, “kültürel miras” vs. denmesi, doğrusu son derece esef verici bir durumdur. Böyle bir yaklaşımda gerçeklerin hem gizlenmesi hem de saptırılması söz konusudur.

Gerçeklerin gizlenmesi şöyledir:

Ayasofya’nın içindeki teslis figürleri insanlığın değil, Hıristiyan dünyasının kabulleridir.

Dünyada çok sayıda dinî inanç ve telakki vardır. Bunları dikkate almadan sadece Hıristiyanlığın inanç ve değerlerini insanlığın inanç ve değeri gibi göstermek hem hakikati gizlemek hem de büyük bir haksızlıktır. Bu ifadeler teslisi temize çıkarmak anlamına gelmekte, hatta teslis hakkında olumlu bir imaj bile oluşturmaktadır.

Ayasofya’daki ve başka mekânlardaki resim ve mozaikler Hıristiyanlar için bir değer ifade edebilir. Bunu bir Hıristiyan gibi benimseyip bütün insanlığa mal etmek büyük haksızlıktır.

Hıristiyanlık değerlerini dünya kültür mirası gibi lanse eden zihniyet, acaba İspanya’da imha edilen 850 yıllık medeniyeti hiç gündem etmiş midir?

Memleketlerini terk etmeye mecbur bırakılan, Hıristiyanlaştırılan, öldürülen, yakılan milyonlarca müslümanın davasını gütmüş müdür?

Yahut bu medeniyetten geriye kalan tek şey olan Kurtuba Camiinin ortasına dikilen koca bir haçın manası üzerinde durmuş mudur?

Yine İspanya’dan Balkanlara, Kafkaslara, Kırım’a kadar sinemaya, gazinoya çevrilen camiler acaba dünya kültür mirası adına bir mana ifade etmiyor muydu? UNESCO’nun bunların takibini de yapması gerekmez miydi?

Şunu unutmayalım:

Tarih boyunca medeni davranış gösteren
184
[12:06:08 PM]KIBRIT-İ AHMER:
Ayasofya içindeki teslis sembollerine kültürel miras kılıfıyla müsaade etmek, Hıristiyanlık dünyasına, “Müsterih olun, sizin değerlerinizi koruma altına alıyoruz. Gün gelir buralara tekrar sahip olursanız, aynı şekilde iade ederiz.” mesajı vermektir. =>https://www.istiklal.com.tr/kose-yazisi/sembollerin-dili-ve-ayasofya/558301
Ayasofya’yla ilgili son tartışmalar onun iç düzenlemesinde yoğunlaşmış durumda. Yapı içindeki mozaik ve sembollerin, ısrarla fıkıh kitaplarımızda hükm...
[Photo]

İlk defa “#Sübhânallah” diyen Cebrâil Aleyhisselam’dır. Allâhü Teâlâ onu yarattığında Arş’a ve Arş’ın azametine baktı da hemen “Sübhânallah” dedi. (İnanarak ve ihlasla) Sübhânallah diyen kimse Cebrâil Aleyhisselâm’ın sevâbından nasîbini alır. •İlk defa “#Elhamdülillah” diyen Safiyyullah Âdem Aleyhisselam’dır. Hazret-i Âdem bunu, kendisine ruh üfürüldüğünde söyledi. Kim (inanarak ve ihlasla) Elhamdülillah derse Âdem Aleyhisselâm’ın nâil olduğu fazîletten nasîbini alır. •İlk defa “#Lâ_ilâhe_illallah” diyen Neciyyullah Nuh Aleyhisselam’dır. Tûfâna ve şiddetli belâya şâhit olduğunda söyledi. Kim (inanarak ve ihlasla) Lâ ilâhe illallah derse Nuh (a.s.)’ın nâil olduğu sevaptan hissesini alır. •İnsanlardan ilk defa “#Allâhü_Ekber” diyerek tekbir getiren Halîlullah İbrâhim Aleyhisselam oldu. Bunu, oğlu İsmâil Aleyhisselâm’a bedel olarak gönderilen koçu görünce dedi. Kim (inanarak ve ihlasla) “Allâhü Ekber” derse İbrâhim Aleyhisselâm’ın nâil olduğu feyzden bir feyze nâil olur. (Tefsîr-i Rûhul-Beyan) Alıntı

