23 Ekim 2020 Cuma

Ehl-i Sünnet mezhepleri içerisinde ne itikadî ne de amelî bakımdan Câferîlik ismiyle müsemma bir mezhep yoktur.

...... (Türkiyedeki) İstanbuldaki şii olan, Caferiler’in mezhepleri , uydurmadır, kaydırmadır, İmam-ı Caferi Sadık ks. hz.lerinin yolundan fersah-fersah uzaktır!. Caferiler, güya Silsile-i Sâdât (k. Esrarahum) hazeratının 4’üncü halkasını teşkil eden o büyük İmam Cafer-i Sâdık radıyallâhü anh’a (H. 83/M. 702–H. 148/M. 765) uyduklarını idda ederler. Fakat onunla ilgisi olmayan pek çok şeyi de ona isnad etmekten geri durmazlar.. Ehl-i Sünnet mezhepleri içerisinde ne itikadî ne de amelî bakımdan Câferîlik ismiyle müsemma bir mezhep yoktur. O isimle anılan söz konusu mezhep ve müntesipleri Ehl-i Sünnet hâricidir.

KIYMETLİ KARDEŞLERİM. BEN ACİZANE "HOCA" DEĞİLİM. EHL-İ SÜNNETE UYGUN SAĞLAM KAYNAKLARDA PAYLAŞIM YAPIYORUZ.

 

Hadis-i şerif : Kıyamette bir din adamı getirilip Cehenneme atılır. Cehennemdeki tanıdıkları ona, "Sen dünyada dinin emirlerini bildirirdin. Niçin bu azaba düştün?" derler. O da, "İnsanlara, günahtır, yapmayın" der, kendim yapardım. "Şu ibadeti yapın" der, kendim yapmazdım. Bunun cezasını çekiyorum" der. [Buhari]...... RABBİM CÜLEMİZİ. İLİM, AMEL, İHLAS SAHİBİ EYLEYE. İLMİ İLE AMEL EDENLERDEN EYLEYE..

 


Din istismarının

 Din istismarının ne suretle yapıldığına dair numunelerle dolu olan tarih, ancak Ehl-i Sünnet ipine dört elle sarılanların bu istismara alet olmadığına da şahittir. Ve İslâm tarihi içinde Müslümanları, bozuk fikirler ve sapık cereyanların tesirinden korumak hususunda Osmanlılar, müstesna bir yer tutar. Onlar için şeriata riayet, birinci derecede önemliydi. Şeriat dairesi dışında bir şey, kabul edilemezdi. Öyle ki bu hassasiyet, zaman zaman cihan sultanlarını bile kadı önüne çıkarmıştı. İslâm dairesinin kalkanı mesabesindeki Ehl-i Sünnet itikadı, her şartta ve her mecrada Osmanlı’nın savunuculuğunu yaptığı en büyük davaydı. Zira bu kalkanın delinmesi demek, bir sonraki adımda Müslümanların iki cihan saadetinden mahrum bırakılması demekti. Bu yüzden onlar, canları pahasına inançlarını ve itikatlarını her şeyden üstün tuttular. Kitaptan anlayana kitapla, kılıçtan anlayana kılıçla cevap verdiler. Bunu yaparken önlerindeki pusula ise, Ehl-i Sünnet’ti. Bu yüzden İran’la yaptıkları anlaşmaların vazgeçilmez maddesi, Ashâb-ı Kirâm’a dil uzatılmamasıydı. Asıl çizgiden uzaklaşmış Bektaşî tekkeleri bu sebeple kapatılmıştı..... YEDİKITA NİSAN. 2020.




'Ardıç yağını aldığın zaman, hastalıklı bölgeye gider, orayı sarar, imha eder, vücut makinesi doğru çalışmaya başladı mı çocuğu olmuyorsa çocuğu olur, başka bir hastalığı varsa o düzelir' dedi 'Ardıç bunu yapar'


çocuğumuz olmuyor' dediler. Dedi ki: 'Eczaneye gidin eczaneden ardıç yağı alın, günde şu kadar yiyin. ' Ben içimden, "Valla iyi iş, gelene ardıç, gidene ardıç' dedim. Kırmızı kırmızı ardıç tohumları Öksürüyorum' diyene ardıç, 'Hapşırıyorum' diyene ardıç, 'Çocuğum olmuyor' diyene ardıç



....... Tecrübe ile sabittir ki; nurların nuru, gönüllerin cilası (Hazreti Muhammed sav.)e muhabbetinden dolayı bu günlerde sevinç ve sürur izhar eden kimse o sene boyunca bela ve sıkıntılardan emin olur.











Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. “Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır.

 Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. “Sakal bırakmak sünnettir. Hiç sakal bırakmamış bir kimsenin tıraş olması bu sünneti ihmal olmaktadır. Bunun hükmü de kerahetle ifade edilir. Şayet sakalı bırakır da sonra keser ise, bu kerahet, katmerleşerek haram olur. Çünkü sünneti hor görme anlamı taşımaktadır. Yoksa mutlak manada sakalı tıraş haram olsa, bırakmasının da farz veya vacip olması gerekir. Hükme medâr olacak noktayı iyi tesbit etmek gerekir.” .“Soru: Sakal bırakmak isteyen bir kimse, karısını ikna edemiyor. Bu halde bıraksa ailesiyle arasında huzursuzluk meydana gelecek. ‘Karım razı olmasa da ben sakal bırakırım’ diyerek ailesiyle huzursuz olması caiz midir?

“Cevap: Sakal bırakmak, kadının müsaadesine dayanmamaktadır. Şayet böyle bir şey olsaydı, yüzde kaç Müslüman sakal bırakabilirdi? Bir erkek, karısına, yüzünün derisini değil, kalbinin içerisini sevdirmelidir. Buna muvaffak olabilirse, kadın ne sakala karışır ne de dini bir hususa engel olmaya kalkışır. Eğer o kadın Müslüman ise, hangi hakla Peygamberin Sünnetine engel olmaktadır?” ..mehmed emre. fetvalar.


SALEVÂT-I ŞERÎFE MÎZÂNI AĞIRLAŞTIRIR........İmâm Kuşeyrî (rahimehullah) şöyle nakletti: Bir müminin kıyâmet günü mîzanda sevapları hafif gelir. Bu sırada Resûlullah Efendimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) parmak ucu kadar (küçük) bir kâğıt çıkarır. Onu, sevaplarının bulunduğu mîzânın sağ kefesine koydurur. Müminin sevapları onunla ağır gelir. Bu mümin sevinçli bir hâlde: “Anam babam sana fedâ olsun, ne güzel yüzün, ne güzel ahlâkın var, sen kimsin?” diye sorar. Peygamberimiz (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurur ki: “Ben senin Peygamberin Muhammed’im. Şu sevaplarını ağırlaştıran da bana getirmiş olduğun salevât-ı şerîfelerindir. En muhtaç olduğun zamanda onların mükâfâtını sana ulaştırdım.” ....(Tefsîr-i Mefâtîhu’l-Gayb, Fahreddin-i . Râzî)