11 Ekim 2020 Pazar

SÖZ VERİNCE SÖZÜMÜZDE DURALIM. VEYA YERİNE GETİREBİLECEĞİMİZ SÖZÜ VERELİM..

 Ehl-i Sünnet Hanefi

.....Bir genç, peygamberliğinden önce Allah Rasûlü (sav) ile bir alışveriş yapmış, biraz beklerse hemen getireceğini va’dederek oradan ayrılmış, ama sözünü unutmuş. Üç gün sonra hatırlayıp konuştuğu yere geldiğinde, onu aynı yerde beklerken bulmuş. Allah Rasûlü (sav), bu yaptığı karşısında kendisine serzenişte bulunmayıp sadece: “Ey delikanlı! Bana zahmet verdin, üç gündür burada seni bekliyorum.” demiştir. (Ebu Davud, Edeb, 82, h. No: 4996, İhya, 3/130)
İhlâsla Allah yolundaki hizmetlerde bulunmak, talebe-i ulûma yardımcı olmak İsm-i A’zam’dır. O kişinin dua, niyaz ve istekleri nezd-i İlahi’den geri çevrilmez. O halde gece-gündüz demeden hizmetlerden geri kalmamaya gayret edeceğiz.


*{ Ön Yargı ve sûizan nedir.?}*

 *{ Ön Yargı ve sûizan nedir.?}*

Eşinin ölümünden sonra, köydeki evinde tek başına yaşamak zorunda kalan hamile bir kadın vardı. Kadın, gündüzleri tarlada çalışır; akşam olunca da, evinin yolunu tutardı.
Bir gün, eve dönerken, yol kenarında bulduğu yaralı bir gelinciği (sincap gibi bir hayvandır gelincik) acıyarak kucağına aldı ve eve götürdü.
Evcil bir hayvan olmayan ve etcil olan gelincik, zamanla uysallaştı. Eve ve kadına o kadar çok alışmıştı ki, kadının yanından bir an bile ayrılmaz olmuştu. Birkaç ay sonra, kadının çocuğu doğdu.
Eve, neşe ve mutluluk getiren bu küçük yavrucağı gelincik de çok sevmiş, artık, ailesi olarak gördüğü bu anne ile yavrucağa gönülden bağlanmıştı.
Kadın, tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorunda olduğunu biliyordu. Tüm zorluklara rağmen, günler geçti. Eve yiyecek alabilmek için çalışmak zorunda kalan kadın, bir gün yavrusunu gelincikle evde yalnız bırakarak, çalışmak üzere tarlaya gitti.
Yorucu bir günün ardından, akşam eve dönen kadın, *gelinciği ağzı kanlı bir halde yerde yatarken bulunca,* beyninden vurulmuşa döndü. Çıldırmışçasına, yerde yatan gelinciğe sarılıp, oracıkta hayvanı öldürdü.
Tam o sırada, bebeğin odasından bir ağlama sesi gelince, anne, doğruca odaya yöneldi ve heyecanla odaya girdi.
*Odada, beşiği, beşiğin içinde gülücükler dağıtan bebeğini ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı gördü…*
*_ İşte.! Peşin hükümlü, saman alevi, iyi niyetten mahrum, ön yargılı, sabırsız vb kimselerin yaşadıkları ve yaşattıkları.._*

ağlayançocuklar için



 

CENNET VE SAHİPLERİ

 