 İYİ KOMŞU OLMANIN MÜKÂFATI -

Ebû Hüreyre’den nakledildiğine göre

Peygamberimizin yanına bir adam gelerek bir kadınla ilgili olarak şunları söyler: “Ey Allah’ın Resûlü! Falan kadının çok namaz kıldığından, çok sadaka verdiğinden, çok oruç tuttuğundan, ancak diliyle komşusuna eziyet ettiğinden söz ediliyor, (ne buyurursunuz?)” Allah Resûlü, “O, cehennemde olacaktır” buyurur. Adam, bu defa başka bir kadınla alâkalı olarak Hz. Peygamber’e şu soruyu yöneltir: “Ey Allah’ın Resûlü! Bir başka kadının da az oruç tuttuğundan, az sadaka verdiğinden, az namaz kıldığından, sadece yağsız peynir gibi şeylerden tasadduk ettiğinden, ancak diliyle komşusunu rahatsız etmediğinden söz ediliyor (bunun hakkında ne dersiniz?)” Bu kadının durumuyla ilgili olarak ise Hz. Peygamber, “O, cennette olacaktır.” buyurarak
(İbn Hanbel, Müsned, II, 404)

ibadetlerin yanında güzel ahlak sahibi olmanın ve insanlarla iyi ilişkiler kurmanın önemini vurgulamıştır.

--- 
Wednesday, July 29, 2020 ---
141
[8:45:57 PM]KIBRIT-İ AHMER:
.
ÖŞÜR UNUTTURULMUŞ BİR FARZDIR

ÇİFTÇİLİKLE GEÇİMİNİ KAZANCINI TEMİN EDEN MÜSLÜMANLAR ÖŞÜRÜNÜ VERMESSE ALİN TERİ İLE HARAM YER AİLESİNİDE HARAMLA BESLER

ÖŞÜR FARZI AYINDIR
HER MÜSLÜMAN KAZANCININ DİNİ BOYUTUNU İYİCE ÖĞRENMELİ İYİCE BELLEMELİDİR
BU İŞ ÖNEMSEMEMEYE GELMEZ GAFLETE GELMEZ

SORUN SORUŞTURUN ÖŞÜR Ü İYİ ÖĞRENELİM
ÇOLUK ÇOCUĞUMUZU EV HANEMİZİ HARAMLA BESLEMEYELİM

UNUTULMUŞ BİR SÜNNETİ İHYA EDENE VERİLMİŞ MÜKAFATA UNUTULMUŞ BİR FARZI İHYA ETMEĞE VERİLECEK MÜKAFATI AKIL TERAZİSİ ALMAZ TARTMAZ

Öşür ve hükmü nedir ve miktarını beyanı

Cevap: Öşür; ziraat mahsullerinin zekatıdır ve farzdır. Miktarı; öşür arazisi, eğer yağmur veya ırmak suyu ile sulanırsa onda bir , eğer dolap, hayvan veya satın alınan sularla sulanırsa yirmide bir öşür alınır.
188
[10:29:02 PM]KIBRIT-İ AHMER:
*_•• YARIN AREFE GÜNÜ.._*

*•• LÜTFEN.! ÂLLÂH cc RIZASI NİYETİYLE BU YAZIYI OKUYALIM VE GÜCÜMÜZÜ DE ZORLAYARAK GEREĞİNİ YAPMAYA GAYRET EDELİM BİİZNİLLÂH..*

*• Arefe gününün önemi - fazileti..*

*Sual: Arefe hangi güne denir ve önemi nedir?*
*CEVAP*
Kıymetli geceye kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Fakat Arefe ve Kurban bayramının üç gecesi böyle değildir. Bu dört gece, bugünleri takip eden gecelerdir. Arefe, yalnız Zilhiccenin 9. günüdür. Başka güne Arefe denmez.

Arefe günü yapılacak işlerden bazıları şunlardır:

1- Arefe günü sabah namazından, Kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazına kadar, erkek-kadın herkes, cemaatle kılsın, yalnız kılsın, 23 vakit farz namazda selam verir vermez, (Allahümme entesselam...) demeden önce, bir kere, vacib olan teşrik tekbirini söylemeli, yani, (Allahü ekber, Allahü ekber. La ilahe illallahü vallahü ekber, Allahü ekber ve lillahil-hamd) demelidir.
Camiden çıktıktan veya konuştuktan sonra, artık teşrik tekbirini okumak gerekmez. (Halebi)

2- Zilhiccenin ilk dokuz günü oruç tutmak sevaptır; fakat Arefe günü oruç tutmak daha çok sevaptır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe günü oruç tutana, Âdem aleyhisselamdan, Sûr’a üfürülünceye kadar yaşamış bütün insanların sayısının iki katı kadar sevap yazılır.) [R. Nasıhin]

(Arefe günü tutulan oruç, bin gün [nafile] oruca bedeldir.) [Taberani]

(Arefede tutulan oruç, iki bin köle azat etmeye, iki bin deve kurban kesmeye ve Allah yolunda cihad için verilen iki bin ata bedeldir.) [T. Gafilin]

(Arefe günü [Besmele ile] bin İhlas okuyanın günahları affolup duası kabul olur.) [Ebuşşeyh]

(Arefe günü tutulan oruç, geçmiş ve gelecek yılın günahlarına kefaret olur.) [Müslim]

(Şeytan, Arefe gününden başka bir günde daha zelil, rezil, hakir ve kinli görülmez.) [İ. Malik]

(Allahü teâlâ, Arefe günü kullarına nazar eder. Zerre kadar imanı olanı affeder.) [Gunye]

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]
İbadet olarak ilim öğrenmek en faziletlisidir. İlmihal okumakla en uygun ilmi öğrenmiş oluruz.