Cennet ehlinin erkekleri cennete sakalsız ve kılsız, Yûsuf aleyhisselâm güzelliğinde, Âdem aleyhisselâm boyunda, Îsâ aleyhisselâm yaşında; yani 33 yaşında olarak girerler.
Cennete girdiklerinde şöyle derler (meâli): “Hamd o Allah’a ki bize va‘dini doğru çıkardı ve bizi arza (cennete) vâris kıldı, cennetten istediğimiz yerde makam tutuyoruz’ dedikleri vakit... Bak artık o amel edenlerin ecri ne güzeldir” (Zümer suresi, âyet 74)
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.) “Cennete giren kimse nimetlere gark olur, fakirlik ve sıkıntı çekmez. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.” buyurdular. (Sahîh-i Müslim)
Cennet ehlinden bir adamın yanına bir melek elinde altın işlemeli rengârenk elbiselerle gelir. Onların her birinin üzerinde Allâhü Teâlâ’nın isimlerinden bir isim yazılıdır. Melek:
“Ey Allâh’ın velî kulu! Şu elbiselere bak, beğendiğini al, beğenmezsen onlar beğendiğin şekle gireceklerdir” der.
Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (s.a.v.) soruldu: Cennette gündüz mü gece mi olur?
Buyurdular ki: Cennette ebediyen zulmet olmaz. Ancak nur içinde nur vardır. Orada gece gündüz Arş-ı A‘lâ’nın nuru vardır. Muhakkak gök nasıl arzın çatısı ise Arş-ı A‘lâ da cennet-i a‘lânın çatısıdır. Arş-ı A‘lâ devamlı nurlar saçar.
Arş-ı A‘lâ yeşil, kırmızı, sarı ve beyaz nurlardan yaratılmıştır. Dünyadaki ve âhiretteki bütün renkler onun renginden gelmiştir. Hak Teâlâ güneşe Arş-ı A‘lâ’nın nurundan hardal (zerre) mikdarı nur koymuştur da onunla dünyayı aydınlatır.
Cennet-i a‘lâda gece olduğunun alameti köşklerin kapılarının kapanması, örtü ve perdelerin çekilmesi ve kuşların Allâhü Teâlâ’yı tesbîhe başlamasıdır.
Melekler, cennet ehline Allâhü Teâlâ’nın selâmı ve ellerinde hediyelerle gelirler. Cennetlikleri, beraber cennete girdikleri ve Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı için sevdikleri din kardeşleri, evlâd ve akrabaları ziyârete gelir.
(Düreru’l-Hisân fi’l-ba‘s ve’l-cinân, İmam Suyûtî)

K.S : "Ehl-i zikrin yanında 70 bin rûhânî bulunur. Evrâd-ı Şerif okuyanın yanında, 700 bin rûhânî bulunur."

 Ehl-i Sünnet Hanefi

......... Gerek Evrâd-ı Fethiyye, gerek Evrâd-ı Bahaiyye ve gerekse diğer evrâd-ı şerifeler izinsiz okunmaz. Bu virdler aspirin gibi değildir, tabiri caizse ‘reçetesiz satılmaz’. Okuyanlar ruhsatlıdır. Çünkü bunları okumanın ilk şartı, müsaade etmeye mezûn olan zâttan (manevi mürebbîden) izinli olmaktır. İzinli olmayan, murâdına vâsıl olamaz...Evrâd-ı şerifeler, bâhusus ayet ve hadislerden derlenmiş me’sûr duâlar, tazarrû, niyaz ve ilticalar, istiğfar, salavât-ı şerife, kelime-i tevhid ve sair zikirlerden ibarettir. Muhteviyatında geçen ezkârın fazileti-ecri-mükâfatı, Efendimiz’in (s.a.v.) hadisleri ve evliyaullah’ın (k.esrarahum) ifade ve icma’larıyla sabittir. Akıl ve hafsalanın alamayacağı derecede büyüktür. "Ehl-i zikrin yanında 70 bin rûhânî bulunur. Evrâd-ı Şerif okuyanın yanında, 700 bin rûhânî bulunur." [Amme Cüz'ü Tefsir Notları, s. 113] O bakımdan öyle meclisleri kaçırmamaya, oralardan gafil olmamaya gayret etmek gerekir.

10 Ekim 2020 Cumartesi

Eshab-ı kiram "aleyhimürrıdvan" öyle şereflidir ki, onları Allahü teâlâ Resûlüne arkadaş olarak yarattı. Hadîs-i şerîf : Bir kimse beni sevdiği için Eshâbıma hürmet ederse, Allahü teâlâ onu her tehlikeden korur.

  Hadîs-i şerîf : Allahü teâlâ bütün insanlar arasından beni seçti, ayırdı. İnsanların en iyisini bana Eshâb olarak seçti. Bunların arasından da, bana akrabâ ve yardımcı olarak en üstünlerini ayırdı. Bir kimse beni sevdiği için Eshâbıma hürmet ederse, Allahü teâlâ onu her tehlikeden korur. Onlara hakâret ederek beni incitenleri de incitir. (Mektûbât-ı Şerif)







Teşekkürler Emel hanımın tedavileri şifa Allah tan kul vesile saygılar hepinize