3- Bugünü fırsat bilip dua etmeli! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Duanın faziletlisi, Arefe günü yapılanıdır.) [Beyheki]

4- Arefe gününü ibadetle, zikirle, tefekkürle geçirmeli, insanlara iyilik etmeye çalışmalı! Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Arefe gününe hürmet edin! Arefe, Allahü teâlânın kıymet verdiği bir gündür.) [Deylemi] (Hürmet etmek, günah işlememekle olur.)

(Arefe günü, kulağına, gözüne ve diline sahip olan mağfiret olur.) [Taberani]

Kulağına sahip olmak, gıybet, çalgı gibi haram olan şeyleri dinlememektir. Eğer biz istemeden kulağımıza gelmişse, bize günah olmaz. Gözüne sahip olmak da, haram olan şeylere bakmamak ve mubah olarak baktığı şeylerden ibret almaktır. Diline sahip olmak ise, yalan söylememek, dedikodu etmemek, laf taşımamak, kötü söz söylememek, hatta boş şey konuşmamak, kimseyi diliyle incitmemek demektir. Bunlara riayet eden, Arefe gününü değerlendirmiş olur.

Bin İhlas okurken
*Sual: Hadis-i şerifte, (Arefe günü [Besmele ile] bin İhlas okuyanın günahları affolup duası kabul olur) buyuruluyor. Bunu okurken, ihtiyaç hâlinde, arada konuştuktan veya başka bir iş yaptıktan sonra devam etmenin bir mahzuru olur mu?*
*CEVAP*
Hayır, bir mahzuru olmaz. Peş peşe okumak şart değildir. Mesela, bir kısmı sabahtan, bir kısmı öğleden veya ikindiden sonra okunabilir..
MsA

--- 
Thursday, August 6, 2020 ---
130
[9:03:06 PM]KIBRIT-İ AHMER:
99 KURALI...

Padişah vezirini huzuruna çağırarak sorar:
-"Bana hizmet eden hizmetçimin hayatta benden daha mutlu olduğunu görüyorum, halbuki onun hiçbir şeyi yok, ben ise padişahım, her şeyin sahibiyim, ama onun kadar huzurum ve keyfim yok, acaba sebebi nedir?”

Bunu işiten Vezir cevap verir:
-"Ey Padişahım, sen ona 99 kuralını uygula!"

Padişah "bu kural nedir?" diye sorar, Vezir de;

-Gece bir torbaya 99 altın koyup kapısına bırakalım ve üzerine de “Bu 100 altın sana hediyedir” yazıp sonra kapısını çalalım ve olanları izleyelim, der..

Padişah merakla vezirin anlattığını yaptırır. Hizmetçi kapıyı açar, sağına soluna bakar ve altınları alır. Heyecanla altınları sayar lakin bir tane altının eksik olduğunu görünce “Galiba dışarıda bir yere düştü” diyerek çoluk çocuk kayıp altını aramaya koyulurlar..

Gece boyunca kayıp altını ararlar, bakmadıkları sokak yoktur, hatta boş arazilere ve sokaklardaki eşyaların altlarına bile bakarlar. Ama nafile, eksik altını bulamadıkça baba, çocuklarını azarlar ve hatta bir ara onlara saldırır hale bile gelir.

Ertesi gün olur, sabah hizmetçi oldukça kederli ve düşüncelidir. Çünkü bütün gece uyumamış ve ailece kayıp altını aramışlardır. Suratı asık, keyifsiz, her halinden şikayetçi bir tavırla padişahın huzuruna çıkar. Bu durumu gören Padişah 99 kuralının da anlamını öğrenmiş olur.

Kıssa’dan hisse;
Aynen hayat ta böyledir, bazen biz Allah’ın bize ihsan ettiği 99 nimetin kıymetini bilmez unuturuz da hayatımızı kayıp olan bir nimeti aramakla geçiririz.
Halbuki o nimet belki bilmediğimiz bir hikmetten dolayı gelmemiştir, belki bir imtihandır, ya da daha iyisi gelecektir, kim bilir belki de ahirette verilecektir, hiç bilinmez...

Ömrün varsa yaşayacaksın, yaşadıkça yaşlanacaksın, yaşlandıkça uslanacaksın,uslandıkça hisleneceksin ve hislendikçe şöyle diyeceksin; heyhât, bunca yıl nasıl da geçti...
146
[9:03:28 PM]KIBRIT-İ AHMER:
İbn-i Mes’ud ra. anlatıyor : “Rasulümüz ayrılık vakti yaklaştığında bizi Âişe validemizin evinde topladı, bize baktı, mübarek gözleri yaşardı ve ‘merhabalar olsun, Allah size selamet versin. Size takvayı ve hz. Allah’a itaati tavsiye ederim. Ayrılık vakti yaklaştı. Hz. Allah’a ve cennete dönüş vakti geldi. Beni ehli beytimin erkekleri yıkasın. Beni bu elbiseme veya şu yemen elbisesine kefenleyin. Yıkama ve kefenleme işi bittiği zaman bu odada yatağımın üzerine şu kenara koyun ve bir saatliğine odadan çıkın. Benim üzerime ilk cenaze namazını ordusu ile beraber Cebrail as, sonra orduları ile beraber sırası ile Mikail, İsrafil ve Azrail as kılarlar. Sonra bölük bölük odama girip sizler kılarsınız.’ Buyurdular. Bunu duyan ashap feryad ederek ağladılar ve; ‘Ya Rasulallah! Sen rabbimizin nuru, topluluğumuzun ışığı ve işlerimizin sultanısın. Sen aramızdan ayrılınca biz kime müracaat edeceğiz?’ efendimiz; ‘ben sizi geceside gündüzü gibi aydınlık olan bir yol üzerine bıraktım ve size biri konuşan diğeri susan iki vaiz bıraktım. Konuşan Kur’an-ı Kerim, susan ise ölümdür. Herhangi bir işte müşkilat çıkarsa Kur’an-ı Kerim ve sünnetime müracaat edin, kalbiniz katılaştığı zaman ölüm ve ölüm ahvalini düşününüz.’”
(tefciruttesnim 1/177)

idrar yolu enfeksiyonu

 Fotoğraf açıklaması yok.

ölümden sonra vücut

HER İŞİTTİĞİNİ SÖYLEYEN YALANCIDIR*

▪️ *Ebû’l-Leys Semerkandî* (rh.a.) Hazretleri şöyle buyurdular:
▪️👉“Sana bir kimse gelip ```“filan kimse senin hakkında şöyle dedi veya yaptı.”``` diye bir haber getirirse *şu altı şeye dikkat etmen gerekir:*

▪️👉 *Onu hemen tasdik etme.* ```Zîrâ koğuculuk (laf götürüp getirme) yapan kimsenin şâhitliği makbul değildir.```
▪️Nitekim *Allâhü Te‘âlâ:* “Ey îmân edenler! Eğer size bir fâsık bir haber getirirse hemen inanıp kapılmayın, onu tahkik edin ki bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.” [Hucurât s. 6] buyurmuştur.

▪️👉 *Ona böyle işler yapmamasını tenbih et, hatırlat.* ```Çünkü münkerden (dine, kitap ve sünnete aykırı şeylerden) sakındırmak vaciptir.```
▪️Zîrâ *Allâhü Te‘âlâ:* “Siz (Ey Ümmet-i Muhammed), insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere geldiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten nehyedersiniz.” [Âl-i İmrân s. 110] buyurmuştur.

▪️👉 *Ona bir menfaat için değil, ancak Allâhü Te‘âlâ için buğzetmelisin.* ```Çünkü o Allâhü Te‘âlâ’ya isyân etmiştir. İsyân edene buğz etmek, onu sevmemek vaciptir. Muhakkak Allâhü Te‘âlâ ona buğzeder.```

▪️👉 *Hakkında koğuculuk (laf götürüp getirme) yapılan kimseye sû-i zanda bulunma.* ```Çünkü Müslümân hakkında sû-i zan etmek, kötü zanda bulunmak haramdır.```
▪️ *Âyet-i kerîmede:* “Çünkü zannın bazısı vebâldir, ağır günâhtır.” [Hucurât s. 12] buyurulmuştur.

▪️👉 *Müslüman kardeşinin ayıplarını, kusurlarını bulmak için câsus gibi inceden inceye yoklayıp araştırma.*
▪️ *Allâhü Te‘âlâ:* “Tecessüs etmeyin.” [Hucurât s. 12] buyurmuştur.

▪️👉 *Bu koğucunun yaptığı ve hoşuna gitmeyen şeyleri sen de yapma.* ```Yani sana gelen bir haberi hemen başkasına bildirme.```
*VESSELAM*

Resim ikon ve benzeri şekiller dahilOlan Yerde Namaz